Ergenekoncu ve Denktaşçıyım

Vtnsvr

New member
Yalçın BAYER



"BEN de Ergenekoncuyum" diyor avukat Fuat Veziroğlu... Kendisi Lefkoşa’da oturur. 1970-85 yılları arasında siyasette bulunmuş, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yapmıştır. Veziroğlu, "Suçumu bugünkü yazımda itiraf etmiş bulunuyor, bu yazımı size gönderiyorum" diyor. Yazı şöyle:


"Bizim fırıldağın ceridesi Kuzey Kıbrıs’ta da Ergenekon nedeniyle tutuklamalar olacağını yazdı ya... O günden beri yüreğim ağzımda. Tetik üstündeyim. Her an beni de götürebilirler. Çünkü ben de Ergenekoncuyum. İtiraf ediyorum. Atatürkçüyüm, Ergenekoncuyum, suçluyum. Nedenini sorarsanız, ben de tıpkı Ergenekon gibi Orta Asya kökenliyim. Uzak atalarımın Alparslan Türkeş’le, Nihal Atsız’la akraba olmaları kuvvetle muhtemeldir. Yavruvatan, anavatanın yavru kuzusu değil mi? Anasına göre danası değil mi? Anada Ergenekon olur da yavruda olmaz mı?

Evet Ergenekoncuyum ben. Balbay gibi hükümete darbeyi hazırlıyorum. Emekli subaylar, gazeteciler, üniversite hocalarıyla birlikte komplo kurdum. Yeraltı faaliyetlerinde deneyimliyim. Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) mensubuyum. Eskiden EOKA’ya büyük darbeler vurduk. Sizin anlayacağınız darbe alışkanlığı var bende. Dahası, 1959’da, gizli bir kampta, Türk subayları nezaretinde gerilla eğitiminden geçtim. Biz adamı darbeledik mi ’tumba’ ederiz.

Ben Ergenekoncuyum, bu konuda sabıkalarım var. Hurşit Paşa dostumdur. Telefonda temaslarımız oldu. Bay Telekulak biliyor bunları. Faks mesajlarımız da oldu. Ona Kıbrıs’tan hellim gönderdim. Hellim, en büyük darbe silahıdır. Hellim paketinin arasına iki tane de atom bombası sakladım. Şener Paşa’yı tanımam, ancak ona da selam ve imzalı kitaplarımı gönderdim. Balbay’ın kitabı darbe delili olur da benimki niçin olmasın? Zaten paşalarla dostluğunuz varsa, darbecisiniz. Mesela ben Şükrü Sarışık Paşa’yı da tanırım. Bir gece bizim evde yemek yedik. Galatasaray-Arsenal final maçını birlikte izledik. Sıkı durun, o yemekte Denktaş da vardı. Yani ’komplo’nun bütün unsurları tamam. Denktaş’tan büyük Ergenekoncu ve de komplocu mu var?

Balbay, Tayyip Bey’e darbe yaparsa ben de Talat’a yaparım. Adamızın kuzeyinde Balalan Köyü var, köyün kuzeyinde de küçük bir ada. Sivri kayalardan oluşur, adı ise İşkence Adası. Darbe hazırlığını bu adada yapıyorum. Denktaş ise Yılan Adası’nda ikamet etmekte. O da Yılan Adası’nda sürdürmekte darbe faaliyetlerini.

’YES BE ANNEM’

Talat’ı tevkif edip Yassıada’ya, pardon Yılan Adası’na hapsedeceğiz. Ferdi Bey’i de belki Niyazi Komutan gibi Dr. Küçük’ün eski evine kapatırız. Ankara’nın parasını yiyip doysunlar diye Barçın Ağa ile Seylani Ağa’yı Metris Cezaevi’ne postalayacağım. Tek endişem bazı ’derin devlet’çilerin gariban sendikacıları ’Yes Be Annem’ meydanında ayaklarından asma ihtimaldir.

