Fetullah GÜlen Dosyasi

emrah1607

Banned
Katılım
21 Tem 2007
Mesajlar
1,436
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
ATALARIMIN İZİNDEN
Fetullah Gülen; Risale-i Nur gibi, ilmi ve imani eserleri okuyup anlamak, çevresine ve cemaatine aktarıp açıklamak üzere giriştiği gayret ve hizmetlerle tanındı ve öne çıktı. İslam'i ve insani özelliklerle bezenmiş, milli ve manevi değerleri benimsemiş, hayırlı ve yararlı bir gençlik yetiştirme yolunda, yurt ve dershane faaliyetlerini, kurs-burs hizmetlerini giderek yoğunlaştırdı.

1970'lerin ortalarında, Milli Görüş istikametinde hizmet gören Ak-Evler hareketinden koparılarak "AKYAZILI" Vakfı kurdurulan Fetullah Gülen, giderek Bediüzzaman'ın çizgisinden uzaklaşarak masonik merkezlere yaklaştı. Dünya'ya hükmeden ve çok gizli ve de kirli işler çeviren siyonist mahfillerle; Pek karmaşık ve karanlık ilişkiler ağına takıldı.


Hiçbir resmi sıfat ve statüsü bulunmayan, yüksek öğrenim bile yapmayan sade ve samimi bir hoca efendinin değil, bakanların ve başkanların bile erişemediği uluslar arası bir protokol pozisyonuyla; Papayla programlara... Politikacılarla pazarlıklara başlamıştı.

İlk bakışta: Hiçbir resmi etiketi ve dini temsil yetkisi bulunmadan, şahsi gayret ve marifetiyle (hatta bazılarına göre özel velayet ve kerametiyle) bu denli yaygın bir organizeye ve saygın bir otoriteye eriştiği sanılsa... Daha doğrusu malum merkezlerce böyle sunulsa da; aslında O, "küresel çete"nin ve siyonist sömürücü sermayenin, artık sadece bir maşasıydı... Kahraman rolü oynatılan bir figürandı. Ve O'nun patron değil, piyon olduğu, sonunda zan ve tahminlerle değil, resmi belgeler ve şahitlerle ortaya çıkmıştı.


İşte Amerika'daki siyonist yahudi stratejisti ve CIA Ortadoğu şefi Graham E. Fuller Fetullah Gülen'e bunun için sahip çıkmakta ve O'nu yere göğe sığdıramamaktaydı.

Bu hareket, halen Fethullah Gülen'in. liderlik ettiği en geniş ve en etkili kanadın adına izafeten çoğun­lukla Gülen hareketi veya Fethullahçılar (Fethullah takipçileri) olarak anılmaktadır. Nur hareketi yetmiş yıldan fazla bir süredir sahnededir, şu anda Türkiye'deki en geniş organize dini hareket­tir, dünyada da en genişlerinden biridir. Gülen özellikle hareke­tin enerjisinin büyük bir kısmını, niteliği itibariyle hemen hemen evrenselci ye geniş manevi Öğretilere dayalı olarak İslama modernist bir bakışta yaklaşacak okulların açılması ve çalışma gruplarının kurulması da dahil, eğitimle ilgili çabalara yönelt­mektedir. Eğitim üzerindeki bu odaklanma hareketin, bilim ve teknoloji dahil bütün alanlarda eğitim ve bilginin dinle asla çelişmeyeceği, olsa olsa Allah'ın varlığı inancına ve kainatın var ediliş amacının anlaşılmasına hizmet edeceği inancını yansıtmaktadır. Hareket toplumda daha yüksek bir manevi bilinç düzeyi oluşturmaya, böylelikle zaman içinde daha aydınlanmış bir yönetişime Önayak olmaya gayret etmektedir. Klasik Şeriat, hareketin düşüncesinde merkezi bir rol oynamaz; esasen Şeriat, geniş anlamda, Allah'ın engin muradının yerine getirilebilmesi için yürünecek "yol" (Şeriatın kelime anlamı) olarak anlaşılmaktadır. Nur üyele­ri yerçekimi yasasını bile, Örneğin, Şeriatın unsurlarından biri olarak tarif ederler. Hareket İslâmi metinlerde, onların literal emirleri içinde değil de orijinal uygulamaları çerçevesinde, bugünün yeni çerçeveleri ışığında yorumlanarak anlaşılmasını sağ­lamak üzere, ciddi oranda içtihad (yorum) yoluna başvurur. Bu anlamda da hareketin görünümü son derece modernisttir.

Nur hareketi görüşlerinde rasyonalisttir ve çoğulcu bir top­lum içinde Allah'ın yarattıklarının görkemli çok yüzlü düzenini ifade eden bütün öteki dini (hatta dini olmayan) görüşlere karşı hoşgörülü olmaya büyük önem verir. Allah'a giden yolda bilgiye yaptığı vurgu doğrultusunda, Nur hareketinin Türkiye'de 236 ilk ve ortaokul, özellikle eski Sovyet blokuna dahil ülkelerde olmak üzere dışarıda 280 okul açmış olduğu, buralarda ingilizce ve Türkçe kaliteli seküler eğitim verildiği bildirilmektedir. 200 dolayında dini vakıf ve 211 ticari şirket bu faaliyetleri finansal olarak desteklemektedir.

