kuzay
Pesimist
- Katılım
- 2 Nis 2007
- Mesajlar
- 28,387
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
“Er Gibi Koruyamadığın Memleket İçin, Şimdi Dişi Gibi Ağla ! “
Endülüs’ün yerinde yeller esiyor!
İspanya topraklarında 781 yıl İslam'ın ihtişamını yansıtan Gırnata, Kurtuba ve İşbiliye yok artık tam 513 yıldır. Camilerin yerini kiliseler, ezan sesinin yerini 'çan'lar almış. İslamla özdeşleşen İslam'ı hatırlatan tüm izler silinmiş Endülüs'te.
Geçtiğimiz aylarda bir grup meslekdaşla birlikte Malaga’ya gittik.Endülüs devletinin ihtişamının sergilendiği cenneti andıran vadilerde kurulan Gırnata (Granada), Kurtuba (Cordoba) ve İşbiliye’yi (Sevilla) görmekti asıl amacımız. Gördük de; 1492 yılında hak ile yeksan olmuş o koskoca devletten eser bile kalmamıştı o topraklarda...
Bütün camiler, kiliselere çevrilmişti. Camilerdeki ezan sesinin yerini 'çan'lar, namazgâhların yerini 'ayinler' almıştı ve imamların yerini ise 'papazlar'... Kısacası, İslam'ı çağrıştıran tüm izler silinmişti.
Endülüs'ün muhteşem tarihini böyle kısa bir yazıda her yönüyle anlatmak mümkün değil tabii. Zira Endülüs'ü anlatmak için günler, aylar, yıllar yetmez belki...
1490 yılında Hıristiyan orduları tarafından kuşatılan Gırnata, 1492'de yapılan bir antlaşma ile Müslümanların dini ve medeni haklarının garanti altına alınması şartı ile teslim oldu. Böylece, İspanya'da sekiz asırlık İslam hakimiyeti de son buldu..
'GEMİLERİ YAKMIŞIZ, DÖNÜŞÜMÜZ YOK!'
Endülüs, İslam’ın ve Müslümanların izleriyle doludur. Endülüs’ün adı anıldığında, insanın aklına ilk olarak ünlü İslam kumandanı Tarık bin Ziyad'ı gelir elbette...
Tarık bin Ziyad, dört gemiyle -daha sonra kendi ismiyle anılacak olan- Cebel-i Tarık Boğazı'ndan ordusunu karşı kıyıya geçirdi ve ordusuna tarihe mal olmuş şu konuşmayı yaptı: "Askerlerim! Görüyorsunuz ki, arkanızda deniz, önünüzde düşmanlar ve kaçacak hiçbir yeriniz yok. Vallahi, sabır ve sebattan başka yapacağınız bir şey de yok. Düşmanımızın bütün gücüyle üzerimize geldiği apaçık ortada. Üstelik yiyecek ve teçhizatı da bol... Halbuki bizim kılıçtan başka silahımız ve düşmanın elinden alacağımız yiyecekten başka erzakımız da yoktur.
Hiçbir şey yapmadan şu durumumuz birkaç gün devam etse, kuvvetten kesiliriz. Bizden korkan düşman da halimizi görüp bize karşı cesaretlenir. Bu kötü akıbete düşmekten kendinizi koruyarak, şu azgın düşmana karşı görevinizi gereğince yapınız.
Müstahkem şehirler ve güçlü düşman karşınızdadır... Ölümden korkmazsanız, bu fırsatı değerlendirmek ve zafere ulaşmak mümkündür. Şunu kesinlikle biliniz ki; bu savaşta, ben de sizden daha fazla emniyette değilim. Yine iyi biliniz ki; eğer şu zorluklara biraz sabrederseniz, daha mutlu bir hayata kavuşursunuz. En ucuz malın can olduğu bu pazara sadece sizi sürmüyor, bilâkis önce kendi canımdan başlıyorum. Canınızı düşünerek benden yüz çevirmeyiniz. Siz de bendan daha fazla bir zorluğa katlanmayacaksınız. Sizin payınıza da bana düşenden fazlası düşmeyecek.
Elhamra Sarayı
Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz.
