Fethullahçılar ve Hizbullahçılar

Kara Kartal

Banned
Katılım
4 Nis 2007
Mesajlar
1,531
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Yaşasın Yobazlar ve Kahpeler için İstiklal Mahkeme
Dr. Necip Hablemitoğlu



Fethullahçıların son iki yıl zarfında başlarına gelen tüm olumsuzluklardan sorumlu tuttukları -biri TSK kökenli- beş "can düşmanı" için taşeron peşinde olduklarını hiç bileniniz var mıydı?!. Dahası, önce Ülkü Ocakları vasıtasıyla bu beş "can düşmanı"nın korkutularak pasifize edilmesi talebini içeren girişimlerin sözkonusu olduğunu; ancak Devlet Bahçelinin cemaate ve diğer şeriatçı yapılanmalara mesafeli davranışı nedeniyle olumlu yanıt alınamadığını kaç kişi bilir?!. Keza, cemaate bağlı emniyetçilerin devreye girmesi önerisinin riski nedeniyle geri çevrildiğini?!. Ve en önemlisi de "tedbir merhalesi"ndeki fethullahçıların, tedbiri bir kenara bırakarak hizbullahçılara müstakbel taşeron olarak yeşil ışık yaktıklarını?!.



Bu haberlerin, Kasım 2000in ilk haftası itibariyle ışıkevlerinde konuşulmaya başlanması, çözülme ve fakirleşme sürecinin eşiğindeki bir cemaatin, müritlerine moral verme çabası olarak değerlendirilmiş ve hatta dışarıdan fazla ciddiye bile alınmamıştır. Ta ki, Fethullah Gülenin, FP Genel Başkanı Recai Kutan ile aynı gün, gündemdeki Diyarbakır Emniyet Müdürü ve beş polisimizin şehit edilmesi olayı ile ilgili yaptıkları ortak temalı açıklamalara kadar!..



Recai Kutan, basın açıklamasıyla Hizbullahçı tabana şu dolaylı moral mesajını vermiştir: "Elde delil yokken niye Hizbullah? ... Ya arkadaş elinde delilin var mı? Yok!.. Ee, niye Hizbullah?... Emniyet olarak özellikle Gaffar Okkan rahmetlinin gayretiyle bu uyuşturuculara darbe vurulunca, e onlar da boş duracak değil herhalde. O halde ihtimallerden birisi de o ve en önemlisi de dış güçler var. Ola ki bu işin gerisinde yahudi MOSSAD var, belki CIA var, belki Alman istihbarat teşkilatı, İngiliz istihbarat teşkilatı var. Niye birden bire sadece Hizbullaha yüklendi ve bu ihtimallerin hepsi geri plana atıldı"



(1)FETHULLAH GÜLEN VE ÖRTÜLÜ DESTEĞİ

Fethullah Gülenin tüm dünyaya dağılmış müritlerini yönlendirdiği internet sitesinde (2), Recai Kutan ile aynı gün, aynı doğrultuda "Türkiyede Cinayetlerin Perde Arkası" başlıklı bir röportajı yayınlanmıştır. Burada verilen mesajların tümü, bağnazlığın ve yobazlığın, nasıl bilinen hukuksal gerçekleri bile yok sayabileceğinin en tipik örneğini oluşturmaktadır: "...

Bahriye Üçok, Turan Dursun, Uğur Mumcu gibi basın-yayının önemli ve önde gelen insanları, faili meçhul cinayetlere kurban gittiler...gitti ve sahip oldukları kimliklerden dolayı da cinayetler müslümanlara maledildi. Medya da olayı tahkik ve tetkik etmeden, niçin ve neden sorularına cevap verecek sır perdelerini aralamasını beklemeden aceleden hüküm verince Müslümanlar bu menfur olayların katili oldu çıktı. Halbuki devletin yetkili organları biliyor ki, bu cinayetleri Müslümanlar işlemedi. Bu insanlar -isim tasrih etmeyeceğim- dünya çapındaki istihbarat örgütlerinde eğitim görmüş, profesyoneller tarafından öldürüldü.Pekala bu faili meçhul cinayetler neden Müslümanların üzerinde kalıyor denecek olursa:

