Novace
New member
bLueXtreme'nin isteği üzerine .. :
İstanbul'a gelin, ordan Sarıyer'den Rumeli Feneri Kilyos yönünde yol alanlar 6 km sonra Garipçe yol ayırımına gelin. Keyifli bir güzergah olan manzaralı asfalt yol boyunca, iki kıtayı ayıran nehir görünümlü boğazın muhteşem görünüşü daha yolda etkiliyor. Kendinizi Datça yolunda gider gibi hissediyor, zaman zaman tepeden görünen bu manzaraya ilave olan deniz ve çam kokulu rüzgarın kokusuyla büyüleniyorsunuz. Kısa süre sonra Anadolu veya Rumeli Kavağı gibi ünlenecek olan Garipçe Köyüne Sarıyer Rumeli Feneri arasında çalışan otobüs seferleri ile gelme imkanı da bulunuyor. Otobüsler yaz ayları ve hafta sonlarında 15 dakikada bir gidişte ve dönüşte Garipçe'ye uğruyorlar. Özel araçları ile gelenler köyün sahilindeki ücretsiz alana park yapabiliyorlar. Çevrede gezi yapmak isteyenler Kilyos veya Marmaracık koyuna da uğrayabilirler. Su kemerleri, Belgrat Ormanı, Atatürk Arberetum diğer gezi alternatifleri olabilir.
Garipçe Köyünde yaz aylarında bazı köy evleri mevsimlik kiralanabiliyor. İstanbul'a yakınlığı nedeniyle köy, günü birlik kullanım sahası olarak değerlendiriliyor. En yakın konaklama, Marmaracık Koyu bungalovları, Kilyos tesisleri, boğazda hizmet veren turistik yalı oteller veya kent merkezindeki konaklama tesisleri olabilir.
Sarıyerden 12 km uzaklıkta ki Marmaracık Koyu'nda bulunan ve eskiden VW kamp olarak bilinen Golden Beach de 26 Bungalow ve 6 suit oda restoran hizmetleri yıl boyu veriliyor.
Köydeki balık lokantalarından biri olan Aydın Balık Restoran Yaz ayları ve bayramlarda hizmet veriyor. Izgara balık çeşitleri levrek, lüfer, çipura, tava balıkların yanı sıra iskorpit şiş beğeniliyor. Kılçıksız parçalar sosta dinlendirilip, defneyaprağı, sivri biber, domates limon ile şişe diziliyor. İki adet şiş mevsimine göre porsiyonu 7.5 veya 10 milyon TL arası fiyatlanıyor (Ağustos/04). Kılçığı alınmış unlanarak temiz yağda kızartılan sardalye gelmeye değer özel bir lezzete sahip. Yerli uskumru yaprak açılıp ızgara yapılıyor. Boğazın tertemiz sularından getirilen, yanında tarator sosu ile sunulan midye tava lezzetli. Kalamar tava özel yumuşatılmış, altın sarısı renkli. Bahçelerde yetiştirilmiş yerli salata malzemeleri ile hazırlanan salatalar taze. Ev baklavası yediğinize pişman etmiyor. İçimi hafif kaynak suyundan içtikçe daha çok içmek istiyorsunuz. Ekmek ise taş fırından. Hafta sonları Rumeli Kavaktan midye dolma da getiriliyor.
Asma altı restoran kafe köy girişi sağ tarafta bahçe içinde 200 yıllık bir fırının yeni düzenlenmiş şekliyle yıl boyu hizmet veriyor. İşletmeci aile yaşamlarına aynı evde devam ediyorlar. Cumbalı evin sokağa çıkmalı yan penceresi denize bakış koridoru sağlıyor. Ahşap ve boyalı merdivenler oldukça estetik. Evin bahçesinde eski yazılı iki mezar taşı yer alırken gölgeli asma çardaklı bahçe gerçek dinlenme vaat ediyor. Burada balık veya etli sarma, su böreği, mısır ekmeği, Trabzon yöresine ait yemek çeşitlerinden örnekler, hamsili pilav, muhlama, yiyebiliyor, çardak altında dinlenebiliyorsunuz. Hamurunu kendi ellerimle açtım diye sunulan ev baklavasına burada da hayır diyemiyorsunuz.
