Mayhoş
mayhoş
Bakıcımızın memleketine para gönderebilmesi için postaneye gitmeliydik. 2 yaşındaki oğlum ben bakıcımız bindik arabamıza ve Bursa'lılar bilir Heykel'de postane önünde dörtlüleri yakarak park halinde durduk. Bakıcımız indi ben ve oğlum hem beklemeye hem seyre koyulduk.
Heykel kalbidir Bursa'nın. Her zaman hareketli her zaman kalabalık. İnsan seli bir o yana bir bu yana sürekli bir dinamizm katar caddeye.
Oğlum her zamanki gibi kucağıma oturarak aldı direksiyonu eline ve ne kadar düğme varsa kurcalamaya başladı. Araba çalışıyor klima için tabi çok çok sıcak çünkü. Ama el freni çekik. O yüzden rahatım. İstediği gibi karıştırabilir. Hani ben onun varlığında ne kadar özgürsem yaşam adına. O da el freniyle o derece özgür işte direksiyon sallama konusunda...
Neyse konuyu dağıtmadan asıl anlatmak istediğime geçeyim bir an önce.
Uzun zamandır hiç şaşırmadığım hiç duygulanmadığım hiç düşünmediğim kadar düşündüm onları görünce. Kendimi unuttum oğlumun yaramazlıklarını unuttum kilitlendim...
Tam karşımdaydılar gerçektiler... canımı yakacak kadar... içimi eritecek kadar... hayal olmasını istemeyeceğim kadar gerçektiler...
Bir anne. Kör(o mu ben mi diye sorguladığım). Bir çocuk. En fazla 6 yaşında. Erkek. Adam gibi adam demeliyim onun için...
Genelde biz tutarız ya hani çocuklarımızın elinden sıkı sıkı... Aman düşmesin aman çarpmasın birşey diye. Öyle değil. O adam gibi adam tutmuş annesinin elinden götürüyor onu...Nereye gidiyorlar bilmiyorum. Nereye olursa olsun gidebiliyor olmalarının mükemmelliğiyle büyüleniyorum...olağanüstü bir görüntü...(eziliyorum...)
Çok değil belki 56 saniye eşlik ediyorum onlara bakışlarımla... zevkle... hayranlıkla... Ama hiç bir zaman unutamayacağım hayat dersleri bırakıyorlar bana bu zaman diliminde...
Adam gibi adam. Dimdik. Sıkıca kavramış annesini elini. Hem yere bakıyor annesi takılmasın diye hem etrafa kimse çarpmasın diye. Her yerde gözleri... Ateş gibi. Gururlu mutlu güven dolu...Adam işte... Adam gibi adam. 6 YAŞINDA...
O an onun yerinde olmak istiyorum o yaşta yaşayabilmek güven duygusunu... Görüntü hazin gibi görünse de ortada o çocuğun tüm hayatını etkileyecek gerçek bir mutluluk var... Güven...
8 yaşındaki kızımı hala sitenin içerisindeki markete tek başına göndermeyen ben 6 yaşındaki çocuğun görmeyen annesini Bursa'nın en işlek caddesinde gezdiriyor olmasına gıpta ile bakıyorum... küçülüyorum... çok utanıyorum...
Ve anne. Pırıl pırıl kıyafetiyle son derece hoş görünüyor. Dimdik. Tatlı bir tebessüm yüzünde... Biliyorum kendisine çok güveniyor... ve biliyor insanın önce kendisine güvenmesi gerektiğini...
Bütün varlığını bırakmış çocuğunun ellerine... Korkmuyor... korkutmuyor...Öyle güvenmiş ki çocuğuna öyle inanmış ki... sanki 6 değil 16 yaşında bir delikanlı var yanında...Gören nicelerimizden çok daha iyi görüyor yaşamı... çocuğunu...biliyor duyguların verilmeden alınamayacağını...alıyor fazlasıyla... gururla...hakkıyla...verdiğinden çok daha fazla...
