GemaR
Banned
Zaman, 10 Nisan 2010

Bir kısım önemli, hayatî fasl-ı müştereklerde mutabakat sağlanıyorsa, detaylarda ihtilafa düşmemek gerekir. Bediüzzaman Hazretleri'nin dediği gibi "hasen"i bulduktan sonra, "ahsen"de ihtilafa düşmemek lazımdır." Yani iyiyi bulduğunuz zaman, ille de "en iyi" diyerek ihtilaf çıkarmaktansa bence bu iyiye kanaat etmek en iyiden daha iyidir. Sizi ittifaka götürebilecek şeyler hasendir.
Mesela Necip Fazıl hayatta olsaydı, Elmalılı Hamdi Yazır hayatta olsaydı ve kendisine çıraklık yapamayacak insanların Allah nazarında önemli bir alanda hizmet ettiğini görseydi hissiyatını koruyabilir miydi? Ömer Nasuhi Bilmen hoca, fıkıhta yed-i tûlâ sahibiydi...
Daha beriye gelelim. Mesela Sebil mecmuasını çıkaran Kadir Mısıroğlu Bey. Şimdi farklı mülahazası var mı bilemem. Ama ben gördüğümde hep iyi gördüm, dinlediğimde iyi dinledim. Almanya'da ziyaret ettiğimde iyi olarak dinledim. Kendisinden bizzat duymadığım söze de itibar etmem. Bu insanlar bu işin mebdeindeki insanlar. Daha arkadakiler bir Nasuhi Hoca, Hamdi Yazır, Mehmet Akif, Nurettin Topçu, Sezai Bey... Bu insanlar mebdede toprağa tohum atan insanlar. Yaptıkları zahiren küçük görülebilir. Fakat onları o dönem itibarıyla değerlendirmemek lazım. Günümüzde neye tekabül ediyorsa ve muhit hattında ifade ettiği mana ne ise, işte ona göre değerlendirmek, bir yere koymak ve saygıyla yâd etmek lazım.
Bu işi başlatmış bu insanlar, bu hale getirmişler. Mehmet Şevket Eygi Bey, belli bir dönemde ses soluk olmuştur bu mevzuda. Şimdi aynı düşünür mü bilemiyorum ama onun için de aynı şeyi söyleyeyim ben. Olumsuz bir şeyi kendinden duymadıktan sonra şöyle dedi, böyle etti demek doğru değildir.
Toprağa iki tane tohum atmış insana karşı saygıdan başlayarak çok büyük işler yapmış, çok heyecanlar uyarmış insanlara kadar kamet-i kıymetlerine göre herkesi tebrik etmek, Allah'ın lütuf ve keremiyle hep beraber cennetin kapısından omuz omuza içeriye gireceğimiz arkadaşlarla rekabet yaşamamak, onları haset günahına sevk etmemek yerinde olur.
O zatlardan bahsederken, Mahmud Efendi Hazretleri, Süleyman Efendi Hazretleri, Hilmi Bey Hazretleri, Sami Efendi Hazretleri, Esat Efendi Hazretleri, Seydâ Hazretleri diyeceksiniz. Benim yakın çevremde bile kaç tane Esat var baksanız. Benim yakınlarımda Esat yoktu.
Ama ben o zatlara saygımın gereği belki en çok koyduğum isimler Esat Efendi, Mahmut Efendi, Sami Efendi, Mesut Efendi, Ali Efendi, Veli Efendi... Her şeye rağmen acaba biz o mevzuda onların hissiyatlarını nazar-i itibara alarak kendimizi bir kez daha gözden geçirdik mi?
Sarkisyan: Bazı Azeri topraklarından çekilebiliriz
Vakit, 24 Mart 2010

CAMİ VE CEMEVİ ELELE
Zaman, 20 Mart 2010

Said Nursi Hazretleri, İnkar Edenler için Belaüzzaman'dır
Risale Haber, 26 Mart 2010