Mü'minlerin emiri; kahramanlarının içinden, sizi seçti. Çünkü siz savaştan korkmadığınıza ve süvarilerle çekinmeden vuruşacağınıza ve sizin bu cihaddan gayenizin İlây-ı Kelimetullah olduğuna, dolayısıyla bu uğurda sevap kazanacağınıza güveni sonsuzdur. Böylelikle İslâm dinini bu ülkeye yerleştireceğinize inanıyor. Elde edeceğimiz ganimetin tamamı sizindir. Allah yardımcınız olsun.
İki cihanda sizin bahadırlığınız anılacaktır.
Biliniz ki, sizi davet ettiğim şeye ilk icabet eden ben olacağım ve kesinlikle bilin ki, iki ordu savaşa başlayınca bizzat kendim Rodrich denilen azgına hücum edip inşaallah onu öldüreceğim. Siz de benimle birlikte saldırın. Eğer onu öldürdükten sonra ben de ölürsem, sizi ondan kurtarmış olurum. Başınıza itaat edeceğiniz bir kahramanı getirmekten aciz değilsiniz. Eğer ona yetişemeden ölürsem, bu arzumu terk etmeyin ve onun üzerine yüklenin. Onu öldürmek suretiyle bu ülkenin fethini tamamlayın. Düşman askerleri öldükten sonra dağılırlar ve bir daha toparlanamazlar."
'ER GİBİ KORUYAMADIĞIN MEMLEKET İÇİN, ŞİMDİ DİŞİ GİBİ AĞLA!'
Son Gırnata hükümdarı Abdullah, atalarının ülkesini terketmek zorunda kaldığında, Padul Dağı'nın tepesinde durakladı. Bu yüksek tepeden deniz görünüyordu. Abdullah, Afrika'ya gitmek üzere gemiye binecekti. Bu tepeden Gırnata, Vega ve kenarında Katolik Kral Ferdinando ile Isabella'nın çadırlarının yüksekliği Genil Nehri de görünüyordu. Hükümdar Abdullah, bu güzel memleketi ve hâlâ şurada-burada Müslümanların mezarlarının yerini işaret eden selvileri görünce ağlamaya başladı. Eskiden maiyetini oluşturan, büyüklerle beraber peşinden gelen annesi Ayşe Sultan ona: "Er gibi koruyamadığın memleket için şimdi dişi gibi ağla!" dedi. İşte o anda dağdan indiler. Artık Gırnata gözlerinin önünden ebediyete kadar silinip gitmişti.
SÜRGÜNLER... KATLİAMLAR...
Gırnata sultanlığının yıkılmasıyla beraber İspanya'da Hıristiyan hakimiyetinde çok sayıda Müslüman kalmıştı. 1497 yılında Aragon Prensi Fernando el Catolico ile Kastilya Prensesi Isabella la Catolica sözlerinde durmadılar, Müslümanları zorla Hıristiyanlaştırdılar. Kur'an-ı Kerim ve diğer Arapça eserleri toplattılar, kütüphaneleri boşalttılar, camileri kiliseye çevirdiler, karşı çıkanlarıysa Engizisyon Mahkemeleri’ne sevkettiler. 1609 yılında da İspanya Krallığı, kilise ile ortak bir karar alarak tüm Müslümanları, başta Afrika ve Fransa olmak üzere sürgüne gönderdi. Sürgünlerde yüzbinlerce Müslüman hayatını kaybetti.
Bu zulümler sırasında yazılan kaside ne güzel özetliyor o tabloyu:
Büyük bir felâkete uğramış esirlerden size selam,
Ne büyük felâkettir o,
Şerefli bir hayattan sonra kır saçları yolunarak, koparılan yaşlılardan size selam,
Daha önce kapalıyken kâfirler önünde açılan yüzlerden size selam,
Papazın zorla yatağa götürdüğü şerefli genç kızlardan size selam,
Kendilerine zorla domuz ve haram kokuşmuş etler yedirilen yaşlılardan size selam,
(Kral) gözümüzü boyadı anlaşmalara uymadı; bizi, baskı ve güç kullanarak istemeye istemeye Hiristiyanlaştırdı,
Hiçbir Müslümana ne bir kitap, ne de bir Kur'an bıraktılar,
Oruç tuttuğu, namaz kıldığı bilinen herkes ateşe atılıyor,
Bizden kiliselerine gitmeyen kişileri papaz feci bir şekilde cezalandırıyor,
Peygamberimize küfretmeyi, iyi ve kötü günlerimizde onu anlamamamızı bize emrettiler...
