Ergenekon Palavrasının Perde Arkası

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
Ergenekon Palavrasının Perde Arkası
(Merkezdeki 57 Fetullahçı Polis)

Hikmet Çiçek - Aydınlık Dergisi






(Açık İstihbarat : Fetullahçı suçlamasının en çok Fetullahçılar tarafından rakiplerini karalamak için kullanıldığının bilincinde olarak günümüzde her türlü "belgeye" tereddütle yaklaşılması gerektiğini hatırlatıyoruz. Her halükarda; Türk Devleti'nin içindeki masonik ve cemaat yapıların deşifrasyonu, sağlıklı bir şüphecilikle desteklenmiş ve kurunun yanında yaşı da harcamayan bir anlayışla sürdürülmesi gerekir. Aksi takdirde bugün başlatılan "ulusalcı cadı avı"nı kurgulayanların gerçek vatanseverleri meczup ve karanlık isimlerle harmanlayan anlayışından bir farkımız kalmayacaktır. )

----------------------------------------------------------------------------------------------

Taraf: “Kızılelma hoşaf oldu”,

Referans: “Veli Küçük’e büyük operasyon”,

Yeni Şafak: “Hiç bu kadar derine inilmedi”,

Hürriyet: “Ergenekon’a şafak operasyonu”,

Bugün: “Küçük Paşa’ya büyük baskın”,

Vakit: “Derin gözaltı”,

Zaman: “Ergenekon operasyonu”,

Sabah: “Devlet, derin devlete karşı”,

Evrensel: “Derin operasyon”,

Birgün: “Ortalık güzel koktu”,

Radikal: “Darbecilere operasyon”,

Milliyet: “Ergenekon’da 35 gözaltı”,

Posta: “Ergenekon’a darbe”...

Medyanın Fethullahçı, İkinci Cumhuriyetçi, Şeriatçı ve neoliberal solcu takımı ile holding medyası 23 Ocak 2008 günü aynı manşette buluştular.

Aralarında Veli Küçük gibi emekli askerlerin de bulunduğu 35 kişi, “çete kurma” gerekçesiyle gözaltına alındı.

İstanbul Emniyeti, grubun suikast ve bombalı eylem hazırlığında olduğunu iddia ediyor.

Zanlılar, Danıştay saldırısından, Cumhuriyet gazetesine atılan bombaya; Necip Hablemitoğlu suikastından, iki kilise rahibine yapılan saldırı olaylarına kadar sorumlu tutuluyor.

Gazeteler, operasyonun İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah Ankara'ya gelerek Başbakan Erdoğan’la görüşmesinden sonra başlatıldığını yazdı.

Operasyon için 22 Ocak gecesi saat 03.00'te düğmeye basıldı. Polis, Bursa, Mersin, Düzce ve İstanbul'da 40 ayrı eve eşzamanlı operasyon düzenledi. Zanlıların 8 aydın izlendiği ve telefonlarının dinlendiği açıklandı.

Soruşturma, Beşiktaş Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı Zekeriya Öz tarafından Terörle Mücadele Şubesi'nde yürütülüyor.

Taraf gazetesi 24 Ocak günü, “Aranan savcı bulundu” manşetiyle çıktı, Öz’e övgüler düzdü.

“EN DERİN OPERASYON”MUŞ!

Zanlıların sorgulanmasına İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde devam ediliyor.

Zanlıların sorgu ve ifade aşamasına soruşturmayı yürüten savcı Zekeriya Öz de katılıyor. Bu nedenle Emniyet Müdürlüğü savcıya özel bir oda tahsis etti. Gözaltındaki zanlılar Terörle Mücadele'de ayrı ayrı odalarda tutuluyor ve birbirleriyle görüştürülmüyorlar.

7 ay önce Ümraniye’de bulunan 27 el bombasıyla ilgili soruşturma çerçevesinde emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, eski Astsubay Oktay Yıldırım, İş Adamı Kuddisi Okkır ve Yazar Ergün Poyraz’ın da aralarında bulunduğu 15 kişi tutuklanmıştı.

Emniyetten yapılan açıklamalarda şimdiki operasyon, Ümraniye’nin devamı olduğu belirtiliyor.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, İstanbul’da gözaltına alınan kişilerin gözaltı ve soruşturma işlemlerinin özel yetkili 2 cumhuriyet savcısı tarafından yürütüldüğünü bildirdi.

Başsavcı Engin, 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye ilçesinde ele geçirilen el bombaları ile ilgili olarak başlatılan soruşturma kapsamında ve ‘silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek’, ‘bu örgüte üye olmak’, ‘askeri itaatsizliğe teşvik etmek’, ‘devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek’, ‘sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermileri bulundurmak’ ve ‘patlayıcı madde bulundurmak’ suçlarından başlatılan soruşturma kapsamında halen 13 kişinin tutuklu bulunduğunu kaydetti.

