Erdoğan'dan Sezer ve Büyükanıt'a cevap: Birbirimizi yormayalım

Vampirella

New member
Katılım
20 Nis 2006
Mesajlar
125
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
44
Erdoğan'dan Sezer ve Büyükanıt'a cevap: Birbirimizi yormayalım


KKTC ve Güney Kıbrıs'ın karşılıklı olarak limanlarını açması yönünde AB Dönem Başkanı Finlandiya tarafından ortaya atılan öneriye 'bize sorulmadı' tepkisi gösteren Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Genelkurmay Başkanı Orgenerel Yaşar Büyükanıt'a cevap Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan geldi.



Erdoğan, önerinin sözlü olarak yapıldığına dikkat çekerken, "Biz bu sözlü görüşmeler içinde mi Çankaya ya soracağız veyahutta ilgili bazı kuruluşlara mı soracağız?" dedi. Yazılı öneri olduğu takdirde ancak görüşme ihtiyacı olacağını belirten Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin başı olarak kendilerinin zaten yeterince altyapı ve birikime sahip olduklarını vurguladı. Bu tür açıklamalarla piyasaların olumsuz etkilendiğine dikkat çeken Başbakan, "Birbirimizi yormayalım, birbirimize haksızlık etmeyelim." ifadesini kullandı. Erdoğan, konuşmasında "KKTC'nin kazanmadığı bir yerde biz Güney Kıbrıs'ın kazanmasına evet demeyiz."garantisi de verdi.

Ahmet Necdet Sezer'in memleketi Afyonkarahisar'da toplu açılış törenine katılan Başbakan yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanına ve isim vermeden Büyükanıt'ın açıklamalarına tepki gösterdi. Finlandiya'nın kendilerine Kıbrıs'la ilgili teklif yapıldığını hatırlatan Erdoğan, şu açıklamalarda bulundu: "Bu teklif üzerine onlarla bazı sözlü görüşmeler yaptık. Biz bu sözlü görüşmeler içinde mi Çankaya ya soracağız veyahutta ilgili bazı kuruluşlara mı soracağız. Kusura bakmasınlar da Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin başında olanların herhalde şu ana kadar oluşmuş olan altyapıyla ilgili olarak bazı bilgileri var, birikimi var, biz bunları sözlü olarak konuşuruz. Ama olay yazılı bir metne dönüşeceği zaman hay hay o zaman tabi ki Çankaya'ya soracağız, tabi ki o zaman ilgili kurum ve kuruluşlarımızla onları yazılı olarak görüşeceğiz. Ama bunları birbirinden lütfen ayırt edelim. Birbirimizi yormayalım, birbirimize haksızlık etmeyelim. Aksi takdirde piyasaları rahatsız ederiz. Çünkü bu piyasalar rahatsız olduğu zaman benim vatandaşımın cebine girecek para ne oluyor. Azalıyor. Vatandaşımın alım gücü azalıyor, eksiliyor. Bu haksızlığı yapmayalım. Burada güzel bir noktaya geldik. Bunu kimsenin azaltmaya hakkı yok. Özellikle bunu vurgulamak istedim. Hiç endişeniz olmasın. Biz AB yolunda hanemize artı yazmayacak bir adım atmayız. Bizim ilkemiz kazan-kazan. Biz de kazanacağız karşımızdaki de. Kuzey Kıbrıs kazanacak, Güney Kıbrıs kazanacak. KKTC'nin kazanmadığı bir yerde biz Güney Kıbrıs'ın kazanmasına evet demeyiz. Bunu herkes böyle bilsin. Biz böyle derken birileri bizim adımıza farklı yorumlara girmesin."

