Filistin Direnişinde HAMAS’a Bakış

türk ocağı

serdengeçti
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
Filistin Direnişinde HAMAS’a Bakış



Batı dünyasının ikinci dünya savaşındaki sözde Yahudi soykırımından sonra, İsrail devletini “kırdık buda özrümüz” diyerek Filistin topraklarında meşrulaştırmasıyla oluşan Ortadoğu Bilmecesi halen çözümünü aramaktadır.



14 Mayıs 1948 İsrail devletinin meşrulaşma tarihinden önce, Hitlerin Yahudileri kesme propagandası, dünya çapında Yahudi sempatizanlığını doğurdu. İngiliz mandasından, 14 Mayıs 1948 tarihine kadar programlanmış oyunların nedenleri ve sonuçları hazırlanmış ve ivedi bir şekilde uygulanmıştı.



Arap Dünyası ve İsrail birçok sefer savaşın içerisine girdiler BM ve BATI dünyasının tutum ve ortak hareketinden dolayı İsrail modern teknolojik silahlar ve derin istihbarat’ı sayesinde Arap’ları yenmeyi başardı. Günümüz tarihine kadarda Filistinliler kurdukları örgütlerle direnişi yeterli olmamakla birlikte sürdürdüler.



HAMAS’IN OLUŞUMU



Filistin İslâmi Direniş Hareketi, Filistin topraklarının tamamının kurtuluşu için mücadele eden ve kurtuluşun gerçekleşmesi için tek yol olarak cihadı gören bir halk hareketidir. Temel dayanak olarak İslâm'ın ilkelerine ve fıkhi esaslarına dayandığını bildirmiştir. Bir parti örgütü veya dar tabanlı bir grup çalışması değil, geniş tabanlı bir halk hareketidir.



Filistin halkındaki genel şuurun ve Filistin'de ortaya çıkan İslâmi akımın özel şuurunun, ilk temelleri seksenli yılların başından itibaren atılmaya başlanan Filistin İslâmi Direniş Hareketi'nin programının şekillenmesine katkısı olmuştur. Bu katkının sayesinde direniş kollarının oluşturulması imkânı doğduğu gibi, 1986'dan itibaren Siyonist işgale karşı toplu direniş hareketine başlamak için pratik hazırlıkların yapılmasıyla birlikte İslâmi akımın halk tabanı da oluşmaya başlamıştır. Necâh, Beir Zeit üniversitelerinde ve Gazze İslâm Üniversitesi'nde Siyonist işgale karşı gerçekleştirilen öğrenci hareketlerinin, işgale karşı geniş çaplı bir halk direnişinin ortaya çıkması için şartların oluşmasında katkısı olmuştur. Özellikle işgal yönetiminin zâlim tutumları, baskıcı uygulamaları, halkı ezmeyi amaçlayan metotları kitlelerdeki tepkinin, işgale karşı durma yönündeki cesaretin artmasına ve direniş ruhunun güçlenmesine yol açmıştır.



Cibâliyâ'da bir Siyonist’in kamyonetiyle Filistinli işçilerin arasına girerek dört kişinin şehid edilmesine yol açmasıyla patlak veren olaylar Filistin halkının yeni bir “Cihad” dönemine girdiğinin ilanı anlamı taşıyordu. Bu olaydan sonra halkın direnişine öncülük eden ilk hareket Filistin İslâmi Direniş Hareketi olmuştur. 14 Aralık 1987 tarihinde, Filistin halkının baskıcı Siyonist işgalciler karşısındaki cihadında yeni bir dönemin başladığı duyuruldu. Bu da intifada olarak adlandırılan kutsal halk hareketi dönemiydi.



İntifadanın ikinci ayından itibaren Hareket periyodik bir şekilde halk kitlelerine hitab eden ve halk direnişini yönlendiren, direnişi sürdürenler için belirli programlar ortaya koyan bildiriler yayınlamaya başladı. Hareket bir yandan da Siyonist düşman karşısında sürdürülmesi gereken mücadelenin mahiyetiyle ilgili görüşlerini ve Filistin'in çeşitli ulusal meseleleriyle ilgili siyasetlerini ve tutumlarını ortaya koyan bildiriler yayınlamaya başladı.



