Filozoflarin ölümü!!!

Katılım
12 Kas 2005
Mesajlar
3,626
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
HeLL'iN DiBiNDeN GeLCeN Mi? :D

Epikuroscular’a göre ölüm bizim için hiçbir şeydir - bu görüşe rağmen çalışmanın bütünlüğü açısından aşağıdaki tuhaf felsefi ölüm listesini veriyoruz.

EMPEDOKLES: Empedokles'in ölümü hakkında iki görüş vardır. Birine göre kırık bir bacak nedeniyle öldü, diğerine göre bir tanrı olduğunu kanıtlamak için Etna yanardağının kraterine atladı. Bunun nasıl bir kanıt oluşturacağı ise kayıtlı değil.

HERAKLEİTOS: İnsanlardan nefret ettiği için dağ başına kaçtı ve burada ot ve sebzeyle beslenmekten vücudu su topladı. Doktorlar bu durumun tedavi edilemez olduğunu söyleyince kendi tedavisini kendisi yapmya kalkışıp bütün vücudunu baştan aşağı gübreyle kapladı ve açık havaya çıktı (belki de kimsenin onu evine alamayacağı için). Tarihçi Diogenes Laertius'a göre, "üzerindeki gübreyi temizleyemedi ve böyle tanınmaz halde köpekler tarafından parçalandı". Köpekler tanısaydı belki de yapmazlardı.

Bir Atina hapishanesinde baldıran zehirinden ölen SOKRATES'ten bahsetmeye gerek yok çünkü herkes bilir bunu, ama eğer biri size bundan bahsedecek kadar talihsizseniz o zaman Plato'nun Paedon adlı yapıtında tanımladığı Sokrates'in ölümü ile baldıranın bilinen etkileri arasında bariz bir tutarsızlık kaydettiğinizi söyleyin: yani biri yalan söylüyor.

PYTHAGORAS: Kendi aşırı vejeteryanizminin kurbanıydı. Tatminsiz bir kaç müşterisinin kovalamasıyla bir fasulye tarlasına geldi, fasulyeleri ezip kaçacak yerde, durduğu noktada kaldı ve öldürüldü.

STOACI CRİNİS: (Stoacılık, dünya olaylarına karşı kayıtsızlık ve ağırbaşlılık sergilemesiyle belirlenir) bir farenin çığlığından korkarak öldü. Stoacı felsefe bunun üzerine hiç gitmedi.

Diğer yandan STOACI CHRYSİPPUS kendi korkunç şakalarından birine gülerken öldü. Hikayeye göre yaşlı bir kadının eşeği filozofun elbiselerini yemiş, filozof da kadına şarap verip, "Bari bir yudum şarap ver de elbiseleri yıkasın," demiş. Chrysippus bunu anlatmış, sonra gülmekten katılıp yere düşmüş. Sonra ölmüş. Böyle bir mizah duygusu karşısında 700 kitabından hiçbirinin kalmamış olmasının iyi bir şey olduğunu düşünmek affedilir bir suç sayılır.

DİOGENES:Üç yoldan biriyle ölmüş olması gerekir.

1.) Nefes almaya tenezzül etmeyerek.
2.) Çiğ ahtapot yemekten ciddi hazımsızlık.
3.) Köpekleri arasında çiğ ahtapot bölüştürürken ayağından ısırılmaktan.

Antik dönemden sonra felsefi ölümlerin kalitesi önemli oranda düşüyor. Ama AQUINAS'ın, kendinden önce Epicurus'un da öldüğü gibi, lavaboda öldüğünü söylemek belki iyi olur.

FRANCIS BACON: Bir tavuğu karda dondurmaya çalışırken yakalandığı zatürreden öldü. Belki de şimdiye kadar, yiyip ölmek karşısında, uygun yiyecek ararken ölen tek adam.