Başsavcı Engin, soruşturma çerçevesinde daha önceden mahkemelerce ‘gizlilik kararı’ ve ‘yayın yapma yasağı kararı’ alındığını hatırlatarak,

“bu aşamada ayrıntılar hususunda başkaca açıklama yapmaya yasal imkan bulunmamaktadır”

dedi.

Dedi, ama medya kendisine servis edilen imalat haberleri çarşaf çarşaf yayımlamayı sürdürdü.

Zamanlama ilginç. Irak’ın kuzeyine yapılan sınır ötesi harekat, türban konusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve ardından Danıştay Başkanlar Divanı açıklamalarına sanki yanıt veriliyor!

“Türkiye’nin en derin operasyonu” gerçekleşmiş.”Hiç bu kadar derine inilmemiş.”

Başbakan Erdoğan’a göre

“devlet görevini yapıyor, çalışıyor. Güvenlik güçleri ile yargının dayanışmasının güzel bir örneği veriliyor.”

Hangi eylemlilik halinde yakalanmışlar? Hangi eylemi gerçekleştirmişler?
Resmi açıklamalarda bu sorunun cevabı yok.

2 milyon YTL’ye tetikçi tutulacakmış, Orhan Pamuk öldürülecekmiş, DTP’lilere yönelik infaz listesine ulaşılmış. 'Ulusalcı' ideloji çevresinde yapılanmış bir örgütmüş ve adı da Ergenekon’muş!

BİR BELGE ELDEN ELE DOLAŞIYOR

“En derin operasyon” sürerken Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü çevrelerinde bir belge elden ele dolaşıyor, fotokopiyle çoğaltılıyor.

Daktilo ile yazılmış, dört sayfadan ibaret imzasız belge “Emniyetteki F Tipi Örgütlenmenin Etkin Elemanları” başlığını taşıyor.

Belge, Aydınlık’a da ulaştı. İşçi Partisi de belgeyle ilgili olarak bir suç duyurusunda bulunacak.

İmzasız belgenin içeriği, Ergenekon operasyonuna ışık tutuyor. Operasyonun kimler tarafından kotarıldığını aydınlatıyor.

Belgeyi inceleyen üst düzey bir emniyet yetkilisi,

“Belgenin içeriden yazıldığı anlaşılıyor. Kullanılan terimler bunu gösteriyor. Emniyet içinde bu ekipten rahatsız kişi ya da kişiler tarafından hazırlandığı anlaşılıyor”

yorumunu yapıyor Aynı yetkili, belgede söz edilen bazı isimlerin, Emniyet içindeki Fethullahçı örgütlenmeye ilişkin daha önce hazırlanan resmi raporlarda da adlarının geçtiğine dikkat çekiyor.

Belgede 4 daire başkanı, 11 başkan yardımcısı, 32 şube müdürü, 3 başkomiser ve 3 öğretim üyesinin adları geçiyor.

İSTİHBARAT’IN YÜZDE 90’I

Belgenin başında, Başkanlığını Ramazan Akyürek’in yaptığı İstihbarat Dairesi geliyor.

İstihbarat Dairesi’nin yüzde 90’ının bu cemaatin egemenliği altında olduğu belirtiliyor.

Daire Başkan Yardımcılığı’nın, Değerlendirme, Eğitim, Organize, Teknik, Personel, A, B, C, Tekop, İdari ve Mali İşler, Bilgi İşlem, Ankara İstihbarat, İstanbul İstihbarat ve İzmir İstihbarat şube müdürlüklerinin cemaatin kontrolü altında olduğu ifade ediliyor ve isimler veriliyor.

A F, R G, S A, S D, İ D, C Ç, F S, N Y, A F Y, Y Y, B A, H Ç, M D, A İ G, H A O gibi isimlere yer veriliyor.

Kaçakçılık ve Organize Suçlar Dairesi, cemaatin etkin olduğu ikinci daire konumunda.

Belgede Tadoc, Mali Şube, Yüksek Teknik , Organize, Narkotik, İnsan Kaynakları şubelerinde gene Fethullahçıların ağırlığının bulunduğu kaydediliyor ve Ö A, C B, O B, Ö T, M A K, M Ç, gibi isimler veriliyor.

Belgede Terörle Mücadele ve Güvenlik dairelerindeki cemaatin etkin isimleri de sıralanıyor. C K, Z B, S A E, A Z G, M Ç gibi isimlere yer veriliyor.

RÜTBESİ KÜÇÜK AMA

Baş Komiser M Ç’nin Emniyet içinde çok etkin ve “Baş koordinatör” konumunda olduğu,

“Cemaatin tüm işleri ile aktif sorumlu durumunda”

bulunduğu, psikolojik savaşa yönelik operasyonlar düzenlediği belirtiliyor.