1. Bu ülkede Müslümanlara karşı son yıllarda daha da belirginleşen güven ve itimadı sarsmak için İslami terör havasının estirilmek istenmesi önemli bir amildir. Bazıları bununla, gerek halk, gerekse elit tabakada oluşan, İslama yönelişin önünü kesmeyi planlamaktadır.
2. Bu olaylar vesilesiyle askeriyeye darbe adına davetiye çıkartıldığı da diğer bir saik. ...
3. Faili meçhul bu cinayetlerin Müslümanlar tarafından işlenmediğini ispat etmek çok zor, hatta imkansızdır. Zira hukuk mantığına göre nefy ispat edilemez....
4. Bence soruya esas cevab teşkil eden noktaya şimdi geliyoruz. Esas itibariyle Müslümanlıkta terör yoktur.... Netice itibariyle, terörizmi, İslamiyet ile telif etmek imkansızdır. Allahın rızasını gaye edinmiş bir Müslüman, kim olursa olsun adam öldüremez. Hatta bu müslüman, İslamı devlet çapında temsil etme, böylece bütün dünya ülkelerine örnek olma, devletlerarası muvazenede belli bir yeri alarak, Müslümanların hak ve hukukunu gözetme vs. gibi dolambaçlı yollardan Rabbin rızasına doğru yürüse bile yine adam öldüremez; zira bu neticeye adam öldüre öldüre varılmaz ve varılamaz" (3).

Görüleceği üzere, Fethullah Gülenin gerçeği yansıtmayan söylemleri, Recai Kutan ve de "bana sağcılar için katil dedirtemezsiniz" diyen eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelin söylemleri ile örtüşüyor: Kurbanlarını arkadan vahşice öldürürürken tekbir getiren, üstüne şükür namazı kılan, sonra da evinin bodrumuna gömen, Sivasda 37 Cumhuriyet Aydınını yakanlar sanki uzaydan gelmişçesine.



Değişen gündeme uygun makaleleri ile cemaatine talimat-yön veren Fethullah Gülenin gerçekdışı söylemleri sadece Hizbullahçıları dolaylı gündemden düşürerek cemaatinin desteğini göstermeye yönelik mi? Elbette ki hayır!.. Gülen, isim vermemekle Hizbullahçıların yanısıra selamcılara, islami kürt hareketçilerine, kaplancılara, talibanlara ve diğer terörist şeriatçı yapılanmalara da örtülü destek-dayanışma mesajı veriyor. Söz açılmışken, bir başka yayınında şeriat yolunda savaşma -nefs ile değil- anlamına gelen cihat kavramı ile ilgili olarak Fethullah Gülen, yukarıdaki insan öldürmeye ilişkin sözlerini bizzat kendisi yalanlıyor: "Cihad bir hayır kapısıdır; o kapıdan giren iki hayırdan birine mutlaka kavuşacaktır. Evet, ya şehid olup ebedi bir hayat, ya da gazi olup hem dünya, hem ukba nimetlerine kavuşacaktır. İşte bu cihadda bir de böyle bereket var.... Cihad sözcüğü; içinde bulunulan asır ve şartlara göre değişkenlik arz eden geniş kapsamlı bir kelimedir. Gün olur, mal-mülk her şey feda edilerek bu vazife yerine getirilir, zaman gelir, yollar gider bir can pazarına ulaşılır ve can alınır verilir". Ne kadar insancıl (!) ve hümanist (!) bir söylem!.. Bu söylem çerçevesinde sadece cihad uğruna can alıp verenler şehit ve gazi sayılacak ve bu kapsamın içine Hizbullahçılar girecek ama PKK ve Hizbullaha karşı vatanı ve kamu düzenini korurken canlarını ya da uzuvlarını veren onbinlerce TSK, Emniyet ve Eğitim mensubu kapsam dışı kalacak!..