İşte böyle efendim. "Ben de yazdım", pardon ben de darbeciyim. Atatürkçüyüm, Denktaşçıyım. Dr. Küçük mektebinden mezunum. İkinci Sevr Muahedesi’ne (Annan Planı) karşıyım. İsmet Paşacı, Şehit Kubilaycıyım. "Şartlar tahakkuk ettiğinde ihtilal meşru hale gelir" dememiş miydi İsmet Paşa?

İtiraf ediyorum. Ergenekoncuyum, darbeciyim, düşünüyorum, yazıyorum. Atatürkçüyüm. Tayyip Bey’e karşıyım, dinci değil ’milli’ciyim, Türk’üm, doğruyum, çalışkanım, yani suçluyum. Üstelik Genelkurmay 2. Başkanı iken Cevdet Sunay’la da temasım oldu, birlikte resimlerimiz var. Madem ki paşalara merhaba demek asli suç delilidir, o halde ben de suç delili kitaplarımı, resimlerini, telefon konuşmalarımı polise teslim etmeye hazırım.

Ferman padişahınsa, dağlar bizimdir."
 

n€d!mbur@k

Çǿκ کε√díκ طę ∂طí
guzel paylasım saol arkadasım
 

Vtnsvr

New member
Sayın Erdoğan'a Atfen...



Kıbrıs Türkünün Türk hükümetinden beklentisi birleşik Kıbrıs
siyasetine destek vermesi değildir. Bilakis artık tüm dünyaya
var olan elçilikleri kanadıyla TANINMA çağrısında bulunması gerçeğidir.


KKTC'nde 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatının 34. Yılı Kutlama Etkinlikleri bu yıl da coşku ile kutlanacak. Hepimizin bayramı şimdiden kutlu olsun. Her yıl olduğu üzere bu yıl da Anavatan'dan üst düzey konukları ülkemizde ağırlayacağız. Gelecek olan konuklardan biri de TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi. Hal böyle olunca Sayın Erdoğan'a bir Kıbrıs Türk genci olarak bir mesaj yayımlamak istedim. Kendisine mektubum şu şekildedir;
Sayın Erdoğan,

Bugün 20 Temmuz. Bizim özgürlüğümüze giden Mutlu Barış Harekatı'nın 34'üncü yıldönümü. Bunu içten ve yürekten kutlayan herkese kutlu olsun. Böylesine önemli bir günde Ordusuna, Milletine, Devletine ve Dinine aşık olan bir Kıbrıs Türk genci olarak size söylemek ve sormak istediğim çok sual var. İşte bu satırlarımı bunun için yazıyorum...

Sayın Erdoğan,

Siz hiç var olan Devletinizin bayrağı, toprağı, milleti ve dinine aşık olmak nedir bilir misiniz? Bence bilmiyorsunuz. Neden mi? Çünkü AB'ne gireceksiniz diye, Kıbrıs'ta kendi öz Devletimizin ortadan kaldırılması için mücadele veren Haçlı Dünyasının taleplerine "evet" der pozisyonundasınız.

Hal böyleyken, size bir sual sormak istiyorum. Acaba Siz gönderden bayrağınızın aşağı çekilerek yerine yeni bir bayrak çıkartılmak istenmesi ihtimalini düşünmenin bile insana ne kadar acı verdiğini bilir misiniz? Bilemezsiniz, çünkü siz, KKTC Devleti'nin bayrağının gönderden indirilerek yerine AB ve Rum bayrağı dalgalandırılmasını destekler konumdasınız. Neden mi?

Hatırlarsanız, 17 Temmuz gecesinde ülkenizde yurt dışında görevli Büyükelçiler onuruna verdiğiniz bir yemek vardı. Hani orada Kıbrıs konusuna da değinerek şu açıklamada bulunmuştunuz; "Yapıcı ve barıştan yana tutumumuzu bundan böyle de korumaya devam edeceğiz ve bu konuda kararlıyız. İnşallah bu hafta sonu da çok büyük bir ekiple Kuzey Kıbrıs'ta olacağız ve orada gerek açılışlar gerekse kutlamalarla Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan soydaşlarımıza çok daha farklı bir motivasyonu, çok daha farklı bir heyecanı vereceğiz" dediniz. Sağolun, eksik olmayın, ama benim ülkemin adı "Kuzey Kıbrıs" olmadığını daha bilmiyorsanız, bunun acısını Kıbrıs Türküne çektirmeye hakkınız olmadığını söylemek istiyorum!