Ve son olarak sabahları çok erken kalkmaktan ölen RENE DESCARTES'ın talihsizliği. İsveç kraliçesi Christina'nın sarayına davet alınma şerefine erişti, kraliçenin günlük eğitim istediğini dehşetle öğrendi, ancak kraliçenin tek boş vakti sabah 5'ti... Zorlanmak öldürdü onu.
 
yani şimdi kalp krizi , yaşlılık vb normal bi şekilde ölen yokmuymuş yaw..


PYTHAGORAS - STOACI CRİNİS e çok güldüm yalnız. eline sağlık :)
 
aynen bende deadman gibi koptum ya o ikisinde
 
Ķιzιℓαкяєק' Alıntı:

PYTHAGORAS: Kendi aşırı vejeteryanizminin kurbanıydı. Tatminsiz bir kaç müşterisinin kovalamasıyla bir fasulye tarlasına geldi, fasulyeleri ezip kaçacak yerde, durduğu noktada kaldı ve öldürüldü.
pythagoras'ın fasulyeleri ezip kaçmamasının asıl sebebi:
onları anne karnındaki çocuklara benzettiği içindir
eğer onları ezip geçerse sanki bütün anne karnındaki çocukları öldürüceğini düşündüğü için fasulyeleri ezmemiştir.
 
bu elemanların hayatları hayatları anormal , ölmümleri de anormal .
 
ulen bunlarda filozofmu be mal bunların hepsi filozof dediğin mevlana (r.a) gibi olur insanlara faydası olur
 
Bu ölümler hiç bir şeyin göstergesi değil,bu insanların nasıl yaşadığıdır önemli olan neleri anlatmak istedikleri insanlık için neler yapmaya çalıştıklarıdır.Burada gördüğüm çoğu ilk çağ filozofları ki o dönemin elitist ve insanlara karşı aşırı izole yapısını yansıtmış,ama tabi bunun da çeşitli nedenleri var,belki deli olan onlar değil toplumun tümüydü...Neyse bu kadar yetere :)
 
nasıl yaşarsan öyle ölürsün. :)
 
Ķιzιℓαкяєק' Alıntı:

bu senin görüşüz ama daha seviyeli konuşursan iyi olur:goz:​
evet benim görüşüm başkasının görüşünü savunduğumu söylemedimki.benim yazdığım yazılar benim görüşümdür.bu senin görüşün diye belirtmene gerek yok.
konuyu sen actın diye elin filozoflarını koruma içgüdüsü oluşmuş sende,başkası bu konuyu acmış olsaydı tepkinin bu şekilde olacağını zannetmiyorum:) birde ben seviyeyi koruduğuma inanıyorum asıl seviyesizlik nedir biliyomusun başkasını seviyesizlikle suçlamaktır üstünüze alınmayınız,sözüm meclisten dışarı.cvp yazmayınız polemik oluşmasın.iyi forumlar paylaşımınız içinde eksik olmayınız.
 
Demekki yaşam tarzıyla yada düşündüğün inandığın yola göre ölüm karşısına geliyor insanın .. İlginç.. Emeğine sağlık..
 
ikiside aşık olursa...

BÖYLE BİR DURUŞMA NE GÖRÜLDÜ, NE DUYULDU...

Sanık da savcı da şair olunca, telefon teli aşırma davasının duruşması hukukun nükte ve zekayla dolu güleryüzünü gösteren atışmaya dönüştü.
11 Mayıs 2006 Perşembe 13:15


Türk hukuk tarihine geçecek olayda sanık "aşırma" suçu için, "Kollarım kopsun haberim varsa/ ozan bu olayı bilmez hakim bey/ ozanlar dediğin halkın özüdür/ ozanlar hırsız olmaz hakim bey" dizeleriyle savunma yaptı. Savcının yanıtı ise "Hayat zor, şartlar zor, yakacak asli ihtiyaç/ amma Aşık oğlu, buna mı muhtaç?/ suç işlenmeye görsün, bulmaz mı adaleti/ işte yakaladılar, evinde çalıntı telleri/.../ Savcı kelam etti mütalaayı, sıra mahkemenin, versin uygun cezayı" oldu.