Asma Altı Cafe&Restoran
Köyün yaşlıları bir zamanlar bu köyde garip bir adam yaşarmış diye başladıkları hikayeleri bir yana köy gerçekten yer ve konum olarak oldukça yalnızlığı, terkedilmişliği yaşıyor, gizli sığınak özelliği nedeniyle garip kalmış görünümünü koruyor. Balıkçı köyü olması nedeniyle köyün erkekleri Eylül ayı başı balık avlama yasağının kalkmasıyla beraber denize açılıyor ta ki yasağın tekrar başladığı Haziran ayına kadar köyü kadınlara emanet ediyorlar. Garipçe Köyü, boğaz'ın Karadeniz girişinde yer alan Rumeli Fenerinden sonra ikinci köyü. Avuç içi gibi küçük bir koyun yamacına ayrı ayrı kurulmuş 60-70 haneli bir yerleşim. Koyun iki başında yüksek tepeler köyün bir bakışta tamamını görme imkanı veriyor. Kule adıyla anılan biri tepede, Kale olarak anılan bir de sahilde iki kalesi var. Üç lokanta, bir kahve, bir de bakkalı bulunuyor. Nüfusu ise 50 yıldır sabit duruyor.
İstanbul'un köklü ilçelerinden biri olan 23 mahalleli Sarıyer'in kalabalığından sıyrılıp, Fener yoluna doğru dönerek rampa çıktığınız zaman, ruhsatlı veya kaçak yapılar, yarım kalmış villalar arasından boğazın damı sayılabilecek bir yükseklikte yol almaya başlıyorsunuz. Bu yolun her iki yanı ve gözlerinizin uzanabildiği yamaçları çam ağaçları ile kaplı örtüsü ve çam kokusu şaşırmanız için yeterli oluyor. Marmaris'ten Datça yolunu kullananların müthiş benzerlikler bulacakları güzergah sırasında ağaçların imkan verdiği ölçüde, iki kıtayı nehir gibi ayıran boğaza, Anadolu kıtası sahiline bakınca, Garipçe Köyünün tam karşısına isabet eden Poyrazköy kıyılarında bir çok tekne ve yatların tıpkı Göcek koylarında olduğu gibi yan yana dizilip kıçtan kara bağlandıklarını görebiliyorsunuz. Bu tablo Sarıyer'den çıkıp henüz beş dakika geçmeden gözler önünde canlanınca ister istemez kendinize İstanbul'da mıyım, yoksa Ege sahillerinde mi yol alıyorum sorusunu sormanıza neden oluyor! Sola ayrılan sapaklar Zekeriya Köyü, Marmaracık Koyu, Kilyos (Kumburun), Rumeli Fenerine geçit verirken siz sağa dönerek Garipçe Köyü sahiline yüzünüzü denize dönerek inmeye başlıyorsunuz.
Garipçe Köyü Kule ve Kalesi
İnerken sağ tarafınızda araç yolu olmayan ve ancak yürüyerek tırmanılan oldukça estetik bir taş yapı göze çarpıyor. İki katlı ortası boş bu yapı "Kule" olarak adlandırılıp, bir tür gözetleme kulesi olarak anılıyor. Bulunduğu yükseklik nedeniyle boğazın girişine hakim, göze sığmayan panoramik bakış açısıyla, çizgi filmlerde gördüğümüz türden burçları ve kuleleri ile görenleri etkiliyor.
Köy'e geliş, koyun sahilinde bitiyor. Araçlar burada park ediliyor, otobüsle gelenler durakta burada iniyor. Solunuzda bulunan merdivenlerden çıkarak beş dakikalık bir yürüyüşle Garipçe Köyünün Cenevizlilerden kalma 550 yıllık kalesiyle karşılaşıyorsunuz. İki tarafı taş duvarlı geçitten ilerleyip, demir kapıdan geçerek karanlık dehlizlerde yürümeye başlayınca kemerli tuğla örme duvarlar, tavanlar, mahzenlere ulaşılan basamaklı geçitler, koğuşlar, sonradan yapıldığı belli olan beton takviyeler görülüyor. İyi durumda demir kapılar, bir kısmı küçük ve bazıları geniş pencereler, topların monte edildiği metal somunları hala yerinde görülebildiği tabyalar dikkat çekiyor. Kale, gerektiğinde hala kullanılabilir durumda olduğunu anımsatırken, rahatsız edici boyutlara ulaşan tek problem, kalenin bakımsız ve pislik içinde kalmış olması. Özellikle yaz ayları hafta sonu kale eteklerine gelen piknikçilerin bıraktığı piknik artıkları (poşetler, bira şişeleri, plastik su kapları, gazete kağıtları vs.) gibi çöpler kalenin turistik görünümünü kirletirken, sahipsizliği burada da bir kez daha gözler önüne seriyor! Kalenin ikinci katı üstüne dek araçla gelme imkanı bulunuyor ve kale tavanlarında yer yer çökmelerle oluşmuş deliklere de burada rastlanıyor.