Her ne kadar Nurcuların bir siyasal parti kurma niyetleri yok­sa da, hareketin liderleri anahtar meselelerde nasıl oy kullanmak gerektiği konusunda milyonları bulan takipçilerine bağlayıcı olmayan tavsiyelerde bulunmaktadır. Üyeleri birçok farklı geleneksel Türk siyasi partilerinde, İslamcı partilerde ancak çok hafif olmak üzere temsil edilmişlerdir. Nur hareketinin bütün apolitik niteliğine rağmen, Türkiye'nin radikal laikçileri, özellikle askeri liderler, Nur hareketini, sahip olduğunu iddia ettikleri uzun dö­nemli, dini aktivistleri devlete sızdırmak ve sonunda devleti ele geçirmek niyeti açısından yıkıcı ve hatta tehlikeli olarak görmek­tedirler. Tam da Nurcuların savunduğu şeyden korkuyorlar -in­sanların kalplerini değiştirmek suretiyle toplumun aşağıdan yukarıya tedricen İslâmileştirilmesi. Bunun sonucu olarak, Nurcu­lar düzenli bir şekilde ordudan ve devlet kurumlarından tasfiye edilmekte, hareket ve kurumları taciz edilmekte ve mahkemeler­de yargılanmaktadır.[1]

Katıksız ve amansız şeriat düşmanı Bülent Ecevit'in bile Fetullah Gülen'e övgüler dizmesinin ve Fetullahçıları partisinden aday gösterip Milletvekili seçtirmesinin arkasında, acaba ne gibi hedefler yatmaktaydı.

Milli Görüşten ve Erbakan gerçeğinden uykuları kaçan Bilderberg'ci Ecevit'lerin ve Graham Fuller'lerin Fetullah Gülen'i ve O'nun siyasi temsilcisi AKP'yi böylesine sahiplenmeleri acaba hangi hikmetlere dayanmaktaydı?


"Türkiye demokratikleştikçe (Fetullah Gülen'in ve AKP'nin benimsediği ve Amerika'nın desteklediği) İslam'ın, Türklerin hayatında daha önemli bir konuma "geri dönmesi" kaçınılmazdı." Diyen Graham Fuller böylece ağzındaki baklayı da kafasındaki şeytanlığı da açığa vurmaktaydı.[2]

Rusya Fetullah Gülen okullarını kapatıyor:

Rusya yönetimi, ülke içindeki Fethullah Gülen okullarını kapatmak için harekete geçti. Gülen'e bağlı çeşitli şirketleri yakın takip altına alan Rus yönetimi, okulları "Amerikan ve İngiliz casusu yetiştirme merkezi" olarak görüyor. Rusya yerel yöneticileri arasında bu okullarda okumuş bazı görevlilerin de işine son verilmesi için hazırlıklar yapılıyor.

Rusya Federasyonu, Fethul­lah Gülen okullarını kapatmaya başladı. Ulaşan bil­giye göre, Rusya Federasyonu yö­netimi Fethullah Gülen okullarını açan şirketleri yakın takibe aldı. Söz konusu operasyonun, Fethul­lah tarikatının okullarına ve şir­ketlerine karşı zaman zaman yapı­lan soruşturmaların en kapsamlısı olacağı açıklandı.

Öte yandan, Rusya Federasyo­nu: yerel yöneticileri arasında bu okullarda okumuş bazı görevlile­rin de işine son verilmesi için hazırlıklar yapıldığını hatırlattı.

Rus yetkililer, Fethullah Gülen okullarını açıkça "Amerikan ve İngiliz casusu yetiştirme merkezi" olarak tanımladı. Öte yandan, Türkiye kamuoyuna "modern okullar" olarak sunulan bu okullardan bazılarında çok sinsi ve siyasi faaliyetler yapıldığı ve ABD'nin dünya hakimiyeti için beyinlerin yıkandığı özellikle vurgulandı.


Moskova'da yayımlanan Nezavisimaya gazetesi, Haziran 2000'de Fethullah Gülen'in Rusya'daki taraftarlarının iktidar organlarına sızdığını yazdı.

Söz konusu okulların önce Rusya'nın Türkçe konuşan bölgelerinde kurulduğunu bildiren Nezavisimaya, Tataristan'da 8, Başkırdistan'da 4, Karaçay-Çerkez, Çuvaşya ve Yakut-Saha'da da birer okul bulunduğunu açıkladı.

Gazetedeki yazıda, okullarda "Amerikan hayranlığı ve İsrail propagandası" yapıldığı belirtilerek, bu kuruluşların denetlenmesini istedi.

FSB: CASUSLUK YAPIYORLAR

Rusya iç Güvenlik Örgütü FSB Başkanı Nikolay Patruşev, 17 Aralık 2002'de Türk basınında yer an açıklamasında, gerçekleştirdikleri en başarılı etkinlikler arasında Türk casusların deşifre edilmesini de saydı. FSB Başkanı 2002 yılı etkinlik raporunda Fethullah Gülen okullarında çalışan öğret­enlerin casusluk faaliyetlerinin deşifre edildiğini belirtti. FSB Baş­ını, açıklamasında, okulların sahibi konumundaki Tolerans, Serhat ve Ufuk vakıflarının isimlerini verdi.



