Günahları Yıkayan İlaç!

Focus StyLe

FıRtına'
Altın Üye
Katılım
11 Eyl 2007
Mesajlar
5,292
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
İstanbul
Genç bir abid ile beraber Basra'nın Sokak ve çarşılarında gezerken karşımıza bir tabib çıktı. Bir kürsüye oturmuştu. Yanında erkek, kadın, çocuk birçok kişi vardı. Herkes elinde su dolu bir kap tutuyor, hastalığına deva olacak ilaç soruyorlardı. Yanındaki genç de ileri atılarak tabibe dedi.
–Ey tabib! Yanında günahları yıkayan ve kalp hastalıklarına şifa veren bir ilaç var mı ? Tabib:
–Var, deyince genç:
–Getir, dedi. Bunun üzerine tabib şunları söyledi:
–Benden şu on şeyi al:
Fakirlik ağacının köklerini.
Tevazu ağacının kökleriyle birlikte al.
İçine tevbe eriğini koy.
Rıza havanına at.
Kanaat tokmağı ile döv.
Takva tenceresine boşalt.
Üzerine hayâ suyunu dök.
Muhabbet ateşi ile kaynat.
Şükür bardağına dök.
Ümit yelpazesi ile soğut.
Ham kaşığı ile iç.
Bu söylediklerimi yaparsan, dünya ve Ahiret hastalık ve musibetlerine karşı sana faydalı olur.

* * *
Hatalarımıza merhamet etmeyelim. Hatasını seven suçuna kılıf uydurma telaşına düşer.
Kulağınıza küpe olsun: İnsan, hayatı Allah'ı unuttuğu anda işler. Bu felaketlerin en büyüğüdür. Allah Celle Celaluhu kimsenin bu duruma düşmesine fırsat vermesin…

* * *
Allah Celle Celaluhu insanı, hatasını düzeltme kabiliyetinde yaratmıştır. Buda tevbe–i istiğfar ile mümkündür.
Tevbe, dönmek demektir. Yani günahlardan dönmek demektir. İstiğfar ise, Allah'tan günahın örtülmesini istemektir. Demek ki tevbe, yolunu şaşırmış bir insan yeniden yola gelmesi demektir.

* * *
Âlimlerimiz günahları üç guruba ayırmışlardır:
Allah'a karşı işlenen günahlar.
Kendi nefsimize karşı işlenen günahlar.
Başkalarına karşı, işlenen günahlar.

* * *
Yapılan bir hareket, kalbi rahatsız eder, insanların onu duymasından hoşlanmazsak işte bu hareket günahtır. Günahın gizlisinden de açığından da sakınılmalıdır.
Günahlardan dolayı tevbe Müslümanlar üzerine vaciptir. Günah kul hakkına taalluk etmiyorsa tevbe'nin üç şartı vardır:
O günahı terk etmek.
Onu işlediğine pişman olmak
O günahı bir daha işlememeye azmetmektir.
Bu şartlardan biri eksik olursa tevbe sahih olmaz.
Kul hakkında taalluk eden günahlarda ise, hak sahibi ile helalleşmek kurtuluşun tek yoludur.
Hâsılı, günahları yıkayan ilaç, tevbedir. Günde en az yetmiş defa günahlarımızdan dolayı tevbe etmemiz lazım.

İNSANI HÜSRANA UĞRATAN SEBEBLER
Kâinatın en değerli misafiri, hakkın yeryüzünde halifesi, (Vekili), mahlûkatın en şereflisi ve ahseni takvim sırrının mazharı olan insan, eğer yaradılış gayesini yerine getirmezse hüsrana uğratmış olur. Başlıca sebepleri şunlardır:
1.Kâinatta en büyük hakikat olan imandan mahrumiyet
2.Nefsin ve şeytanın esareti altına girmek
3.Kâinatı çepeçevre saran ilahi kudretin varlığından gaflet
4.Kişide cehalet, enaniyet (benlik) olması
5.Kulluk şuurundan ve ibadet mefhumundan uzak yaşamak
6.Yaradılış gayesini unutmak, fani ve boş şeylerin esiri olmak
7.İlahi emirler ve yasaklar karşısında (lakayt) kayıtsız olmak.
8.Dinin direği imanın alameti bütün taat ve ibadetlerin özü ve en değerli olan namaz. Görevini terk ve ihmal etmek veya bu görevi gerektiği gibi ifa etmemek.
9.Dört elle dünyaya sarılmak ve Ahiret hazırlığı yapmamak
10.İlahi ölçülerde gereken hassasiyeti göstermemek
11.İnananları hor ve hakir görmek, benliğe, şöhrete kapılmak
12.Farz ibadetlere karşı tembel ve ağır davranmak
13.Ahlaki meziyetlerden özellikle sabır, sebat ve doğruluk gibi faziletlerden mahrum yaşamak
14.Mukaddes mefhumlara karşı çıkanları alkışlamak veya onlara en azından hak için çıkmamak buğz etmemek.
15.Emri bil mahruf nehyi anil münker görevini yapmamak
16.Cihat ruhundan uzak yaşamak
17.Hak ve hakikatin tebliğ ve davetinden kaçmak..




meşayih-i kiram'dan
HASAN-I BASRİ
 
harika bir paylaşım ellerine sağlık .. allah (c.c) senden razı olsun ..
 