FETHULLAH GÜLEN VE HİZBULLAHÇILAR

Fethullah Gülenin yukarıda yeralan söylemlerinin internetteki yayın tarihi 29 Ocak 2001. Tedbir gereği, bu katil sürüsünün adını vermiyor ama maksadını açık-net bir biçimde ifade ediyor. Oysa, daha önceleri, bizzat kendisi bir kasedinde bu şeriatçı katilleri yücelterek adeta kutsamaktadır:



"Sürekli ittikaya kendisini salmış, kaptırmış, arayışına girmiş, yakalamış dahasını arayan, takvanın dahasını arayan derinlerden derin kutsiler... Hz. Muhammed Mustafanın askerleri, Cindullah; Allah ordusu... HİZBUL-LAH; Allah cemaati, tabiri caizse Allah Partisi... Siyasi boğuşmalar, siyasi partiler karşısında Allah Partisi....Rüyalarınıza girerler. Hayal alemlerine girdiğiniz zaman sizi yakalarlar. Misali levhalarla her yerde sizi kovalarlar. Her köşe başında karşınıza çıkarlar. Bazen kendinizi tam onların içinde görürsünüz, onlarla beraber kılıç çalıyorsunuz....Duygu ve düşünce birliğine vardığınız zaman, siz aynı ordunun erleri haline gelirsiniz. Ve ben bunu size anlatmaya çalışıyorum. Allahın askeri olduktan sonra kutsiler ordusu olduktan sonra, Allahın kulu olduktan sonra, Hz. Muhammedin erleri olduktan sonra zaman ve mekan onları ayıramaz" (4).



Fethullahçılarla Hizbullahçıları birbirine bu kadar yakınlaştıran birden çok etmen bulunuyor. Bir kere Fethullah Gülen ve Hüseyin Velioğlu, iki yapılanmanın diğer mürit-militanları gibi nurcu kökenli. En önemli neden bu. İkincisi, her iki sapkın illegal yapılanmanın da doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, ülkesi ve ulusuyla bölünmezliğini ve de laik hukuk sistemini hedef almış olmaları. Aradaki farka gelince, biri İrana, diğeri ABDne bağlı olarak faaliyet sürdürmekte. Biri, takiyye yaparak devleti içten içe elegeçirme mücadelesi verirken, diğeri bunu silahla yapmaya çalışmakta. Ancak, her iki yapılanmanın yolları, geçtiğimiz yıl geçici bir süre için ayrıldı. Hatırlayacaksınız, kürtçü nurcuların liderlerinden biri (5), Hizbullahçılar tarafından öldürüldüğünde, Fethullahçılar kıyameti kopardılar ve bu yapılanmaya isim taktılar: Hizbülvahşet!..



ULUSLARARASI TAŞERON OLARAK HİZBULLAHÇILAR

Yabancı istihbarat servislerinin Türkiyede terör amaçlı kullandığı taşeronlar arasında solda TİKKO, DHKP-C neyse, sağda da Hizbullahçılar aynısı. İşte, bu yakınlaşma gayretlerinin altında, Fethullahçıların Hizbullahçıları kullanma niyetleri sezilmekte. Kime ya da kimlere karşı?!. Cemaat içindeki kaynaklara göre sadece beş "can düşmanı"na!.. Bu beş kişinin suçları da çoktan belirlenmiş durumda:

1. 1990da başlayıp 2005de tamamlanacak olan "demokrasiye daha 15 yıl tahammül" programı çerçevesinde, devletin her kademede ve kansız biçimde elegeçirilmesi, belirsiz bir tarihe sarktı.
2. Halkla ilişkiler ve reklam faaliyetleri için yabancı danışmanların yanısıra, Nail Keçili gibi oldukça pahallı profesyonellerin uzun yıllardır sürdürdükleri "ılımlı-hoşgörülü-diyalogdan, sevgiden, barıştan yana imajı, sağ-sol ayırdetmeksizin tam ülkeyi kaplamışken, şimdi bu imaj yerlebir oldu.
3. Cemaati ayakta tutan himmet paralarında toplam yıllık tutarında ciddi gerilemeler kaydedildi.
4. Cemaate sempati ile bakan Cumhurbaşkanı, Başbakan, Yargıtay Başkanı başta olmak üzere, siyasal parti liderleri, 200ü aşkın milletvekili, "adliyede, mülkiyede, maarifde" ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarında en stratejik makam ve mevkileri işgal eden kadroları, binlerce doktoralı elemanı, onbinlerce öğretmeni, yurtiçi ve dışındaki yüzlerce okulu ve yurdu, binlerce ışıkevi, yüzlerce şirketi ile Türkiyenin en örgütlü ve dinamik yapılanması olmasına karşılık, yüzbinlerin uğrunda ölmeye hazır oldukları Fethullah Gülen, bunca güce rağmen vatanına dönememekte, dönmesi de zor bir ihtimal olarak değerlendirilmekte.

İşte, cemaatin "can düşmanı" ilan ettiği kişiler, yukarıdaki olumsuzluklardan sorumlu tutulmakta ve haklarında "gereğinin yapılması" istenilmekte. İşte, Hizbullaha dolaylı mesaj gönderilmesinin nedeni olarak, cemaat düşmanlarının kesin biçimde "etkisizleştirilmesi" öngörülmekte. Akıllara şu soru gelmekte, ışıkevlerinde dillendirilen terör yoluyla etkisizleştirme çözüm mü? Ya da bu çözüm cemaate ne kazandırıp ne kaybettirecektir? Belli ki bu hesap yapılmıştır. Fethullahçılar intikam peşindedir ve bunu taşeronlara havale etmek eğilimi hissedilmektedir.



FETHULLAHÇILARIN SON GÜÇ DENEMESİ



Cemaate dahil kaynaklara göre, cemaatin "can düşmanı" ilan edilen kişiler için Kasım 2000in ilk günlerinden itibaren başlatılan kapsamlı bir soruşturma elan sürdürülmektedir. Hazırlanmakta olan kişisel dosyaların teknik danışmanlığını ise, cemaate bağlı istihbaratçılar yapmaktadır. Hedef isimlere ait her türlü bilgi -dedikodu ya da anekdot niteliğindeki bilgilerden yargı kararlarına kadar- toplanmakta; varsa zaafları, zayıf noktaları saptanmakta; hiçbir somut bilgi ve belgeye ulaşılamadığında ise, fabrikasyon haberler -ileride kullanılmak üzere- üretimine başvurulmaktadır.



Tüm bu hazırlıkların sonucunu görmek için düğmeye basıldığında ilk hedef belli olmuştur: Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı ve Sivil Toplum Kuruluşları Platformu Dönem Başkanı, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Sayın Gülseven Yaşer. Sayın Yaşer ile ilgili fabrikasyon haberleri içeren tamamı düzmece haber metninin yayın merkezi ise, ABDde New Jerseydedir. Bu ne rastlantıdır ki, yayın merkezinin adresi, Fethullah Gülenin Ankarada yargılandığı 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesine sunduğu ikamet adresi ile aynıdır (6). Bu metnin dağıtımını yapan fethullahçı gruplardan birinin moderatörü de yine ne rastlantı ki, Zaman gazetesinde Ferhat Barış kod adıyla köşe yazarlığı yapan bir mürittir. Cemaat yöneticileri (imamları), bu düzmece haber metnini onbinlerce adrese gönderirken, olası bir tazminat davasına muhatap olmamak için kendi periyodiklerinde yayınlamaktan kaçınmıştır. Halk deyimi ile bu ikiyüzlülük, namertlik, sadece bu düzmece haber metninden ibaret mi kalmıştır. Elbette ki hayır!.. İşte, en acı olanı, cemaatin devlet içinde mevcut yaptırım gücünü kullanmasıdır. Nasıl mı?..