Cahil, kaba, Arap olmayan insanların adlarıyla adlarımız değiştirildiğinde ne kadar yazık oluyor,
Temiz ve paklıktan sonra, kâfirlerin çöplükleri olmaları için, duvarlara çevrilen mescidlere ne kadar yazık,
Ezan yerine çanlar asılan minarelere yazık...
"LA ĞALİBE İLLALLAH"
Müslümanlar tarafından Gırnata 'da inşa ettirilmiş ve Endülüs'ün en önemli eserlerinden biri olan el-Hamra Sarayı (Kızıl Saray) tüm ihtişamıyla karışılıyor gelenleri. Bütün duvarlar baştan başa harika hatlarla inci gibi işlenmiş. Tavanlar muhteşem kakmalarla süslü. Ve neredeyse tüm duvarlarda "Lâ Gâlibe İllâllâh..." ("Allah'tan başka galip yoktur") ibaresi zikir gibi duvarlarda yankılanıyor. Hemen onun yanıbaşına el-Hamra Sarayı’na benzer bir bina yapılmış, yanılmıyorsam kilise olarak. Evet o binabenzemesine benziyor ama, karşıdan bakıldığında o kadar sönük ki; ‘Lüksün yanında mum gibi’ kalıyor.
HER YER ÇİÇEK BAHÇESİ GİBİ
İspanya'nın neresine giderseniz gidin, sokaklarda, el-Hamra'da, Kurtuba Camii'nin bahçesinde narenciye ağaçlarını ve binbir çeşit, rengarenk gülleri görmeniz mümkün. Azami üç kat olan evlerin minik balkonlarından sarkan çiçekler, saksılarından fırlamış ve 'Kopar beni, kokla" der gibi insanı cezbediyor. Sokaklar daracık, ancak yürüyerek ve motosikletlerle girilebilen yollardan ibaret.
ELVEDA ENDÜLÜS, ELVEDA!..
Endülüs’ün yerinde yeller esiyor!
İspanya topraklarında 781 yıl İslam'ın ihtişamını yansıtan Gırnata, Kurtuba ve İşbiliye yok artık tam 513 yıldır. Camilerin yerini kiliseler, ezan sesinin yerini 'çan'lar almış. İslamla özdeşleşen İslam'ı hatırlatan tüm izler silinmiş Endülüs'te.
Geçtiğimiz aylarda bir grup meslekdaşla birlikte Malaga’ya gittik.Endülüs devletinin ihtişamının sergilendiği cenneti andıran vadilerde kurulan Gırnata (Granada), Kurtuba (Cordoba) ve İşbiliye’yi (Sevilla) görmekti asıl amacımız. Gördük de; 1492 yılında hak ile yeksan olmuş o koskoca devletten eser bile kalmamıştı o topraklarda...
Bütün camiler, kiliselere çevrilmişti. Camilerdeki ezan sesinin yerini 'çan'lar, namazgâhların yerini 'ayinler' almıştı ve imamların yerini ise 'papazlar'... Kısacası, İslam'ı çağrıştıran tüm izler silinmişti.
Endülüs'ün muhteşem tarihini böyle kısa bir yazıda her yönüyle anlatmak mümkün değil tabii. Zira Endülüs'ü anlatmak için günler, aylar, yıllar yetmez belki...
1490 yılında Hıristiyan orduları tarafından kuşatılan Gırnata, 1492'de yapılan bir antlaşma ile Müslümanların dini ve medeni haklarının garanti altına alınması şartı ile teslim oldu. Böylece, İspanya'da sekiz asırlık İslam hakimiyeti de son buldu..
'GEMİLERİ YAKMIŞIZ, DÖNÜŞÜMÜZ YOK!'
Endülüs, İslam’ın ve Müslümanların izleriyle doludur. Endülüs’ün adı anıldığında, insanın aklına ilk olarak ünlü İslam kumandanı Tarık bin Ziyad'ı gelir elbette...