Denktaş'a da yüklendi

KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a da yüklenen Başbakan Erdoğan, KKTC'nin hiçbir dönemde AK Parti iktidarı döneminde olduğu kadar itibar kazanmadığını söyledi. "Şu ana kadar sabrettim"diyen Erdoğan, Denktaş'ın Türkiye'de seçim kampanyası yapmasına karşı çıktı. Denktaş'ın televizyon programlarına çıkıp halkın kafasını karıştırdığını savunan Erdoğan şunları iddia etti: "İddia ile söylüyorum. Sayın Denktaş iktidarda olduğu zamanlarda Türkiye'den başka hiçbir devlet başkanı tarafından cumhurbaşkanı makamı olarak davet ediliş midir? Buradan soruyorum. Sayın Denktaş acaba kimlerle görüştü, bize envanterini gönderirse memnun oluruz. Sayın Talat Pakistan Devlet Başkanı tarafından resmi davetli olarak gitmiştir. Başta ABD olmak üzere birçok Avrupa ülkesinden de davet almıştır. Sayın Dektaş'ın emeği vardır kendisine saygı duyarız. Ama lütfen bu tür televizyonlara çıkıp benim halkımın kafasını da bulandırmasın. Şu ana kadar sabrettim. Benim ülkeme gelip seçim kampanyası yapacağına kendi ülkesinde seçim kampanyası yapsın. Sayınlık böyle kazanılır. KKTC'nin biz göreve geldiğimizde kişi bana milli geliri 5 bin dolardı şimdi 10 bin dolar olmuştur. Bu dönemde olmuştur. Onlara sağlamış olduğumuz özgüven ve destekle oldu bu."


Son gelişmeler hakkında neler düşünüyorsunuz?Türkiye nin Rumlara limanları 1 seneliğine açma kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?Ordu nun açıklamaları sizce doğru mu? Yada Akp bu konuda nasıl bir yol izlemeliydi?
 
Başbakan, "Birbirimizi yormayalım, birbirimize haksızlık etmeyelim." ifadesini kullandı. Erdoğan, konuşmasında "KKTC'nin kazanmadığı bir yerde biz Güney Kıbrıs'ın kazanmasına evet demeyiz."garantisi de verdi.

Gerçekten de Sayın Başbakana ara sıra katıLmaktan insan kendini aLamıyor ve dediği en doğru sözLerden bir tanesi artık birbirimizi yormayaLım

İkinci söyLeminin garantisini de verebiLiyorsa da ne mutLu..
 
hayırLısı dıım sıkıLdık ama yozlLasmıs krıseLesmıs sıyasetten
 
Bir kurumun 40 bin personeli ordaysa yazılıda da sözlüde de sormak zorundasın!Kaldıkı zaten bu dediklerini yazıya dökemeyecekler..Hodri Meydan..Bide garip olan kendi kabinesindeki bakanlarında bunu tv dev öğrenmesi: )Abdullah Gül'le beraber baya kafa yormuşlar malum bilgi birikimleride var..Nediyelim...Hala Ab hala Ab : )
 
Hayır sormak zorunda değil...Ordu siyasete karışmaz..Dünyanın hiç bir yerinde yok bu anlayış..Atatürk te zamanında söylemişti....Ama dinleyen kim...

Siyasete bulaşmak isteyen askerlere Atatürk'ün verdiği cevap çok tarihîdir gerçekten. 'Ya siyaset ya üniforma!' demişti hatırlatırım bu arada...
 
Vampirella karışmasından bahsetmiyorum görüşünün alınmasından bahsediyorum ve o kurumun orada 40 bin elemanı var!Yazılı olarak genelkurmayın görüşü alınır.Ondan sonra ister uygularsın ister uygulamazsın.!Onu gectim zaten başbakanda demiş yazılı bişeyde sorarız diye..Bende diorumki sözlü de almalısın çünkü 40 bin elemanı var.!Anlatabildim mi?
 
evet ordu siyesete karışmaması lazım,
ama söz konusu kıbrıs ise
genel kurmay başkanımızın ve cumhurbaşkanımızın görüşlerini alması lazımdı diye düşünüyorum
saygılarımla
 
Bu konuya paralel bir alıntı yapmak istiyorum...

Geçmişte "gizli diplomasi" , bir yöntem olarak devletlerarası ilişkilerde yer tutar; alınan kararlar ya da imzalanan anlaşmalar yıllar sonra gün yüzüne çıkardı. Örneğin; 1916'da, İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Türk topraklarını paylaşmak için imzaladıkları "Sykes-Picot Antlaşması", ancak 1917 Sovyet Devrimi sonrasında açığa çıkmıştı!.. Günümüzde artık bu yöntem geçerliliğini kaybetti. Çünkü evrensel demokrasi anlayışı, siyasal erk tarafından alınmış kararların ulus tarafından bilinmesini gerekli kılıyor!.. Ne var ki, uluslararası ilişkilerde gizli diplomasiden bugün vazgeçilmiş olsa da, yine de benzer yöntemlerin iç politikada uygulama alanı bulduğu; kendi ulusuna karşı gizli diplomasi yöntemi kullanan hükümetlerin var olduğu; 7 Aralık tarihli "AB Daimi Temsilciler Toplantısı" nda ortaya çıktı. Ulusal hak ve çıkarlarımızla bağdaşmayan bir kısım önerilerin, hükümet tarafından bu toplantıya götürüldüğü anlaşıldı!..