Rusya'nın Başkırdistan Özerk Cumhuriyeti'nde Fethullah Gülen okullarındaki 10 öğretmen Hazi­ran 2003'te sınır dışı edildi. Ayrıca Başkırdistan Milli Eğitim Bakanlığı'nın sınır dışı edilen öğretmenle­rin görev yaptığı okulu kuran "Ser­hat" vakfı ile tüm anlaşmalarını ip­tal ettiği de belirtildi. Bu olaydan sonra, Buryatya Cumhuriyeti'nde de, Fetullah Gülen okulu hakkında soruşturma başlatıldı.

Milliyet gazetesi Moskova mu­habiri Cenk Başlamış, 7 Eylül 2003 tarihli haberinde, Rusya'da Fethullah Gülen okullarının tem­silcisi konumundaki Tolerans Vak­fı Başkanı Mustafa Kemal Şirin'in sınır dışı edildiğini duyurdu. Haber şöyle: "Şirin, hafta içinde Rus ha­vayolları Aeroflot'a ait bir uçakla geldiği Şeremetyova-2 Havaalanı'ndan giriş yapmak istedi, ancak pasaport kontrolü sırasında "Rus­ya'ya girişi yasak olduğu" gerekçe­siyle ülkeye girişine izin verilmedi. Yasaları çiğnediği gerekçesiyle Rusya'ya girişi 5 yıl yasaklanan Şi­rin, geceyi havaalanında geçirip, ertesi gün Türkiye'ye gönderildi. Tolerans Vakfı Başkanı Şirin, Rusya'nın Türk okullarıyla bağlantılı olarak şimdiye kadar sınır dışı etti­ği en üst düzeydeki temsilci."

Yine aynı haberde Rusya Fede­ral Güvenlik Servisi FSB'nin Baş­kanı Nikolay Patruşev'in yaptığı açıklamanın ardından, Rusya Eği­tim Bakanlığı'nın Fethullah Gülen okullarına karşı kapsamlı bir so­ruşturma başlattığı belirtiliyor. Bu çerçevede Rusya'nın değişik bölge­lerinde 10'a yakın okul kapatılır­ken, 50'den fazla Türk vatandaşı sınır dışı edildi.[3]

NERDEN NEREYE?

Bediüzzaman'ın Kur'andan kaynaklanan Risale-i Nur denilen imani ve ahlaki eserlerini okumak, okutmak ve böylece şuurlu ve huzurlu bir neslin yetişmesine katkıda bulunmak gibi hayırlı bir amaçla girişilen hizmetler, zamanla çığırından çıkmaya başladı.

"Bediüzzaman'ın müjdelediği ve gelişine ön hazırlık ön hazırlık hizmetleri verdiği Hz. Mehdi" havasıyla kendisini merkez alan yeni bir yapılanmaya "Işık evleri"nde beyinleri bu doğrultuda yıkanan talebelerden bir çekirdek kadro oluşturulmaya ve masonik odaklar ve marazlı medya tarafından. "bu gelişmelerden kaygı duyuyorlarmış" görüntüsüyle sürekli gündemde tutulup reklâmı yapılmaya uğraşıldı.

Fetullah Gülen'in:

"Bu evlerin eğitim dizgesinden geçmeyenler, insanlık özünden yoksun bulunmaktadır... Işık evleri, yüreği pek, imanı çelik insanların yetiştiği kutsal mekânlardır."[4] Şeklinde tarif ettiği bu evleri Rotary Külüplerin desteği de anlamlıydı...


Fetullah Gülen, ışık evlerinde yetişmeyenleri, "insanlık özünden yoksun saymaktaydı." Yani kendisine tabii olmayanlar değil, Müslümanlık, insanlık onuruna bile ulaşamazdı!?..

Oysa Nevval Sevindi'nin Amerika'dan yolladığı ve 22 Temmuz 1997 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesinin 5. sayfada yayınladığı "Fetullah Gülen'le Newyork sohbeti" yazısına göre:

"Fetullah Gülen Hoca Efendi Cumhuriyet ideolojisinin yaratmak istediği "Müslüman Avrupalı Türk" tipinin mimarıydı... "Dini bütün ve Batı formasyonlu yeni bir sentez" ustasıydı?!..

Bu tespit doğruydu... Evet dış güçlerce Fetullah Gülen'e biçilen misyon: Batı ile uyumlu ve uyuşuk layt müslüman tipi oluşturmaktı. Bu tip; Allah'ın istediği değil, Avrupa ve Amerika'nın benimsediği bir müslümandı... Ama şu gerçeği de hatırlatalım ki: Bu türlü girişimler, haliyle bazı tahribatlar yapacaklardı... Ancak asla amaçlarına ulaşamayacaklar ve başarılı olamayacaklardı. Çünkü İslam'ı istismar girişimlerinin hepsinden sonunda İslam kârlı çıkacaktı. Fetullah Gülen'in perde arkasını sezen samimiyet ve istikamet sahibi insanların da, bu sinsi ve siyonist kuşatmayı kırmaları yakındır...

