Evet” ve “Hayır” müsâdemesi mi Pensilvanya cihadı mı?

türk ocağı

serdengeçti
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
Evet” ve “Hayır” müsâdemesi mi

Pensilvanya cihadı mı?






Ayılana, bayılana, yaşayana, yoğun bakımda, bitkisel hayatta olana, sünnet olana, sözü kesilene, nişan olana, gelin olana, asker olana, mezun olana, ikmâle ve yaz okuluna kalana, şampiyon olana, kümede kalana, kümeden düşene, sona kalana, dona kalana, kala kalana, şaşa kalana, yana yıkıla dolanana, yığılıp kalana, cümle nebâtâta, cümle hayvanâta, hâmile kalana, anne karnında cenin olana ve hattâ kabir ehline, durun dahası var, ruhlar âlemine dahi referandumda “evet”, demek vazâifi yüklenmiştir, bu vazifeden teberrî etmeyiniz, geri durmayınız Ey Nass!..



İki eliniz kanda olsa birini yıkayınız, onu da yıkayamıyorsanız kan revân içinde sandığa gidiniz ve “evet” reyi kullanınız…



Böyle buyurmuş Pensilvanya’da mukîm zât-ı muhterem…



“…Değil sadece kadını erkeğiyle, çoluğu çocuğuyla ve dünyanın dört bir yanına dağılmışıyla hayatta olan insanları, imkân olsa mezardakileri bile kaldırarak o referandumda ‘evet’ oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın. Ben zannediyorum kalkarlar da… Ben zannediyorum ruhları koşar da. Çünkü demokrasi adına çok önemli bir adımdır.”


Kendi organizasyonlarının en ufak birimlerinde, öğrenci yurtlarında, öğrenci evlerinde demokrasinin kırıntısına bile tahammül etmeyen/edemeyen, yurtlara/evlere otuz yıldır farklı bir gazete sokmayan, tv izletmeyen, neredeyse, hemen hemen kıyafeti bile tek tip uygulayan ve bu organizasyonlarda demokrasinin esâmisini okutmayan yapıların nev-zuhur “demokrasi aşkları”nın serenâdları geçiyor zabıtlara son günlerde, referandum sâyesinde… Ruhlar âlemini bile “sandık başına” dâvet edecek raddede bir “nev-zuhur demokrasi aşkı” bu…



Otuz yıl sonra depreşen bir “darbe karşıtlığı”(!) bu aynı zamanda… Darbelerin bu denli kötü bir şey olduğunu idrak etmeleri için “otuz yıllık bir derin tefekkür”(!) icap ediyormuş demek ki!..

Otuz yıl evvel, Ekim, 1980 tarihinde Sızıntı Dergisi’inde, 12 Eylül Darbesini “asırlık bekleyişin tulûu ve imdâda yetişen Hızır(Aleyhisselâm)” olarak “telâkkî ve takdîm” eden Pensilvanya’da mukîm zât-ı muhterem, otuz yıl sonra ve otuz yıllık derin tefekkürden sonra “12 Eylül bir kötülüktür” diyebilmiş…

12 Eylül’den hiçbir şekilde etkilenmeyen bu yapı, otuz yıl sonra 12 Eylül ile hesaplaşmaya(!) gidiyor.. Gazetesinde ve televizyonlarında 12 Eylül dramalarından geçilmiyor.. Yeni fark etmiş gibi sunucularının şaşkın gözlerle sunduğu dramalar bunlar… 12 Eylül ile birlikte üzerilerinden silindir gibi 12 Eylül’ün tanklarının geçtiği Ülkücülerin dramlarının prezentasyonunu yapıyorlar... Konu mankeni bulmakta da sıkıntıları yok maşaallah.

Görünürde “bu bir 12 Eylül hesaplaşması”… Ambalajı “darbe karşıtlığı”.

Demokrasi aşkına, buyurun hep birlikte bir daha vecd ile, “demokrasi aşkına referandumda evet”.

Peki işin hakikat cephesinde ve hakikat perdesinde ne var?

Bunu tam olarak bilmek mümkün değil. Fısıltı ile konuşan suflörleri duymuyoruz…

Lakin, kılavuzsuz görünen bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüz ve o köyün üzerindeki “hakimiyet kavgası” bu. O köy bizim ülkemiz ve bizim ülkemiz üzerindeki “hakimiyet kavgası”…



Mevcut oligarşik yapının jakobenleri değişecek. Mevcut oligarşik yapının mevcut jakobenleri yerine orta sınıf burjuvanın biraz tahsil görmüş, yüklüce sermaye edinmiş, klan hâlinde yaşayan, sivil(!)emir komuta zincirine tâbi olan ama sözüm ona “mütedeyyin” yeni jakobenler gelecek…

Kırk katır mı, kırk satır mı?