HAMAS'ın etkili bir şekilde ortaya çıkması İsrail’i son derece rahatsız etti. Dolayısıyla Siyonist istihbarat örgütleri HAMAS'ın faaliyetlerini ve liderlerini gözetlemek amacıyla bütün organlarını harekete geçirdiler. İşgal yönetimi Ağustos 1988'den itibaren kalabalık halk kitlelerinin HAMAS hareketinin boykot çağrılarına uyduğunu ve Hareketin bir misakının yayınlandığını görünce birbirini izleyen tutuklama kampanyaları başlattı. Bu tutuklamalar o tarihten itibaren Hareketin mensuplarını ve destekçilerini hedef alıyordu.



Bu harekete karşı ilk geniş çaplı tutuklama kampanyası Mayıs 1989'da başlatıldı. Bu kampanyada Hareketin kurucu önderi ve sembolü durumundaki Şeyh Ahmed Yâsin de tutuklandı. Ancak bu baskı uygulamaları HAMAS'ın başlattığı mücadeleyi durduramadı. Aksine zaman içerisinde hareketin direniş metotları gelişti. 1989 kışından itibaren Siyonist askerlerin rehin alınması ve işgal kuvvetlerinin askerlerine bıçakla saldırılar düzenlenmesi de direniş eylemleri arasına girdi. Aralık 1990'dan itibaren büyük bir tutuklama kampanyası daha başlatıldı. İşgal kuvvetleri bu tarihte hareketin ileri gelenlerinden ve liderlerinden dört kişiyi sınır dışı etti. Ayrıca sadece bu harekete mensup olmayı bile ağır cezalarla cezalandırılmayı gerektiren suç saymaya başladı.



HAMAS, 1991 sonunda “İzzettin Kassam” Birlikleri adıyla askeri kanadını kurduğunu açıklamasıyla birlikte yeni bir tutum içine girdi. Bu gelişmenin ardından düşmana ağır kayıplar verdiren çeşitli askeri eylemler gerçekleştirmeye başladı. Üstelik düşman, eylemleri gerçekleştiren mücahidlerin üslendiği yerleri belirleyemiyordu.



Tolidano operasyonundan sonra İsrail yönetimi HAMAS’ karşı son derece insafsız bir tutuklama kampanyası başlattı. İsrail, bu hareketi cezalandırmak amacıyla HAMAS'ın ileri gelenlerinden 415 kişiyi sürgün etme kararı aldı. Bu, ilk toplu sürgün kararı oluyordu.





FİLİSTİN DİRENİŞİNDE ŞEYH AHMED YASİN’İN ROLÜ












Ahmed Yasin 1937 yılında Filistin'in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde dünyaya geldi. Üç yaşında iken babası vefat etti. Bundan sonra annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. 1948 yılında Yahudilerin Filistin'in büyük bir bölümünü işgal etmelerinin üzerine ailesi Gazze’ye göç etti.



Ahmed Yasin, 1952 yılında Gazze’de İmam Şafii Okulu'nda ilköğrenimini tamamladı. Yine 1952 yazında bir yüzme faaliyeti esnasında kafasının üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bu yüzden bütün vücudu felç oldu. Sonra er-Rihal Ortaokulu'nda ortaöğrenimini tamamladı. Lise öğrenimini de 1958 yılında Filistin Lisesi'nde tamamladı. Liseyi bitirdikten sonra bazı ilim adamlarından özel dersler aldı. Bunun yanı sıra kendi özel çalışmalarıyla da kendini çok iyi yetiştirdi. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınırdı. Özel öğrenimini tamamladıktan sonra öğretmen olarak görev aldı.

1967 yılında Filistin'in tamamının İsrail’in eline geçmesi üzerine Filistinliler, örgütlenmeye başladı ve Ahmed Yasin, bu örgütlenmelerde önemli rol oynadı. Şeyh Ahmed Yasin, Gazze'de İslâm Merkezi'ni kurmasından sonra iyice tanındı ve Filistin'in her tarafında adı duyulmaya başladı. Bu durum İsrail yönetimi tarafından rahatsızlıkla karşılandı ve Şeyh Ahmed Yasin’in sık sık polis merkezinde sorguladı.

1984 yılında Şeyh Ahmed Yasin ve yardımcılarından pek çok kimse tutuklandı. Yürütülen soruşturma sonunda Ahmed Yasin, İsrail devletini yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkum edildi. Ancak on bir ay sonra Filistinlilerle işgalciler arasında gerçekleştirilen bir esir değişiminde serbest bırakıldı. 1985'te gerçekleştirilen bu uygulamadan sonra Şeyh Ahmed Yasin yine Filistinlilerin İsraillere karşı sürdürdükleri savaşta başlarına geçti.



