Faili meçhul cinayetler ve laikçi medya ilişkisi
Korku ortamı!
Şimdi moda 'korku toplumu, korku ortamı, korku tüneli' gibi klişeler. Ekranda şöyle diyor bir sol parti milletvekili ve tekaüt meslektaş bir şahıs: "Ne arıyorlar gecenin bu saatinde? Bir şey çıkmazsa ne olacak? Bir Frankeştayn filmi gibi bu milleti niye korkutuyorlar?"
Sabah bu meslektaşın yüzü kızardı mı bilmiyorum ama gelin karşılaştırmalı bir korku tablosu betimlemesi yapalım.
Efendim, 'Gözaltı koğuşları soğukmuş, gözaltına alınan kişi hem de iki sefer hapşırmış'... Biliyorum ısıtıcı reklamı gibi oldu ama Ergenekon muhip ve muhariplerine göre bu korku ortamı imiş! Cevap geliyor resimli filan ama kimsenin cevap istediği yok ki!
Maksat korku ortamı olsun...
Sistemi kilitlemeyi hayatının amacı edinmiş bir mütekait hukukçunun evine yasal belgeler ile gidiliyor ve araştırma yapılıyor. Cevap aynı; korku ortamı oluşturulmak isteniyor!
Yani?
Gitmeyeceksiniz, sormayacaksınız, görmeyeceksiniz, o zaman korku toplumu olmayacağız... Zira onlar doğal olarak hukukun da adaletin de üzerindeler.
Bir de şu anki ve geçmişteki birtakım 'doğal' tablolar var, onlara bir bakalım...
Ölüm üçgenleri var mesela... Ensesine kurşun sıkılıp cesetleri tarlaya atılan insanlar var. Bombalanan gazeteler, basılan yüksek yargı salonları, öldürülen hukukçular var.
Peki bunlar?
Bunlar korku ortamı değil, normal ülke manzarası. Her laik ve demokratik ülkede olan gündelik şeyler değil mi?
Asit kuyuları var sonra. Evlerden fışkıran cephanelikler var. Korku mühendislerine göre bunlar da normal. Bu zihniyete göre bu bombalar zaten oyuncak yahut saksı, içinde çiçek beslemek için hatıra olarak alınan silah ve cephaneler!
Kazıları görüyorsunuz, memleketin dört bir yanından hücre evler fışkırıyor. Silahlar, bombalar çıkıyor yağlı kâğıtlar içinde. Bu da korku ortamı değil.
Öyle diyor andıç medyasının süper demokratik ve laikçi insanları.
İnsan bir taraftan ibret alıyor bunların halini gördükçe. Tarih bir yandan kayda geçiyor bu utanç jenerasyonunun kıvırtmalarını. Hani bildiğimiz tipler var, onlara eyvallah. Demirel'idir, Cindoruk'udur bunları artık tanıyor millet. Yıllanmış makyaj dökülünce yüzlerinden, gerçek kimlikleri orta yerde duruyor. Ki istedikleri kadar bulanık suya balıklama atlasınlar, elde körük üfleyip dursunlar yangın büyüse diye.
Ama bir yandan da üzülüyor doğal olarak. Ergenekon muhip ve muhariplerinin oluşturduğu bu sanal korku senaryosuna inanan şaşırtıcı isimler de çıkıyor. Misal, demokrat bir kişi olarak bildiğimiz eski hukukçular. Sami Selçuk filan. Meseleye açık bir idrak ile bakıp resmin tamamını görmeyi denemiyor bile. Kendine sunulan gündeme balıklama dalıyor ve korku toplumundan filan bahsediyor. Ecevit'i bile ölüme götürmüştü bu zihniyet. Esas korku ortamı o değil de neydi? Hatırlarsınız Danıştay saldırısı sonrası andıç medyasının yayınlarını. Sokağa döktürülen insanları. Kiralanan otobüsleri, eline bayrak tutuşturulan mitingçileri. Tüm o olup biten tabloyu ne hazırlamıştı sizce?
Korku paranoyası olmasın sakın!
Korkuyu ve baskıyı bu milletin karakteristiği haline getirmek için yarım yüzyıldan beri çabalayıp duranlar, gerçeğin üzerindeki örtünün çekilip alınma ihtimaline karşı var güçleriyle bağırıyorlar; korku ortamı oluşturuluyor!
Onlar her türlü hukukun ve yargının üzerindeler. Hâlâ da öyle görünmeye çabalıyorlar, lakin eğer bu ülke demokratik ve barış toplumuna dönüşmek istiyorsa bağırsaklarındaki müzahrefatı boşaltmak zorundadır. Milletin beyninin üzerine binip korku pompalayanların hesap verdiği bir toplum uzak olmamalı.
Yeter; bıktık artık faili meçhullerden, provokasyonlardan, bomba evlerinden filan.
Gerçeklerden korkanların millete korku saldığı dönem kapanmalı mutlaka.
http://www.habervaktim.com/yazar/10595/faili_mechul_cinayetler_ve_laikci_medya_iliskisi.html
Korku ortamı!