Köy muhtarı 1994 yılından bu yana Garipçe kale ve kulesinin işletilmesi projesinin hayata geçirilmesi için çabalarını sürdürmüş. Kalenin restorasyonunu, kamu kullanımına açılmasını mekanın temizlenerek köye gelir sağlayacak hale getirilmesi, eğlence ve kültür içerikli merkez olabilmesi için uğraş vermiş. Kale ve Kulenin Milli Savunma Bakanlığı tarafından ikinci derecede güvenlik bölgesi ilan edildiği ve İşletime açılması için sakınca görülmediği yetkililere bildirilmiş. Bu olumlu gelişmeye rağmen bürokratik işlemlerin uzaması nedeniyle henüz bir neticeye varılamamış.
Koyun diğer burnu ise kayalıklardan denize girmek isteyen gençlerin, fotoğraf severlerin kullandıkları bir patika ile bağlanıyor. Sarıyer ve Garipçe'den tekne ile gelenler Büyük Liman halk plajında denize giriyorlar. Fakat burada duş, kabin, wc, büfe bulunmuyor. Bir zamanlar Zeki Müren kotra ile gelip burada açıktan denize girdiği anlatılıyor. Köyün yazlık ziyaretçileri Burun Başı, Bağlaraltı, Mezarlık ve Yalı sahilinden de ki kayalıklardan da denize giriyorlar
Balıklar ve Lokantalar
Koyun sığ kıyısında kurulu iki balık lokantası bulunuyor. Denizden gelen rüzgar ve iyot kokusu iştah açarken, farklı bir ortamda bulunmanın tadına varmanızı sağlıyor. Arzu ederseniz masanızın yönünü denize çevirip bir yandan yemek yerken diğer yandan tam karşınızda bulunan Poyrazköy'ü, boğazdan giriş, çıkış yapan gemileri görüyor temiz ve iyot kokulu esintili havayı teneffüs ediyorsunuz. Sabah olta balıkçıları tuttukları balıkları getirip lokantalara satıyorlar. Bu balıklar göz önünde ayıklanıyor, beğendiklerinizi seçip hazırlatıyorsunuz. Çeşitleri yazının "Ne Yenir" bölümüne ayırıp şimdi diğer detaylara geçiyoruz. Yemek için Ali Oğuz'un işletmesi Aydın Balık Lokantasını tercih ederseniz iyi bir karşılama sonrası masanıza buyur ediliyorsunuz. Lokantanın tam arkasında bulunan ve sürekli içildiğinde böbrek taşı, kumu düşürdüğü belirtilen, içimi hoş, yumuşak suyu olan çeşmeden doldurulup getirilen soğuk (Hacı Suyu) kaynak suyu veriliyor. Tüm siparişler mutfak görevlisine uzaktan bağırılarak yapıldığı için diğer masaların ne sipariş verdiklerini duyuyorsunuz. Bu konuşmalar yemediğiniz çeşitleri hatırlatarak aklınızı çelmesine neden oluyor. Rumeli Kavağı'ndan getirilmiş kavak midyelerinin tavada kızarma sesini, kalamar tava, sardalye ızgara, limonlu roka salatası siparişlerini sürekli duyuyorsunuz. Yanı başınızda bulunan otoparkta aracınız beklerken 15 -20 dakikada aralıkla meydanda bir dönüş yapıp Rumeli Kavağına veya Sarıyer'e yönelen otobüs sessizliğe kısa süre hareket getiriyor. İstanbul'a çok yakın olduğunuz için masadan kalkmak istemiyor, saat 23.00 -24.00'e dek oturuyor, arada bir Sarıyer, Rumeli Kavağı, boğazın diğer restoranlarından, balık lokantalarından farklı bir yerde olduğunuzu kendinize hatırlatıyorsunuz. (Küçük bir dip not: Lokantanın tertemiz tuvaletleri var!)
Bir başka sahil lokantası ise köy kahvesinin yanında koyun kale tarafında konuk ağırlıyor.
Asma altı
Deniz kenarı yerine yazın asma bahçesi içinde, kışın kapalı mekanda yemek isteyenler ise 200 yıllık taş fırın Asma altı cafe restoranı seçiyorlar. Anne baba ve kardeşlerden oluşan aile işletmesi, balık çeşitleri ve Trabzon yemekleri yapıyor. Tarihi özellikli, altı tuz döşeli, geniş fırın odasına sahip taş fırının taşları Trabzon Sürmene'den özel olarak getirilmiş. Üst kattaki hamurhane ve işçilerin yattığı odalar, günümüzde şark köşesi olarak düzenlenip kışlık mekan olarak değerlendirilmiş. Asma altının bir başka özelliği ise çardakta sarılı asmanın üzüm salkımları üzerindeki isim yazılı etiketler. Misafirler beğendikleri salkıma üzümler daha korukken rezervasyon yapıyorlar, o üzümler rezervasyon yapanın oluyor, olgunlaşınca gelip elleriyle koparıp yiyorlar. Trabzon'dan gelen göçerlerin kurduğu Garipçe Köyünde Trabzon yemek kültürünün de yerleştiği görülüyor.