Baş Komiser M Ç ile yardımcısı Komiser S A E’nin “Atabeyler” operasyonunda Genelkurmay önünde gazetecilere dağıtılan “sarı zarf” olayının da tertipçileri olduğu ifade ediliyor.

Aydınlık’ın konuştuğu askeri kaynaklar da bu isimleri doğruluyor.

M Ç’nin aynı zamanda vali, kaymakam ve emniyet müdürü atamalarında çok etkin olduğu kaydediliyor.

Belgede, Abdülkadir Aksu’nun İçişleri Bakanı olduğu dönemde bakan danışmanı olan Özgür Aytaç’ın,

“Amerika ve diğer ülkelere gönderilecek master ve doktora öğrencisi cemaat mensuplarını bu konulara bakan Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Recep Gültekin ile koordineli olarak yürütmekte”

oldukları öne sürülüyor.

Yurtdışında eğitim gören cemaate mensup master ve doktora öğrencilerinin, gelecekte

“Türkiye’yi yönetecek ve Amerika ile direk ilişki içinde olabilecek elit bir hizmet ekibi”

olarak yetiştirildikleri ifade ediliyor. Bu master ve doktora grubu içinde Gültekin’in kızı ve damadının da bulunduğu belirtiliyor.

Belgede, Aksu döneminde İçişleri Bakanlığı Müsteşarı olan Şerafettin Harput, Gültekin ile “en önemli bilgi paylaştığı kişilerden biri” olarak tanıtılıyor.

Gültekin ve Harput’un, Hukuk Müşavirliği, Polis Koleji Müdürlüğü, KOM ve Eğitim daireleri ve Polis Akademisi’ne yapılan tayin ve atamalarla bizzat ilgilendiklerine dikkat çekiliyor.

Belgeye göre cemaat üyesi olmayan müdürler Ankara’dan taşraya sürülüyor.

Hedef, Genel Müdürlük’te “tulum çıkarmak” olarak açıklanıyor.

Cemaatin himayesinde olan bazı elemanların, “yıllarca hiç Doğu görevi yapmadan” Ankara’da kalabildikleri ifade ediliyor.

Belgede, Aydınlık okurlarının yakından tanıdığı Polis Akademisi öğretim üyesi Önder Aytaç’ın da adı geçiyor.

Aytaç için, “cemaatin özellikle medyatik konularında uzman olarak lanse ettiği biridir ve çok faaldir” deniliyor.

Önder Aytaç, İkinci Cumhuriyetçilerin çıkardığı Taraf’ın sürekli yazarları arasında yer alıyor.

Belge, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Personel, Kriminal, Asayiş, Eğitim ve Bilgi İşlem dairelerindeki cemaat mensubu emniyetçilerin isimleriyle sona eriyor.

Burada M B, M Ç, O Ş, M A, O K, Ö Z, N Ö, M Ç, İ B, E O ve Y A gibi isimlere yer veriliyor.
 
paylaşımın için sağol.

ergenekon nasıl derinmiş ki kendisine yapılacak operasyolardan haberi olmuyor?

derinlik iddiası çok havada kalmış.

esas derin çetenin fetullahçılar olduğu açıkça ortada.


bu Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk'ün ilkelerinden uzaklaştırmak için yapılmış birsenaryodur. Karşı çıkanlar ise milletin gözünden düşürülerek bertaraf ediliyor.Ve bu şekilde ulusal hareket engellenip parçalanmak isteniyor.
 
Operasyonun sebebi belli gündemi değiştirmek.... Bu aradada türban mevzusunu jet hızıyla geçirip

meclisten unilerde serbest bırakmak türbanı...
 
bence asıl hedef orduyu halkın gözünden düşürmek
 
Yahu bunu da Fethullah Gülen'den bildiler ya, helal olsun diyorum. Millet nezle olsa adamdan bilecek ya :D
 
ARKADASLAR YOLUN ORTASINDA YÜRÜYENLER ezilmeye MAHKUMDURLAR
 
Kimsenin orduyu küçük düşürme gibi bir niyeti yok ancak orduda rütbeli subay olarak görev yapmış sonrada emekli olunca ordudan çaldıkları bombalarla silahlarla hücre evleri kurup (ümrani!yede ele geçirilen hücre evinde olduğu gibi) ve dahası provokasyon eylemler le ülkede kaos yaratmak için Cumhuriyet gazetesi gibi tahrik gücü yüksek yerleri bombalayıp sonrada bunu İslamcılar yaptı diyenler orduya zarar vermiyor mu.