İsrail yönetimi, 18 Mayıs 1989 tarihinde Şeyh Ahmed Yasin'i yeniden tutukladılar. Onunla birlikte HAMAS mensubu pek çok kimseyi de tutukladılar. Bu tutuklama, intifadayı durdurmayı amaçlayan uygulamaydı. Ancak İsrail yönetimi umduklarını bulamadılar. Çünkü bu olay üzerine intifada daha da şiddetlendi.

Uzun oyalamalardan sonra Şeyh Ahmed Yasin 3 Ocak 1990 tarihinde mahkeme önüne çıkarıldı ve 15 suçlamadan yargılandı. Ahmed Yasin'in mahkeme mensuplarına söylediği söz şu olmuştu: "Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır."



Bu ilk duruşmadan sonra yargıç yeniden duruşmayı belirsiz bir tarihe kadar erteledi. Daha sonra İsrail yönetimi Şeyh Ahmed Yasin'in 6 Ekim 1991 tarihinde mahkeme önüne çıkarılacağını açıkladı. HAMAS bu sırada, Şeyh Ahmed Yasin'in yargılanmasını protesto için genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991 tarihinde de Şeyh Ahmed Yasin hakkında mahkemenin verdiği hüküm açıklandı. İsrail askeri mahkemesi HAMAS'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin'i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme Ahmed Yasin'e ayrıca, öldürme emirleri verdiği ve İsrail'i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi.

İsrail yönetimi söz konusu cezaya mahkûm ettikten sonra Ahmed Yasin'le zaman zaman pazarlıklar yapmak ve ona serbest bırakılması için bazı şartları kabul ettirmek istedi. Bir keresinde İsrail'i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması karşılığında serbest bırakma teklifinde bulundu. Ahmed Yasin bunu kesinlikle kabul etmedi. Daha sonra İsrail'i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesi şartıyla serbest bırakma teklifinde bulundu.



Ahmed Yasin bu teklifi de kabul etmedi ve İsrail yönetimini muhatap olarak kabul etmediğini sık sık dile getirdi.

Şeyh Ahmed Yasin sekiz buçuk yıla yakın bir süre zindanda kaldıktan sonra 30 Eylül 1997 Salı akşamı serbest bırakılarak tedavi edilmek üzere Ürdün'ün başkenti Amman'a getirildi. Ancak bu serbest bırakma olayıyla ilgili iki önemli iddia ortaya atıldı. Bunlardan biri, Ahmed Yasin'in serbest bırakılmayıp Ürdün'e sürgün edildiği, diğeri ise 25 Eylül 1997 Perşembe günü sabahı Ürdün'ün başkenti Amman'da HAMAS Siyasi Birimi başkanı Halid Meş'al'e karşı suikast girişiminde bulunan Kanada uyruklu iki MOSSAD ajanına karşılık serbest bırakıldığı iddiasıydı.



Şeyh Ahmed Yasin, Gazze'ye dönmesinden sonra da mücadelesine devam etti. Bu sebeple 29 Eylül 2000'de başlayan Aksa İntifadası'nın da manevi lideri olarak biliniyordu. İsrail yönetimi tarafından da sürekli takip ediliyordu. Bu takip sebebiyle daha önce de bir suikast girişimine hedef olmuş ama saldırıdan sağ kurtulmuştu.

İsrail ordusu 15 Aralık 2001’de başlattığı geniş çaplı bir saldırı hareketiyle, özellikle HAMAS üzerinde etkili olmaya çalışırken, bu saldırı esnasında Şeyh Ahmed Yasin’in içinde bulunduğu camii İsrail ordusunun füzelerine hedef oldu, fakat Yasin bu saldırıdan yara almadan kurtuldu.

24 Haziran 2002'de, Şeyh Ahmed Yasin Filistin Yönetimi tarafından Gazze Şeridi'ndeki evinde göz hapsine aldı. Bir yetkili, "Şeyh Yasin'in, Filistin halkının ulusal çıkarlarını korumak için önceki günden başlayarak evinde göz hapsine alınmasına karar verildi" dedi. Yetkili, kararın “Yasir Arafat” tarafından alındığını kaydetti.

2003 Eylül'ünde Hamas liderlerinin toplantı yaptığı bir yeri İsrail bombaladı ve Şeyh Yasin, bu bombardımandan elinden hafif bir yara olarak kurtuldu.

Şeyh Ahmed Yasin, İsrail tarafından 22 Mart 2004’te Gazze'ye yönelik düzenlenen hava saldırısı sonucu şehid edildi.