Şu soru mutlaka sorulmalı doğru ve doyurucu cevabı herhalde bulunmalıdır:

Bir zamanlar: "Amerika ve Rusya sistem olarak materyalist felsefeyi benimsemiştir. Aslında ne Rusya'nın ne de Amerika'nın bize bakış açıları farklı değildir.

Hatta hiçbir fark yoktur, denilebilir. Israrla söylüyoruz ki, ikisi de bizim aman vermez düşmanımızdır."[5] Diyen Fetullah Gülen'e ne oldu ki şimdi:

"Amerika, hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır... Amerika şu anda: Bütün konum ve gücüyle, bütün dünyaya kumanda edebilir ve buna layıktır."[6] Demeye ve Amerika'yı övmeye başlamıştır?



Fetullah Gülen'in asıl amacı; İslam'ı yaymak mı, yoksa siyonist Gizli Dünya Devleti'nin kovboyu olan Amerika'ya uyumlu ve ılımlı vatandaş hazırlamak mıdır?

Prof. Alpaslan Işıklı'nın tespitiyle, "yurt dışındaki okullarıyla, Türkiye deki vakıf, dershane, üniversite çalışmalarıyla siyonist emperyalizmin dünya hakimiyetine ve küresel bir totalitarizmin kurulma hedefine hizmet mi yapılmakta dır?[7]

Daha önceleri: "sebeplere riayet, bir sorumluluk olsa da; onlara tesiri hakiki vermek apaçık bir dalalet ve inhiraf (sapıklık)tır."

"Köpek, kendisini besleyeni sahibi olduğunu sanır ve bu yüzden sahibine gösterdiği sadakat görünüşe, yani nedenselliği dayanır."[8] Diyen Fetullah Gülen, şimdi nasıl oluyor da:

"Amerika ile dostça geçinmeden ve Amerika istemeden, dünyanın hiçbir yerinde, hiç kimseye ve hiçbir şey yaptırmazlar...

Şimdi (bana bağlı) bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına (yani siyonizmle uyuşarak) gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığımız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz..."[9] diyerek, herkesi Amerika'ya kayıtsız şartsız teslimiyete çağırmaktadır?

Fetullah Hoca'ya göre: Kuvvet ve Kudret sahibi, Allah mıdır, yoksa Amerika mıdır?

"Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli bir rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli, Amerika göz ardı edilerek, şurada veya burada kendi başına bir iş yapılmaya kalkışılmamalıdır...

Rusya bile sizi desteklese, eğer Amerika istemezse, işinizi bozacaktır... Çünkü Amerika kendi işlerinin bozulmamasından yanadır. Bu da yadırganmamalıdır."[10] Diyecek kadar Amerika'ya tapınan ve siyonizmin yenilmez gücüne(!) sığınan bir Fetullah Gülen, acaba Kur'an kahramanı mı, yoksa Amerika'nın kuklasımıdır?

BEKLENEN MESİH Mİ, YOKSA PAPALIK MİSYONERİ Mİ?

Vaazlarında ve kitaplarında:

"Hazreti Mesih (İsa A.S) Ahir zamanda o önemli misyonu eda etmek üzere mutlaka nüzul edecektir. Nüzul edecektir ama içinizden şahs-ı manevinin muhtevi bulunduğu mana ve ruha nüzul edecektir. (Yani Hz. İsa şu anda içinizde bulunan; lideriniz ve temsilciniz olan şahsiyete inecektir.) diyerek, dolaylı biçimde Mesihliğini ve Mehdiliğini ilan eden ve nicelerini buna inandıran Fetullah Gülen;

"Sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zatı âlilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız." Diye başladığı papa'ya mektubunda:

"Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Papalık Konseyi Misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz." Diyor...

Şimdi aklımıza ve vicdanımıza güvenerek soralım:

Fetullah Gülen beklenen Mesih veya Mehdi Aleyhisselam mı dır?

Yoksa kendi itiraf ve ifadesiyle Papalık Konseyi Misyonunun basit bir parçası mı dır?

Takiyye yaptığı ve ikili oynadığı açıktır. Ancak, acaba asıl aldatmak ve kullanmak istediği Hristıyanlar ve Museviler midir, yoksa Müslümanlar mıdır?

Doğru cevap: siyonist yahudiler ve Haçlı emperyalistler Fetullah Gülen'i... Fetullah Gülen ise Müslümanları kullanmaktadır.

Çağ ve Nesil dizisinin 4. kitabının son yazısında ve lider başlığı altında:

"Ve eskilerin "Kaht-ı rical" dedikleri seviyeli insan, idareci ve kadro ile lider kıtlığı (yaşanıyor)

Yakın geçmişi ve hâlihazırdaki vaziyeti itibarıyla: Şu karmaşık dünyanın gerçek manada bir lider tanıyıp tanımadığını bilemeyeceğim; bildiğim tek şey varsa o da, bizim dünyamızda böyle bir liderin olmadığıdır...