Sayın Erdoğan,

Kuzey Kıbrıs söylemini kimler kullanmaktadır bilir misiniz? Sanırım bilmiyorsunuz. O halde ben size belirteyim; "Kuzey Kıbrıs" söylemi, Haçlıların ve GKRY'nin kontrol edemediği bölge için kullanılıyor. Yani tanımadıkları KKTC Devleti için söylenilmektedir. O halde, hadi onlar bizi yok etmek, Devletimizi ortadan kaldırmak için uğraşırlarken, siz de kalkıp Anavatanımızın bir Başbakanı olarak bizi "Kuzey Kıbrıs" olarak tanımlamanızdan ötürü ne kadar içerlediğimi bilmenizi isterim.

Sayın Erdoğan, KKTC gerçek bir olgudur. Yani Bizim Devletimiz var, hem de öyle bir devletimiz var ki tarihe şanlı bir destan yazarak bu günlere geldi. İsterseniz size biraz eski tarihi günleri yad edeyim; Biliyorsunuz ki geçmişte, 1960 Ortaklık Cumhuriyeti kurulduğunda, Rumlar bizimle egemenlik paylaşımı da bulunmayı asla düşünmemişlerdi. Bunun içindi ki Akritas planı çerçevesinde 1963 yılından 1974 yılına kadar, ada genelinde milletimiz yok etmek istediler. Toplu katliamlar yaptılar. Daha 16 günlük Selden Ali Faik bebeğimizi bile acımadan Muratağa'da toplu mezarlara gömdüler. Ufacık çocuklarımızın başlarına nacaklarla saldırıp vahşet uyguladılar. Kadınlarımıza tecavüz ettiler. Yaşlılarımızı yattıkları yatak yorganlarına sararak diri diri yaktılar... Bizleri aç ve susuz bıraktılar. Tam 11 yıl gettolarda açık hapishanede yaşamak ve direnmek zorunda kaldık. Çok şükür Anavatanımız bizi hiç yalnız bırakmadı. Kızılay yardımını eksiltmedi. Sivil gönderdiği TMT komutanları sayesinde direnişimize güç verdi. Silah gönderdi. Her an yanımızda oldu. Bu vesile ile 1974 dönemi ve öncesinde, Kıbrıs için mücadele veren tüm isimsiz kahramanlarımızı da anmak istiyorum. Rahmetli olanların tümünün ruhu şad olsun...

Sayın Erdoğan,

Bilmem bilir misiniz ama, 1964 yılında, Rumların Erenköy'e yaptıkları saldırıda, direnen kahraman Kıbrıs Türküne destek yine Anavatan'dan gelmişti. Hatta İngiltere ve Türkiye'de öğrenim gören birçok gencimiz okullarını bırakarak vatanları için çarpışmaya gelmişlerdi. İşte bu ortamda Anavatanımız da artan şiddetli saldırıları neticesinde Rumlara ikaz için jet uçaklarını gönderip uyarıda bulunmuştu. İşte bu uçaklardan birini kullanan Cengiz Topel'in uçağı Rumlar tarafından düşürülmüştü. Topel sağ olarak düşen uçaktan kurtulabilmişti ama, Rumlar tarafından rehin alınmıştı. Sonrası da ortada...Diri diri işkence edilerek şehit edildi. Bunu size niye anlattım? Sadece merak ettim, Yzb. Cengiz Topel'e karşı yapılan bu vahşetin ölüm raporunu hiç okudunuz mu? Böylesine vahşet uygulayan bir millet ile bizi birleşik Kıbrıs diye yeniden birleştirme gayesi taşımanız ve bu yönde mücadele veren dış unsurlara destek olmanızdan ötürü sizi kınıyorum. Ben sıradan bir vatandaşım. Ama atalarım Ergenekon çıkışlıdır. Kökenim Orta Asya'dır. Biz, Kıbrıs'ta Türk Mukavemet Teşkilatının mücahit ve mücahidelerinin verdiği gece gündüz direnişi ve Anavatanımın 20 Temmuz 1974'te gerçekleştirdiği Mutlu Barış Harekatı sayesinde vatanımda huzurlu ve rahatım. Yemeğime etimi koyabilecek, pikniğimi yapabilecek, özgürce bir yerden bir yere gidebilecek durumdayım. Çok şükür Allahıma. Koskoca Anavatanımız'ın şanlı ve kahraman Türk ordusu vatan topraklarımızda bizi bekliyor. Bu huzuru birleşik Kıbrıs siyaseti adına bozmaya çalışmak neden bu kadar sizi mutlu ediyor?

