alperenccc
Banned
- Katılım
- 23 Ara 2006
- Mesajlar
- 182
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Avrupa hukukunun temelleri bin yıl varlığını sürdürmüş olan Roma devletinin hukuk geleneğine dayanır.Roma,varlığını sürdürdüğü bin yıl içinde,gelişen ve büyüyen toplumunun ihtiyaçlarını karşılamak adına bazı kaideler koymuş ve bu hükümlerin tekrarlanmaları sonucu roma hukukunun temelleri atılmıştır.
Avrupa reform,Rönesans gibi bir takım sosyal değişimler yaşamış ve Avrupa hukuku da toplumdaki bu değişimlerden etkilenmiştir.Bir başka deyişle,Avrupa’daki hukuk rejimi uzun bir zaman dilimine yayılan sancılı bir sürecin ürünüdür.O toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için ortaya çıkmış ve o toplumun gelenekleri ile ters düşmemiştir.
Acaba,medeni kanun İsviçre’den,ceza kanunu İtalya’dan ithal edilirken bu ithal kanunların,çoğunluğu İslam dinine mensup ve de doğulu bir kültürden gelen Anadolu insanına uyup uymayacağı hiç düşünülmüş müdür?O zamanın şartları nazara alındığında bu ivedilik hoş karşılanabilir fakat yabancı kanunların olduğu gibi tercümesinden ibaret olan bir hukuk rejimi ne kadar huzur sağlar?
Acı olan da şu ki,dünden bugüne hukukumuzdaki gelişmeler eskinin eleştirilmesinden ileri gidememiş ve hukuk kör topal yürümüştür.
Bütün bunlar,son günlerde alevlenen aslında bu memlekette cumhuriyetin ilanından itibaren süregelen “laiklik-şeriat” tartışmalarının bendeki rahatsızlığından ileri gelmektedir.Çünkü birileri ısrarla “şeriat” kelimesini rant aracı olarak kullanıp onu çarpıtmakta.
Halbuki şeriat,kelime manası itibarı ile ayet ve hadislerden yola çıkılarak elde edilen “İslam Hukuku” anlamına gelmektedir.Bir mühendisin kendi yaptığı makineyi tanımak uğruna zaman harcamasına gerek olmaması gibi,bizleri yaratan Allah(c.c.) bizleri ve bizlerin ihtiyaçlarını çok iyi bilmektedir ve bunları bilmek için de bir zaman harcamamıştır.Bu yüzden,bizlere en uygun ve yararlı olan hukuku olabilecek en güzel şekilde önümüze getirmiş ve hizmetimize sunmuştur.
Ancak,var gücü ile İslam’a dair her şeyi kötüleme çabasında olan bazı kimseler İslam Hukuku’na anlamsız ve ağır eleştiriler yapmaktadırlar.Ki ben onların Müslüman kimliğinden şüphe duyarım,çünkü İslam hukuku Allah’ın emir ve yasaklarını içerir ve Allah’ın bir sözüne şüpheyle yaklaşmak Müslüman’a yakışmaz.
İslam Hukuku’nun ağır hükümler içerdiği ve bunun insan hakları ile bağdaşmayacağını savunanlar,acaba hangi insanların haklarından bahsetmektedir?Hukuk,işe yaradığı müddetçe meşrudur.Genelin yararı uğruna gerekirse birey feda edilmeli bu yolla toplumsal refaha ulaşılmalıdır.Onların deyimiyle insancıl,benim deyimimle suçluyu mükafatlandıran bir hukuk sistemi ancak suç işleyeni ve onun haleflerini cesaretlendirir mazlum vatandaşları ise sindirir.Bu zincirin son halkasında ise bir toplumsal kaos yaşanır.Her gün ekranlarda karşılaştığımız gasp,cinayet ve tecavüz zanlılarının kısa bir müddet ceza evinde kalıp daha sonra tekrar aramızda serbestçe dolaşmaları her birimizin vicdanını rahatsız eder.Etmelidir de.Eğer İslam hukuku,ceza hukukunda “tasarlama kastı” diye anılan ve önceden planlayarak ve tereddütsüz cinayet işleyeni öldürün diyorsa şüphesiz bu kamu vicdanını rahatlatmak ve potansiyel suçluları caydırmak adınadır.Yeterli derecede otorite sağlanmadan refaha ulaşılması mümkün değildir.Öldüren katilin yaşam hakkından bahsedenlere,sebepsiz yere ve isteyerek öldürdüğü insanın,gerisinde bıraktıklarının ve toplumdaki diğer insanların “insan haklarını” sorsanız kem küm eder.