Sen hangi hakla ordunun silahını çalarsın
 
İyiyi Allah korur Kötüye bişey oLmaz oLan oRTadaKiLere olur
 
Kiralık katil arayan tabancasız derin devlet!
Mırın kırın etmeyin, ortaya çıkan sonuç budur. Yine askerin üstünden parsa peşindesiniz.Evet bu operasyonun gerçek ve hatta tek amacı, aslında Silahlı Kuvvetleri yıpratmaktır.Yapılan bu operasyon da TSK"ya yapılan bilmem kaçıncı olan yeni bir psikolojik h
26 Ocak 2008 Cumartesi 14:08
AKP"nin kamuoyuna derin devletin çetesi diye sundukları, güya şunları yapmışmış:
-Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk"u öldürtmek için kiralık tutmuşmuş.
-Kiralık katile verilecek 2 milyon YTL için arayışlara girmişmiş.
-Derin çetenin amacı ünlü isimleri öldürüp darbe ortamını inşa etmekmiş..
-Darbe tarihi da 2009 tarihi imiş.
-Sıhhiye"deki 700 kilogramlık TNT bunlara ait imiş!
-Diyarbakır"da suçu PKK"lıya atmak için kendi arkadaşlarını vurmuşmuş!
Bırakın şunu bunu, sadece bu iddialar bile hadisenin ne olduğunu gözler önüne sermiyor mu?
Bir derin devlet düşününüz ki elinde adam öldürecek silahı olmasın!
Bir derin devlet düşününüz ki adam öldürtmek için para ile kiralık katil arasın!
Bir derin devlet düşününüz ki para için neredeyse mendil açıp dilenme durumunda olsun!
Bir derin devlet düşününüz ki tabancası bile yok iken 700 kilogramlık TNT bombaları ile yüklü minibüsü korku salmak için Ankara"da otoparka bırakabilsin!
Bir derin devlet düşününüz ki Diyarbakır"da suçu PKK"ya atmak için güya kendi arkadaşlarını öldürsün!
Bir derin devlet düşününüz ki bütün bunları 2009"da hedeflediği darbe ya da ihtilale gerekçe olsun diye yapsın!
Değil böylesi bir derin devlet ya da derin çete, bu şekilde mahalle ya da kaldırım bitirimliği bile olmaz demeyin, Türkiye"de bunlar var ve oluyormuş.
AKP ve dalkavukları öyle diyor.
Yukarıdaki iddialar, özel sızdırma metotları ile yayın yasağına rağmen dün medyadaydı.
Behey ahmaklar hadi tabancasızlığı, parasızlığı ve kendi arkadaşlarını öldürmeleri iddialarınıza gülerek geçelim de şu darbe hikayesi neyin nesidir?
2009"da darbe diyerek aklınızca dolaylı olarak TSK"yı mı hedefe oturtuyorsunuz!
Mırın kırın etmeyin, ortaya çıkan sonuç budur. Yine askerin üstünden parsa peşindesiniz.
Evet bu operasyonun gerçek ve hatta tek amacı, aslında Silahlı Kuvvetleri yıpratmaktır.Yapılan bu operasyon da TSK"ya yapılan bilmem kaçıncı olan yeni bir psikolojik harekattır.
Değilse, adam öldürmek için tabanca bile bulamayanlar, söyler misiniz nasıl ihtilal yapacakmış? Bütün o sözde suikast hikayelerine darbe hadisesi neden iliştirildi?
Hayır söylemek istediğim gözaltına alınanların tamamının pür-ü pak olduğu değildir.
Gözaltına alınanların içinde münferit olarak yanlışa yani suça bulaşmış olanlar belki vardır.
Eğer suçu sabit olan olursa biz onlara herkesten önce karşı çıkarız.
Ama ortada bir vakıa var ki bu artık saklanamaz boyuttadır.
Hatırlayın Şemdinli olayında neler söylenmişti.
Ankara"daki çete operasyonlarını göz önüne getirin.
Günlerce manşetlerden yapılan Başbakan"ı öldüreceklerdi haberlerini hatırlayın.
Dağıtılan sarı zafları, yapılan jurnalleri sorgulayın.
Ne oldu, Yüce Yaradan aşkıyla söyleyin, bir tek kişi o olaylarla ilgili olarak bugün cezaevinde midir?
Şimdi bütün bunların yaşandığı bir iktidar yönetiminde sorarım size, yargı kararı olmadan ben nasıl insanları peşinen mahkûm edebilirim.
Bakın yargı daha ilk adımda gözaltına alınların bir bölümünü serbest bıraktı.
Medyada tek satır haber yok.
Duyduk duymadık demeyin.
Ankara"da deklare edilmemiş büyük bir mücadele var.
Ama bu mücadelede birileri akıl almaz biçimde kural dışılıklar yaparken, diğerleri hâlâ yutkunmaya devam ediyor.




