serdar turgutun bu yazısından sonra faşistlerin neden yaparız ederiz gibi çoğulcu konuştuğunu daha iyyi anlayacağınızı tahmin ediyorum
Toplumların değişim evreleri, bazı dönemlerde, bazı düşünürlerin çalışmalarının özellikle okunmasını zorunlu kılıyor. Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde Wilhelm Reich mutlaka tekrar okunması, üzerinde düşünülmesi gereken bir düşünür. Onun 'Faşizmin Kitle Psikolojisi' ile 'Dinle Küçük insan' adlı çalışmalarını yeniden dikkatli okuduğumuzda Türkiye'nin bugünkü durumuna hayli ışık tutacak ipuçlarına ulaşabiliriz bence.
Gerçi faşizmin kitle psikolojisi kavramı sadece bugünleri değil, Türkiye'nin genel durumunu anlatıyor ama bugünkü gibi günlerde faşizmin her türlüsü özellikle çıldırabiliyor. O nedenle okuyup, çalışmanızı tavsiye ediyorum..
'Faşizmin Kitle Psikolojisi' gayet tabii ki düz anlatımla, kitlelere mal olan bir düşünce sistematiğini tanımlıyor ama ayrıca faşizmin sıradan, gündelik rutinin içinde eritilmesini olağanlaştırılmasını da içeriyor. Yani faşizmin sadece belirgin bir ideoloji olarak bir siyasi parti veya kişide simgelenmiş bir düşünce olması gerekmiyor. Toplumun gündelik pratiklerine sinmiş, olağanın içine yedirilmiş, rutinleştirilmiş bir pratik de olabilir-ki bu durum çok daha tehlikeli sonuçlara yol açabilir-. Çünkü rutin olanı, olağan görüleni sıradan insanlar çok daha rahat benimser ve akla gelmeyecek hareketleri son derece rutinmiş gibi yapabilirler.
Maalesef Türkiye'de sosyal ortam böyledir ve böyle olduğu için de bu toplumda bazı dönemlerde akıl almaz vahşetler patlayabilmiştir. Örneğin; bir futbol maçından sonra iki komşu şehrin birbirine girip onlarca ölüyle sonuçlanan bir savaş çıkabilmesi, bir oteldeki insanların orayı kuşatanlar tarafından yakılıp öldürülebilmeleri, bu tür patlama noktalarıydı.
Ama özünde faşist olan, faşizmi gündelik rutinine işlemiş olan toplumda analiz yapmak için öyle özel patlamaları da beklemek gerekmiyor. Dediğim gibi; gündelik rutinimiz bu tür mikro patlamalarla dolu zaten.
Çok rutin, çok da mantıki bir laf söylüyorsunuz, örneğin; 'Anneler çocuklarını askere göndermekten korkarlar' diyorsunuz ve karşınızda düşünce vahşeti başlıyor, hemen vatan hainliğiyle suçlanabiliyorsunuz.
Bu, 'küçük insanlar'ın linç psikolojisidir. 'Küçük insan' var olabilmek için kendisine iyi davranmadığını düşündüğü hayatta, ayakta durabilmek için daima abartılı tavır ve düşüncelere ihtiyaç duyar.
Örneğin; evine oğlunun şehit düşmüş vücudunun geri geldiği bir annenin, ağlamayıp cansız vücut karşısında asker selamı filan vermesini talep ederler. Bu tür davranışlar onları besler.
Bu tür taleplerin insani olmadığını ve bir anneden milliyetçi gösteriler beklemenin haksızlık, insafsızlık olduğunu söyleyenleri de hemen linç ediverirler.
Resmi otoriteler de bu tür tavırları siyaseten uygun buldukları manipüle ettiklerinde ise faşizmin kitle ruhu devreye girer.
Şehitlerin gelmeye başladığı bu dönemde, Türkiye yine rasyonel düşünme ortamını kaybetmiş durumda. Sadece bu konuyla alakalı değil dediğimiz. Üniversite kapısında türbanlı kızı tartaklayabilen insanlar da faşizmin kitle tabanını oluşturan 'küçük insanlar'dır.
Türkiye faşizmler konusunda son derece zengindir. Kadınlara örtünme zorunluluğunu getirmek isteyenler bir başka tür, örtülü kızlara zorla yasaklar getirenler ayrı tür, annelik içgüdüsüyle askerliğe karşı çıkanlara linç uygulayanlar daha da farklı, ayrı bir kategorideki faşistlerdir.
Tüm bu faşizm bolluğundaki karmaşada, kendine rasyonel, abartılı düşüncelere dayanmayan bir hayat kurup yürütmeye çalışan insanlar ise mümkün değil rahat bırakılmazlar.
Bu da Türkiye'de doğma kazasına uğramış makul insanların bir kaderi olarak kabul edilebilir. Çünkü yapılabilecek başka bir şey yok galiba...
Ben son zamanlarda gündelik yaşamımıza bakarken 20'nci yüzyıla ait bir eski sloganı sıkça hatırlamaya başladım. 'Ya sosyalizm ya da barbarlık' diyordu bu slogan. Hâlâ daha geçerli ne yazık ki... Çünkü makul insanlara mutluluk verebilecek bir orta yol ne yazık ki bulunamadı. Üstelik 'küçük insanlar' faşizmde her zaman da çok mutlu ve her şeyin aynen, hiç bozulmadan sürmesi için uğraşıyorlar.