OLAY KARADENİZ’DEN GELDİ
Artvin’in Ardanuç ilçesinde Aşık Gülhani mahlasını kullanan K.O.’nun oğlu İ.O., Ardanuç Barajı’nın yapılacağı yerde odun toplarken, "Nasıl olsa sular altında kalacak" diye telefon direğinden kopardığı teli, dereden odun çekmek için kullandı. Telefon görüşmelerinin kesilmesi üzerin isyan eden köylüler durumu Jandarma’ya iletti. Mahkeme kararıyla arama yapan Jandarma, 300 metrelik teli K.O.’nun samanlığında buldu. Bunun üzerine Cumhuriyet Savcılığı evin sahibi K.O. ve oğlu hakkında kırsal alanın önemli sorunlarından biri olan telefon teli aşırma iddiasından kamu davası açtı. Ancak o sırada Bursa’da hasta bir yakınının yanında olan ozan K.O., olayın üzüntüsüyle mahkemeye şiirli bir savunma gönderdi.

ÖYLE SAVUNMAYA BÖYLE MÜTALAA
Şiirli savunmaya Cumhuriyet Savcısı İhsan Özsoy da şiir şeklinde bir esas hakkında mütalaayla karşılık verdi.
"Kaçakyayın" dergisine göre, şiirli savunma ve mütalaa şu şekilde yapıldı:

SAVUNMA: OZAN DEDİĞİN HALKIN ÖZÜ
"Kollarım kurusun haberim varsa/ ozan bu olayı bilmez hakim bey/ ozanlar dediğin halkın özüdür/ ozanlar hırsız olmaz hakim bey/ içimde var benim eğlenmez sızı/ iftiradır bize bu evrak yazı/ Kültür Bakanlığına sorasın bizi/ ozanların yüzü gülmez hakim bey/ dayanamam iftiralar kahrımda/ hayat zindan oldu çile şehrinde/ hastam var, kalmışım Bursa şehrinde/ duruşmaya ondan gelmez hakim bey/ aşıklık dediğin bambaşka sırdır/ manevi duygudur, gönülde yerdir/ hukuk adelete saygımız vardır/ devletin malını çalmaz hakim bey/ çileli Gülhani diyorlar bize/ gerçek olayları bildirdim size/ güvendim hukuka güvendim size/ çekmeyen derdimi bilmez hakim bey."

SAVCI MÜTALAASI: İ.O.’DUR BU EYLEMİN FAİLİ
"Yapıldı yargılama hakikat bulunsun diye/ adaletin terazisi denk tutulsun diye/ Yer Gümüşhane Köyü, Ardola Mahallesi/ Yıl 2004 Kasım Ayı’nın ikisi/ Ekip bakmak için arızaya varmış mahalline/ görünce şaşırmışlar telefon hattının haline/ direkler arası 300 metre teli/ kesip almış kendini bilmez biri/ bildirilmiş durum Jandarmaya/ başlanmış suç failleri aranmaya/ şüpheler toplanınca bir evde/ verilmiş arama kararı usulünce/ ev K.O’ya aittir belli/ evin samanlığında bulmuşlar telleri/ alındı baba-oğulun ayrı ayrı ifadeleri/ anlaşılsın istendi bu iş neyin nesi/ telefon hattı çalışır ahali konuşur/ düşünceli İ.O. sağa sola koşuşur/ dereye ağaç gelmiş, odun için ideal/ yamaç sarp, yol yok, kolaysa in al/ bakmış direkte asılı teller/ telleri tutar içten, çelikten gergiler/ elindeki ip kısa, yeterli değil/bozma İ.O, teller senin değil// Hayat zor, şartlar zor, yakacak asli ihtiyaç/ amma aşık oğlu, buna mı muhtaç/ suç işlenmeye görsün, bulmaz mı adaleti/ işte yakaladılar, evinde çalıntı telleri/ incelendi emval, rapor ibraz etmiş bilirkişi/ sanık İ.O.’dur bu eylemin faili/ Ey Mahkeme-i Asliye, derim ki sonunda/ aşık K.O’nun bilgisi yok bu olayda/ bu nedenle delil yetersizliğinden etsin beraat/ Mahkeme huzurunda anlaşıldı bu hakikat/ Gelince sıra K.O’nun oğlu İ.O.’ya/ isteyerek ve bilerek karşı geldi kanuna/ lehinedir 765 SK.verilsin ceza madde 492-10 üzerinden/ uygulansın madde 522 emval değerinden/ kim ister ki olsun böyle bir mahkeme/ suç isnat edelim Artvinli bir aşığa/ herkes hakkının hududunu bilse/ gerek kalmayacak jandarmaya polise/ Müddeiumumi (savcı) kelam etti mütalaayı/ sıra mahkemenin, versin uygun cezayı."