Köyün değişmeyen panoraması
Sit alanı olarak ayrılmış bölgede henüz konaklama tesisi olmadığı gibi imar izni de bulunmuyor. Sık sık elektrik kesildiğinden söz ediliyor. İçki satışı da yapılmıyor. Köylüler jandarma bölgesi içinde bulunan köylerinde hiçbir olayın olmadığını, ailelerin, hanımların kendi başlarına yemeğe gelebildiklerini belirtiyorlar. Köy meydanında tepeler halinde yığdıkları balık ağlarını onaran balıkçılar yıllardır Karadeniz'e kalkan, torik, palamut veya Akdeniz'e orkinos avına bu köyden çıktıklarını anlatıyorlar. Görüntüleri ve yüz ifadeleri ise iyi fotoğraf çekmenize veya resim yapmanıza kompozisyon olacak görüntüler sergiliyor. (Köyün bir zamanlar Ressam Ahmet Fazıl Aksoy tarafından yapılmış, Garipçe Köyü tuval üzerine yağlı boya tabloları da bulunuyor. Bu tablolar müzayedelerde yüksek fiyatlarla alıcı buluyor). Tabloların resmedildiği tam bu alanda Sarıyer Fener arası çalışan belediye otobüsü gidişte ve dönüşte meydanı harmanlarcasına dönüp yolcularını ya alıp ya bırakıyor.
Garipçe Köyünün eskilerinden 50 yıllık balıkçı Savni Tuncay ağ örerken sorularınıza cevap veriyor. Orkinosun denizin en hızlı balığı olduğunu vurgulayıp, lüferin olduğu yerde başka balık olmaz, dalar sürüye dağıtır, ekseriye kıyıdan gelir dişleri keskindir yengeç bile yer. Bu kıyılarda bulunan bir başka ilginç balık ise eşkinadır. Çakıl taşı da yer, sigara izmariti de. Ayıklarken midesinde hep rastlarız diyor. Eşkinanın esas özelliği ise kafasında bulunan özel taş olduğu söyleniyor. İstanbul Galatasaray'da ki Beyoğlu Balık Pazarında da satılan bu taş, balığın kafasında yarım fındık büyüklüğün olup, limona yatırılarak eritiliyor, suyla sulandırılıp içiliyor, bu şekilde böbrek taşını düşürmede yarar sağladığı belirtiliyor. Karagöz balığı cinsi, derin su kayalık balığı olan eşkinanın buğulama pişirim şekli yaygın olarak bilinirse de ızgarasının da güzel olduğu belirtiliyor.
Garipçe li balıkçılar, 15 Ağustosta çingene palamut'u başlıyor bunun tavası leziz olur, turfanda balık sayılır, Ekim, Kasım başına dek sürer, lüfer, sarıkanat, karagöz bölgenin diğer balıkları olarak mönüdeki yerlerini alırlar diyorlar. Eylül ayında gelenler hem ekonomik balık yerler, hem de evlerine dönerken marya balıkçılarından (ufak kayık balıkçıları) balık alabilirler diye ekliyorlar.
Konu balıktan, balıkçıdan açılmışken arkadaşları Savni Tuncay'ın çok iyi kefal pilaki, mersin çorbası, lakerda yaptığını anlattılar, bunun üzerine ben de sihirlitur okuyucuları için lakerda tarifi aldım.
Lakerda Yapımı
Palamutlar önce temizlenir. Lakerda gibi dilim dilim kesilerek su dolu kaba atılır. Mümkünse kap deniz suyu ile dolu olmalıdır (Tatlı su balığın etini gevşetir). Dilimlerde kan kalmayacak şekilde yıkanır, bu yıkamada ilik kanı temizlenir. Tuzlu suda 6-7 saat bekletilir, suyu süzülür, üzeri örtülür, pastelyeye konur, rüzgar almamalıdır, rüzgar karartıp kurutur. Plastik bidon koku yaptığı için tercih edilmez, Salamura mutlaka teneke kaba kurulur. İnce tuz ete daha iyi işler bu tuzdan bir kat dilimlenmiş palamutlar üzerine dökülür bir kat yine balık dilimi dizilir. Bir kat tuz, bir kat balık dizilen kabın son katı üzerine tahta kapak basılır, üzerine ağırlık konur (8 kilolu bir taş) baskılı balık bu ağırlık altında salamura olarak aşağı iner, ortaya çıkan boşluk aynı şartlarda ilave balıkla doldurulabilir. 30 gün sonra has zeytinyağı ile beraber lakerda yenebilir. Savni Tuncay Kestane Karası Fırtınası geçtikten sonra, lakerda yapmanın en uygun zamanı olup tuzlama zamanı bu dönemde başlar diye vurgulamayı da ihmal etmiyor.

