Ergenekon'da 20 Bin Fersah

Vtnsvr

New member
Neslihan Acu'dan yeni yazı. Ergenekon'da "medyanın ele geçirilmesi ve kontrolü" bölümünde hangi ilginç bilgiler var? Taraf'ın "1923'de kuruldu, 2008'de arınıyor" cümlesi Sanskritçede hangi anlama geliyor?



ERGENEKON’DA 20 BİN FERSAH



İki gündür oku babam oku, İddianame’den yaprakları ve saygıdeğer medyamızdaki yansımalarını okuyorum.



Aklıma yığınla soru takılıyor. Adeta çapari oltalarına takılan balıklar misali…

En başta şu soru: Sayın iktidar sempatizanı, gönüldaşı, fan’ı medya yazarları iki bin beş yüz sayfalık iddianameyi hangi arada derede okudular da, bu kadar çabuk klavyelere sarıldılar?

Ve ikinci soru: Bu bir İddianame. Adı üstünde. Mahkemede, öne sürülen bu savların doğru olup olmadığı araştırılacak, karara bağlanacak zaten.

E, şu anda sadece “iddianame”de yer alan bir sürü iddia, sanki yüzde yüz gerçekmiş gibi ortaya neden sürülüyor? Vayy şunu da yapmışlar, bunu da yapmışlar çığlıklarıyla….

Bu karmaşada ve kargaşada, İddianame’de gerçekten önemli olan konuların (Veli Küçük, Danıştay saldırısı) gümbürtüye gitme tehlikesi yok mu?



Ben en başta şarkıcı Emel’in adının İddianame’ye girmesine şaşakalmış durumdayım. Veli Küçük’ten müstakbel damadı için torpil istemiş bu sanatçı. Asker bir tanıdığı için torpil istemeyen var mı bu ülkede? Veli Küçük’ten istemiş olması, şarkıcı Emel’i hangi bağlamda Ergenekon’a dahil ediyor? Etmiyorsa bu görüşme kaydı İddianame’de ne arıyor? Laf olsun torba dolsun diye mi?

İddianame bu türden kayıtlarla dolu bir sürü sayfayla kabartılacağına, gerçekten önemli noktalar vurgulansaydı da bu kadar kargaşa olmasaydı daha iyi değil miydi?

Sonuçta 2500 sayfalık bir iddianameyi okumak her yiğidin harcı değil.

Düşünün ki bu ülke 20 satırı aşan köşe yazılarını bile okumaktan sıkılan insanlarla dolu. (Acı ama gerçek bir tespit!)



Bir de Ergenekon’un medyayı ele geçirme planlarının faş edildiği sayfalara çok takıldım. “Medyanın ele geçirilmesi ve kontrolü” başlıklı bölümde çok enteresan bilgiler var. Veli Küçük, kendisini çeteyle ilişkilendiren gazete manşetlerine sinirlenince “Doğu Perinçek gitsin Aydın Doğan’la görüşsün” buyuruyor. Gizli tanık DENİZ, Aydın Doğan'ın "Veli Paşa'ya söyleyin haber yapmamaya gayret edeceğiz. Milliyet ve Radikal gazetelerinde bu haberleri durdururum ama Hürriyet Gazetesi benim değil, Koç'un. Hürriyet için söz veremem" dediği şeklinde ifade veriyor.

Aynı bölümde ayrıca, Doğu PERİNÇEK'in, Gülay GÖKTÜRK, Nuri ÇOLAKOĞLU, Faik BULUT, Cengiz ÇANDAR gibi şahısları gazetecilikte yetiştirdiğini, Tuncay ÖZKAN'ın Doğu PERİNÇEK in adamı olduğunu ve bu şahsı Doğu PERİNÇEK'in yönlendirdiği söyleniyor.



Bunlar çok enteresan bölümler. İnsanın, meğer bu Doğu Perinçek ne kadar ağırlığı olan biriymiş diyesi geliyor.