HAMAS’ın Stratejileri



Temellerini İhvan-ı Müslim in’in(Müslüman Kardeşler) attığı HAMAS’ın temel görüşleri şöyledir;



1.HAMAS, değişik görüş ve düşüncelerle, Siyonist işgal karşısındaki ulusal Filistin direnişinin faaliyet alanının genişlediğine inanmaktadır. Aynı şekilde buradaki ulusal faaliyetlerde birliği sağlamanın bütün grupların, güçlerin ve çalışanların gerçekleştirmesi gereken bir amaç olduğuna, bu amaca ulaşmak için çalışmak gerektiğine inanmaktadır.



2.Filistin alanında faaliyet yürüten bütün güçlerle, gruplarla ve çalışanlarla işbirliği ve organizasyon içine girmek için çaba harcamaktadır. Bu konuda: "Üzerinde görüş birliğine vardığımız konularda yardımlaşır, görüş ayrılığına düştüğümüz konularda ise birbirimizi mazur görürüz" ilkesini esas almaktadır.



3.Filistin'de ortak bir ulusal faaliyetin güçlendirilmesi için çaba harcamakta ve yürütülecek ortak faaliyetin üslubunun Filistin'in kurtarılması için çalışma ve Siyonist düşmanın hâkimiyetini tanımama yahut ona Filistin'in hiçbir parçası üzerinde varlık hakkı vermeme ilkesine dayanmasının gerektiğini düşünmektedir.



4.Ulusal faaliyet alanındaki değerlendirmelerde ne kadar büyük görüş ayrılıkları ortaya çıksa da, kişisel görüşler ne kadar birbirinden farklı olsa da, hangi şartlarda ve hangi gerekçeyle olursa olsun, tartışmaları önlemenin veya görüş ayrılıklarını çözmenin zorunluluğuna yahut kendi görüş ve değerlendirmelerini kabul ettirmek için güç ve silah kullanma yoluna gidilmemesi gerektiğine inanmaktadır.



5.İslâmi cemaatleri ve faaliyet gruplarını birleştirmeye öncelik vermekte ve bu gruplar arasındaki ortak değerlerin ayrılmaya sebep olan etkenlerden çok daha fazla olduğuna inanmaktadır.



6.Filistin halkının haklarını, herhangi bir din, soy ve grup ayrımına gitmeden savunmaktadır. Filistin halkının toprağını ve vatanının kurtuluşunu savunurken değişik grup ve kollarıyla bu halkın tümünün hakkını kabul etmekte ve Müslümanlarıyla Hıristiyanlarıyla Filistin halkının tek bir halk olduğuna inanmaktadır.



7.Siyasi meselelerdeki farklı tutumların ancak, Filistin halkının baskıcı Siyonist işgalciler karşısındaki direniş ve mücadelesine destek vermeğe hazır olan taraflardan biriyle bağlantı kurulması ve yardımlaşılması yoluyla giderileceğine inanmaktadır.



8.İslâm ümmetinin birliğine inanmakta, bu birliğin sağlanması yolunda sarf edilen bütün çabaları desteklemektedir.



9.Dini inancına, ulusal kimliğine ve siyasi yapısına bakmaksızın bütün yönetimlerle, siyasi partilerle ve uluslararası güçlerle diyalogun önemine inanmaktadır. Ona göre, bunlardan biriyle, Filistin halkının haklı davasına ve onun meşru haklarını elde etme çabasına destek olmak, yahut Siyonist işgalcilerin tutumları, Filistin halkına reva gördüğü insanlık dışı baskı uygulamaları hakkında dünya kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yardımlaşmaya girmek için herhangi bir engel söz konusu değildir.



10.Filistin halkının vatanıyla ve toprağıyla ilgili haklarını, vatanını işgalden kurtarıncaya kadar cihad ve kendi geleceğini belirleme gibi meşru haklarını elinden almadığı veya bu haklarına ters düşmediği sürece uluslararası örgütlerin ve heyetlerin Filistin davasıyla ilgili kararlarına saygı duyacağını bildirmektedir.



11.Siyonist işgale karşı mücadele alanını Filistin'den buranın dışında bir başka alana taşıma niyetinde olmadığını bildirmektedir.