Gizli girişimler

Birinci Dünya Savaşı sürerken, Akdeniz'de İngiliz gemilerinden kaçan Alman savaş gemilerini; Padişahın, Meclisin, Sadrazamın (Başbakanın), nâzırların (bakanların) haberi olmaksızın, Çanakkale Boğazı'ndan geçmelerine izin veren Harbiye Nâzırı (Savaş Bakanı) Enver Paşa , 10 Ağustos 1914 gecesi, Nâzırlar Heyeti (Bakanlar Kurulu) toplantısına gecikmeyle geldiğinde, gizli girişimini şöyle açıklamıştı: "Bir oğlumuz dünyaya geldi!.." Bizim de Birinci Dünya Savaşı'na girmemizle sonuçlanan bu gizli girişimin üzerinden yıllar geçti... Ve bu yöntem bugün yeniden gündeme geldi. Geçmişteki örneğinde olduğu gibi, yine ulusal hak ve çıkarlarımız bir kenara itildi. Son girişimin öncesinde belli oldu ki, geleneksel "Genelkurmay-Dışişleri" işbirliği zemini hükümet tarafından kasıtlı bir şekilde yok edildi. Ada'da 40 bin kişilik bir "Kolordu" su bulunan "Türk Silahlı Kuvvetleri" (TSK), değerlendirme düzlemi dışında bırakıldı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden, hatta Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu'ndan bile habersiz; yalnızca Başbakan'ın talimatı ve Dışişleri Bakanı'nın kişisel girişimiyle AB'ye iletilen bir öneriyi, Türk ulusu ne acıdır ki, asker ve sivil en üst düzey sorumlu ve görevliler de dahil olmak üzere, bir yabancının ağzından öğrendi. AB Dönem Başkanı Finlandiya Dışişleri Bakanı "AB Daimi Temsilciler Komitesi Toplantısı" nda yaptığı bir açıklamayla, Türkiye'yi ve AB üyesi ülkeleri konu hakkında bilgilendirdi!.. Belirsizlikler sürmekte!.. AB Dönem Başkanı; Türk Dışişleri Bakanı'nın önerilerini içeren bir mektuptan bahsederken, kimi çevreler bunu yalanlıyor...

Öneri ve içeriği

Finlandiyalı Bakanın temkinli şekilde yaklaştığı ve yazılı teyit beklediği öneri; "Ercan Havaalanı'nın uluslararası trafiğe ve Magosa Limanı'nın doğrudan ticarete açılması karşılığında, Türkiye'den de bir havaalanının ve limanın Rumlara açılabileceği" ni içeriyor. Gelişme üzerine Finlandiya'nın başlattığı girişime göre, öneride yer alan uygulamalar sürerken Kıbrıs'ta BM çerçevesinde sürdürülecek çözüm çalışmaları 12 ayda, 2007 içinde tamamlanacak. Olaya doğrudan taraf olan ülkelerin kıymetlendirmesi şu şekilde:

- KKTC: "KKTC'nin varlığı kabul ediliyorsa bu öneri değerlendirilebilir."

- Yunanistan: "Türkiye tüm limanlarını, AB'ye üye tüm ülkelere açmalıdır."

- GKRY: "Ercan Havaalanı'nın uluslararası uçuşlara açılması hiçbir zaman kabul edilemez. Bu, Türk kesimini dolaylı olarak tanımak anlamına gelir."

Türkiye ise önerilerinin "tek taraflı ve koşulsuz" olduğunu belirtiyor. Yalnızca beklentilerini ifade ediyor ve bu girişimi, "birbiriyle uyumlu aynı dönemde gerçekleşecek bir hareket birliği" olarak tanımlıyor.