... O Polat sinelerin ve çelikten sedaların yerinde, şimdi sinekler uçuşuyor... Evet, ateşböceklerinin yıldızlaştığı, sineklerin kartallaştığı bu talihsizler diyarında, şimdi aslan inleri, tilki çalımlarıyla inliyor... Bülbülyuvaları saksağanların elinde perişan ve her tarafta yarasalar şehrayinler tertip ediyor...

Hakim güçler, insafsız ve temettü (sömürme) avında...

Hasıla koskoca dünya başı boşların elinde ve bir baştan bir başa lidersizlikle kıvrım kıvrım (kıvranıyor)..." diyor ve ardından "nasıl bir lider?" diye kendisini anlatmaya başlıyor...

Yakın geçmişteki ve günümüzdeki bütün dini ve siyasi liderleri böylesine küçümseyen ve kötüleyen Fetullah Gülen'in, şimdi Amerika'ya ve Papalığa karşı perestlik derecesindeki hürmet ve teslimiyet nasıl bağdaştırılacaktır?

İŞTE HOCA EFENDİNİN PAPA'YA MEKTUBU:

Pek Muhterem Papa Cenapları,

Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların, dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekân kılma yolundaki kutsal misyonumuzu, tam manasıyla bilen halkımdan size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizden bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşetti­ğiniz için zatıâlilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.

Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüret­le, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.

İslâm yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yan­lış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir. Müslüman dünyası, İslâm'ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkânını bağrına basacaktır.

Beşeriyet, çelişen görüşler ortaya koydukları gerekçesiyle, zaman zaman bilim adına dini, din adına da bilimi inkâr etmiştir. Bilginin ta­mamı Allah'a aittir ve din Allah'tandır. O halde bu ikisi nasıl çelişe­bilir? İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik din­lerarası diyaloga yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir.

Kendi memleketimizde şimdiye kadar, çeşitli Hıristiyan mezhep­lerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naçiz gayretlerin boşa çıkmadığını âcizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis et­mektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen yolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin, kar­şı durabiliriz.

Geçen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetler arası barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik. Bu gayretin başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrar­lamak istiyoruz. Hali hazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağ­ları güçlendirmeye yönelik olarak dinlerarası diyalog konusunda Vatikan'ın da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenle­me sürecinde bulunuyoruz.

Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz. Yine müsa­mahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu ediyoruz. Hıristiyalığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle yapılacak kutla­malar vesilesiyle Ortadoğu'daki Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok etkinlik önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel'in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkûr kutsal mekânları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz. Anadolu halkı size misafirperverliğini göstermeyi ve zevkle selamlamayı hararetle beklemektedir. Filistinli liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs'ü birlikte ziyaret etmemize davetiye çıkarabiliriz. Bu ziyaret bu mübarek şehri Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adım teşkil edebilir.

Üç büyük dinden liderlerin işbirliği ile ilki Washington DC'de olmak üzere muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilmesini teklif ediyoruz... İkinci serinin zamanı için Hz. İsa'nın doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir.

Bir öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançlı genç insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını artıracaktır. Öğrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin babası olduğu ikrar edilen Hazreti İbrahim'in doğum yeri olarak bilinen, Urfa şehrindeki Harran'da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu ya Harran Üniversitesi'ndeki programların genişletilmesi suretiyle, ya da üç dinin ihtiyaçlarını da temin edecek şümullü bir müfredata sahip bağımsız bir üniversite şeklinde gerçekleştirilebilir.

Önerilen programlar aşırı büyük işler gibi algılanabilir; ama bun­lar erişilmez değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır. Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün iler­lemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb'e şükürler olsun.[11]

Şimdi soruyoruz:

1- Fetullah Gülen'e, Papayla görüşmek ve işbirliğine girişmek üzere; Türkiye ve dünya Müslümanları böyle bir yetki verdi mi?
Yoksa malum ve melun merkezler mi o'na böyle bir kılıf geçirdi?

2- Bu tavrı ve telaffuzlarıyla, İslam'ın tebliğcisi ve temsilcisi mi, yoksa Vatikan'ıda kontrolüne alan siyonizmin hizmetçisi mi?
3- Hz. Peygamber Efendimizin devrinin önemli devlet liderlerine gönderdikleri ve "Ya, bozuk ve batıl inançlarınızı bırakıp İslamiyet'e ve benim risaletime iman edersiniz. Ya da tüm tebaanızın da günahını yüklenerek cehenneme girersiniz." İçerikli mektuplarıyla, Fetullah Gülen'in Papaya yazdığı mektubunda söyledikleri aynı şeyler midir?
Hâlbuki Efendimizin ki, izzet ve davet, bunu ki ise, zillet ve teslimiyettir.

4- F. Gülen, haddini aşarak, bugüne kadar İslamiyet'in hep yanlış anlaşıldığını ve bunun Müslümanların suçu olduğunu söylüyor ve doğrusunun kendisi tarafından ortaya koyulacağını ima ediyor!..
Peki, bugüne kadar sahip çıktığını iddia ettiği Bediüzzaman ve Onun izlerini takip ettiği tüm ehlisünnet uleması; İslam'ın neresini yanlış anlamışlardı ve hangi yanlışları Müslümanlara öğütlemişlerdi?