İstanbul'a gelin, ordan Sarıyer'den Rumeli Feneri Kilyos yönünde yol alanlar 6 km sonra Garipçe yol ayırımına gelin. Keyifli bir güzergah olan manzaralı asfalt yol boyunca, iki kıtayı ayıran nehir görünümlü boğazın muhteşem görünüşü daha yolda etkiliyor. Kendinizi Datça yolunda gider gibi hissediyor, zaman zaman tepeden görünen bu manzaraya ilave olan deniz ve çam kokulu rüzgarın kokusuyla büyüleniyorsunuz. Kısa süre sonra Anadolu veya Rumeli Kavağı gibi ünlenecek olan Garipçe Köyüne Sarıyer Rumeli Feneri arasında çalışan otobüs seferleri ile gelme imkanı da bulunuyor. Otobüsler yaz ayları ve hafta sonlarında 15 dakikada bir gidişte ve dönüşte Garipçe'ye uğruyorlar. Özel araçları ile gelenler köyün sahilindeki ücretsiz alana park yapabiliyorlar. Çevrede gezi yapmak isteyenler Kilyos veya Marmaracık koyuna da uğrayabilirler. Su kemerleri, Belgrat Ormanı, Atatürk Arberetum diğer gezi alternatifleri olabilir.
Garipçe Köyünde yaz aylarında bazı köy evleri mevsimlik kiralanabiliyor. İstanbul'a yakınlığı nedeniyle köy, günü birlik kullanım sahası olarak değerlendiriliyor. En yakın konaklama, Marmaracık Koyu bungalovları, Kilyos tesisleri, boğazda hizmet veren turistik yalı oteller veya kent merkezindeki konaklama tesisleri olabilir.
Sarıyerden 12 km uzaklıkta ki Marmaracık Koyu'nda bulunan ve eskiden VW kamp olarak bilinen Golden Beach de 26 Bungalow ve 6 suit oda restoran hizmetleri yıl boyu veriliyor.
Köydeki balık lokantalarından biri olan Aydın Balık Restoran Yaz ayları ve bayramlarda hizmet veriyor. Izgara balık çeşitleri levrek, lüfer, çipura, tava balıkların yanı sıra iskorpit şiş beğeniliyor. Kılçıksız parçalar sosta dinlendirilip, defneyaprağı, sivri biber, domates limon ile şişe diziliyor. İki adet şiş mevsimine göre porsiyonu 7.5 veya 10 milyon TL arası fiyatlanıyor (Ağustos/04). Kılçığı alınmış unlanarak temiz yağda kızartılan sardalye gelmeye değer özel bir lezzete sahip. Yerli uskumru yaprak açılıp ızgara yapılıyor. Boğazın tertemiz sularından getirilen, yanında tarator sosu ile sunulan midye tava lezzetli. Kalamar tava özel yumuşatılmış, altın sarısı renkli. Bahçelerde yetiştirilmiş yerli salata malzemeleri ile hazırlanan salatalar taze. Ev baklavası yediğinize pişman etmiyor. İçimi hafif kaynak suyundan içtikçe daha çok içmek istiyorsunuz. Ekmek ise taş fırından. Hafta sonları Rumeli Kavaktan midye dolma da getiriliyor.
Asma altı restoran kafe köy girişi sağ tarafta bahçe içinde 200 yıllık bir fırının yeni düzenlenmiş şekliyle yıl boyu hizmet veriyor. İşletmeci aile yaşamlarına aynı evde devam ediyorlar. Cumbalı evin sokağa çıkmalı yan penceresi denize bakış koridoru sağlıyor. Ahşap ve boyalı merdivenler oldukça estetik. Evin bahçesinde eski yazılı iki mezar taşı yer alırken gölgeli asma çardaklı bahçe gerçek dinlenme vaat ediyor. Burada balık veya etli sarma, su böreği, mısır ekmeği, Trabzon yöresine ait yemek çeşitlerinden örnekler, hamsili pilav, muhlama, yiyebiliyor, çardak altında dinlenebiliyorsunuz. Hamurunu kendi ellerimle açtım diye sunulan ev baklavasına burada da hayır diyemiyorsunuz.
