Kaderlerinden kurtarılmış hayatlar için...
Yazıya dökülmüş şeyleri, insan "gözünün soldan sağa okuma alışkanlığı" ile okur ve anlamlandırır. Böyle bir okumanın, insan gözünün dört boyutta ve her yönden okuyabildiği fotoğrafta nasıl bir anlam kazandığı üzerine birkaç sözden ibaret bu yazı, başlangıç için.
Bir fotoğraf çekmek, bir odanın dışına, dışarıdaki dünyaya pencereden bakmak gibidir. Fakat pencereye daha fazla yaklaşamazsınız, fotoğraf orada durmanızı sağlar, tüm gördüğünüz dünyanın pencereyle çevrilmiş kısmıdır. Bir filmde, pencereye kadar gidebilir ve oturduğunuz yerden görmediğiniz her şeyi görebilirsiniz.
Bir yazıda, siz ufkunuzun götürdüğü ayrıntıya kadar gidebilirsiniz. Bir fotoğrafta, çerçeveniz dışındaki her şey sonsuza dek dışlanmış olarak kalır. Bu noktada, Resim, bizi yanılsamaya sürükler ve doğrudan doğruya gerçeğin özünde yatan keskinlikle karşılaşmamızı engeller! diyebilir miyiz? Ressam ne kadar becerikli olursa olsun yapıtı daima kaçınılmaz bir öznelliğin rehini altındadır.
Fotoğrafın, resme göre temel farkı gerçekliğe olan yakınlığıdır. Her şeyin görüntüsü, insanın yaratıcılığı işe karışmaksızın, kendiliğinden meydana gelmektedir. Fotoğrafçının kişiliği işe ancak olayın seçimi, yöneltilmesi ile karışmaktadır, bu kişilik yapıtta ne kadar göze çarpsa bile, ressamın kişiliğiyle aynı nitelikte değildir. Bütün sanatlar, insanın varlığı üzerine kuruludur ancak fotoğrafçılıkta insanın yokluğundan zevk alırız. Asıl olanın yerine yaklaşık bir kopyadan daha iyisini bilinç altımıza yükleyecek olan şey yine bir objektif olacaktır.
Fotoğrafın nesnelliği, görüntüye hiçbir resim ürününde bulunmayan inandırma gücünü vermiştir. Görüntüler bulanık, biçim bozumuna uğramış, renklendirilmiş olabilir. Varlığın, kendisi oluşu önemlidir. Fotoğraf albümlerinin çekiciliği bundandır.
Pek ayırt edilemese de biraz bulanık olan bu gölgeler, süresi içinde durdurulmuş, kaderlerinden kurtarılmış hem de sanatın itibarıyla değil, duygusuz bir mekaniğin özelliğiyle kurtarılmış hayatların heyecanlandırıcı varlığıdır.
Fotoğraf: Aras Akanaras, Bir balıkçı kahvesi, Rumeli Feneri, İstanbul[/SIZE]..[/B]
Yazıya dökülmüş şeyleri, insan "gözünün soldan sağa okuma alışkanlığı" ile okur ve anlamlandırır. Böyle bir okumanın, insan gözünün dört boyutta ve her yönden okuyabildiği fotoğrafta nasıl bir anlam kazandığı üzerine birkaç sözden ibaret bu yazı, başlangıç için.
Bir fotoğraf çekmek, bir odanın dışına, dışarıdaki dünyaya pencereden bakmak gibidir. Fakat pencereye daha fazla yaklaşamazsınız, fotoğraf orada durmanızı sağlar, tüm gördüğünüz dünyanın pencereyle çevrilmiş kısmıdır. Bir filmde, pencereye kadar gidebilir ve oturduğunuz yerden görmediğiniz her şeyi görebilirsiniz.
Bir yazıda, siz ufkunuzun götürdüğü ayrıntıya kadar gidebilirsiniz. Bir fotoğrafta, çerçeveniz dışındaki her şey sonsuza dek dışlanmış olarak kalır. Bu noktada, Resim, bizi yanılsamaya sürükler ve doğrudan doğruya gerçeğin özünde yatan keskinlikle karşılaşmamızı engeller! diyebilir miyiz? Ressam ne kadar becerikli olursa olsun yapıtı daima kaçınılmaz bir öznelliğin rehini altındadır.
Fotoğrafın, resme göre temel farkı gerçekliğe olan yakınlığıdır. Her şeyin görüntüsü, insanın yaratıcılığı işe karışmaksızın, kendiliğinden meydana gelmektedir. Fotoğrafçının kişiliği işe ancak olayın seçimi, yöneltilmesi ile karışmaktadır, bu kişilik yapıtta ne kadar göze çarpsa bile, ressamın kişiliğiyle aynı nitelikte değildir. Bütün sanatlar, insanın varlığı üzerine kuruludur ancak fotoğrafçılıkta insanın yokluğundan zevk alırız. Asıl olanın yerine yaklaşık bir kopyadan daha iyisini bilinç altımıza yükleyecek olan şey yine bir objektif olacaktır.
Fotoğrafın nesnelliği, görüntüye hiçbir resim ürününde bulunmayan inandırma gücünü vermiştir. Görüntüler bulanık, biçim bozumuna uğramış, renklendirilmiş olabilir. Varlığın, kendisi oluşu önemlidir. Fotoğraf albümlerinin çekiciliği bundandır.
Pek ayırt edilemese de biraz bulanık olan bu gölgeler, süresi içinde durdurulmuş, kaderlerinden kurtarılmış hem de sanatın itibarıyla değil, duygusuz bir mekaniğin özelliğiyle kurtarılmış hayatların heyecanlandırıcı varlığıdır.
Fotoğraf: Aras Akanaras, Bir balıkçı kahvesi, Rumeli Feneri, İstanbul[/SIZE]..[/B]