Tarık bin Ziyad, dört gemiyle -daha sonra kendi ismiyle anılacak olan- Cebel-i Tarık Boğazı'ndan ordusunu karşı kıyıya geçirdi ve ordusuna tarihe mal olmuş şu konuşmayı yaptı: "Askerlerim! Görüyorsunuz ki, arkanızda deniz, önünüzde düşmanlar ve kaçacak hiçbir yeriniz yok. Vallahi, sabır ve sebattan başka yapacağınız bir şey de yok. Düşmanımızın bütün gücüyle üzerimize geldiği apaçık ortada. Üstelik yiyecek ve teçhizatı da bol... Halbuki bizim kılıçtan başka silahımız ve düşmanın elinden alacağımız yiyecekten başka erzakımız da yoktur.
Hiçbir şey yapmadan şu durumumuz birkaç gün devam etse, kuvvetten kesiliriz. Bizden korkan düşman da halimizi görüp bize karşı cesaretlenir. Bu kötü akıbete düşmekten kendinizi koruyarak, şu azgın düşmana karşı görevinizi gereğince yapınız.
Müstahkem şehirler ve güçlü düşman karşınızdadır... Ölümden korkmazsanız, bu fırsatı değerlendirmek ve zafere ulaşmak mümkündür. Şunu kesinlikle biliniz ki; bu savaşta, ben de sizden daha fazla emniyette değilim. Yine iyi biliniz ki; eğer şu zorluklara biraz sabrederseniz, daha mutlu bir hayata kavuşursunuz. En ucuz malın can olduğu bu pazara sadece sizi sürmüyor, bilâkis önce kendi canımdan başlıyorum. Canınızı düşünerek benden yüz çevirmeyiniz. Siz de bendan daha fazla bir zorluğa katlanmayacaksınız. Sizin payınıza da bana düşenden fazlası düşmeyecek.
Elhamra Sarayı
Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz.
Mü'minlerin emiri; kahramanlarının içinden, sizi seçti. Çünkü siz savaştan korkmadığınıza ve süvarilerle çekinmeden vuruşacağınıza ve sizin bu cihaddan gayenizin İlây-ı Kelimetullah olduğuna, dolayısıyla bu uğurda sevap kazanacağınıza güveni sonsuzdur. Böylelikle İslâm dinini bu ülkeye yerleştireceğinize inanıyor. Elde edeceğimiz ganimetin tamamı sizindir. Allah yardımcınız olsun.
İki cihanda sizin bahadırlığınız anılacaktır.
Biliniz ki, sizi davet ettiğim şeye ilk icabet eden ben olacağım ve kesinlikle bilin ki, iki ordu savaşa başlayınca bizzat kendim Rodrich denilen azgına hücum edip inşaallah onu öldüreceğim. Siz de benimle birlikte saldırın. Eğer onu öldürdükten sonra ben de ölürsem, sizi ondan kurtarmış olurum. Başınıza itaat edeceğiniz bir kahramanı getirmekten aciz değilsiniz. Eğer ona yetişemeden ölürsem, bu arzumu terk etmeyin ve onun üzerine yüklenin. Onu öldürmek suretiyle bu ülkenin fethini tamamlayın. Düşman askerleri öldükten sonra dağılırlar ve bir daha toparlanamazlar."
'ER GİBİ KORUYAMADIĞIN MEMLEKET İÇİN, ŞİMDİ DİŞİ GİBİ AĞLA!'
Son Gırnata hükümdarı Abdullah, atalarının ülkesini terketmek zorunda kaldığında, Padul Dağı'nın tepesinde durakladı. Bu yüksek tepeden deniz görünüyordu. Abdullah, Afrika'ya gitmek üzere gemiye binecekti. Bu tepeden Gırnata, Vega ve kenarında Katolik Kral Ferdinando ile Isabella'nın çadırlarının yüksekliği Genil Nehri de görünüyordu. Hükümdar Abdullah, bu güzel memleketi ve hâlâ şurada-burada Müslümanların mezarlarının yerini işaret eden selvileri görünce ağlamaya başladı. Eskiden maiyetini oluşturan, büyüklerle beraber peşinden gelen annesi Ayşe Sultan ona: "Er gibi koruyamadığın memleket için şimdi dişi gibi ağla!" dedi. İşte o anda dağdan indiler. Artık Gırnata gözlerinin önünden ebediyete kadar silinip gitmişti.