Asma Altı Cafe&Restoran
Köyün yaşlıları bir zamanlar bu köyde garip bir adam yaşarmış diye başladıkları hikayeleri bir yana köy gerçekten yer ve konum olarak oldukça yalnızlığı, terkedilmişliği yaşıyor, gizli sığınak özelliği nedeniyle garip kalmış görünümünü koruyor. Balıkçı köyü olması nedeniyle köyün erkekleri Eylül ayı başı balık avlama yasağının kalkmasıyla beraber denize açılıyor ta ki yasağın tekrar başladığı Haziran ayına kadar köyü kadınlara emanet ediyorlar. Garipçe Köyü, boğaz'ın Karadeniz girişinde yer alan Rumeli Fenerinden sonra ikinci köyü. Avuç içi gibi küçük bir koyun yamacına ayrı ayrı kurulmuş 60-70 haneli bir yerleşim. Koyun iki başında yüksek tepeler köyün bir bakışta tamamını görme imkanı veriyor. Kule adıyla anılan biri tepede, Kale olarak anılan bir de sahilde iki kalesi var. Üç lokanta, bir kahve, bir de bakkalı bulunuyor. Nüfusu ise 50 yıldır sabit duruyor.
İstanbul'un köklü ilçelerinden biri olan 23 mahalleli Sarıyer'in kalabalığından sıyrılıp, Fener yoluna doğru dönerek rampa çıktığınız zaman, ruhsatlı veya kaçak yapılar, yarım kalmış villalar arasından boğazın damı sayılabilecek bir yükseklikte yol almaya başlıyorsunuz. Bu yolun her iki yanı ve gözlerinizin uzanabildiği yamaçları çam ağaçları ile kaplı örtüsü ve çam kokusu şaşırmanız için yeterli oluyor. Marmaris'ten Datça yolunu kullananların müthiş benzerlikler bulacakları güzergah sırasında ağaçların imkan verdiği ölçüde, iki kıtayı nehir gibi ayıran boğaza, Anadolu kıtası sahiline bakınca, Garipçe Köyünün tam karşısına isabet eden Poyrazköy kıyılarında bir çok tekne ve yatların tıpkı Göcek koylarında olduğu gibi yan yana dizilip kıçtan kara bağlandıklarını görebiliyorsunuz. Bu tablo Sarıyer'den çıkıp henüz beş dakika geçmeden gözler önünde canlanınca ister istemez kendinize İstanbul'da mıyım, yoksa Ege sahillerinde mi yol alıyorum sorusunu sormanıza neden oluyor! Sola ayrılan sapaklar Zekeriya Köyü, Marmaracık Koyu, Kilyos (Kumburun), Rumeli Fenerine geçit verirken siz sağa dönerek Garipçe Köyü sahiline yüzünüzü denize dönerek inmeye başlıyorsunuz.
Garipçe Köyü Kule ve Kalesi
İnerken sağ tarafınızda araç yolu olmayan ve ancak yürüyerek tırmanılan oldukça estetik bir taş yapı göze çarpıyor. İki katlı ortası boş bu yapı "Kule" olarak adlandırılıp, bir tür gözetleme kulesi olarak anılıyor. Bulunduğu yükseklik nedeniyle boğazın girişine hakim, göze sığmayan panoramik bakış açısıyla, çizgi filmlerde gördüğümüz türden burçları ve kuleleri ile görenleri etkiliyor.
Köy'e geliş, koyun sahilinde bitiyor. Araçlar burada park ediliyor, otobüsle gelenler durakta burada iniyor. Solunuzda bulunan merdivenlerden çıkarak beş dakikalık bir yürüyüşle Garipçe Köyünün Cenevizlilerden kalma 550 yıllık kalesiyle karşılaşıyorsunuz. İki tarafı taş duvarlı geçitten ilerleyip, demir kapıdan geçerek karanlık dehlizlerde yürümeye başlayınca kemerli tuğla örme duvarlar, tavanlar, mahzenlere ulaşılan basamaklı geçitler, koğuşlar, sonradan yapıldığı belli olan beton takviyeler görülüyor. İyi durumda demir kapılar, bir kısmı küçük ve bazıları geniş pencereler, topların monte edildiği metal somunları hala yerinde görülebildiği tabyalar dikkat çekiyor. Kale, gerektiğinde hala kullanılabilir durumda olduğunu anımsatırken, rahatsız edici boyutlara ulaşan tek problem, kalenin bakımsız ve pislik içinde kalmış olması. Özellikle yaz ayları hafta sonu kale eteklerine gelen piknikçilerin bıraktığı piknik artıkları (poşetler, bira şişeleri, plastik su kapları, gazete kağıtları vs.) gibi çöpler kalenin turistik görünümünü kirletirken, sahipsizliği burada da bir kez daha gözler önüne seriyor! Kalenin ikinci katı üstüne dek araçla gelme imkanı bulunuyor ve kale tavanlarında yer yer çökmelerle oluşmuş deliklere de burada rastlanıyor.