İslam Hukuku’nun temel kaynakları ayet ve hadislerdir ve bunların yanında İslam’ın diğer kaynakları kıyas ve icmadır.Bu,toplumsal geleneklerin bir nebzede olsa hukuka yansımasına sebep olur.Bu kaçınılmazdır.Bugün İsviçre’de ve Türkiye’de uygulanan medeni kanun aşağı yukarı aynı olsa da,uygulamada toplumsal gelenekler de göz ardı edilmemekte ve uygun düştüğü ölçüde uygulanmaktadır.Bugün,“şeriat” kelimesinin yanlış anlaşılmasına sebep olan bazı İslam ülkelerinde uygulanan hükümler temelde şeriat hükümlerine dayanmakla beraber toplum geleneklerinden de etkilenmiştir.Bu yüzden şeriat kelimesini İran’da veya Arabistan’da uygulanan rejim ile kıyaslamak yersiz olur.
Hem zaten kelimeler üzerinden tartışma yürütmek yersizdir.İşin özüne bakılmalıdır.Şöyle ki,madem hukuk kısa vade de bireyin,uzun vadede de toplumun huzurunu amaçlamakta,bu amaca en iyi hizmet eden hukuk,en iyi hukuktur.
Alenen içki içenlere ceza verilmesi gibi bir takım hususlar yönünden de İslam Hukuku’nun laik olmadığı söylenmektedir.Fakat bu,İslam’ın insanların vicdanlarına gem vurma çabasından değil aksine toplumdaki diğer insanların refahını sağlamak arzusundan ileri gelmektedir.Ailenizi yanınıza alarak dışarı çıktığınızda sokak ortasında içki içen kişileri ve sizlerin bundan duyacağınız rahatsızlığı düşünün.Bu kişilerin toplum içinde sebep olacağı rahatsızlık ve oluşturacakları kötü örnek ilerleyen zamanlarda toplumun genelini tehdit eden bir unsur haline gelecektir.Elbette ki bu insanların caydırılması ve vicdan hürriyetlerini başkalarının hürriyetlerine tecavüz etmeden kullanmalarını sağlamak gerekir.
Bekası uzun bir devlet ancak mutlu bir teba ile olur.İnsanlar ise ancak huzur ortamında mutlu olur.Huzur,adaletli yerlerde yeşerir.Bir başka deyişle adalet mülkün temelidir.
Hukuk,bu mutlak adaleti gerçekleştirmelidir.
Avrupa reform,Rönesans gibi bir takım sosyal değişimler yaşamış ve Avrupa hukuku da toplumdaki bu değişimlerden etkilenmiştir.Bir başka deyişle,Avrupa’daki hukuk rejimi uzun bir zaman dilimine yayılan sancılı bir sürecin ürünüdür.O toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için ortaya çıkmış ve o toplumun gelenekleri ile ters düşmemiştir.
Acaba,medeni kanun İsviçre’den,ceza kanunu İtalya’dan ithal edilirken bu ithal kanunların,çoğunluğu İslam dinine mensup ve de doğulu bir kültürden gelen Anadolu insanına uyup uymayacağı hiç düşünülmüş müdür?O zamanın şartları nazara alındığında bu ivedilik hoş karşılanabilir fakat yabancı kanunların olduğu gibi tercümesinden ibaret olan bir hukuk rejimi ne kadar huzur sağlar?
Acı olan da şu ki,dünden bugüne hukukumuzdaki gelişmeler eskinin eleştirilmesinden ileri gidememiş ve hukuk kör topal yürümüştür.
Bütün bunlar,son günlerde alevlenen aslında bu memlekette cumhuriyetin ilanından itibaren süregelen “laiklik-şeriat” tartışmalarının bendeki rahatsızlığından ileri gelmektedir.Çünkü birileri ısrarla “şeriat” kelimesini rant aracı olarak kullanıp onu çarpıtmakta.
Halbuki şeriat,kelime manası itibarı ile ayet ve hadislerden yola çıkılarak elde edilen “İslam Hukuku” anlamına gelmektedir.Bir mühendisin kendi yaptığı makineyi tanımak uğruna zaman harcamasına gerek olmaması gibi,bizleri yaratan Allah(c.c.) bizleri ve bizlerin ihtiyaçlarını çok iyi bilmektedir ve bunları bilmek için de bir zaman harcamamıştır.Bu yüzden,bizlere en uygun ve yararlı olan hukuku olabilecek en güzel şekilde önümüze getirmiş ve hizmetimize sunmuştur.