Sayın Erdoğan,

Tabi ben, yıllarca vatanımda KKTC tanıtılması yönünde siyaset uygulamayan büyüklerime de kızgınım. Sözde söylemler bu ülkemizin yaşatılması için yetmez. Geçmişin hatalıları da çok. Ama şimdi siz daha büyük hatalısınız. Neden mi? Önce başımıza Annan planına evet deyin baskısını getirdiniz. Evet dedik de ne oldu? Uzlaşır taraf mı olduk? İzolasyonlar mı kalktı? Bilakis hayır, bu evet yine Rumlara yaradı. Şimdi batı dünyası "Kıbrıs Türkünün kendi Devletinden vazgeçtiğini" Annan planı referandumunda kabul ettiğini diyor. "Bu eveti koruyun" diyor. Bize bunun için mi evet baskısı yaptınız?

Bize başka ne naptınız biliyor musunuz? 2003'teki AİHM'in açıkladığı Loizudu kararını kabul ederek ona 1 milyon euro ödemeyi kabul ettiniz. Bu kararı kabul ederek mülkiyet konusunu AİHM'e taşıdınız ve konuyu politik zeminden hukuki zemine soktunuz. Siz Loizudu kararının içeriğini biliyormuydunuz? Orada bugün benim can ve mal güvenliğimi, namusumu koruyan Türk askerim, adadaki haklı konumu gözardı edilerek "işgalci" olarak tanımlanması konusunda yazılan metini kabul ederken hiç mi içiniz sızlamadı? Bilmem ki acaba raporu okumuş muydunuz? ...

Sayın Erdoğan,

Türk askeri neden adada bulunuyor biliyor musunuz? Bilmiyorsanız Rum ve Yunan'ın 15 Temmuz darbesini ve adadaki katliamlara bakınız. Peşinizde koşan adamlarınız size bunları bilgi halinde sunsunlar. Şayet sunmazlarsa ben size göndereyim. Hadi onlar geçmişte kaldı diye bir laf ederseniz kendi kendinize, ona da verilecek cevabım var, merak etmeyin. Sadece 1974 sonrasından bugüne kadar olan tüm Rum siyasilerinin demeçlerine bakmanız yeter... Hadi onu da bir kenara koyun. Malum çok yoğunsunuz. Şunu hatırlayın; Adaya S-300 füzelerini sokmak için kriz yaratan, 1996'da Derinya olayları ile sınırlarımızı delme girşiminde bulunan, 2003'te kapıların açılması ile ilk olarak Türk köpeğini sırf Türkün diye sınırda canlı canlı yakan, ardından da belirli aralıklarda güney'de Türklere saldırılar gerçekleştiren ve "En iyi Türk ölü Türktür" diye Rum milli eğitim sisteminde ve kiliselerinde yemin içtirilen Rum toplumunun var olan zihniyeti ile bizim nasıl iç içe veya Rumlarla ortak idarede anlaşabileceğimizi düşünürsünüz? Sizin barış anlayışınız bumudur?

Sayın Erdoğan,

KKTC Devletinin varlığı, adadaki hem Türk egemenliğinin hem de İslam dinimizin varlığının yegane simgesidir. Göndere çekilen bayrağımızda bizler bugün çaylarımıza şekerlerimiz koyabilirken, geçmişte ben bu günleri yaşayım diye bırakın bir sıcak çayı bir şekeri bile bulamayan atalarımın bana emanetidir KKTC!