12.Ülkeleri, uluslararası örgütleri ve heyetleri, uluslararası bağımsızlık hareketlerini Filistin halkının haklı davasının yanında yer almaya, Siyonist işgalcilerin izlediği, her türlü uluslararası kanunlara, kurallara, insan haklarına aykırı baskı politikalarını kınamaya, Filistin toprakları ve Filistinlilerin kutsal değerleri üzerindeki haksız işgale son vermesi için Siyonist yönetime baskı yapmaya çağırmaktadır.



Filistinlilere Yönelik Stratejisi


HAMAS, işgal kuvvetlerine karşı direnişe ve işgalci askerleri zor durumda bırakmaya önem verirken Filistinlilerin cephesinde de birliğin korunması için büyük çaba harcadı. Bu çabalarıyla, Filistinliler arasında fitne çıkarmayı, onları kendi aralarında bir kavgaya sürüklemeyi amaçlayan pek çok uğraşıyı boşa çıkardı.



Barış Görüşmeleri Karşısındaki Tavrı


FKÖ liderleri, 1991 Ekim'inde gerçekleştirilen Madrid Konferansı'yla birlikte, Filistin davası aleyhine bir temel üzere kurulan uzlaşmacılık yoluna girince HAMAS da bütün halk kitlelerini bu uzlaşmacı tutuma karşı tavır sergilemeye çağırdı. Bunun sonucunda on Filistinli grup arasında söz konusu tavıra karşı bir işbirliği anlaşması yapıldı. Arkasından Filistinli Güçler Birliği anlaşması sağlandı.



Siyasi Çözüm Konusundaki Tutumu


HAMAS siyasi çözüm konusundaki tutumunu belirlerken iki etkene dayanmaktadır:



Birincisi: Siyonizm’in kimliği, onun, kaynağını Tevrat, Telmud ve Siyonist hareketin kurucularının yazılarından alan fikri arka planı hakkındaki bilgilere dayanan değerlendirmesi. Bu değerlendirmeye göre Siyonistler vaat edilmiş topraklar hurafesine, kendilerinin Allah'ın seçilmiş halkı oldukları inancına, topraksız halk - halksız toprak ilkesine ve Büyük İsrail düşüncesine sıkıca sarılmaktadırlar. Bunun yanı sıra 1949 anlaşmasında, 1978'de imzalanan Camp David anlaşmasında, 1993'te FKÖ ile Siyonist düşman arasında gerçekleştirilen ilkeler beyanında ve daha başka anlaşmalarda hileye başvurulduğuna ve Siyonizm’in gerçek yüzünün gizlendiğine inanmaktadır. Siyonist düşmanın siyasi çözümler yoluyla, işgal ettiği toprakları genişletme ve oralara yerleşme planını gerçekleştirme yolunda yeni bir merhaleye giriş projesini devreye sokmak istediği inancındadır.



İkincisi: Kaynağı ne olursa ve ne gibi maddeler içerirse içersin siyasi çözümün Siyonist düşmana Filistin topraklarının çoğu üzerinde varlık hakkı tanıyacağı inancı. Böyle bir şeyse milyonlarca Filistinlinin yurtlarına geri dönmeleri imkânının tamamen ortadan kaldırılması; aynı zamanda Filistin topraklarının tamamı üzerinde Filistinlilerin kendi yaşayış tarzlarını belirleme, bağımsız devletlerini ve ulusal kurumlarını kurma haklarının bütünüyle ellerinden alınması anlamı taşıyacaktır. Buna yol açmak ise bütün uluslararası ve insani değerlere, ilkelere ve geleneklere aykırı olduğu gibi İslâm fıkhı açısından da yasak edilmiş fiiller arasına girer. Dolayısıyla böyle bir şeyi kabul etmek caiz değildir. Filistin toprağı kutsal bir İslâm toprağıdır. Siyonistler burayı baskı yoluyla gasp etmişlerdir. Müslümanların burayı geri almak ve işgalcileri oradan çıkarmak için cihad etmeleri farzdır.



İşte bu sebeplerden dolayı HAMAS, siyasi çözüm planlarını, Filistin meselesinin barış görüşmeleri yoluyla çözüme kavuşturulabileceği görüşünü ve bu görüş doğrultusunda ortaya atılan tüm planları reddetmiştir.