+++++



KUŞKULAR VAR...
Ankara"da Van Savcısı sendromu!



Ankara"nın öbür yakasında yargı ile ilgili kuşkular seslendirilmeye başlandı. Söylenen şu: AKP iktidar gücü ve başka bazı hassasiyetleri kullanarak yargıya nüfuz etmeye çalışıyor. Bu şekilde kendine sadık siyasallaşmış bir yargı kanadını inşa etmek istiyormuş. Örnek olarak da, yaptığı yanlışlar sebebiyle meslekten atılan Şemdinli İddianamesini hazırlayan Savcıyı gösteriyorlar... Kuşku ve endişelere bir şey demiyoruz da biz yargının genel anlamda AKP"nin güdümüne gireceğine inanmıyoruz. Doğrudur, bazı yargı mensuplarının AKP"lilere şirin görünmek için olmadık şeyleri yaptıkları ortadadır. Örneğin bir savcının, TMSF Başkanı için, “AKP militanı gibi davranıyor” diye yazmamız sebebiyle bizim hakkımızda ifademize başvurmadan, yani ön soruşturma yapmadan (ki bu var olan mevzuata göre ifadenin alınması olmazsa olmazdır) ceza davasını açtığı yani hapse girmemizi talep ettiği vakıadır. İlginçtir bu cenahın açtığı davaların tamamı da İstanbul Kadıköy"de açılıyor. (Bu durumu dürüstlüğüne, tarafsızlığına ve vatanperverliğine her zaman kefil olacağım aynı öğrenci yurdunda beraber kaldığım, ranza arkadaşım hemşehrim Adalet Müsteşarı Fahri Kasırga"nın dikkatine sunuyorum.)



+++++



PARDON!...
YÖK Başkanı hala neden istifa etmiyor!



Bir rezalet TV"lere yansıyor ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan YÖK Başkanına atfen “isterse yapmasın” gibi dehşet bir söz ediyor, lakin Başkan bunu sineye çekiyor.. Söyler misiniz, adeta aşağılanan bir YÖK Başkanı bundan böyle nasıl bu moral ile hizmet verebilir? Söyler misiniz, bu Başkanın yaptığı hangi icraata şüphe ile bakılmaz? Söyler misiniz, bu tavrı sineye çeken bu YÖK Başkanı Üniversite camiasından nasıl saygı görebilir? Bu noktadan sonra yapılması gereken Sayın Özcan"ın derhal istifa etmesidir. Kuşkusuz kusur elbette YÖK Başkanında değildir ama içine düşürüldüğü durum dramatiktir... TV"lere yanlışlıkla yansıyan o iki sözcük bile AKP"yi tanımlamaya yetmektedir. Hazin olan YÖK Başkanının uğradığı bu aşağılamaya medyanın tepki koymamasıdır. AKP ve "Cemaat Matbuatı"bunu yapmaz o malum da peki ya Doğan Medyası neden susuyor?Pardon, pardon Unakıtan"ın bu grupta olan dokunulmazlığını bir an için unutmuştum!



+++++



SİCİLİ BOZUK...
PKK itirafçısı ve kara harekatı gereği!



Ali Kırca"nın Siyaset Meydanı Programında bir PKK itirafçısı konuştu. İtirafçının söyledikleri önemliydi. PKK itirafçısı büyük bombalamaların öncesinde örgütün haber aldığını ve dolayısı ile de büyük bir zayiatın verilmediğini söyledi.. Burada sorulması gereken soru, haber verme işinin kimler tarafından yapıldığıdır. Uçaklar üslerden uçuşa geçtiğinde haber verilmiş olabilir demeyin, üslerde eğitim için her gün onlarca benzer kalkışlar oluyor. Dolayısı ile biz bu haber verme işinde açıkçası ABD cenahından kuşkulanıyoruz.. Pentagon, geçmişteki sicili dikkate alındığından pekala tut ve kaç taktiğini güdüyor olabilir.. Bu tablo da gösteriyor ki havadan yapılan bombalamaların psikolojik faydadan öte bir etkisi olmuyor. Dolayısı ile yapılması gereken kara harekatına start vermek olmalıdır.. Kara harekatı yapılmaksızın PKK"yı askeri anlamda çökertmem mümkün olmayacaktır

Sebahattin Önkibar/ Yeniçağ
 
Ergenekon ve İslamcılarla-Liberallerin TSK'ya Karşı Strateji Belirleme Toplantısı


Sabahattin Önkibar - Yeniçağ Gazetesi







Ergenekon’la ilgili süreç işliyor.

Bir biri ardına tutuklamalar devam ediyor.

Operasyona kimileri derin çete ayıklaması, kimileri de TSK’ya karşı psikolojik harekat yorumunu getiriyor.