5- Papayı Türkiye'ye davet ve kutsal yerleri ziyaret teklifini, Süleyman Demirel adına tekrarlama yetkisini ve cesaretini kendisine kim vermişti?
Yoksa mason Demirel'le, özel bir ilişki içindemiydi? Hani bu Hoca ve ekibi siyasetten uzak kimselerdi?

6- Urfa'da 3 dinin ortak eğitimini verecek ilahiyat okulunu açma kararı, İsrail'le birlikte mi verilmişti?
Çünkü AKP'li belediye Başkanı döneminde bu proje, İsrail yardımıyla Urfa'da gerçekleştirilmişti.

7- Fetullah Gülen, acaba insanlığı en azından kendi taraftarlarını; İslam'i değerlere göre yeniden düzeltmek ve yeryüzünde adil bir düzen yerleştirmek isteyen ender ve önder bir şahsiyet miydi?
Yoksa Papalık Konseyinin basit bir parçası, Papa hazretlerinin ve GAP'ta yatırım yapan İsrail'in bir hizmetçisi miydi?

Chalmers Johnson (University of California'da emeritus Profesör): The sorrows of empire, New York, 2004. Bu kitapta C. Johnson, ABD'nin dış politikasının tümüyle Wolfowitz gibi neo-conların söz sahibi olduğu pentagon'un elinde olduğunu, Beyaz Saray'ın by-pass edildiğini belirtiyor. Johnson diyor ki; "ABD, ona buna demokrasi sat­mak istiyor, Ortadoğu'ya da "demokrasi yok" gerekçesiyle müdahale ediyor ama kendisi demokrasinin ilkelerinden uzaklaştı. ABD adeta bir imparatorluk oldu ve militarist bir düzen içinde. Ancak, ABD imparatorluğun diğer imparatorluklardan ayıran; önemli bir özellik var, ABD imparatorluğu bir "üs-ler imparatorluğu"dur. İngiliz ya da Fransızlar gibi gittiği yerlerde toprak İşgali amacı taşımıyor, dünyanın değişik bölgelerini "Üs" leri aracılığıyla kontrol altında tutup, ele geçirmeyi hedefleyen bir imparatorluktur Amerika..."

Daha ne söylesin Johnson?! Bitmedi. Tam yerine denk geldi, son habere buyurun;

ABD, askeri malzemelerini Türkiye üzerinden nakletmek için 7 liman ve 6 havaalanını kullanma izni aldı. ABD'nin kullanı­mına verilen liman ve alanlara ilişkin karar yürürlüğe girdi. Bush'un geçtiğimiz aylarda açıkladığı "Türkiye cephe ülkesidir;" sözleri ABD'ye verilen liman ve üslerle daha bir an­lam kazandı.
Haber turuma devam ediyorum sevgili okur, nasıl hoşunuza gidiyor mu? Bambaşka bir dala konuyoruz, ne âlâsı var demeyin, an­layana; 'En büyük Yahudi nisanı Nazarbayev'e verildi. Dünya Yahudileri Konseyi, Kafkasya'nın enerji merkezlerinden Kazakistan'ın Devlet Başkanı Nursultan Nazarbavev'e, medeniyetlerarası diyaloga katkılarından dolayı, "Uluslararası Maimonides Nişanı-en büyük Yahudi nişanı" verdi. Avrasya Kuruluşları Bir­likleri temsilcileri ve Nazarbayev ödül töreni­nin ardından, Kazakistan-Astana'da yeni yapılan Orta Asya'nın en büyük sinagogu Rachel-Habad Lyubavivch'i törenle açtılar.[12]
Bu en büyük Yahudi nişanının Nazarbayav'e verilmesinin diğer önemli sebebi ise; Fetullah Gülen'in okullarına yaptığı destek olduğu konuşulmaktadır.



http://www.millicozum.com/content/view/772/51/
 
saygılı yorum yapacaksanız konuya yorum yapın

gereksiz ve 3. kişilere hakaret eden mesajlarını bir daha görürsem gerekeni yapmaktan cekinmem haberiniz olsun
 
Aptal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.(Atasözü)
Oynayın bakalım :]
Baba oğula bir bağ bağışlamış, oğul babaya bir cıngıl üzüm vermemiş.
 
fethullah babadan gelecek üzümden şarap yaparım :D:D:D
 
Aptal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.(Atasözü)
Oynayın bakalım :]
Baba oğula bir bağ bağışlamış, oğul babaya bir cıngıl üzüm vermemiş.


konuyla ne alakası var anlamadım ama madem mevzu atasözü bizde bi tıngırdayalım .