HAMAS bugüne kadar ortaya atılmış olan siyâsi çözüm planlarının en tehlikelisinin de, 13 Eylül 1993'te FKÖ ile Siyonist yönetim arasında Washington’da imzalanmış olan Gazze-Eriha anlaşması ve tarafların karşılıklı olarak birbirlerini tanımalarını öngören vesika (Oslo İlkeler beyannamesi) olduğuna inanmaktadır. Ona göre bunun tehlikesi sadece, Siyonist düşmana Filistin topraklarının tamamı üzerinde hâkimiyet hakkı tanıyan içeriğinden ve Siyonist yönetimle Arap ülkeleri arasında uzlaşmaya kapı açması dolayısıyla Siyonistlerin bölgeye hâkimiyet elini uzatmasına imkân sağlamasından kaynaklanmıyor. Aynı zamanda, Filistin halkını gerçek anlamda temsil hakkına sahip olmamasına rağmen Filistin tarafı diye ortaya çıkan bir grubun buna muvafakat etmesi ve razı olması açısından da tehlike arz etmektedir. Çünkü bu, Filistin dosyasının kapatılması ve Filistin halkının kendi meşru haklarını isteme yahut bu haklarını elde etmek için meşru yollara başvurma imkânından mahrum edilmesi anlamı taşımaktadır. Buna ek olarak Filistinlilerin çoğunun kendi vatanlarında ve topraklarında yaşama imkânlarının ellerinden alınması anlamı da taşımaktadır. Bütün bunların doğuracağı sonuçlar sadece Filistin halkını etkilemekle kalmayacaktır. Aksine bütün Arap toplumlarını ve diğer İslâm toplumlarını da etkileyecektir.






HAMAS Şeyh Ahmed Yasin’in emanetine sadık kalarak bugün direnişini devam ettirmektedir. Allah HAMAS’ı Cihad yolunda galip gelenlerden eylesin! Amin.






Alperen Ocakları Genel Merkezi

Ar-Ge'den Sorumlu Genel Bşk Yrd.



Muhammed Doğan Kaya
 
valla filistinli halkı bilmem ama bizim başımızdakinlerin hamasa bakış açıları belli onları nasıl korudukları da bu filistindeki karşı gelmeyi birazda ırak için yapsaydı oradada bizim insanlarımız öldü türkmen kardeşlerimiz öldü ona ses çıkartmadı hiç
 
kısaca terörist bir kuvvet
siyasi kolu meclise girmiş bir parti

bizim meclise bakınca ne görüyorsunuz?

HAMAS O..........................
 
kısaca terörist bir kuvvet
siyasi kolu meclise girmiş bir parti

bizim meclise bakınca ne görüyorsunuz?

HAMAS O..........................

yuh be arkadasım ne terorıstınden bahsedıyorsun kafan aklın yokmu adamlar ısgal altındakı vatanını her turlu zorlu sartlara ragmen savunuyor teslım olmuyor bundan daha buyuk bır onur varmıdır dunyada turkıye cumhurıyetıne saldırınca dusmanlar bızde bırcok dırenıs yapmadıkmı aynı olay her onurlu toplumun yapacagı gıbı sen neresınden bakıyorsun olaya yahudı ler gıbı bakıyorsun yahudı ısen soyle ???..............
dunyada hangı ınanca sahıp olursa olsun onurlu duran her toplum her ınsan buyukturr
 
yuh be arkadasım ne terorıstınden bahsedıyorsun kafan aklın yokmu adamlar ısgal altındakı vatanını her turlu zorlu sartlara ragmen savunuyor teslım olmuyor bundan daha buyuk bır onur varmıdır dunyada turkıye cumhurıyetıne saldırınca dusmanlar bızde bırcok dırenıs yapmadıkmı aynı olay her onurlu toplumun yapacagı gıbı sen neresınden bakıyorsun olaya yahudı ler gıbı bakıyorsun yahudı ısen soyle ???..............
dunyada hangı ınanca sahıp olursa olsun onurlu duran her toplum her ınsan buyukturr

pes yani... kendi başbakanları resti çekmiş umrumuzda değil diye sen kalkmış direniyor diyorsun...!!!dünyanın terörist ilan ettiği bi grubu savunuyorsun yani tipik bi pkklıyı??? israile 2 roket attılar onlarda kendi insanlarını öldürdüler gene... bu nasıl direniş söyler misin..??? biz yapmadık mı diyorsun... biz el aleme sığınmadık yer geldin mi süngüyle yeri geldin mi elimizde ne varsa onunla savaştık...!!! bırak filistini aa pardon gazzeyi savunmayı... bana yardıma olmayan hiç bi dünya ülkesine kılımı dahi kıpırdatmam..!!! ayrıca sen bu din olayına çok taktın söyleyeyim... kimsenin inancı sen ilgilendirmez... aynı tayyip gibi yapıyorsun....
 
Geri
Üst