Kuşkusuz en doğru kararı verecek olan yargıdır.

Ancak ne hazindir ki tutuklananlar aylardır hakimin karşısına bile çıkarılmıyor.

Bu tablo, operasyonun belli bir amaca matuf olarak yapıldığı iddialarına yol açıyor.

Öyle ya suçlu olmakla itham ettiklerinizi yargının karşısına çıkarmayıp aylarca bekletmenin başka izahı olabilir mi?

CHP ile MHP bu olayda eşyanın tabiatı gereği tepki vermeyerek ve konuyla arasına mesafe koyarak suskunluk içinde.

Keza, AKP güdümünde olmayan medya da işin farkında olsa da yine de ihtiyatı elinden bırakmıyor.

Öyle olunca da Ergenekoncu ilan edilenlerin vurun abalıya misali üstüne gidiliyor. Oysa evrensel hukukta suç ispatlanıncaya kadar kişi suçsuzdur.. Biz de bütün bunları bu kuralın gereği olarak yazıyoruz.

Ne yalan söyleyeyim bütün bunları gördükten sonra ben de Ergenekon operasyonunun TSK’ya karşı düzenlenmiş bir psikolojik harekat olduğuna inananlar tarafındayım..

Hayır varsa bir suç, suçluyu asla övmeyiz ama Ankara’daki benzer operasyonun yargılaması sonucundan hareketle kuşkularımız var.

Peki bu kuşkuların kaynağı mı?

AKP’nin kendine tek rakip olarak gördüğü TSK’yı etkisizleştirmek istediği sır değildir.

Bu parti mensuplarının AB baronlarına, bize kapınızı kapatırsanız askerler ihtilal yapar dediğini hepimiz biliyoruz.

Dahası, AKP ile beraber ona yandaş kalemşorların 2003’den itibaren TSK’nın imajını kırma bağlamında ardı ardına toplanıp stratejiler belirledikleri de vakıadır.

İşte geçmişte yapılan bu toplantıların bir tanesinden bir enstantane:

Yer: Bahçeşehir Üniversitesi sahibi Enver Yücel’in Beşiktaş’daki ofisi.

İslamcı ve liberal imajlı 50’ye yakın isim bir araya geliyor.

Aralarında Eser Karakaş, Fehmi Koru, Ali Bulaç, Mehmet Metiner, Gülay Göktürk, Can Paker, Ali Bayramoğlu, Etyen Mahçupyan, Asaf Savaş Akad, İbrahim Betil, Şahin Alpay, Kürşat Bumin, Nesrin Nas ve Celal Doğan gibi isimlerin de bulunduğu aydınlar AKP’nin konumu ve AB olayındaki samimiyetini uzun uzadıya tartışıyor.

Katılımcılardan bazıları AKP’nin takiye yaptığını söylemesiyle Gülay Göktürk ayağa kalkıp şöyle bir değerlendirme yapıyor:

“-Ben AKP’nin takiye yaptığına inanmıyorum. Velev ki takiye yapsa bile AKP’yi desteklemeye mecburuz çünkü AB’ye ancak AKP ile girebiliriz.. En önemlisi bakın arkadaşlar çok önemli bir şey söyleyeceğim...”

Gülay Göktürk devam ediyor:

“-En önemlisi AKP iktidarına destek askeri etkisizleştirmeye destektir. Gerçek demokrasiye destektir. AKP’ye sadece askeri etkisizleştirme gayretleri sebebi ile bile destek verilebilir.

AKP ile TSK’nın etkisizleştirilmesinde hepimiz aynı noktada isek oyun bozanlık yapmamalı, yola devam etmeliyiz. Türban ve benzeri şeyler ayrıntıdır. Esas konu Askeri, Batıdaki türden bir kimliğe çekmektir. AB de bunu istemektedir. Bizim yapacağım şey TSK’nın imajını kırmak için strateji belirlemek ve AKP ile bu konuda kol kola girmek olmalıdır..”

Gülay Hanımın bu sözlerine İslamcılar hararetle destek olurken bazı isimler itiraz etti ancak sonuçta mutabakat sağlandı.

Peki dün o toplantıdaki katılımcılardan birinden dinlediğim geçmişteki bu buluşmayı yazma gereğini niye mi duydum?

AKP iktidarı ile beraber TSK’nın imajına karşı topyekûn bir taarruzun başlatıldığını ortaya koymak için.

Bu ve benzeri çok şeyi yan yana getirdiğimde Ergenekon olayının askeri çökertmek için belirlenen stratejilerden biri olup olmadığını düşünmüyor değilim.. En iyisi bağımsız yargıyı beklemek...
 
Bu sözde aydınları okudukça gıcık oluyorum. Ve benim ülkemin gerçeklerini düşündükçe bu adamlar ya CIA ajanıdır ya da aydan gelmiştir demektan alamıyorum kendimi...