ZELYUT HAKLI: NURSİ, TAM BİR “BELÂÜZZAMAN”!..
Zelyut, Güneş Gazetesi nam mevkutede neşredilen yazısında bin küsür yılın kutup yıldızı mesabesindeki Bediüzzaman Said-i Nursî’ye zekâvetinin pırıltılı(!) bir eseri olarak “Belâüzzaman” demiş... Kelime’nin ruhumda doğurduğu inşirâh ve sevinci anlatamam; Risâle-i Nurlara talebe olma gayretime, Bediüzzaman’a duyduğum hayranlığa bin kere şükrettim. Zirâ temel vasfı Süfyan şâkirdliği olan biri, Üstad’ımı “Belâüzzaman” ilân ediyordu.
Ehl-i Cennet ile Ehl-i Cehennem aynı zaman çerçevesinde farklı zamanları yaşarlar; Cehennem ve Cennet kadar farklı iki ayrı zamanı... Mazlumlar ve ehl-i Cennet için Zebânîler de mübarek melekler iken, zâlimler ve ehl-i Cehennem için azab ve belânın ta kendisidirler. Üstâd’ım “Belaüzzaman”mış... Ne saâdet...
Temel iftirası, Bediüzzaman’ın hayatının bir devrinde Kürtçülük yapmış olduğu!.. Yalan!.. Fütursuzca bir yalan... Bediüzzaman, hayatındaki hiçbir fiili sahiplenmemek gibi bir zavallığının içinde asla olmamıştır: Ya doğruluğuna inanmış, hayatı pahasına tavrını müdafaa etmiştir; yahut hatalı olduğunu farketmiş, kâmil bir nedâmetle pişmanlığını dile getirmiştir. Ömrünü İttihad-ı İslâm’ın yeniden ihyası için çetin bir mücâdele ile geçirmiş, yirmi sekiz yıllık bir sürgün ve hapishâne haytı ateşini bağrında serinleterek dostları için bir bahar iklimine çevirmiş, ırkçılığın her türlüsüne “zehr-i katil” nazarıyla bakmış ve ders vermiş bir insana, ırkçı diyebilmek için iz’andan mahrum olmak kifayet etmez, ona şiddetli düşman olmayı da iktiza eder.
Eminim ki, önüne bir matematik problemi gelse, çözemediğin zaman bunun bir ehlinin olduğunu düşünebilirsin... Peki ömrünü muhalefetiyle geçirdiğin, tedrisinde bulunmadığın, beşeriyetin beşte birisinin saâdet kaynağı olmuş İslâmî hakikatlerin bu şâhikasına tırmanama acziyetinin senden kaynaklandığını niçin düşünmedin? Everest’e tırmanamayan her dağcı Everest’i inkâr etseydi Everest bugün sadece bir kaç yüz kişinin kabulü olurdu, halbuki bütün dünya Everest’in küremizin en yüksek zirvesi olduğundan hemfikir. Fâzilet ehli için de Risâle-i Nur ve Bediüzzaman öyle. Hadi hoşuna gidecekse, “Belaüzzaman” öyle, diye düzeltmiş olayım.
“Rahmet-i İlâhî daha şümullu, daha parlak olanına kapı aralamadığı müddetçe ümmetin kutup yıldızı Nursî, deniz feneri Kur’an’ın parlak tefsiri Risâle-i Nur’dur. Dâvâ da, hakikat de ortada... Bediüzzaman’ı bir kaç kelime ile, bir kaç makale ile ifâde etmenin imkânı yok, beyhude gayret. Güneşi bilmek isteyenlerin yapacağı doğru iş, izbe dehlizlerinden çıkıp gözlerini Güneşe açmaktır. Bediüzzaman’ı anlamak, Risâle-i Nurları okumakla kabil..
Haber7, 27 Mart 2010

MEHMET ALİ BULUT
Rıza Zelyut ile 'BelaÜzzaman' buluşması
BEDİUZZAMAN KİMİN BELASI?
Mamafih onun fikirleri bazı kesimler için bela olmuş durumda cidden! Risale-i Nur’’la bir türlü baş edemedikleri, onun fikirlerinin yayılmasını asla durduramadıkları için kahrından ölen, her yola başvurdukları halde netice alamadıkları için kahrolan bir kesim var. Bunların en başında da Zındıka Komitesi geliyor. Onlar kendilerini bilirler!
Onlar için Bediuzzaman hakikaten ‘bela’ sayılabilir. Hatırlayın, Firavun da Musa (as) için, ‘Sen uğursuzun tekisin. Sen ortaya çıktığından bu yana Mısır’ın başı retten kurtulmuyor, başımıza bela oldun” kabilinden şeyler söylemişti. (Araf,131).
Bu açıdan bakıldığında, evet, hakikaten milletin başına bela olmuş birlerinin belası olmuş durumda Bediuzzaman!
Kendisi öldüremediler. Fikirlerini öldüremediler. Dirisiyle baş edemediler, sonunda mezarını yok ettiler ama bu onları, korkularından koruyamadı! Dolayısıyla bugün Türkiye’nin onu tartışıyor olması, birçokları açısından ciddi bir bela.
Bu arada Sayın Zelyut’un bilmeyerek de olsa yaptığı bir iki hataya da değinmek istiyorum. Ne diyor Zelyut:
-Said Kürt’tür.
-Evet, Sait Kürtt’ür... Bunda ayıplanacak bir şey var mı?
-Sait Kürtçüdür.
—Hayır Sait Kürtçü değildir. Böyle bir iddia ahmakları bile güldürür. Şeytan tüm şeytanlığı ile gelse, onun KÜRTÇÜ VEYA TÜRKÇÜ OLDUĞUNU İSPAT EDEMEZ. ÇÜNKÜ O YALIN BİR İMAN ERİDİR. ÜZERİNDE PAS KARAR KILMAZ BİR ELMAS KILINÇ GİBİ!
O tam bir İslam hamiyetperveridir. Bütün varlığı ile bir İslam milliyetçisidir. Kürtleri sever, çünkü onların arasında çıkmıştır. Türkleri sever, çünkü onların İslamiyet’e hizmetleri çok büyüktür. Arab’ı Farsı sever, çünkü dinde öncülük etmişlerdir. Çeçeni, çerkezi, boşnağı sever, çünkü bayrağı devralmışlardır. Onun kadar Türkleri sena etmiş ve Türk milletini İslam’a hizmetlerinden dolayı yüceltmiş biri daha yoktur.
Ziraat ve hayvancılığı teşvik ediyoruz
Yeni Şafak, 24 Mart 2010

Türk-İslam Birliği
Selametle...