Ne kırk katır ve ne de kırk satır…

“27 Mayıs’ta on binlerce insan zulme uğradı.. Tutuklananlar da çok uysal davrandılar, tabiri caizse, kuzu kuzu gittiler. Bilmiyorum o kadar kuzu kuzu olma ve aç kurda karşı tahabbub gösterme doğru muydu, değil miydi?!.”

Böyle buyurmuş 27 Mayıs darbesi hakkında Pensilvanya’da mukîm zât-ı muhterem, elli yıl sonra…

Demokrat Partilileri darbeye “boyun eğmekle” suçluyor kibarca…

Gören de, 12 Eylül’de ve 28 Şubat’ta darbelere direndiğini sanacak Pensilvanya’da mukîm zât-ı muhteremin …

12 Eylül’de Ülkücüler ve bir ülke gençliği işkencelerden geçerken, cezaevlerinde insanlık dışı muâmelelere tâbi tutulurken, 12 Eylül Darbesi’ni “asırlık bekleyişin tulûu ve imdâda yetişen Hızır (Aleyhisselâm)” olarak “takdîm ve telâkkî” eden ve “hakkındaki gıyâbî tevkif kararına rağmen” Kestanepazarı’nda “huzur dolu vaazlar” vermeye devam eden sanki kendisi değil!...

Sanki, 28 Şubat’ta zât-ı âlileri, hakkındaki “kıytırık” bir isnatdan dolayı soluğu ABD’de almamış da, ifâde verip İmam-ı Âzam gibi müftilikleri, kâdılıkları reddederek zindana râzı olmuş…

Beyim, Demokrat Partililerin yargılandığı Yassıada Dâvâsı’ndan üç kişinin idam kararı çıktı ve infâz edildi.. Şüphesiz onların içinde de “şeker hastaları” vardı. Çocuk oyuncağı değildir sorgular, işkenceler, C5’ler. Her babayiğidin de harcı değildir mukâvemet etmek... Zât-ı âlilerinizin ve cemaatinizin naif, zarif, çıtkırıldı bünyeleri ve her dâim mütebessim çehreleri kaldırmaz böyle şeyleri…

12 Eylül Darbesi’nin yargılamalarından da dokuz ülküdaşımızın idam kararı çıktı ve infâz edildi. O yıllarda, hatırlıyorum, merhum Ergun Göze’nin hâricinde ülkücülerle ilgili müspet bir yazı yazma cesâreti ve delikanlılığını kimse gösterememişti. Keşke zât-ı âlileriniz de o yıllarda direnseydiniz ve bir geçmiş olsun telgrafı çekmeye cesâret edebilseydiniz de size gönlümüzde bir taht inşâ etseydik… Biz ülkücüler, bir acı kahvenin, bir kaşık sıcak çorbanın, bir selâmın, bir tebessümün hatırına binlerce kez yanılmayı tercih edecek kadar vefâlıyızdır… Zor günümüzde yanımızda olana dost ve kardeş olmayı yürümekten, konuşmaktan, yemek yemekten daha kolay ifâ ederiz, almışızdır kurs, görmüşüzdür terbiye bu hususlarda.

Otuz yıl sonra gelen bu “darbe karşıtlığınıza” ve “demokrasi aşkınıza” iflah olmaz bir mû’terîz olarak bugün maalesef ki “inanmıyorum, inanamıyorum, inanmayacağım”…

Bütün ülkeyi tek başınıza idâre etseniz de, “Referandumun sadece 12 Eylül’ün kirlerini temizlemeye ve darbecilerle hesaplaşmaya vesile gibi gösterilmesi de doğru değildir. Bu sayede darbecilerden intikam alınacağını düşünmek yanlıştır; mü’minler intikam peşinde olamazlar” sözlerinizle “Başbakana bile ayar verebiliyor olsanız da” bu satırların yazarı için siz “meşkuk”sunuz, öyle kalacaksınız…

………………………………………………………….