Şimdi moda 'korku toplumu, korku ortamı, korku tüneli' gibi klişeler. Ekranda şöyle diyor bir sol parti milletvekili ve tekaüt meslektaş bir şahıs: "Ne arıyorlar gecenin bu saatinde? Bir şey çıkmazsa ne olacak? Bir Frankeştayn filmi gibi bu milleti niye korkutuyorlar?"
Sabah bu meslektaşın yüzü kızardı mı bilmiyorum ama gelin karşılaştırmalı bir korku tablosu betimlemesi yapalım.
Efendim, 'Gözaltı koğuşları soğukmuş, gözaltına alınan kişi hem de iki sefer hapşırmış'... Biliyorum ısıtıcı reklamı gibi oldu ama Ergenekon muhip ve muhariplerine göre bu korku ortamı imiş! Cevap geliyor resimli filan ama kimsenin cevap istediği yok ki!
Maksat korku ortamı olsun...
Sistemi kilitlemeyi hayatının amacı edinmiş bir mütekait hukukçunun evine yasal belgeler ile gidiliyor ve araştırma yapılıyor. Cevap aynı; korku ortamı oluşturulmak isteniyor!
Yani?
Gitmeyeceksiniz, sormayacaksınız, görmeyeceksiniz, o zaman korku toplumu olmayacağız... Zira onlar doğal olarak hukukun da adaletin de üzerindeler.
Bir de şu anki ve geçmişteki birtakım 'doğal' tablolar var, onlara bir bakalım...
Ölüm üçgenleri var mesela... Ensesine kurşun sıkılıp cesetleri tarlaya atılan insanlar var. Bombalanan gazeteler, basılan yüksek yargı salonları, öldürülen hukukçular var.
Peki bunlar?
Bunlar korku ortamı değil, normal ülke manzarası. Her laik ve demokratik ülkede olan gündelik şeyler değil mi?
Asit kuyuları var sonra. Evlerden fışkıran cephanelikler var. Korku mühendislerine göre bunlar da normal. Bu zihniyete göre bu bombalar zaten oyuncak yahut saksı, içinde çiçek beslemek için hatıra olarak alınan silah ve cephaneler!
Kazıları görüyorsunuz, memleketin dört bir yanından hücre evler fışkırıyor. Silahlar, bombalar çıkıyor yağlı kâğıtlar içinde. Bu da korku ortamı değil.
Öyle diyor andıç medyasının süper demokratik ve laikçi insanları.
İnsan bir taraftan ibret alıyor bunların halini gördükçe. Tarih bir yandan kayda geçiyor bu utanç jenerasyonunun kıvırtmalarını. Hani bildiğimiz tipler var, onlara eyvallah. Demirel'idir, Cindoruk'udur bunları artık tanıyor millet. Yıllanmış makyaj dökülünce yüzlerinden, gerçek kimlikleri orta yerde duruyor. Ki istedikleri kadar bulanık suya balıklama atlasınlar, elde körük üfleyip dursunlar yangın büyüse diye.
Ama bir yandan da üzülüyor doğal olarak. Ergenekon muhip ve muhariplerinin oluşturduğu bu sanal korku senaryosuna inanan şaşırtıcı isimler de çıkıyor. Misal, demokrat bir kişi olarak bildiğimiz eski hukukçular. Sami Selçuk filan. Meseleye açık bir idrak ile bakıp resmin tamamını görmeyi denemiyor bile. Kendine sunulan gündeme balıklama dalıyor ve korku toplumundan filan bahsediyor. Ecevit'i bile ölüme götürmüştü bu zihniyet. Esas korku ortamı o değil de neydi? Hatırlarsınız Danıştay saldırısı sonrası andıç medyasının yayınlarını. Sokağa döktürülen insanları. Kiralanan otobüsleri, eline bayrak tutuşturulan mitingçileri. Tüm o olup biten tabloyu ne hazırlamıştı sizce?
Korku paranoyası olmasın sakın!
Korkuyu ve baskıyı bu milletin karakteristiği haline getirmek için yarım yüzyıldan beri çabalayıp duranlar, gerçeğin üzerindeki örtünün çekilip alınma ihtimaline karşı var güçleriyle bağırıyorlar; korku ortamı oluşturuluyor!
Onlar her türlü hukukun ve yargının üzerindeler. Hâlâ da öyle görünmeye çabalıyorlar, lakin eğer bu ülke demokratik ve barış toplumuna dönüşmek istiyorsa bağırsaklarındaki müzahrefatı boşaltmak zorundadır. Milletin beyninin üzerine binip korku pompalayanların hesap verdiği bir toplum uzak olmamalı.
Yeter; bıktık artık faili meçhullerden, provokasyonlardan, bomba evlerinden filan.
Gerçeklerden korkanların millete korku saldığı dönem kapanmalı mutlaka.
http://www.habervaktim.com/yazar/10595/faili_mechul_cinayetler_ve_laikci_medya_iliskisi.html