Köy muhtarı 1994 yılından bu yana Garipçe kale ve kulesinin işletilmesi projesinin hayata geçirilmesi için çabalarını sürdürmüş. Kalenin restorasyonunu, kamu kullanımına açılmasını mekanın temizlenerek köye gelir sağlayacak hale getirilmesi, eğlence ve kültür içerikli merkez olabilmesi için uğraş vermiş. Kale ve Kulenin Milli Savunma Bakanlığı tarafından ikinci derecede güvenlik bölgesi ilan edildiği ve İşletime açılması için sakınca görülmediği yetkililere bildirilmiş. Bu olumlu gelişmeye rağmen bürokratik işlemlerin uzaması nedeniyle henüz bir neticeye varılamamış.
Koyun diğer burnu ise kayalıklardan denize girmek isteyen gençlerin, fotoğraf severlerin kullandıkları bir patika ile bağlanıyor. Sarıyer ve Garipçe'den tekne ile gelenler Büyük Liman halk plajında denize giriyorlar. Fakat burada duş, kabin, wc, büfe bulunmuyor. Bir zamanlar Zeki Müren kotra ile gelip burada açıktan denize girdiği anlatılıyor. Köyün yazlık ziyaretçileri Burun Başı, Bağlaraltı, Mezarlık ve Yalı sahilinden de ki kayalıklardan da denize giriyorlar
Balıklar ve Lokantalar
Koyun sığ kıyısında kurulu iki balık lokantası bulunuyor. Denizden gelen rüzgar ve iyot kokusu iştah açarken, farklı bir ortamda bulunmanın tadına varmanızı sağlıyor. Arzu ederseniz masanızın yönünü denize çevirip bir yandan yemek yerken diğer yandan tam karşınızda bulunan Poyrazköy'ü, boğazdan giriş, çıkış yapan gemileri görüyor temiz ve iyot kokulu esintili havayı teneffüs ediyorsunuz. Sabah olta balıkçıları tuttukları balıkları getirip lokantalara satıyorlar. Bu balıklar göz önünde ayıklanıyor, beğendiklerinizi seçip hazırlatıyorsunuz. Çeşitleri yazının "Ne Yenir" bölümüne ayırıp şimdi diğer detaylara geçiyoruz. Yemek için Ali Oğuz'un işletmesi Aydın Balık Lokantasını tercih ederseniz iyi bir karşılama sonrası masanıza buyur ediliyorsunuz. Lokantanın tam arkasında bulunan ve sürekli içildiğinde böbrek taşı, kumu düşürdüğü belirtilen, içimi hoş, yumuşak suyu olan çeşmeden doldurulup getirilen soğuk (Hacı Suyu) kaynak suyu veriliyor. Tüm siparişler mutfak görevlisine uzaktan bağırılarak yapıldığı için diğer masaların ne sipariş verdiklerini duyuyorsunuz. Bu konuşmalar yemediğiniz çeşitleri hatırlatarak aklınızı çelmesine neden oluyor. Rumeli Kavağı'ndan getirilmiş kavak midyelerinin tavada kızarma sesini, kalamar tava, sardalye ızgara, limonlu roka salatası siparişlerini sürekli duyuyorsunuz. Yanı başınızda bulunan otoparkta aracınız beklerken 15 -20 dakikada aralıkla meydanda bir dönüş yapıp Rumeli Kavağına veya Sarıyer'e yönelen otobüs sessizliğe kısa süre hareket getiriyor. İstanbul'a çok yakın olduğunuz için masadan kalkmak istemiyor, saat 23.00 -24.00'e dek oturuyor, arada bir Sarıyer, Rumeli Kavağı, boğazın diğer restoranlarından, balık lokantalarından farklı bir yerde olduğunuzu kendinize hatırlatıyorsunuz. (Küçük bir dip not: Lokantanın tertemiz tuvaletleri var!)
Bir başka sahil lokantası ise köy kahvesinin yanında koyun kale tarafında konuk ağırlıyor.
Asma altı
Deniz kenarı yerine yazın asma bahçesi içinde, kışın kapalı mekanda yemek isteyenler ise 200 yıllık taş fırın Asma altı cafe restoranı seçiyorlar. Anne baba ve kardeşlerden oluşan aile işletmesi, balık çeşitleri ve Trabzon yemekleri yapıyor. Tarihi özellikli, altı tuz döşeli, geniş fırın odasına sahip taş fırının taşları Trabzon Sürmene'den özel olarak getirilmiş. Üst kattaki hamurhane ve işçilerin yattığı odalar, günümüzde şark köşesi olarak düzenlenip kışlık mekan olarak değerlendirilmiş. Asma altının bir başka özelliği ise çardakta sarılı asmanın üzüm salkımları üzerindeki isim yazılı etiketler. Misafirler beğendikleri salkıma üzümler daha korukken rezervasyon yapıyorlar, o üzümler rezervasyon yapanın oluyor, olgunlaşınca gelip elleriyle koparıp yiyorlar. Trabzon'dan gelen göçerlerin kurduğu Garipçe Köyünde Trabzon yemek kültürünün de yerleştiği görülüyor.