Ancak,var gücü ile İslam’a dair her şeyi kötüleme çabasında olan bazı kimseler İslam Hukuku’na anlamsız ve ağır eleştiriler yapmaktadırlar.Ki ben onların Müslüman kimliğinden şüphe duyarım,çünkü İslam hukuku Allah’ın emir ve yasaklarını içerir ve Allah’ın bir sözüne şüpheyle yaklaşmak Müslüman’a yakışmaz.
İslam Hukuku’nun ağır hükümler içerdiği ve bunun insan hakları ile bağdaşmayacağını savunanlar,acaba hangi insanların haklarından bahsetmektedir?Hukuk,işe yaradığı müddetçe meşrudur.Genelin yararı uğruna gerekirse birey feda edilmeli bu yolla toplumsal refaha ulaşılmalıdır.Onların deyimiyle insancıl,benim deyimimle suçluyu mükafatlandıran bir hukuk sistemi ancak suç işleyeni ve onun haleflerini cesaretlendirir mazlum vatandaşları ise sindirir.Bu zincirin son halkasında ise bir toplumsal kaos yaşanır.Her gün ekranlarda karşılaştığımız gasp,cinayet ve tecavüz zanlılarının kısa bir müddet ceza evinde kalıp daha sonra tekrar aramızda serbestçe dolaşmaları her birimizin vicdanını rahatsız eder.Etmelidir de.Eğer İslam hukuku,ceza hukukunda “tasarlama kastı” diye anılan ve önceden planlayarak ve tereddütsüz cinayet işleyeni öldürün diyorsa şüphesiz bu kamu vicdanını rahatlatmak ve potansiyel suçluları caydırmak adınadır.Yeterli derecede otorite sağlanmadan refaha ulaşılması mümkün değildir.Öldüren katilin yaşam hakkından bahsedenlere,sebepsiz yere ve isteyerek öldürdüğü insanın,gerisinde bıraktıklarının ve toplumdaki diğer insanların “insan haklarını” sorsanız kem küm eder.
İslam Hukuku’nun temel kaynakları ayet ve hadislerdir ve bunların yanında İslam’ın diğer kaynakları kıyas ve icmadır.Bu,toplumsal geleneklerin bir nebzede olsa hukuka yansımasına sebep olur.Bu kaçınılmazdır.Bugün İsviçre’de ve Türkiye’de uygulanan medeni kanun aşağı yukarı aynı olsa da,uygulamada toplumsal gelenekler de göz ardı edilmemekte ve uygun düştüğü ölçüde uygulanmaktadır.Bugün,“şeriat” kelimesinin yanlış anlaşılmasına sebep olan bazı İslam ülkelerinde uygulanan hükümler temelde şeriat hükümlerine dayanmakla beraber toplum geleneklerinden de etkilenmiştir.Bu yüzden şeriat kelimesini İran’da veya Arabistan’da uygulanan rejim ile kıyaslamak yersiz olur.
Hem zaten kelimeler üzerinden tartışma yürütmek yersizdir.İşin özüne bakılmalıdır.Şöyle ki,madem hukuk kısa vade de bireyin,uzun vadede de toplumun huzurunu amaçlamakta,bu amaca en iyi hizmet eden hukuk,en iyi hukuktur.
Alenen içki içenlere ceza verilmesi gibi bir takım hususlar yönünden de İslam Hukuku’nun laik olmadığı söylenmektedir.Fakat bu,İslam’ın insanların vicdanlarına gem vurma çabasından değil aksine toplumdaki diğer insanların refahını sağlamak arzusundan ileri gelmektedir.Ailenizi yanınıza alarak dışarı çıktığınızda sokak ortasında içki içen kişileri ve sizlerin bundan duyacağınız rahatsızlığı düşünün.Bu kişilerin toplum içinde sebep olacağı rahatsızlık ve oluşturacakları kötü örnek ilerleyen zamanlarda toplumun genelini tehdit eden bir unsur haline gelecektir.Elbette ki bu insanların caydırılması ve vicdan hürriyetlerini başkalarının hürriyetlerine tecavüz etmeden kullanmalarını sağlamak gerekir.
Bekası uzun bir devlet ancak mutlu bir teba ile olur.İnsanlar ise ancak huzur ortamında mutlu olur.Huzur,adaletli yerlerde yeşerir.Bir başka deyişle adalet mülkün temelidir.
Hukuk,bu mutlak adaleti gerçekleştirmelidir.
Kocaeli Alperen Ocakları