Ele geçirdikleri medya ise, KanalTürk, Ulusal Kanal, Avrasya falan şeklinde sıralanıyor.

İlginç.

Çünkü bunlar hiçbir zaman öyle fazla iddialı olmayan, büyük kitlelerce seyredilmeyen kanallar. Bu örgüt bu kadar güçlüyse neden en büyük kanallara kol bacak atmamışlar acaba diye sorası geliyor insanın.

Bir de şu soru takılıyor beynimin ağlarına: Birilerinin kendi fikirlerini küçük bir kanaldan pompalaması “çetecilik” kapsamına dahil oluyorsa, başka birilerinin “uyarına getirip” etli butlu televizyon kanalları ve gazeteler satın alması neden “gazetecilik” oluyor? Bakınız: ATV-Sabah olayı.

Bir çelişki var burada ama nerede? Bulun bakalım.



Bir de bu “gizli tanıklar” meselesi var. Biliyorsunuz bu bizim hukuk sistemimizde yeni bir durum. Son icat. AB uyum yasaları çerçevesinde kanunlara girdi “gizli tanıklar”. “Çete”leri çökertmek için gizli tanık kullanılabilecek artık. Ne güzel!

Ama yine münafıklık etmeden duramayacağım….Bildiğiniz gibi biz AB yolunda bir ülke değiliz, AB bizi hiçbir zaman bünyesine kabul etmiyor…Bu durumda uyum yasaları bizi neye uyduruyor? Biliyorsunuz bir gelişmiş ülke demokrasisi ile gelişmiş olmayan ülke demokrasisi hiçbir zaman aynı şey değildir. Sormak istediğim, bu kadar çok katakullinin ve ayak oyununun döndüğü bir ülkede, bu gizli tanıkların sağlam bilgiler verdiğinin sağlaması nasıl yapılacak?



Bir de 1 numara olayı var… Bir numaranın eşgali Zihni Çakır’ın “Kod Adı Darbe” kitabında “sarı saçlı, sert mizaçlı” olarak geçiyormuş.

Bu bana fazlasıyla casus romanı tadında geldi. Bilemeyeceğim artık…



Bir de “çok güçlü, çok dehşetengiz” olarak adlandırılan bu çetenin TSK’ya, MİT’e falan sızamamış olması “gücü” konusunda beni biraz şüpheye düşürdü. Ya liderlerinden biri olduğu iddia edilen İlhan Selçuk’un 500 bin dolarlık iş notunu yazıp ortalarda bırakmasına ne diyorsunuz? Biraz acemi galiba bu örgütçüler…



Şaka bir yana….

“İşte temiz eller!”, “işte sonunda derin devlet çökertiliyor!” şeklinde sevinç çığlıkları atmadan önce serinkanlı bir şekilde düşünmekte fayda yok mu?

Ben “dokunulmazlıkları” kaldırılmamış siyasetçilerle dolu bir ülkede “temiz eller” olayına kati surette inanmıyorum. Ülkeyi sarsan bir cinayette, emniyet soruşturma dışı bırakılıyorsa, siz inanır mısınız temiz ellere?



Kafama takılan son şey ise Taraf Gazetesinin bu operasyonla ilgili attığı başlık:



“1923’de kuruldu, 2008’de arınıyor” buyurmuşlar.

Bu ne demek, ulu manitu adına?

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması da Ergenekon icadı demek istiyorlar herhalde.

Vay ki vay sayın seyirciler!

Cumhuriyet mevta olacak diye zil takıp oynayacaklar neredeyse. Ben bu çıldırık neşenin sebebini anlamış değilim.

Ne sosyal, ne duygusal, ne matematiksel zekam yetmiyor buna.



Ve son söz niyetine…Bu ülkede yıllardır bir sürü karanlık şeyler oldu. 70’lerin o kanlı günleri, suikastlar, gazeteci cinayetleri….

Bunlar aydınlansın istiyoruz.

Ama heyhat, yüzlerce sayfalık kıytırık telefon görüşmesi kayıtlarıyla mı aydınlanacak tüm bunlar?