DİZELER KILIÇLI ADALET TANRIÇASINI YUMUŞATAMADI
Gözü bağlı, bir elinde terazi, diğerinde kılıç taşıyan azametli Adalet Tanrıçası duygusal ozan sözlerine kanmadı ve Ardanuç Asliye Ceza Mahkemesi, sanık İ.O.’yu önce 10 ay hapis cezasını ardından da bu cezayı, 3 bin 300 YTL para cezasına çevirerek erteledi. (gazeten alıntıdır)
 
kızıl bu ölümlere dayanarak seninle geleceğinin bu şekilde olacağı kesin :p
 
Enteresan bilgiler bunlar.. gerci her ölüm anormal degil midir.. o veya bu sekilde... :sigara:
 
BÖYLE BİR DURUŞMA NE GÖRÜLDÜ, NE DUYULDU...

Sanık da savcı da şair olunca, telefon teli aşırma davasının duruşması hukukun nükte ve zekayla dolu güleryüzünü gösteren atışmaya dönüştü.
11 Mayıs 2006 Perşembe 13:15


Türk hukuk tarihine geçecek olayda sanık "aşırma" suçu için, "Kollarım kopsun haberim varsa/ ozan bu olayı bilmez hakim bey/ ozanlar dediğin halkın özüdür/ ozanlar hırsız olmaz hakim bey" dizeleriyle savunma yaptı. Savcının yanıtı ise "Hayat zor, şartlar zor, yakacak asli ihtiyaç/ amma Aşık oğlu, buna mı muhtaç?/ suç işlenmeye görsün, bulmaz mı adaleti/ işte yakaladılar, evinde çalıntı telleri/.../ Savcı kelam etti mütalaayı, sıra mahkemenin, versin uygun cezayı" oldu.

OLAY KARADENİZ’DEN GELDİ
Artvin’in Ardanuç ilçesinde Aşık Gülhani mahlasını kullanan K.O.’nun oğlu İ.O., Ardanuç Barajı’nın yapılacağı yerde odun toplarken, "Nasıl olsa sular altında kalacak" diye telefon direğinden kopardığı teli, dereden odun çekmek için kullandı. Telefon görüşmelerinin kesilmesi üzerin isyan eden köylüler durumu Jandarma’ya iletti. Mahkeme kararıyla arama yapan Jandarma, 300 metrelik teli K.O.’nun samanlığında buldu. Bunun üzerine Cumhuriyet Savcılığı evin sahibi K.O. ve oğlu hakkında kırsal alanın önemli sorunlarından biri olan telefon teli aşırma iddiasından kamu davası açtı. Ancak o sırada Bursa’da hasta bir yakınının yanında olan ozan K.O., olayın üzüntüsüyle mahkemeye şiirli bir savunma gönderdi.