Köyün değişmeyen panoraması
Sit alanı olarak ayrılmış bölgede henüz konaklama tesisi olmadığı gibi imar izni de bulunmuyor. Sık sık elektrik kesildiğinden söz ediliyor. İçki satışı da yapılmıyor. Köylüler jandarma bölgesi içinde bulunan köylerinde hiçbir olayın olmadığını, ailelerin, hanımların kendi başlarına yemeğe gelebildiklerini belirtiyorlar. Köy meydanında tepeler halinde yığdıkları balık ağlarını onaran balıkçılar yıllardır Karadeniz'e kalkan, torik, palamut veya Akdeniz'e orkinos avına bu köyden çıktıklarını anlatıyorlar. Görüntüleri ve yüz ifadeleri ise iyi fotoğraf çekmenize veya resim yapmanıza kompozisyon olacak görüntüler sergiliyor. (Köyün bir zamanlar Ressam Ahmet Fazıl Aksoy tarafından yapılmış, Garipçe Köyü tuval üzerine yağlı boya tabloları da bulunuyor. Bu tablolar müzayedelerde yüksek fiyatlarla alıcı buluyor). Tabloların resmedildiği tam bu alanda Sarıyer Fener arası çalışan belediye otobüsü gidişte ve dönüşte meydanı harmanlarcasına dönüp yolcularını ya alıp ya bırakıyor.
Garipçe Köyünün eskilerinden 50 yıllık balıkçı Savni Tuncay ağ örerken sorularınıza cevap veriyor. Orkinosun denizin en hızlı balığı olduğunu vurgulayıp, lüferin olduğu yerde başka balık olmaz, dalar sürüye dağıtır, ekseriye kıyıdan gelir dişleri keskindir yengeç bile yer. Bu kıyılarda bulunan bir başka ilginç balık ise eşkinadır. Çakıl taşı da yer, sigara izmariti de. Ayıklarken midesinde hep rastlarız diyor. Eşkinanın esas özelliği ise kafasında bulunan özel taş olduğu söyleniyor. İstanbul Galatasaray'da ki Beyoğlu Balık Pazarında da satılan bu taş, balığın kafasında yarım fındık büyüklüğün olup, limona yatırılarak eritiliyor, suyla sulandırılıp içiliyor, bu şekilde böbrek taşını düşürmede yarar sağladığı belirtiliyor. Karagöz balığı cinsi, derin su kayalık balığı olan eşkinanın buğulama pişirim şekli yaygın olarak bilinirse de ızgarasının da güzel olduğu belirtiliyor.
Garipçe li balıkçılar, 15 Ağustosta çingene palamut'u başlıyor bunun tavası leziz olur, turfanda balık sayılır, Ekim, Kasım başına dek sürer, lüfer, sarıkanat, karagöz bölgenin diğer balıkları olarak mönüdeki yerlerini alırlar diyorlar. Eylül ayında gelenler hem ekonomik balık yerler, hem de evlerine dönerken marya balıkçılarından (ufak kayık balıkçıları) balık alabilirler diye ekliyorlar.
Konu balıktan, balıkçıdan açılmışken arkadaşları Savni Tuncay'ın çok iyi kefal pilaki, mersin çorbası, lakerda yaptığını anlattılar, bunun üzerine ben de sihirlitur okuyucuları için lakerda tarifi aldım.

Lakerda Yapımı
Palamutlar önce temizlenir. Lakerda gibi dilim dilim kesilerek su dolu kaba atılır. Mümkünse kap deniz suyu ile dolu olmalıdır (Tatlı su balığın etini gevşetir). Dilimlerde kan kalmayacak şekilde yıkanır, bu yıkamada ilik kanı temizlenir. Tuzlu suda 6-7 saat bekletilir, suyu süzülür, üzeri örtülür, pastelyeye konur, rüzgar almamalıdır, rüzgar karartıp kurutur. Plastik bidon koku yaptığı için tercih edilmez, Salamura mutlaka teneke kaba kurulur. İnce tuz ete daha iyi işler bu tuzdan bir kat dilimlenmiş palamutlar üzerine dökülür bir kat yine balık dilimi dizilir. Bir kat tuz, bir kat balık dizilen kabın son katı üzerine tahta kapak basılır, üzerine ağırlık konur (8 kilolu bir taş) baskılı balık bu ağırlık altında salamura olarak aşağı iner, ortaya çıkan boşluk aynı şartlarda ilave balıkla doldurulabilir. 30 gün sonra has zeytinyağı ile beraber lakerda yenebilir. Savni Tuncay Kestane Karası Fırtınası geçtikten sonra, lakerda yapmanın en uygun zamanı olup tuzlama zamanı bu dönemde başlar diye vurgulamayı da ihmal etmiyor.