Benim bu topraklarımda Peygamber Efendimizin Halası yatmaktadır. Benim bu topraklarımda Hayrettin Barbaros'un neferleri yatmaktadır. Benim bu topraklarımda kahraman TMT'nin verdiği nice şehitler yatmaktadır. Ve benim bu topraklarımda Anavatanımdan koparak eşini, çoluğunu, çocuğunu, ailesini, vatan için geride bırakıp gelen nice şehitlerimin kanları ile doludur. Şimdi size soruyorum; ille de birleşik Kıbrıs diyerek bizi Rumun kucağına atmakla Kıbrıs davasını çözeceğinizi mi sanıyorsunuz?

Kıbrıs Türkünün Türk hükümetinden beklentisi birleşik Kıbrıs siyasetine destek vermesi değildir. Bilakis artık tüm dünyaya var olan elçilikleri kanadıyla TANINMA çağrısında bulunması gerçeğidir. Annan planına evet dedirtilen Kıbrıs Türkü verilen o kadar söze karşın bugün halen tecrit altında ezilmeye devam ederken, siz halen hangi yapıcı ve kalıcı barıştan söz ediyorsunuz?

Sayın Erdoğan,

Adamıza Barış; 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı ile geldi. Adamıza barış, KKTC Devletinin 15 Kasım 1983'te kurulması ile geldi. Bizler Kuran, Bayrak üzerine yemin verdik. Kendi iffetimizi korurcasına bu Devletimizi koruyacak ve yaşatacağız. KKTC'ye gelip de KKTC için sözde mesajlar vermeye gerek yok. Bizim beklentimiz Tanınmadır! Tanınma, çünkü KKTC, Doğu Akdeniz'deki barış ve istikrarın yegane varlığıdır. Bilmem bu özel mektubum sizin vicdanınızda birşeyler uyandırdı mı?...Ne de olsa diğer dünyada her kişi yaptıklarından ötürü yüce Allah karşısında hesap verecektir. Sakın bu topraklarda yatan şehitlerimizin daha çok ahını almayın...Yoksa sizi çevrenizdeki adamlarınız da kurtaramayacak. Çünkü makamlar gelip geçer, büyük olan tek şey; Yüce Allah'tır. Son olarak size tek sözüm; Bizi Devletimizden yoksun etmek için uğraşmayın, yoksa ahımız yerde kalmayacaktır..."

Emete GÖZÜGÜZELLİ

Not: Kaynak HEDDAM
 

64general1

New member
KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI (20 TEMMUZ 1974)

Tarihten Kesitler
1959 yılında Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında imzalanan Zürih (11 Şubat 1959) ve Londra Anlaşmaları (19 Şubat 1959) ile bu ülkelerin garantörlüğünde Türk ve Rum halklarının ortak eşitliğine dayalı olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nde, Rum toplumu lideri Makarios Cumhurbaşkanı, Türk toplumu lideri Dr. Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı seçilmiştir.

Ancak, 1963 yılından itibaren Rumların silahlı saldırıları sonucu Kıbrıs Türkleri ülke yönetiminden baskı ile uzaklaştırılmıştır. Rumların, adayı Yunanistan'a bağlama hedefine ulaşmak yani Enosis'i gerçekleştirmek üzere yürüttükleri saldırılar ve ambargolar 1963-1974 yılları arasında artarak devam etmiş, Kıbrıs Türk halkı adanın %3'lük bir bölümüne sıkıştırılmıştır.

1974'e gelindiğinde Yunan Cunta Hükûmeti, adanın ilhak edilme zamanının geldiğine inanmış, fakat Makarios'u da bu ilhak için engel olarak görmüştür. Bu sebeple Atina, adadaki Yunan subayları vasıtasıyla Makarios'u iktidardan düşürmeye çalışmıştır. Nihayet 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan'da iktidarda bulunan cuntanın desteğiyle Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'a karşı darbe yapan Nicos Sampson, adayı Yunanistan'a bağlamayı amaçlayan süreci başlatmıştır. Sampson darbesinden sonra Cunta, hem kendine karşıt olan soydaşı Kıbrıslı Rumları hem de Türkleri katletmeye başlamıştır.