Yok Emel Veli Küçük’ten torpil istemiş, yok 1 numara sarı saçlıymış…

1 numara küçükken karga da kovalamış mı acaba? Durup dururken merak ettim.



NESLİHAN ACU
 

Vtnsvr

New member
Ergenekon davasına dair derin düşünceler..


SELAHATTİN DUMAN / VATAN


İddianameden anladığıma göre bu teşkilatın finans anlayışı bozuk.. Para işlerine akılları ermiyor.. Çektikleri fiyatlar, bu memleketin en güvenilir sektörlerinden biri olan mafyacılıkta bile denge bırakmaz.. Allahlarından bulsunlar..

İddianame gösteriyor ki bu dava sürerken Cumhuriyet Tarihi’nin en eğlenceli günlerini yaşayacağız..

İşaretler ortada..

Davanın seyrine “adalete yardımcı olmak üzere” ben de bir katkıda bulunayım..

Bizim Gündoğan’da bir avukat arkadaş var.. Yol üzerinde kokoreç tezgâhı kurmuş.. Gelene geçene “Kuzu Kokoreç” satıyor..

Ekmek parası..

Hukuk üzerinden hak aramak bu memlekette para etmediğinden kokorece meyletmiş..



***


Kokorecin ana maddesi olan bağırsak derin bir nesne.. Kuzunun taaa derinliklerinden, iç organlarının altından çıkıyor..

Mide de derin bir organ ama bağırsak ondan da derin..

Nitekim bu derinliği birileri fark etmiş.. Daha doğrusu derin devlet ile derin kokoreç ham maddesi arasında bir paralellik olabileceğini düşünmüş..

Geçtiğimiz yılın Aralık ayında bizim avukat arkadaş hooop içeri..

ERGENEKON MU?

Amanın! Nedir bu içeri alış? Hükümet adamlarına bir yanlış mı yaptık?

İçeri alanlardan cevap yok, onun yerine anlamlı bir suskunluk eşliğinde mânâlı mânâlı baş sallamalar var..

Sadece kulaktan duyum..

Senin kokoreç yaptığın bağırsağın uzantısı taaa Ergenekon’a kadar gidiyor..

Avukat arkadaşın bildiği, kendisini şu maruf Ergenekon meselesinden içeri aldıkları..

“İçeri almak..” dedimse öyle üç günde, beş günde salmacasına değil.. Tam altı aylığına..

İlk duruşma için gün tam altı ay sonrasına verilmiş.. Duruşmada hakim bakmış bizim kokoreççi avukata..

Galiba bir de savcı beye yan yan bakmış.. “Bunu niye getirdiniz?” gibisinden..

Savcı Bey de “Bunu ben bilemeyeceğim.. Belki mübaşir bilir..” dercesine sağa sola boş bakınca hakim hükmü vermiş..

“Kokoreççi avukatın salıverilmesine..”

Altı ayın hesabını kim mi verecek? Bizde öyle bir gelenek yoktur.. Boş boş konuşmayın..


***


İddianame açıklandı..

Dikkatle arandım.. Kokoreç tıkınma yoluyla rejimi şey etme durumu yok.. Bu altı aylık beyhude hapislik nereden çıktı öyleyse?

İhtimal yoldan geçen birinin canı kokoreç çekti.. Ekmek arası yaptırdı.. Üzerine kekiği, baharatı döktürdü..

Ya tadını beğenmedi malın.. Ya fiyatını..

Eğer o “yoldan geçen biri” memleketin ağır abilerinden biriyse, ağız tadının bozulması ile birlikte ihbar dilekçesini kaleme aldı..

Bizde yazının ayarı yoktur..

Kalemi eline aldın mı uçar gidersin.. Aklına geleni ekleştirirsin..

Cumhuriyet gazetesine iki kıytırık bomba atılması için “beş yüz bin dolar teklif edildiği..” iddiası gibi..

YA SAYI SAYMAMIŞ..