1- Türk milleti avrupalılar gibi sivil değildir, ORDU MİLLETTİR. Ordu millet olmadan ortadoğu gibi ateş çemberinin içinde ülkemizi bu kadar uzun süre ve güçlü savunamazdık yoksa

2- Türk Ordusu Avrupalılar gibi orta çağ derebeylerinden şövalyelerinden değil 3000 yıllık devlet geleneğinden gelir.

3- TÜRK ORDUSU DİĞER GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE ORDULARI GİBİ DİKTATÖR DEĞİL DEMOKRATTIR. Türkiye'ye Cumhuriyeti, demokrasiyi, bireysel özgürlükleri, eşitliği Türk Ordusunun önde gelen komutanlarından Mustafa Kemal ve diğer ordu mensupları getirmiştir.

4- Türk Ordusu Cumhuriyetin, Demokrasinin, Özgürlüklerin, Eşitliğin, Yasaların karşısında bir engel değil Tam tersine Tüm Bunların TEMİNATIDIR.

5- Avrupanın aksine her türk erkeği ordu disiplinini öğrenir ülke savunması için temel savaş eğitimini alır

Suça karışmış bireylerini en iyi temizleyen, en tepedeki komutanının suçunu bile görmezden gelmeyen ŞEREFLİ bir kurum olan TSK yıpratılmaya çalışılıyor. Hem de kimin tarafından laiklik sebebiyle Ordu ile karşı karşıya gelen islamcılar ve liberaller tarafından.

TÜRK ORDUSU ŞEREFİMİZDİR VE HER TÜRK ERKEĞİ O ŞANLI ÜNİFORBAYI GİYMİŞ ŞANLI SANCAKLAR ALTINDA NÖBET TUTMUŞTUR. Ümmetçi yer altı örgütlerine ses çıkarmayıp ulusalcı örgütlere savaş açan RTE'ye oy verenlere soruyorum.

Erbakan iktidarının ardından iktidara gelen Ecevit Başbakanlığındaki hükümet Başbakanlık Merkez Binadan Hizbullah Terör Örgütü Üyesi memurlar temizlemişlerdi.
Tayyip Erdoğan iktidarından sonra hizbullahçılar nereden çıkacak acaba? Cumhurbaşkanlığı'ndan mı? Meclisten mi? YÖK Genel Kurulu'ndan mı? Alt düzey kadrolaşma bitti sıra üst düzey kadrolarda.

ATATÜRK BATILI DEVLETLERİN REFAHINI VE GELİŞMİŞLİĞİNİ HEDEF OLARAK BELİRLEMİŞTİ AMA BU SALAKLARA, SAVAŞARAK YURTTAN ATTIĞI İŞGALCİLERİN HIRİSTİYAN KULÜBÜNE ÜYE OLMAK İÇİN HER TÜRLÜ TAVİZİ VERMESİNİ İSTEMEMİŞTİ

OSMANLI'DAN KALAN KAPİTÜLASYONLARI TEMİZLEYEN MUSTAFA KEMAL BU VATAN HAİNLERİNİN YAPTIĞI GİBİ YENİ KAPİTÜLASYONLAR VERİLMESİNİ ÖN GÖRMEMİŞTİ.

MUSTAFA KEMAL VE ŞANLI TÜRK ORDUSUNUN KANLA YAZDIĞI ZAFER SONRASI LOZAN'DA TEMİNAT ALTINA ALINAN HAKLAR BUGÜN AVRUPA BİRLİĞİ SEVDASI İLE GERİ VERİLMEKTEDİR (vakıflar yasası)

YAZIK HALA ORDUYA SUÇ BULANLARA ORDUYU DEMOKRASİNİN KARŞISINDA ENGEL OLARAK GÖRENLERE!
 
BU İSİM ?
Bu isim kimin gözaltına alınacağını önceden biliyor. Övündüğü konu şu: Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınacak bir gazetecinin ismini veriyor.
03 Mart 2008 Pazartesi 10:57

Oray EĞİN - Akşam

Hangi kanalın kime satılacağından, belli bir konuma kimin atanacağına kadar lüzumlu lüzumsuz pek çok dedikodu geliyor kulağıma ve kaynağını sorduğum zaman herkes tereddütsüz tek bir ismi gösteriyor: Fehmi Koru. Ömrü boyunca dedikoduya bayılmış, kimi zaman kendisi de dedikodulara malzeme olmuş bir gazeteci olarak yazdıklarını değil konuştuklarını anlatıyorlar. Daha çok sohbetlerde, çay üzeri anlattıkları. Yazsa gazeteci diyeceğiz zaten.