■ İnsanlar aptal olarak yaşayabilirler; ama aptal olarak ölemezler. YOUNG

birilerinin nasıl öleceğini merak ediyorum doğrusu ...inşallah değişirler ama milletin gidişatına bakıyorum hiçte öyle durmuyor . allah ıslah etsin
 
Şahsında Fettullah gülenle işimiz yok yüklendiği misyon" Dinler arası diyalog " da kullandığı taktiklerle iki yüzlülük sergiliyor.Bir taraftan Milleti Gözyaşları ile Kendi islam inancını anlatıyor diğer taraftan da HIRISTIYAN LİDERLER LE bir araya gelip gönüllü İşbirliği yapması sana mı kalmış Onların derdi ya onlardan ol ya İslamdan yana ol...
YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL YA DA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN EFENDİ...
 
tamam emrah anladıgın dilden konusuruz sen canını sıkma
 
yazının bir yerinde fethullah gülenin nurculuktan yavaş yavaş ayrıldığı söylenmiş.. sanki nurcu olanlara bu konuları açanlar ve yazıları yazanların saygısı olmuş gibi.. ayrıca siyasi hareketlele bağlantısı olduğunu yazarken TÜRKEŞ inde zamanında hocayla bağlantısını unutmasınlar.. gülen hareketyinden aldığı oylarıda tabi...ama inkar gibisi yoktur..
 
Aslını inkar eden çingene olsun derler ya, gizleyecek değilim. Bu işin azbuçuk içinde olan biri olarak birkaç şey söyleme ihtiyacı hissettim. Yazıyı okudum. Çoğunlukla hatalı. Yalnız hiçbir ayrıntısı için buradan kimseyle "peki şunun için ne diyorsun...." ya da "peki yazıdaki şu iddiaya verilecek cevabın nedir....." şeklinde bir soru-cevap polemiğine kesinlikle girmeyeceğim. Çünkü neredeyse 5 aylık bir üyeliğim var ve bazı hazır kıta üyelerin böylesi bir tartışmayı ne kadar lezzet alarak sündüreceğini anlamış durumdayım. Benim itiraz ettiğim yazıdaki sadece bir noktaya değinip bitireceğim. O da şudur;
Denmiş ki; "Rusya Fethullah Gülen okullarını kapatmak için harekete geçti" İlginçtir. Rusyadaki bilmem kaçıncı okulun açılması için hazırlıkların sürdüğü bu günlerde böyle bir iddia Rusya' nın hangi resmi makamından gelmiştir, bu birincisi. İkincisi, Rusya' da bu okullara çocuklarını kayıt ettirmek isteyen devletin resmi mevkilerinden tutun da, askeriyesine kadar her kesimden talep varken, hatta Putin' e kadar torpil yaptırtma teşebbüsüne kadar iş varmışken -ki bu memnuniyetin derecesini gösterir- neden kapatılmak istensin düşündürücüdür. Aşağıda kısa bir alıntı ile bitiriyorum. Saygılar.

MG (Gazeteci-Yazar Mehmet Gündem):
Rusya fen bilimlerinde, teknolojide, sosyal bilimlerde, felsefede, sanatta, edebiyatta sayılı ülkelerden birisiydi. Nasıl oldu da Türklerin burada eğitime girmesi size cazip geldi?
DK (Dimitriyeviç Kuznetzov - Moskova Hükümeti Eğitim Komitesi Başkan Yardımcısı):
Sovyetler Birliği'nde eğitim sistemimiz dünyanın en iyi sistemlerinden sayılıyordu. Bugün bile sayısal bilimlerde dünyanın en iyileri arasındayız. Bana gelen Türklerin teklifi şuydu; Bu okulda Moskovalı çocuklar okusunlar, İngilizce ve Türkçeyi de iyi öğrensinler. Sayısal dersleri İngilizce öğretme düşünceleri çok ilginç geldi. Moskova'da bin 500 okul var, okullarda dünya dilleri öğretiliyor. İngilizce, Fransızca eğitim veren pekçok okulun yanı sıra Hindistan, Çin, Japon, Kore, Ermeni okulları da var, onlar da kendi dillerini öğretiyorlar. Türkleri tanıyınca dedim ki, herkes kendi dilini öğretiyor, neden Türkler de Moskova'da Türkçeyi öğretmesinler. Dil öğretimi aynı zamanda bir kültürün eğitimidir.

MG: On yıl önce siz 'evet' demeseydiniz bu okul açılabilir miydi?
DK: Belki sonraki yıllarda böyle bir okul imkanı olabilirdi, ama devlet bünyesinde, bu statüde bir okul olamazdı.

MG: Öteki, Hindistan, Çin, Japon… okullarıyla karşılaştırdığınızda bu okul nerede?
DK: Bu okulun çok önemli bir özelliği var ki, matematik, fizik, kimya, biyoloji, bilgisayar derslerinin İngilizce öğretiliyor olması okulu çok cazip hale getiriyor. Moskova'nın bin 500 okulunun hiç birinde bu özellik yok.

MG: Rusya'da bir okulun on yılı geride bırakması ne anlam ifade ediyor?
DK: Kendini ispat etmiş bir müesseseyle karşı karşıyasınız. Bu gün kimse 56 No.'lu Moskova Uluslararası Okulu'nu sorgulayamaz. Çünkü veliler, öğrenciler tarafından talep edilen, Moskova'nın önde gelen okulları arasına girmiştir.