Yukarıdaki ara başlığı bunu iddianameye ekleştiren için söylüyorum.. Lafın gerisi “Ya da dayak yememiş..” şeklindedir..

İki bombaya beş yüz bin dolar..

Hem de İlhan Selçuk imzalı el yazısı talimatla.. Tövbe tövbe..

N’oluyoruz kardeşim?

Bu memlekette adamı ayağından vurmanın raici bin ile beş bin lira arası.. (Kaynak gazete haberleri..)

Kurşun kalçaya çıktı mı tarife katlanıyor.. Neden dersen, dizden yukarısı atışların cezası da katlandığından..

Adam öldürme işini taşeron usulü yirmi binden hallediyorlar.. (Tabii adam medyatik değilse..)

Birden fazla adam öldürtene gurup indirimi yapılıyor..

Eğe fatura, fiş istemezsen on beş bine yapacak olanı da bulursun..

O zaman iki bombaya beş yüz bin dolar fiyat teklif etmek nasıl bir anlayışın sonucudur..

Eğer bu fiyatı İlhan Ağabey vermişse, köşesinden bunun mantığını açıklasın..

Şunun da cevabını versin..

İki bombaya beş yüz bin dolar teklif ediliyor da neden Cumhuriyet çalışanları bu sektörün en az maaşlarını alıyor?


***


O iki bombayı neden Mustafa Balbay’a attırmamışlar?

Ya da Toktamış Ateş’e..

Hem provokasyon yapılmış olur hem de iş ucuza kapatılacağından paranın çoğu cepte kalırdı..

Unutulmasın.. Lenin bile “İşten artmaz dişten artar..” demiş..

Koskoca Stalin bile yokluk günlerinde davaya para sağlamak için banka soymuş, yol kesmiş..

Kendine de “Koba” diye fiyakalı bir nick name almış..

Eğer Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi bu işler için taşeron tutup, sağa sola yüz binleri saçsaydı Ekim Devrimi’ni yapmaya güç mü yeterdi?

İlhan Selçuk’tan bunların cevabını acele isterim..

AKÇALI İŞLER..

Ergenekon denilen teşkilatın yapılanmasında da gariplik var.. Özellikle de akçalı işler kafamı karıştırıyor..

Temsil on üç ay cezaevinde neden yargılandığından habersiz yatırılan ve mahpushaneye dikey girip yatay çıkan Kuddusi Okkır’ın durumu..

Rahmetli iddianameyi görecek kadar yaşayamadı.. Belki yaşasaydı adı “teşkilatın finansörü” olarak geçecekti..

Allah’ın rahmetine kavuştu.. Bir de baktık ki cenazesini kaldırmak için belediye adamlarından yardım istenmiş..

Hani finansördü?

Doğruysa paralar nerede?

Kişisel tahminimi “davaya katkı için” yazıyorum.. Anladığıma göre bu Ergenekon Teşkilatı para meselelerinde çok savruk..

Hesap kitap bilmiyorlar..


***


İki bombaya beş yüz bin dolar..

Orhan Pamuk’u ölü veya diri getirene yedi milyon lira..

Hükümet adamlarının başında dikili duran seyrek bıyıklı asabi adamın (Allah esirgesin) başını getirene beş milyon..

Hesap bunun neresinde?

Özellikle de Orhan Pamuk için niye yedi milyon lira? Nobel kazandığı için mi? Romanında boncuk mu var?

Sonuca geliyorum..

Bunlar doğruysa.. İç piyasada rakamlar uçmuş, denge bozulmuş.. Teşkilatın finansörü içerde bir deri bir kemik ölüyor..

Dışarıda beş yüz bin dolara bomba atacak adam bulunamıyor..

Bunlar İlhan Ağabey’in işleriyse yatacak yeri yok demektir..

Yarın karısını öldürmek için adam tutacak bir koca bu rakamları görecek.. Cinnet geçirip bütün aileyi temizleyecek..

İstedikleri böyle bir kaos muydu acaba?
 

HTML

Üst