Cumhurbaşkanı"nın özel kalemi gibi davranmanın yanına, bir de çeşitli imtiyazlarla edindiği bu bilgileri kritik noktalardaki insanlara yaymak var demek. Mesela Sabah-atv"nin satışından da ortalığı Fehmi Koru"nun karıştırdığı, çeşitli aşamalarda belli konularda müdahalesi olduğu konuşuluyor. Zaten o kurumdan da dünyanın en gereksiz programı için epey bir miktar alıyor.

Basında dedikodu bir motiftir, gazeteciler de çok sever, stresli mesleğimizde bir renktir kimin kiminle uğraştığının üzerinde durmak. Ancak Fehmi Koru"nunki çoktan Babıali Yokuşu fısıtılarını aşmışa benziyor, iddialar doğruysa.

Bundan bir süre önce Fehmi Koru orada burada, sohbet esnasında, kimi gazetecilerin arasında övünerek bazı bilgileri ifşa ediyor. Artık o kadar çok yerde konuşuyor, o kadar çok yayılıyor ki bana bile geliyor konuştukları, düşünün.

Övündüğü konu şu: Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınacak bir gazetecinin ismini veriyor. Kimse üzerinde durmuyor, Koru gibi Cumhurbaşkanı"na yakın bir gazetecinin bile böyle bir şeyi bilemeyeceği düşünülüp geçiştiriliyor.

Aradan bir hafta geçiyor ve Ergenekon kapsamında bir gazeteci göz altına alınıyor: O gün Fehmi Koru"nun ağzından çıkan isim, yani Vedat Yenerer.

Rivayete göre bu bilgisinin teyit edilmesinin ardından Koru yine meydana çıkıyor, sağda solda yeni istihbarat bilgileri anlatmaya başlıyor. Anlattığı yine Ergenekon operasyonu kapsamında bu sefer iki gazetecinin göz-altına alınacağı iddiası.

İddiayı aktaranlar, Koru"nun daha önceki istihbaratının doğru çıktığını göz önünde bulundurarak bu bilgileri veriyor. İki isimden biri hakikaten Türkiye"yi sarsacak nitelikte, çok şöhretli bir gazeteci. Son zamanlarda muhalif çıkışlarıyla konuşulan ve kendisinden bir siyasi hareket yaratması beklenen çapta bir isim...

Ancak bu ismin şöhreti gelecek muhtemel tepkilerden dolayı operasyonu düzenleyecekleri tereddütte bırakıyormuş.

Merak edilen, Koru"nun bu bilgilere neden sahip olduğu. Ya birileri onun adını kullanarak dezenformasyon yapıyor ya da o birileriyle bu yakın temasları sonucu isimleri alıyor ve yayıyor. Ancak ikinci şıkta, iletişimin karşılıklı olma esasına dayanarak Fehmi Koru"nun da bu bilgiler karşılığında kendinden bir şeyler söylenmesi beklenmez mi?

Fiilen gazeteciliği bırakan Fehmi Koru, kimi gazetecilerin kapısına çarpı konmasının, Nazi Almanyası"nda olduğu gibi fişlenmesinin yolunu açmış olabilir mi? İnanmak istemiyorum. Ama bu bilgilere sahipse ve yazmıyorsa, bu fişleme operasyonuna sessiz kalarak dahi önemli katkı sağlamış olabilir. Bu soru aslında onun bağlantılarına sahip bir ismin neden arkadaşları iktidara geldikten sonra gazetecilik yapmadığıyla da ilintili. Geçmişin Taha Kıvanç"ıyla bugün kitaplardan, seyahatlerden bahseden Taha Kıvanç arasında ciddi bir “haber” farkı var.

Eğer önümüzdeki günlerde Fehmi Koru"nun yaydığı söylenen isimler gözaltına alınırsa Ergenekon operasyonu çok daha ilginç bir hal alacak. O zaman Koru"nun gerçekten vermesi gereken bir hesap olacak.

Ya da şunu yapsın: Kendi yakın çevresinde bu kadar fazla “Her şeyi ben bilirim” havasında konuşmasın. Çünkü bizzat bu dedikodular onun odasının içinden çıkıyor; yayanlar bizzat tanıklar.
 
E CANIM fehmi Koru bilmiyecek te benmi bilecem.Fehmi Koru nur topu gibi derin devletimizin akıl hocası onlarla birlikte çalışıyor ama olaylarda kendi parmagı da oldugunu bir şekilde göstermek istiyor ama böylede deşifre oldugunun farkında degil ya derin devlette kimlere kaldı bu ülkede?
 
Bu Yazıya Ancak Gülünür Nasıl Da Uydurmuşlar Helal Olsun Vallahi

******
 
Haber verme zenginliğinize sonsuz teşekkürler,sayenizde bir çok şeyi yeniden öğreniyoruz..sağolunuz...
 
Geri
Üst