Gelişen bu olaylar üzerine Kıbrıs'ta garantör olan Türkiye, 20 Temmuz 1974 günü, adaya müdahale ederek uzun süredir devam eden çatışmalara, kan dökülmesine ve çekilen acılara son vermek üzere harekete geçmiştir. Türkiye, 1959 yılında hazırlanan ve 1960'ta Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla uluslararası geçerlilik kazanan Garanti Anlaşması'ndan doğan haklarını kullanarak söz konusu müdahaleyi gerçekleştirmiştir.

20 Temmuz 1974 sabahı başlayan Birinci Barış Harekâtı, Türk birliklerinin Lefkoşa-Hamitköy-Gönyeli ve Pınarbaşı bölgelerine hava indirme, Yavuz plajına da çıkarma yapmasıyla başlamıştır. 21 Temmuzda Türk uçakları Rum mevzilerine karşı harekete geçmiş; 4'üncü Paraşüt Taburu ile birleşen Kıbrıs Türk Kuvvetleri, Lefkoşa Havalimanı ve Kaymaklı bölgesine taarruza başlamıştır.

Bu arada 2'nci ve 3'üncü Komando Taburları da Zeytinli istikametinde ilerlemişlerdir. 22 Temmuz günü 3'üncü Paraşüt Taburunun taarruzu sonucu, Deliktepe düşerken Türk birlikleri önce Girne'ye girmiş, daha sonra Lefkoşa'ya yönelmiştir. Böylece Girne-Lefkoşa hattı birleştirilmiştir.

Gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin çağrısı gerek Kıbrıs'taki çıkarmanın askerî durumu nedeniyle; Türkiye, 22 Temmuz günü saat 17.00'den itibaren harekâta son vermiştir. Ancak bu ilk Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk toplumunun güvenliğinin sağlanabilmesi için yeterli olmaktan uzaktır. Lefkoşa-Girne yolunun denetim altına alınmasıyla, Lefkoşa'nın Türk kesiminin denizle bağlantısı sağlanmıştır. Bunun dışında kalan yerleşim bölgelerinde ise, başta Magosa olmak üzere çok sayıda Türk güvenlikten yoksun kalmış; Rum ve Yunan kuvvetlerinin merhametine bırakılmıştır.

Kıbrıs'ta ateşkes sağlanması ile birlikte Yunan Hükûmeti istifa etmiş, Karamanlis Fransa'dan Atina'ya dönerek ulusal birlik hükûmeti kurmuş, Kıbrıs'ta ise Sampson iktidardan çekilerek yerine eski Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides geçmiştir.
Kıbrıs konusunda garantör devlet olan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ın Dışişleri Bakanları Cenevre'de bir araya gelerek, 25-30 Temmuz ve 8-13 Ağustos tarihleri arasında iki aşamada barış koşullarını görüşmüşlerdir. Burada Kıbrıs Türklerini temsil eden heyet, adanın yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu, iki kesimli bir federasyon kurularak Türk tarafına %34 toprak bırakılması gerektiğini belirtmiş, Rumlar ve Yunanistan buna yanaşmamıştır.

Tüm bu gelişmeler üzerine Türkiye, 14 Ağustos sabahı "İkinci Barış Harekâtı"nı başlatmıştır. Harekâtın amacı, doğuda Magosa ve batıda da Lefke'ye kadar olan bölgelerin Rum işgalinden kurtarılmasıydı. Plan dâhilinde hareket eden Türk Ordusu, 15 Ağustos günü Magosa'yı, 16 Ağustos günü de Lefke'yi ele geçirmiştir.

Türkiye'nin 16 Ağustos 1974 tarihinde ateşkes ilan etmesini müteakip, yıllardır ekonomik ve toplumsal zorluklar içinde yaşayan Kıbrıslı Türkler özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Türk Ordusunun o tarihten bugüne kadar Kıbrıs'ta devam eden varlığı, adadaki barışın ve her iki tarafın güvenliklerinin teminatı olmuştur.
 