Allah razı olsun.
 
KALBİN İLACI ALLAH'I ZİKRETMEKTİR. ALLAH'I ZİKREDEN İNSAN KÖTÜLÜKLERDEN KAÇINIR KALBİNDE KIPRAŞMALAR BAŞLAR...

BU ZİKİRLER;

FARZLARI VE SÜNNETLERİ LAYIKIYLA YERİNE GETİRMEKLE BAŞLAR.
VE VİRDLE BİRLİKTE İNSAN SUKÜN'A , İLAHİ HUZURA ERER...


Vird, günlük vazife demektir.
Her gün belli miktar yapılan zikre de vird denir.
Bu zikir belli miktar Kur’an okumak, salavat getirmek ve tövbe- istiğfar etmek de olabilir.
Vird kalp için günlük ilaç hükmündedir. Kalbin gafletten uyanması ve şifa bulması için her gün bu ilacın alınması gerekmektedir. Vird, beş vakit namaz gibi müslümanın hayatına girmelidir. Büyükler ‘virdi olmayanın varidi olmaz’demişlerdir. Eşref Ali Tanevi, Hadislerle Tasavvuf, 88.


Varid, manevi feyiz ve ilahi hediyeler demektir. Vird, hak yolcusunun ana sermayesidir. Vird Allah dostlarının sırrı kabul edilmiştir. O sırra ve Allah dostluğuna ulaşmanın yolu virddir.

Gafletle de olsa vird çekilmelidir. Gafletle çekilen zikir, hiç çekmeyip terk etmekten daha hayırlı ve kazançlıdır. Çünkü insan farkında olmasa da vücudu o anda Allah’ın zikri ile meşgul olur.

Vird dersi yirmi dört saat içinde yapılabilir, ancak zikrin en faziletli vakti sabah ve akşam vakitleridir. Vird dersi için mekruh bir vakit yoktur. Ancak virdle meşguliyet, farz ibadetleri geciktirmemelidir.

Bütün zamanlar zikir için yaratılmıştır. Allahu Teala’yı sevenler O’nu çok zikrederler. Yüce Rabbimiz: “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin”(Enfal, 45; Ahzab, 41; Cuma, 10) gibi benzer ayetlerle müminlerden devamlı zikir istiyor.

Bu zikirlerin sabah-akşam her vakte yayılmasını emrediyor. Kendisini çokça zikreden erkeklere ve kadınlara mağfiret ve büyük bir mükafat hazırladığını müjdeliyor. (Ahzap, 35)

İslam alimleri Allah’ı çokça zikreden kimselerden olmak için önce beş vakit namazın hakkıyla kılınması gerektiğini söylemişledir.

Büyük müfessir İbnu Abbas (r.a) şöyle der:

“Allahu Teala, farz kıldığı her ibadete bir vakit ve bir miktar tayin etmiştir. Kulun bir özrü olup da bu farzı yapamadığında kendisini mazur görmüştür. Ancak zikir böyle değildir.

Allahu Teala, zikir için belli bir miktar ve zaman belirtmeden: “Ey iman edenler! Allah’ı ayakta, otururken ve yanınız üzeri yatarken çokça zikrediniz” emrini vermiştir. Zikri terk etmek için aklın baştan gidip kulun deli olması dışında hiçbir özrü kabul etmemiştir. Bu ayette Yüce Allah sanki şöyle diyor:

“Ey müminler! Gece, gündüz, karada, denizde, mukim iken, seferde, zengin ve fakirlik hallerinizde, sıhhat ve hastalık durumlarında, gizli, açık her halde Allah’ı zikredin. Onu sabah akşam tesbih edin. Böyle yaparsanız, Allah size rahmet eder, melekler de sizin için dua ve istiğfar ederler.”(İbnu Ebi Hatim, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, IX, 3138. Riyad, 1998; Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, VI, 618-619.)

Allah Rasülü (s.a.v), ümmetinin zikir delisi olmasını istiyor ve şöyle emrediyor:

“Yüce Allah’ı o kadar çok zikredin ki, insanlar size deli desinler.”(Ahmed, Müsned, Müsned, III, 68; Hakim, Müstedrek, I, 499; İbnu Hıbban, Sahih, No:817, Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, X, 75.)

Demek ki, Yüce Allah’ın velisi olmak için zikrin delisi olmak gerekiyor. İnsanların deli demesi, zikir ehlinin ileri seviyedeki itaat, cömertlik, mertlik ve iyilik sahibi olmasından kaynaklanıyor.

Çünkü gerçek zikir ehlinin kalbi, Yüce Allah ile öyle bir huzur bulmuş ve kuvvet kazanmıştır ki, her şeyden çok sevdiği ve zikrettiği Yüce Mevla’sı yolunda canını, malını, bütün imkanlarını ortaya koyar. Gerçek aşık, kendisi için değil, sevgilisi için yaşar.Kendini değil onu düşünür.

Böyle bir kimseyi görenler, kendileri ile kıyas ederler, hiçbir şekilde onlara benzemediğini görünce ona deli derler. Halbuki gerçek akıllı odur, deli ise diğerleri...

SEMERKAND
 
Geri
Üst