Onlar faşizmler listemize yeni türler eklemek için düşünüyorlar sadece.
Akşam/Serdar Turgut
Toplumların değişim evreleri, bazı dönemlerde, bazı düşünürlerin çalışmalarının özellikle okunmasını zorunlu kılıyor. Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde Wilhelm Reich mutlaka tekrar okunması, üzerinde düşünülmesi gereken bir düşünür. Onun 'Faşizmin Kitle Psikolojisi' ile 'Dinle Küçük insan' adlı çalışmalarını yeniden dikkatli okuduğumuzda Türkiye'nin bugünkü durumuna hayli ışık tutacak ipuçlarına ulaşabiliriz bence.
Gerçi faşizmin kitle psikolojisi kavramı sadece bugünleri değil, Türkiye'nin genel durumunu anlatıyor ama bugünkü gibi günlerde faşizmin her türlüsü özellikle çıldırabiliyor. O nedenle okuyup, çalışmanızı tavsiye ediyorum..
'Faşizmin Kitle Psikolojisi' gayet tabii ki düz anlatımla, kitlelere mal olan bir düşünce sistematiğini tanımlıyor ama ayrıca faşizmin sıradan, gündelik rutinin içinde eritilmesini olağanlaştırılmasını da içeriyor. Yani faşizmin sadece belirgin bir ideoloji olarak bir siyasi parti veya kişide simgelenmiş bir düşünce olması gerekmiyor. Toplumun gündelik pratiklerine sinmiş, olağanın içine yedirilmiş, rutinleştirilmiş bir pratik de olabilir-ki bu durum çok daha tehlikeli sonuçlara yol açabilir-. Çünkü rutin olanı, olağan görüleni sıradan insanlar çok daha rahat benimser ve akla gelmeyecek hareketleri son derece rutinmiş gibi yapabilirler.
Maalesef Türkiye'de sosyal ortam böyledir ve böyle olduğu için de bu toplumda bazı dönemlerde akıl almaz vahşetler patlayabilmiştir. Örneğin; bir futbol maçından sonra iki komşu şehrin birbirine girip onlarca ölüyle sonuçlanan bir savaş çıkabilmesi, bir oteldeki insanların orayı kuşatanlar tarafından yakılıp öldürülebilmeleri, bu tür patlama noktalarıydı.
Ama özünde faşist olan, faşizmi gündelik rutinine işlemiş olan toplumda analiz yapmak için öyle özel patlamaları da beklemek gerekmiyor. Dediğim gibi; gündelik rutinimiz bu tür mikro patlamalarla dolu zaten.
Çok rutin, çok da mantıki bir laf söylüyorsunuz, örneğin; 'Anneler çocuklarını askere göndermekten korkarlar' diyorsunuz ve karşınızda düşünce vahşeti başlıyor, hemen vatan hainliğiyle suçlanabiliyorsunuz.
Bu, 'küçük insanlar'ın linç psikolojisidir. 'Küçük insan' var olabilmek için kendisine iyi davranmadığını düşündüğü hayatta, ayakta durabilmek için daima abartılı tavır ve düşüncelere ihtiyaç duyar.
Örneğin; evine oğlunun şehit düşmüş vücudunun geri geldiği bir annenin, ağlamayıp cansız vücut karşısında asker selamı filan vermesini talep ederler. Bu tür davranışlar onları besler.
Bu tür taleplerin insani olmadığını ve bir anneden milliyetçi gösteriler beklemenin haksızlık, insafsızlık olduğunu söyleyenleri de hemen linç ediverirler.
Resmi otoriteler de bu tür tavırları siyaseten uygun buldukları manipüle ettiklerinde ise faşizmin kitle ruhu devreye girer.
Şehitlerin gelmeye başladığı bu dönemde, Türkiye yine rasyonel düşünme ortamını kaybetmiş durumda. Sadece bu konuyla alakalı değil dediğimiz. Üniversite kapısında türbanlı kızı tartaklayabilen insanlar da faşizmin kitle tabanını oluşturan 'küçük insanlar'dır.
Türkiye faşizmler konusunda son derece zengindir. Kadınlara örtünme zorunluluğunu getirmek isteyenler bir başka tür, örtülü kızlara zorla yasaklar getirenler ayrı tür, annelik içgüdüsüyle askerliğe karşı çıkanlara linç uygulayanlar daha da farklı, ayrı bir kategorideki faşistlerdir.
Tüm bu faşizm bolluğundaki karmaşada, kendine rasyonel, abartılı düşüncelere dayanmayan bir hayat kurup yürütmeye çalışan insanlar ise mümkün değil rahat bırakılmazlar.
Bu da Türkiye'de doğma kazasına uğramış makul insanların bir kaderi olarak kabul edilebilir. Çünkü yapılabilecek başka bir şey yok galiba...
Ben son zamanlarda gündelik yaşamımıza bakarken 20'nci yüzyıla ait bir eski sloganı sıkça hatırlamaya başladım. 'Ya sosyalizm ya da barbarlık' diyordu bu slogan. Hâlâ daha geçerli ne yazık ki... Çünkü makul insanlara mutluluk verebilecek bir orta yol ne yazık ki bulunamadı. Üstelik 'küçük insanlar' faşizmde her zaman da çok mutlu ve her şeyin aynen, hiç bozulmadan sürmesi için uğraşıyorlar.
Onlar faşizmler listemize yeni türler eklemek için düşünüyorlar sadece.
Akşam/Serdar Turgut