RTE

Banned
ozaman ergenkon terör örgütünün işlep te muhafazakarlağın üstüne attığı cinayetleride sanunuyorsundur
 

jet84

New member
muhteşem bir yazı. Her cümlesi güzel gerçekten. Lafları öyle güzel söylemiş ki. Aslında bu yazıyı okuduktan sonra şöyle birşey geçti aklımdan. Biz muhalefet olarak baya güzel savunuyoruz kendimizi Türkçe'yi çok etkileyici şekilde kullanarak, doğruları söyleyerek. Her yazı dürüstçe yazılıyor. Kimseyi karalamadan, olduğu gibi. Şeffaf kelimesini ağzından düşürmeyen Tayyibin yalancı basını gibi değil. Herhalde bu muhalefetin eğitim düzeyinden kaynaklanıyor olsa gerek :goz:

Evet hepimiz Ergenekoncuyuz.Çünkü o bizim destanımız. Sizin değil Tayyip Bey. Türk olan biziz . Siz neyseniz artık ...
 

muammer-oz

New member
muhteşem bir yazı. Her cümlesi güzel gerçekten. Lafları öyle güzel söylemiş ki. Aslında bu yazıyı okuduktan sonra şöyle birşey geçti aklımdan. Biz muhalefet olarak baya güzel savunuyoruz kendimizi Türkçe'yi çok etkileyici şekilde kullanarak, doğruları söyleyerek. Her yazı dürüstçe yazılıyor. Kimseyi karalamadan, olduğu gibi. Şeffaf kelimesini ağzından düşürmeyen Tayyibin yalancı basını gibi değil. Herhalde bu muhalefetin eğitim düzeyinden kaynaklanıyor olsa gerek :goz:

Evet hepimiz Ergenekoncuyuz.Çünkü o bizim destanımız. Sizin değil Tayyip Bey. Türk olan biziz . Siz neyseniz artık ...
:clap:clap:clap
Denktaş, Türk milletinin yetiştirdiği yiğit bir mücahit olarak Kıbrıs’ta Rum terörüne karşı Türklerin hem silahlı mücadelesini başarıya ulaştırmış bir mücahit, hem de hukuki alanda Kıbrıs Türk devletine sonuna kadar sahip çıkan Kıbrıs'ın gerçek başkanı. Türk'üm diyen herkesin yapması gereken sonuna kadar O'nun yanında olmaktır.Türk'ün mücadelesi er veya geç galip gelecek işbirlikçiler hakettiklerini bulacaktır.
 

Vtnsvr

New member
Geçende Memlekete gittim.Egitim düzegi çok düşük.ilk okulu bitiren kendini alim sanıyor ve kaldığım iki günde en çok konuşulan şey dedikodu ve AKP son seçimlerde oyların yarısından fazlasını toplamıştı.Yerleşik oldugum yerse bir sahil kasabası ve egitim düzeyi en az lise genelde üniversite mezunu herkes kendi hayatını yaşıyor haliyle dedikodu yok.Son seçimlerde AKP üçüncü parti ilk parti AKP 'nin yaklaşık üç katı fark atmış.Sonuçta makale çok haklı.Bilim yoksa dogmalar yerini alır.Dogmalar genele hakimse de bilim kendisine o ortamda zor yer bulabilir.
 

kenan usta

New member
Geçende Memlekete gittim.Egitim düzegi çok düşük.ilk okulu bitiren kendini alim sanıyor ve kaldığım iki günde en çok konuşulan şey dedikodu ve AKP son seçimlerde oyların yarısından fazlasını toplamıştı.Yerleşik oldugum yerse bir sahil kasabası ve egitim düzeyi en az lise genelde üniversite mezunu herkes kendi hayatını yaşıyor haliyle dedikodu yok.Son seçimlerde AKP üçüncü parti ilk parti AKP 'nin yaklaşık üç katı fark atmış.Sonuçta makale çok haklı.Bilim yoksa dogmalar yerini alır.Dogmalar genele hakimse de bilim kendisine o ortamda zor yer bulabilir.
olayı çok güzel özetlemişsin kardeş ne diyek başka
 

HTML

Üst