Gidiyorlar... Bakakalıyorum arkalarından...Ellerimde üç nokta... beynimde üç nokta... yüreğimde üç nokta...Ve kocaman bir soru işareti...
Görüyor muyum...?
alıntı.
Heykel kalbidir Bursa'nın. Her zaman hareketli her zaman kalabalık. İnsan seli bir o yana bir bu yana sürekli bir dinamizm katar caddeye.
Oğlum her zamanki gibi kucağıma oturarak aldı direksiyonu eline ve ne kadar düğme varsa kurcalamaya başladı. Araba çalışıyor klima için tabi çok çok sıcak çünkü. Ama el freni çekik. O yüzden rahatım. İstediği gibi karıştırabilir. Hani ben onun varlığında ne kadar özgürsem yaşam adına. O da el freniyle o derece özgür işte direksiyon sallama konusunda...
Neyse konuyu dağıtmadan asıl anlatmak istediğime geçeyim bir an önce.
Uzun zamandır hiç şaşırmadığım hiç duygulanmadığım hiç düşünmediğim kadar düşündüm onları görünce. Kendimi unuttum oğlumun yaramazlıklarını unuttum kilitlendim...
Tam karşımdaydılar gerçektiler... canımı yakacak kadar... içimi eritecek kadar... hayal olmasını istemeyeceğim kadar gerçektiler...
Bir anne. Kör(o mu ben mi diye sorguladığım). Bir çocuk. En fazla 6 yaşında. Erkek. Adam gibi adam demeliyim onun için...
Genelde biz tutarız ya hani çocuklarımızın elinden sıkı sıkı... Aman düşmesin aman çarpmasın birşey diye. Öyle değil. O adam gibi adam tutmuş annesinin elinden götürüyor onu...Nereye gidiyorlar bilmiyorum. Nereye olursa olsun gidebiliyor olmalarının mükemmelliğiyle büyüleniyorum...olağanüstü bir görüntü...(eziliyorum...)
Çok değil belki 56 saniye eşlik ediyorum onlara bakışlarımla... zevkle... hayranlıkla... Ama hiç bir zaman unutamayacağım hayat dersleri bırakıyorlar bana bu zaman diliminde...
Adam gibi adam. Dimdik. Sıkıca kavramış annesini elini. Hem yere bakıyor annesi takılmasın diye hem etrafa kimse çarpmasın diye. Her yerde gözleri... Ateş gibi. Gururlu mutlu güven dolu...Adam işte... Adam gibi adam. 6 YAŞINDA...
O an onun yerinde olmak istiyorum o yaşta yaşayabilmek güven duygusunu... Görüntü hazin gibi görünse de ortada o çocuğun tüm hayatını etkileyecek gerçek bir mutluluk var... Güven...
8 yaşındaki kızımı hala sitenin içerisindeki markete tek başına göndermeyen ben 6 yaşındaki çocuğun görmeyen annesini Bursa'nın en işlek caddesinde gezdiriyor olmasına gıpta ile bakıyorum... küçülüyorum... çok utanıyorum...
Ve anne. Pırıl pırıl kıyafetiyle son derece hoş görünüyor. Dimdik. Tatlı bir tebessüm yüzünde... Biliyorum kendisine çok güveniyor... ve biliyor insanın önce kendisine güvenmesi gerektiğini...
Bütün varlığını bırakmış çocuğunun ellerine... Korkmuyor... korkutmuyor...Öyle güvenmiş ki çocuğuna öyle inanmış ki... sanki 6 değil 16 yaşında bir delikanlı var yanında...Gören nicelerimizden çok daha iyi görüyor yaşamı... çocuğunu...biliyor duyguların verilmeden alınamayacağını...alıyor fazlasıyla... gururla...hakkıyla...verdiğinden çok daha fazla...
Gidiyorlar... Bakakalıyorum arkalarından...Ellerimde üç nokta... beynimde üç nokta... yüreğimde üç nokta...Ve kocaman bir soru işareti...
Görüyor muyum...?
alıntı.