İşte belgesi:"12.12.2000 Tarihinde Çağdaş Eğitim Vakfına, T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar İstanbul Bölge Müdürlüğünden 11.12.2000 tarih ve B.02.1.13.06.180.903-26/2000/3648-1 sayılı yazı gelir. Yazıda, Vakıflar Genel Müdürlüğünün (15.11.2000) tarih ve (24418) sayılı araştırma talimatı ile Vakıflar Bölge Müdürlüğünün (30.11.2000) tarih ve (3648) sayılı görev emri gereğince, araştırma ve tahkikata esas teşkil etmek üzere;

1. 1.01.1999-1.12.2000 tarihlerini ihtiva eden zaman içerisinde, Vakfınıza bağış yapan özel ve tüzel kişilerin (yurt içinden ve yurtdışından) isimlerinin, bağış tarihlerinin ve bağış makbuzu numaralarının listesini,
2. Yukarıda belirtilen tarihler içerisinde, Vakfınızın burs verdiği öğrencilerin isimlerinin ve hangi öğrenciye hangi miktarda burs verildiğinin,
3. Vakfınızın Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu ve diğer organlarında (çalıştırılan personel dahil) halen görevli bulunanların isimlerini ve ifa ettikleri görevlerini,
4. Vakfınızın hangi banka şubelerinde hesaplarının bulunduğunu ve bu hesapların 1.01.1999-1.12.2000 tarihleri arasındaki işlemleri (hesaba yatırılan ve çekilen para hareketlerini) gösteren hesap ekstrelerinin, herhangi bir şüphe ve tavzihe sebebiyet vermeyecek şekilde yazılı olarak 15.12.2000 Cuma günü saat 16.00ya kadar, aşağıda belirtilen adrese intikal ettirilmesini rica ederim".

İster istemez yargılarsınız, bir kısmı Fethullahçılara ait olmak üzere, Türkiyede laik düzene karşı mücadele amacıyla kurulmuş şeriatçı nitelikli bini aşkın vakıf var; üstelik bunların bazıları, "okuma odası", "temsilcilik", "lokal" gibi farklı adlarla tüm ülke çapında örgütlenmiş durumdalar. Sadece Fethullahçı vakıfların, her ay "himmet parası" adı altında halktan yasadışı yöntemlerle trilyonlar topladıkları ve yine yasadışı yöntemlerle bunları çantalı kuryelerle yurtdışındaki okulların finansmanı için gönderdikleri biliniyor. Bugüne kadar bunların hangisi böyle bir soruşturma geçirdi? Bini aşkın Cumhuriyet düşmanı vakıf içinde, Çağdaş Eğitim Vakfı gibi Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkan ve özellikle de Fethullahçı kadrolara karşı onurlu ve cesur mücadele veren kaç vakıf var? Türkiyede şeriatçı kadrolaşmanın en yoğun biçimde gerçekleştiği kamu kurum ve kuruluşlarının başında gelen Vakıflar Genel Müdürlüğü, acaba kendi içindeki bu zararlı unsurları tasfiye etti de sıra şimdi Çağdaş Eğitim Vakfına mı geldi? Kamuoyuna devlet ve rejim yanlısı olarak kendini tanıtmaya çalışan Vakıflar Genel Müdürü bu soruşturmadan ne ölçüde haberdar? Değilse, sorumluları kim? Fethullahçılar için müthiş denilebilecek istihbari bilgileri içeren bu soruşturmada elde edilecek belgelerin, sözkonusu Cumhuriyet düşmanı cemaate sızdırılmaması mümkün mü? Yangından mal kaçırırcasına niçin sadece üç günlük süre veriliyor, bu süre rutin mi, yoksa Çağdaş Eğitim Vakfı için özel mi? Vakıflar Genel Müdürünün bu ve benzeri soruları açıklaması, sorumlular hakkında yasal işlem başlatması ve kurum içindeki Fethullahçı bağlantılı elemanlara görevden el çektirmesi gerekiyor.