ÖYLE SAVUNMAYA BÖYLE MÜTALAA
Şiirli savunmaya Cumhuriyet Savcısı İhsan Özsoy da şiir şeklinde bir esas hakkında mütalaayla karşılık verdi.
"Kaçakyayın" dergisine göre, şiirli savunma ve mütalaa şu şekilde yapıldı:

SAVUNMA: OZAN DEDİĞİN HALKIN ÖZÜ
"Kollarım kurusun haberim varsa/ ozan bu olayı bilmez hakim bey/ ozanlar dediğin halkın özüdür/ ozanlar hırsız olmaz hakim bey/ içimde var benim eğlenmez sızı/ iftiradır bize bu evrak yazı/ Kültür Bakanlığına sorasın bizi/ ozanların yüzü gülmez hakim bey/ dayanamam iftiralar kahrımda/ hayat zindan oldu çile şehrinde/ hastam var, kalmışım Bursa şehrinde/ duruşmaya ondan gelmez hakim bey/ aşıklık dediğin bambaşka sırdır/ manevi duygudur, gönülde yerdir/ hukuk adelete saygımız vardır/ devletin malını çalmaz hakim bey/ çileli Gülhani diyorlar bize/ gerçek olayları bildirdim size/ güvendim hukuka güvendim size/ çekmeyen derdimi bilmez hakim bey."

SAVCI MÜTALAASI: İ.O.’DUR BU EYLEMİN FAİLİ
"Yapıldı yargılama hakikat bulunsun diye/ adaletin terazisi denk tutulsun diye/ Yer Gümüşhane Köyü, Ardola Mahallesi/ Yıl 2004 Kasım Ayı’nın ikisi/ Ekip bakmak için arızaya varmış mahalline/ görünce şaşırmışlar telefon hattının haline/ direkler arası 300 metre teli/ kesip almış kendini bilmez biri/ bildirilmiş durum Jandarmaya/ başlanmış suç failleri aranmaya/ şüpheler toplanınca bir evde/ verilmiş arama kararı usulünce/ ev K.O’ya aittir belli/ evin samanlığında bulmuşlar telleri/ alındı baba-oğulun ayrı ayrı ifadeleri/ anlaşılsın istendi bu iş neyin nesi/ telefon hattı çalışır ahali konuşur/ düşünceli İ.O. sağa sola koşuşur/ dereye ağaç gelmiş, odun için ideal/ yamaç sarp, yol yok, kolaysa in al/ bakmış direkte asılı teller/ telleri tutar içten, çelikten gergiler/ elindeki ip kısa, yeterli değil/bozma İ.O, teller senin değil// Hayat zor, şartlar zor, yakacak asli ihtiyaç/ amma aşık oğlu, buna mı muhtaç/ suç işlenmeye görsün, bulmaz mı adaleti/ işte yakaladılar, evinde çalıntı telleri/ incelendi emval, rapor ibraz etmiş bilirkişi/ sanık İ.O.’dur bu eylemin faili/ Ey Mahkeme-i Asliye, derim ki sonunda/ aşık K.O’nun bilgisi yok bu olayda/ bu nedenle delil yetersizliğinden etsin beraat/ Mahkeme huzurunda anlaşıldı bu hakikat/ Gelince sıra K.O’nun oğlu İ.O.’ya/ isteyerek ve bilerek karşı geldi kanuna/ lehinedir 765 SK.verilsin ceza madde 492-10 üzerinden/ uygulansın madde 522 emval değerinden/ kim ister ki olsun böyle bir mahkeme/ suç isnat edelim Artvinli bir aşığa/ herkes hakkının hududunu bilse/ gerek kalmayacak jandarmaya polise/ Müddeiumumi (savcı) kelam etti mütalaayı/ sıra mahkemenin, versin uygun cezayı."

DİZELER KILIÇLI ADALET TANRIÇASINI YUMUŞATAMADI
Gözü bağlı, bir elinde terazi, diğerinde kılıç taşıyan azametli Adalet Tanrıçası duygusal ozan sözlerine kanmadı ve Ardanuç Asliye Ceza Mahkemesi, sanık İ.O.’yu önce 10 ay hapis cezasını ardından da bu cezayı, 3 bin 300 YTL para cezasına çevirerek erteledi. (gazeten alıntıdır)
 
Geri
Üst