MG: Burayı kimler tercih ediyor?
DK: Seçme derken, sadece verilerin okulu seçmesinden bahsedemeyiz, okul yönetimi de öğrencileri seçiyor. Cebinde parası olanı değil, başında aklı olanı seçiyor okul. Akıllı aileler toplumun her kesiminde var. Rus oligarkların da büyük ilgi göstereceği günler uzak değil. Okul birçok kesim tarafından merak ediliyor, çünkü on yıl içinde velilerden okulun eğitim, öğretim kalitesine dair en küçük bir memnuniyetsizlik olmadı. Bu Rusya için çok önemli bir şeydir.

MG: Rus sistemi Moskova Uluslararası Türk Okulu'na nasıl bakıyor?
DK: Bu okulun değerini en iyi tartabileceklerden birisi benim. Rusya Federasyonu Eğitim Bakan Yardımcılığı, Washington'da eğitim yetkilisi, Moskova Hükümeti Eğitim Komitesi Başkan Yardımcılığı yaptım. Emekli olunca Türk dostlarıma eğitim danışmanlığı, ardından da üç yıla yakın açtıkları okulun müdürlüğünü yaptım. İki yıla yakındır da mütevelli heyet başkanı olarak katkıda bulunmaya çalışıyorum. 2000'de de Rusya Federasyonu'nda 'Yılın Öğretmeni' Ödülü'nü Putin'in elinden aldım. Sistem bu okulu benimsememiş olsaydı verilen diplomaya mührünü basmazdı.

MG: Türk öğretmenler ne tür zorluklar yaşadılar burada?
DK: Okulun konseptine o kadar kolay adapte oldular ki, eğitim açısından hiçbir zorluk yaşanmadı.

MG: Mesleki uyuma rağmen Türk öğretmenlerle bir kültür çatışması yaşanmıyor mu?
DK: Kültür çatışmasından kesinlikle söz edemem, çünkü burada karşılıklı birbirini anlamaya dayalı bir ilişki söz konusu. Bir çatışmadan söz edeceksem, buna ancak kuşaklar arası çatışma diyebilirim. Bu da çok normal değil mi?

MG: Çoğu 20 ile 30 arasına sıkıştırılacak yaşlarda, Türkiye'den gelip giden pek çok öğretmen olmuş on yıl içinde. Bu geliş gidişlerin sizde bıraktığı iz nedir?
DK: İnsan olarak gelenlere seviniyorum, gidenlere de üzülüyorum. Buraya Türkiye'den çok seçme bir kadro gönderiliyor. Arkadaşlarımın hepsi branşlarına hakimler, çocukları çok seviyorlar. Beni çok mutlu eden bir husus da hepsi Rusça'yı çok iyi biliyorlar. Öğretmenlik aynı zamanda velilere de bakan bir meslek, Türk öğretmenlerimiz velilerle de çok iyi iletişim kuruyorlar ki, bu da Rusların onları tanımalarını, anlamalarını kolaylaştırıyor.

MG: Rusya'nın diğer okullarında yaş ortalaması bu kadar genç başka kadrolar var mı?
DK: Hayır, bu bizim büyük bir artımız. Kadromuzun genç ve erkek ağırlıklı olması herkesi şaşırtıyor. Neredeyse kadromuzun yüzde ellisi erkeklerden oluşuyor dersem orada büyük bir şaşkınlık yaşanıyor, gerçekten mi diyorlar. Çünkü öğretmenliği tercih eden Rus erkek sayısı yok denecek kadar az. Türk gençlerimizle gurur duyuyoruz. Onlar benim dostlarım.

MG: Bu Türk gençlerin sizi hüzünlendiren bir tarafı yok mu?
DK: Ülkelerinden, anne babalarından uzak yaşamaları bana da hüzün veriyor, ama onlar Moskova'da bulunmaktan mutlular. Ben onlara şart koştum, diyorum ki; her yıl iki ay tatilimiz var, Türkiye'ye gidin, sizin iyi olduğunuzu, ne kadar geliştiğinizi, anneniz, babanız, dostlarınız görsünler. Bu da bu okulun bir şartı.

MG: Türk öğretmen sayısı nedir?
DK: 14 Türk öğretmenimiz var…

MG: Sizi etkilediler mi?
DK: On yıl önce, bu genç Türklerle tanışmadan, ben Türkiye'yi hiç tanımıyordum. Geri kalmış bir çöl ülkesi, herkesin çarşaflı geldiği, çok eşli yaşadığı bir yer zannediyordum. Moskova'ya gelen Türkleri tanıyıp, Türkiye'ye gidince 60'ından sonra Türkiye ve Türklerle ilgili fikirlerim değişti. Artık Türkiye ile gönül bağımız var. Edebiyatınızı bile Türkiye'den kaçmış bir Nazım'dan ibaret biliyorduk, şimdi öyle değil her alandaki zenginliğinizi görmeye başladık. Bendeki en önemli değişiklik insanlara yaklaşımım değişti. Türkiye'de gördüğüm samimiyetten çok etkilendim. Buradaki arkadaşlardan aldığım bir Türk mantalitesi var; onların hayatında sevgi çok önemli bir yer tutuyor. İnsana sevgi, çocuğa sevgi, eşe sevgi, dosta sevgi… Bana göre bu derinlikte bir sevgi ancak bir Türk mantalitesidir.



SON PARAGRAFA DİKKAT - SAYGILAR...



KAYNAK
 
Geri
Üst