MÜRİTLERE TEDBİR (İHTİYAT) TAŞERONLARA SALDIRI

Fethullahçıların, cemaat düşmanlarına karşı Ülkü Ocaklarını kullanma girişimini, MHP içindeki nurcular vasıtasıyla yaptıkları biliniyor. Kamuoyuna "kaba kuvvet" imajı ile tanınan Ülkü Ocakları yönetiminin, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçelinin tepkisinden çekinerek red yanıtı verdikleri gelen duyumlar arasında. Fethullahçıların emniyet içindeki kendi yandaşlarını kullanma düşüncelerinin ise, zaten izlenmekte olan bu kadroların deşifre olması ve tasfiyeye yolaçması gerekçeleriyle yaşama geçirilemediği kaydediliyor. Buna rağmen, İstanbuldaki kimi üst düzey bölge imamlarının, hedef kişilerin, diğer muhaliflere de gözdağı olacak biçimde etkisizleştirilmesi doğrultusunda sürekli arayış halinde oldukları da gözlemleniyor.Fethullah Gülen, diğer taraftan sözkonusu internet sitesinde 24 Ocak 2001de yayınlanan yazısında, riski üstlenerek, cemaat mensuplarına ise koşulsuz "ihtiyat" önermeye devam ediyor:



"İhtiyat, bir iş ve bir hamlede zarar ihtimallerine karşı ve maruz kalınan musibetler neticesinde ah u vaha düşmemek için ehemmiyetli bir davranıştır. Sebeplere tevessülde gerekli hazırlığı yapmamış nice müteşebbis vardır ki, neticede ya dizini döver ya da kadere taş atar. ... Bir hamle ve teşebbüste hedef alınan netice ne kadar büyükse, o uğurda gerekli görülen tedbirlere riayet de o nispette ehemmiyetlidir.... İhtiyatlı olma, korkup geriye durmaktan tamamen farklı olduğu gibi, tedbirsizce davranışların da cesaret ve yiğitlikle hiçbir alakası yoktur.... Her kötü haslet gibi, sırf bir aldatmaca olan kitle ruh haletiyle yine kitle avına çıkmak, Batının bize armağan ettiği şeylerdendir. Bu sakat ve nesebi gayrisahih düşünceyi benimseyenlere göre, bir yumurtanın başında bir sürü gak gak gıdak normal görülse de, bize göre her milli mesele, bir mercan sabrı ve sessizliği içinde, en kuytu yerlerde ve mercan kuluçkalarının ızdıraplı, fakat gürültüsüz hallerine uygun bir çizgide cereyan etmelidir" (7).



Fethullah Gülenin cemaati yönlendiren -Ocak 2001in son haftasında yayınlanmış- yazılarından kısa alıntıları okudunuz. Belli ki, ABDde rahat durmuyor, örgütsel faaliyetlerini devam ettiriyor. Kendisi, devletimizin istihbarat birimleri tarafından sadece yakından izlenmesi değil, ABD dışına çıktığı saptandığında derdest edilmesi ve uçakta kendisine "memlekete hoş geldin Fethullah Gülen" denilmesi gereken çok önemli bir kişi. Hiç şüphesiz, cemaati tek başına yönettiğini zaten hiç kimse iddia etmiyor ama onu bir simge, karizma sahibi bir yönlendirici olarak önemini kabul etmek, "burnu akan" bir vaiz nitelemesi ile geçiştirmemek gerekiyor. İstihbarat birimleri açısından ne kadar önemli olduğu, 30 Ocak 2001 tarihinde sözkonusu internet sitesinde yayınlanan şu satırlardan net bir biçimde anlaşılıyor:



"İç ve dış mihraklar, ellerindeki terör alternatiflerini daima muhafaza edeceklerdir. Bunlardan birisi yıpranıp işlemez hale gelince, bir başkası öne sürülecektir. Nitekim dün, çeşit çeşit isimler altında nice örgütler vardı ve bunlar anarşiyi komünizm adına körüklüyorlardı. Şimdilerde PKK ve benzeri illegal örgütler de etnik grupları harekete geçirme çabasındalar. YARININ TÜRKİYESİNİ BEKLEYEN EN KORKUNÇ TERÖR VESİLESİ İSE, MEZHEP DUYGUSUNA YENİK DÜŞENLER OLACAĞA BENZER. BU YENİ TEHLİKE, TERÖR ADINA PKKDAN ELLİ KAT DAHA FAZLA BİR POTANSİYEL GÜCE SAHİPTİR" (8).



Evet, iç ve dış tehdit odağı olarak Fethullahçıların şu ana kadar bir terör (cinayet veya cinayete teşebbüs, bombalama vb.) girişimi sözkonusu olmadı. Ancak bu, -ipleri dışarıdan yönetildiğinden- olmayacak anlamına da kesinlikle gelmiyor. Türkiye Cumhuriyeti, giderek büyüyen ve sorumsuz-çıkarcı-düşük politikacıların himayesinde adeta kangrene dönüşen fethullahçı yapılanmayı bertaraf etmek zorunda, çünkü başka seçeneği yok!.. Hep birlikte izleyelim, görelim!...



"Türk genci,inkilapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir.Bunların lüzumuna ve doğruluğuna herkesten çok inanmıştır;rejimi ve inkılapları benimsemiştir.Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket oldu mu:"Bu memleketin polisi vardır.jandarması vardır,ordusu vardır,adliyesi vardır..."demeyecektir,hemen müdahale edecektir:Elle , taşla ,sopa ve silahla..nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.Polis gelecektir;asıl suçluları bırakıp suşlu diye onu yakalayacaktır.Genç,"Polis,henüz inkılap ve Cumhuriyetin polisi değildir."diye düşünecek,fakat asla yalvarmayacaktır.Mahkeme onu mahkum edecektir.Yine düşünecek:"Demek adliyeyide ıslah etmek,rejime göre düzenlemek lazım!..."diye düşünecektir.Onu hapse atacaklar.Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber, bana,ismet paşaya,Meclise telgraflar yağdırıp haklı ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını istemeyecek ve diyecek ki "Ben inancımın ve kanaatimin icabını yaptım.Müdahale hareketimde haklıyım.Eğer buraya haksız olarak gelmişsem,bu haksızlığı meydana getirn sebeb ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!.."İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!...K.ATATÜRK5 Şubat 1933,Bursa
 
karqta yazın için tşk ederim..İzninle Necip Hablemitoğlu hakkında birkaç şey ilave etmek istiyorum.

O DEDI KI : Gündemi istedikleri gibi degistirme gücüne sahip etki ajani gazetecilerin, politikacilarin, akademisyenlerin ve isadamlarinin güdümündeki Türkiye'nin ulusal çikarlara dayali politikalar üretmesi ve uygulamasi olanaksiz hale getirilmistir.
KEMAL'IN ASKERLERI VAHDETTIN'IN POLITIKACILARI Yeni Hayat Dergisi Kasim 2000

O DEDI KI : Bunca yilin deneyimi, gözlemi ve bilgisiyle inaniyorum ki, ülkemizin gelecegiyle ilgili olarak, tipki Atatürk ilke ve devrimleri gibi Milli Merkezlere de gereksinim giderek artmakta. Bilgi çaginda ve demokrasinin açikliginda olumsuz tabularin yikilmasi gerektigine inaniyorum.
KIRIM'da TÜRK SOYKIRIMI

O DEDI KI: Türkiye’de istihbarat kuruluslari, Almanya’nin Türkiye içindeki “Besinci Kol” faaliyetlerinin farkinda midirlar? Elbette ki evet!..
Ne var ki,önlem alinamamaktadir. Önlemden vazgeçtik, kamuoyu bilgilendirilememektedir. ALMAN VAKIFLARI VE BERGAMA DOSYASI - Otopsi Yayinlari

VE O DEDI KI : Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve laik yapisina göz diken tüm unsurlara karsi bunca zahmete ve mihnete deger mi, diyorsaniz, Atatürk’ün manevi mirasçisi olarak evet deger, diyorum. Çünkü Türküm ve baska Türkiye yok!..
Son kitabi Köstebek son söz

RUHUN ŞAD OLSUN HOCAM...