Aslında bu girişimle, Türkiye'nin ulusal hak ve çıkarları tehlikeye atılmakta;

- Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) tanınabileceği, - Londra ve Zürih antlaşmalarıyla Türkiye'ye tanınmış haklardan vazgeçilebileceği,

- Bu yolla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki (KKTC) TSK varlığına son verilebileceği,

- GKRY ve KKTC'den oluşacak "İki toplumlu, iki bölgeli, iki devletli Federal Kıbrıs" politikasından geri adım atılabileceği, dolaylı olarak kabul edilmiş olmaktadır. Bu öneriyi gündeme getirenler; Türkiye Cumhuriyeti'nin gelenekselleşmiş ulusal politikası dışında hareket ederek sorumsuzca attıkları adımlarla şunu söylemek istemektedirler: "Geçmişte bir yanlışlık yapıldı. Türkiye Kıbrıs'ta garantörlük haklarını kullandı. Fiili bir durum yaratıldı. Yeni bir sorun ortaya çıktı. Bu sorun Türkiye'nin AB'ye üye olmasını engelliyor. Biz bu noktadan sonra geri adım atıyoruz. AB'ye girebilmek için Kıbrıs'taki çıkarlarımızdan ve Kıbrıs Türkleri üzerindeki koruyuculuk haklarımızdan vazgeçiyoruz. Artık "İki bölgeli, iki toplumlu, iki devletli Federal Kıbrıs" tezini savunmuyoruz."


Tarihsel yanlışlar

1959 ve 1960 "Londra ve Zürih Antlaşmaları" na göre, Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadıkları uluslararası hiçbir örgüte, "Kıbrıs Cumhuriyeti" nin üye olması olanaksızdı. Ne var ki Türkiye; hiçbir hukuki değeri olmayan ve de geçerliliği bulunmayan "Kıbrıs, Türkiye'nin AB üyeliği önünde engel teşkil etmeyecektir" türündeki diplomatik beyanlara gösterdiği kabulle, GKRY'nin AB üyeliğine karşı çıkmadı. Konuyu nedense "Uluslararası Lahey Adalet Divanı" na da götürmedi. Türkiye bir şekilde GKRY'nin AB'ye üyeliğine "evet" demiş oldu. Daha sonra "Gümrük Birliği Anlaşmasına Ek Katma Protokol" ü imzaladı. Tüm liman ve havaalanlarını, içlerinde GKRY'nin de yer aldığı AB'ye yeni üye olan 10 ülkeye açma taahhüdünde bulundu. Ve böylece elindeki kozları yitirdi. Bugünkü resim; bu iki temel yanlışın doğurduğu sonuçlar sonrasında ortaya çıktı... Kıbrıs'ta, "iki bölgeli, iki toplumlu, iki devletli federasyon" un gerçekleştirilebilmesi için temel koşul; önce GKRY'nin KKTC'yi tanımasıdır. Türkiye'nin 7 Aralık'ta AB'ye götürdüğü öneri bunu sağlamaktan uzaktır. KKTC'nin tanınmasını sağlamayan hiçbir girişim federasyona gidecek yolda sonuç getirmeyecektir. Gelişmelerin herhangi bir noktasında, eğer KKTC tanınmadan Türkiye GKRY'yi tanırsa, o zaman Ada'daki Türk askerî varlığının yasal zemini de kaybolmuş olacaktır!..

Gelinen nokta

Başbakan, Dışişleri Bakanı, Başmüzakereci Devlet Bakanı; daha dün mikrofonlar önünde, kameralar karşısında Kıbrıs için ulusa vermiş oldukları sözü unutmuşlardır!.. Hükümet uluslararası ilişkilerde, başta AB üyeliği olmak üzere birçok alanda, Türk ulusundan gizli tutulan taviz hazırlıkları içinde olduğunu kanıtlamıştır!.. Hükümet Kıbrıs'taki ulusal hak ve çıkarlarımızdan vazgeçerken, bunun son taviz olmayacağı, başka tavizlerin de bunu izleyeceği anlaşılmıştır. Hükümet birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da yabancıların güdümü altında ve ulusal çizginin dışında kalmıştır!..

"Bugün Kıbrıs" ta var olan barış ve özgürlük ortamı büyük bir mücadele sonrasında sağlanmıştır. Türkiye'de hiçbir siyasal yönetim, Kıbrıs'taki koşulların 1974 öncesine geri götürülmesi yolunu açamaz!.. Bu konuda söz hakkı olanlar varsa, onlar bu mücadelede can verip, şimdi toprağın altında yatanlardır."


Kaynak : O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU
 
Geri
Üst