Geçenlerde adamın birisi bana şöyle dedi; tıpkı bir avcı hikâyesi gibiydi anlattığı:

“Otuz yıldır otomobil kullanıyorum, İzmir’den yola çıktım, tek tek Türkiye’nin bütün vilâyetlerini dolaştım, oradan Türk Dünyasını gezdim aynı otomobille, oradan uzak Asya’yı gezdim aynı otomobille, oradan Afrikaya indim ve Afrika’yı gezdim aynı otomobille, oradan Avrupa ve derken Amerika aynı otomobille … Ve inanır mısınız hiç ama hiç kırmızı ışığa tesâdüf etmedim, bana hep ama hep yeşil ışık tesâdüf etti…”

Dinledim, kendimi bir avcı kahvesinde sandım, tam bir avcı hikâyesi gibiydi. Aslanı bir tokatta yere serdim, kaplanı kementle yakaladım kendime soytarı ettim, puma denk geldi evcilleştirdim, jaguarları kümese tıktım ve tavuklarla beraber besledim, fillerden anahtarlık yaptım eşe dosta hediye yolladım, yılanlarla çember çevirdim, timsahları dondurdum Fenerbahçe kulübüne yolladım hediye olarak….

İnanıyor muyum diye yüzüme bakıyordu muhatabım, cevap bekliyordu tecessüs ile.

Gülümsedim..

“Allah seni ıslah etsin” dedim…

Ves-selâm…

Fakir-i Pür Taksir

Nizam-ı Alem Dergisi


K:?Evet? ve ?Hayır? müsâdemesi mi Pensilvanya cihadı mı?
 
Diyorumda inanmıyorlar bana kardeş,
tabanı ile tavanı arasında fark var güzel kardeşlerimin.
Ama bizler musuki icra ettiğimiz için bizi kaale almıyorlar.
:) geldi içimden,sağol,Allah her daim güldürsün senide.

Bu güzel makalenin anlattığı gerçeğin biz kaç yıldır türküsünü çalardık be üküdaşım,peygamber kefesine koydukları adam yüzünden ne dinimiz kaldı,nede imanımız.Şahit değilmisin bunlara?
Sen meramını önce eski geçinenlere anlat,biz zaten birbirimizi biliriz.
demek ki;
tavan değişir yada değişmez,koltuk sevdasıdır,
ama ülkü ve doğruluk ne değişyor nede unutuluyor.


ben şimdi döner döner yazarım buraya :)

bekledim ama fetullahın alperenleri henüz uğramamış,
ben bi çay molası vereyim,dönünce tekrar yazayım.

Bu yazının temelinikavrayan adam,
akp iktidarının nelere,kimlere nasıl hizmet ettiğinin farkına varmış demektir.
Az mola :)
 
Kıymetli Ağabey referandum konusunda tabanımızda evet veya hayır seçeneğini işaretleyecek olanlar vardır hatta seçime katılmayı düşünmeyen oldukça fazla insan var. Bizim tabanın durumu kırk katırmı kırk satırmı başka bir şey değil, bağıra çağıra evet veya hayır diyemiyoruz, neler döndüğünün elbette farkındayız. Bakınız tabanımızdan bir bacımızın başka bir forum sitesinden alıntı yaptığım yorumu:

"Bu önemli konu, paketteki maddeler tek tek ele alınarak değerlendirilebilir elbette. Fakat sonuç olarak herkes önem verdiği maddeye dayanarak kararını veriyor.Ben de kararım üzerinde etkili olacak kendimce en önemsediğim iki konuda düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Hayır demek istiyorum...Çünkü , milli menfaatlerin ve duyarlılığın esamisinin okunmadığı bu hükümetin, Kürtçülere, PKK ve yandaşlarına verdiği destek ve teröristlere adeta anne şefkatiyle kol kanat geren tutum ve kararlarından sonra onlarla aynı safta olmak istemiyorum.

Hayır demek istiyorum...Çünkü, doğu kökenli, başörtülü ve milliyetçi biri olarak vatanımın bütünlüğüne, milletimizin birliğine, kardeşliğimize bugüne kadarki söylemleri ve açılım adı altında yaptıkları uygulamalarıyla verdikleri zarar yetmiyormuş gibi, EVET dersem ülkemin daha büyük tehlikelere doğru sürükleneceğine inanıyorum.

Hayır demek istiyorum...Çünkü, EVET dersem ülkemin aydınlık geleceğine ket vurmak isteyenlerin ekmeğine yağ süreceğimi ve zil takıp oynayacaklarını biliyorum.

Hayır demek istiyorum...Çünkü EVET demekle inandığım milli değerlerime ters düşmüş olacağım.

Hayır demek istiyorum...Çünkü AB, ABD, Barzani ve diğer dış güçlerin de EVET' ten yana olması beni düşündürmektedir.