TÜRKLER Öldürülür Ama TÜRKLÜK Asla...!!
 
Hablemitoğlu, Kemalizm'in ebedi kalesinde yükselen bir burçtur, Hablemitoğlu ilkeli, onurlu, duyarlı, güleryüzlü ve yalın yaşamıyla örnek bir insandır.

Bizim bu destanda anlatmaya çalıştığımız ise, ideolojik soykırıma maruz bırakılan tüm Kemalist aydınların, "Türküm ve başka Türkiye yok" diyerek Cumhuriyetin muhafızlığını yapan tüm ulusalcıların yaşamak zorunda bırakıldıkları güçlükler ve mücadele koşullarıdır.

Aydınlanma uğruna, bağımsızlık uğruna, ulusal bütünlük uğruna, ekmek-su uğruna, ekmeğe katık uğruna savaş, yüzyıllardır devam ediyor. Petrol, silah ticareti ve dünya egemenliği peşinde koşanların savaşından farklı olarak. Ve İnsanlık tarihi gerçekleri söylemekten hayatı pahasına yılmadığı ve bilimin kendisine gösterdiği bulguları savunduğu için öldürülen Bruno'lar, tek başına bile olsa devrimini savunmak için hayatını vermekten kaçınmayan öğretmen subay Kubilay'lar, sonunda en kutsal değerlerin yıkılacağını bilse ve yaşamına mal olsa bile gerçekleri ortaya çıkarmaktan vazgeçmeyen, "Ben Atatürkçüyüm, ben tam bağımsızlıktan yanayım, ben laikliğin savunucusuyum" diyen Mumcu'lar, Türkiye'de ve dünyada Kemalizme karşı olan herkese bıkmaksızın "Kemalizmin Türkiye'nin tek çaresi olduğunu" vurgulayan ve gençleri bu düşünceye sahip çıkmaya çağıran Ahmet Taner Kışlalı'lar, Üçok'lar, Aksoy'lar, Dursun'lar ve Cumhuriyetin bağımsızlık mücadelesinin gür ve cesur sesi Hablemitoğlu'larla dolu... Öyle görünüyor ki; Hablemitoğlu, aydınlığa giden yolda verilen şehitlerin ne ilki ne sonuncusu olacak. Onu; yazdığı gerçekler ve cesur yüreği karşısında kendilerine gerçekten inanmadıkları ve güvenmedikleri için öldürdüler. Onlar korkak! Oysa bilmedikleri; bu yolda çoğalarak yürümeye, hatta koşmaya hazır aydınlanmacı, Kemalizme inanmış güçlü, genç ve bilgili bir kadronun olduğudur. Kemalistler, ideolojilerine olan güvenleri ve güçleri sayesinde silahlara karşı kalemlerle,fikirlerle ve bilgiyle savaşarak, yollarında çoğalarak yürümeye devam edecekler.



Son söz Necip Hoca'dan:
"Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk'ün manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!."


Karqta ve Antidepresan kardeşlerim Hocamızı birkez daha anmamıza vesile oldunuz sağolun....
 
ne demek az bile mümkün oldukça din düşmanlarını ,cumhuriyet düşmanlarını ,vatan hainlerini teşhir eden konular açacağım

"Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk'ün manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum.
Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!."
 
olmadı bide pkk,cıa,swat,peşmergeyle bağdaştırsaydın.
 
Geri
Üst