SÜRGÜNLER... KATLİAMLAR...
Gırnata sultanlığının yıkılmasıyla beraber İspanya'da Hıristiyan hakimiyetinde çok sayıda Müslüman kalmıştı. 1497 yılında Aragon Prensi Fernando el Catolico ile Kastilya Prensesi Isabella la Catolica sözlerinde durmadılar, Müslümanları zorla Hıristiyanlaştırdılar. Kur'an-ı Kerim ve diğer Arapça eserleri toplattılar, kütüphaneleri boşalttılar, camileri kiliseye çevirdiler, karşı çıkanlarıysa Engizisyon Mahkemeleri’ne sevkettiler. 1609 yılında da İspanya Krallığı, kilise ile ortak bir karar alarak tüm Müslümanları, başta Afrika ve Fransa olmak üzere sürgüne gönderdi. Sürgünlerde yüzbinlerce Müslüman hayatını kaybetti.
Bu zulümler sırasında yazılan kaside ne güzel özetliyor o tabloyu:
Büyük bir felâkete uğramış esirlerden size selam,
Ne büyük felâkettir o,
Şerefli bir hayattan sonra kır saçları yolunarak, koparılan yaşlılardan size selam,
Daha önce kapalıyken kâfirler önünde açılan yüzlerden size selam,
Papazın zorla yatağa götürdüğü şerefli genç kızlardan size selam,
Kendilerine zorla domuz ve haram kokuşmuş etler yedirilen yaşlılardan size selam,
(Kral) gözümüzü boyadı anlaşmalara uymadı; bizi, baskı ve güç kullanarak istemeye istemeye Hiristiyanlaştırdı,
Hiçbir Müslümana ne bir kitap, ne de bir Kur'an bıraktılar,
Oruç tuttuğu, namaz kıldığı bilinen herkes ateşe atılıyor,
Bizden kiliselerine gitmeyen kişileri papaz feci bir şekilde cezalandırıyor,
Peygamberimize küfretmeyi, iyi ve kötü günlerimizde onu anlamamamızı bize emrettiler...
Cahil, kaba, Arap olmayan insanların adlarıyla adlarımız değiştirildiğinde ne kadar yazık oluyor,
Temiz ve paklıktan sonra, kâfirlerin çöplükleri olmaları için, duvarlara çevrilen mescidlere ne kadar yazık,
Ezan yerine çanlar asılan minarelere yazık...
"LA ĞALİBE İLLALLAH"
Müslümanlar tarafından Gırnata 'da inşa ettirilmiş ve Endülüs'ün en önemli eserlerinden biri olan el-Hamra Sarayı (Kızıl Saray) tüm ihtişamıyla karışılıyor gelenleri. Bütün duvarlar baştan başa harika hatlarla inci gibi işlenmiş. Tavanlar muhteşem kakmalarla süslü. Ve neredeyse tüm duvarlarda "Lâ Gâlibe İllâllâh..." ("Allah'tan başka galip yoktur") ibaresi zikir gibi duvarlarda yankılanıyor. Hemen onun yanıbaşına el-Hamra Sarayı’na benzer bir bina yapılmış, yanılmıyorsam kilise olarak. Evet o binabenzemesine benziyor ama, karşıdan bakıldığında o kadar sönük ki; ‘Lüksün yanında mum gibi’ kalıyor.
HER YER ÇİÇEK BAHÇESİ GİBİ
İspanya'nın neresine giderseniz gidin, sokaklarda, el-Hamra'da, Kurtuba Camii'nin bahçesinde narenciye ağaçlarını ve binbir çeşit, rengarenk gülleri görmeniz mümkün. Azami üç kat olan evlerin minik balkonlarından sarkan çiçekler, saksılarından fırlamış ve 'Kopar beni, kokla" der gibi insanı cezbediyor. Sokaklar daracık, ancak yürüyerek ve motosikletlerle girilebilen yollardan ibaret.
ELVEDA ENDÜLÜS, ELVEDA!..