Hayır demek istiyorum...Çünkü, Güneydoğu, Ermenilere verilen tavizler, AB, ABD ile ilişkiler konusunda bu güne kadar yapılan yanlışlıkların devam edeceğinden korkuyorum.

Öte yandan içimdeki hiç susmayan diğer sese kulak verdiğimde;

Evet demek istiyorum...Çünkü, bir kamu kurumunda çalıştığı için başörtüsünü her mesai günü çıkarmak zorunda olan biri olarak, bu topraklarda özgürce, inandığımca, kısıtlanmadan ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeden yaşamak istiyorum artık. Bu makul haklı isteğime ve bana katlanamayan, ben gibilerine tepeden bakıp küçümseyen, hor gören otoritelerin kalkmasını, tasfiye olmalarını istiyorum. Bunun için atılacak her küçük adıma bile destek vermek istiyorum.

Evet demek istiyorum. Çünkü; başımı açarak işe gittiğimde, inançlarıma aykırı davrandığımdan dolayı hissettiğim vicdan azabından, iç çelişkilerimden, bu hususta Allah'ın isteğini uygulamak yerine, kulların kurallarına boyun eğmenin sancısından en kısa zamanda kurtulmak istiyorum.

Evet demek istiyorum...HAYIR demek gerektiğini bildiğim halde. Belki bencilce bu, fakat "Önce can sonra canan" demek geçiyor içimden. Çünkü dişi her gün sızlayan insan, o sızısı dinene kadar başka hiçbir şeyi yeterince hissedip önemseyemiyormuş. Artık bu sızımın sona ermesi için bir şeyler yapılsın istiyorum.

Evet demek istiyorum...Çünkü, psikolojimi, insan ilişkilerimi, sosyal hayatımı etkileyen bu sızıyı hafife alanlara, kolaymış gibi bu ağrıyla yaşamayı öğreneceksin diyen zalimlere haddini bildirmek istiyorum.

Evet demek istiyorum...Böylece hayallerindeki Türkiye resminde beni beğenmeyip silen sonra görmek istediği kılıkta yeniden çizen, bana ‘Cumhuriyetçi değil’ yaftasını yapıştırmaya çalışan karar mercilerinin güçlerinin zayıflamasıyla(yeni düzenlemeyle yüksek yargıda üye sayısında ki çoğulcu yaklaşımla), belki daha ilerde (hayal bu ya..) prangalarımdan kurtulmuş olarak, tüm varlığımla benimsediğim kılığım kimliğimle daha mağrur ve dik yaşayabilirim..

EVET ya da HAYIR demek sandığımız kadar kolay değil işte. "
 
Kardeş,önce kısa yazacağım.Uzununu sonra,
kendimi cezalandırdım :) sadece buraya yazıyorum.

Yukarıdaki evet ve hayırların ağırlığını bir topla,
hayırlarda milletin bekaası ve devamlılığı,birlik ve beraberliği öütlenirken,
evetlerin çoğu başörtüsü ve din üzerine yoğunlaşmış
Ve bu sorun aslında anayasaya girecek bir sorun olmadığı kanaatindeyim.

Çünki;
akp ye başörtüsü desteği veren bizler bunları görmüyormuyuzda şimdi HAYIR diyoruz.

Unutma ve unutturma:

Vatanı,milleti olmayanın ne dini,ne de imanı olabilir.
Bölünürsek,
vaftiz çıkarmak için ayasofyada kuyruğa sokarlar bizi haberiniz ola.

Ayrıca,çektiği sıkıntının hesabını soracak bir bekleyiş içinde hissettim kardeşimizi.İntikam yani.Bunun şekli ve yöntemi akp demokrasisi ile olacaksa,bu mezarlıkları büyütmek gerekir.

Tartın iyice,ölçün,biçin.
Madem demokrasi isteyen istediğini versin.Hemfikiriz,ama

HAYIR diyeni vatan haini gösteren zihniyetin getireceği demokrasinin içine tükürürler bu memlekette.
Bilgin olsun,
selametle....


Küçük bir not:
Seçime katılmayı düşünmeyen büyük bir çoğunluğunuz olduğunu belirtmişsin.Aynı saflarda hurra savaştığınız sözde kardeşlerinizin,dtp ile aynı safta olanları (tabii ki bizi kastetmişlerdi) hainlikle suçladıklarını burada okumuşsundur.Bir iki satır karalamanı beklerdim ama
seninki de malum
aşağısı sakal
yukarısı bıyık.

Her şeyin hayırlısı olsun.
Görelim Mevla'm neyler,neylerse güzel eyler.
 
Geri
Üst