Engin Alptekin : "Türban İnsan HakLarı kapsamında değiLdir..."

GebzeLi

Altın Üye
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
8,268
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
119
Konum
Alcohol
alptekin-1.jpg

Laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dayandığı temel ilkelerden biridir ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve demokrasi ile uyum içindedir. Bu ilkeye saygı göstermeyen davranışlar dini açıklama özgürlüğü içinde kabul edilemez ve bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinin kapsamı dışındadır.

alptekin-2.jpg

Türban nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuranlar arasında 11. Cumhurbaşkanı’nın eşi Hayrünnisa Gül de bulunmaktadır. Hayrünnisa Gül, 1998’de fotoğrafı başörtülü olduğu için üniversiteye kaydının yapılmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş ancak daha sonra eşi Dışişleri Bakanı olunca başvurusunu geri çekmiştir.

Türban ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları

Lamia Bulut ve Şenay Karaduman davaları:

İki Türk öğrencinin başörtüsü ile üniversiteye girme istekleri incelenmiş ve 3 Mayıs 1993’te özetle; “Yüksek öğrenimini laik bir üniversitede yapmayı seçen bir öğrenci bu düzenlemeleri de kabul etmiş sayılır. Kısıtlama din özgürlüğüne müdahale oluşturmamaktadır” denilmek suretiyle dava Türkiye Cumhuriyeti lehine, başvurucuları aleyhine sonuçlanmıştır.

Leyla Şahin, Refah Partisi’nin Kapatılması ve Alevi bir ailenin çocuğunun zorunlu din dersine tabi tutulması nedeniyle açılan davalar:


İstanbul Üniversitesi öğrencisi olan Leyla Şahin başörtüsü nedeniyle disiplin cezası alınca İdare Mahkemesinde dava açar. Bu dava İdare Mahkemesince reddedilince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 4. Dairesi davayı reddedince Leyla Şahin Büyük Daire’ye başvurur. Ancak Leyla Şahin’in bu temyiz girişimi de sonuçsuz kalır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinin ışığında; bu davayla birlikte Refah Partisi’nin temelli kapatılması davalarını Türkiye Cumhuriyeti aleyhine ve Alevi bir ailenin çocuklarının mecburi din dersine tabi tutulması nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açtığı dava ise yine 9. madde kapsamında değerlendirilerek karara bağlanmıştır.

Buna göre; laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dayandığı temel ilkelerden biridir ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve demokrasi ile uyum içindedir. Bu ilkeye saygı göstermeyen davranışlar dini açıklama özgürlüğü içinde kabul edilemez ve bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinin kapsamı dışındadır. Çoğulculuk ve demokrasi, diyalog ve uzlaşmayı gerektirdiğinden, demokratik bir toplumun ideal ve değerlerini korumak ve geliştirmek amacıyla bireylerin ya da birey gruplarının ödün vermeleri gerekebilir. Sözleşmede yer alan özgürlüklerin korunması söz konusu olduğunda, diğer bazı hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması gerekebilir. Hak ve özgürlükler arasındaki bu sürekli denge arayışı demokratik toplumun niteliğini oluşturur.

Anayasamızda da laiklik ilkesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinin bağlamında düzenlemeler getirilmiş olup; kamusal alanda dinsel semboller giyilmesi ve takılması yasağı da laiklik ilkesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda çoğulculuk, başkalarının haklarına saygı ve özellikle kadın erkek eşitliğinin öğretildiği bir kurumda ilgili makamların bu kurumun laik özelliğini korumak istemesinin ve İslami başörtüsü de dahil olmak üzere (burada kastedilen İslami başörtüsü türban veya sıkma baş dediğimiz başörtüsüdür) dinsel giysilerin bu değerlere aykırı düşmesi anlaşılır bir şeydir. Dinsel bir sembol olan ve kullananlar tarafından bir dinsel görev olarak algılanan başörtüsünün, takmayan insanlar üzerindeki etkinin de düşünülmesi gerekir. Burada söz konusu olan başkalarının hak ve özgürlüklerinin ve kamu düzeninin korunmasıdır. Türk Anayasası tarafından güvence altına alınan laiklik ilkesi devletin belirli bir din ya da inançla ilgili bir tercih yapmasına izin vermez. Devletin tarafsız bir hakem olması gerekir.

İşte yukarıdaki gerekçelerle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine Leyla Şahin, Refah Partisi’nin kapatılması davalarında, mahkeme, davaları laik Türkiye Cumhuriyeti’nin lehine ve Alevi ailenin davasını ise Türkiye Cumhuriyetinin aleyhine karara bağlamıştır.


Hayrünnisa Gül davası:

Türban nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuranlar arasında 11. Cumhurbaşkanı’nın eşi Hayrünnisa Gül de bulunmaktadır. Hayrünnisa Gül, 1998’de fotoğrafı başörtülü olduğu için üniversiteye kaydının yapılmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş ancak daha sonra eşi Dışişleri Bakanı olunca başvurusunu geri çekmiştir.


Diğer ülkelerde durum

İsviçre: Cenevre Kantonu’nda Müslüman İsviçreli bir öğretmen türbanla derse girmek istemiş, ancak Lozan’daki Yüksek Mahkemece 20 Kasım 1997’de başvurusu reddedilmiştir. Türban konusunda ısrarcı davranan Müslüman öğretmenin Yüksek Mahkemeye yaptığı başvuru da reddedilmiştir.

Fransa: Hükümet; okullarda kültürel ve dini ayrımcılığa neden olan her türlü simgeyi yasaklamıştır.

Almanya: Baden-Wurttenberg Eğitim Bakanlığı türbanla derse girmek isteyen öğretmene görev vermeme kararı almış, Afgan asıllı Müslüman öğretmenin 1998 yılında dava açtığı Stutgart İdare Mahkemesi “Türban siyasî bir semboldür” kararını vermiştir.


Anayasal durum

Anayasamızın Başlangıç bölümünün 5. paragrafında; “Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının devleti ve milletiyle bölünmezliği esasının, Türk tarihi ve manevi değerlerinin Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğin karşısında koruma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya karıştırılamayacağı”,

Değiştirilmesi teklif dahi edilemez nitelikteki 2. maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Başlangıç’ta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu”,

8. maddesi ile yürütme yetkisi düzenlenmiştir. Buna göre; “Yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’nca Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirileceği”,

81 ve 103. maddeleri milletvekillerinin ve cumhurbaşkanının ne şekilde yemin edeceklerini düzenlemekte olup; bu düzenlemelerde laiklik ilkesi kuvvetli olarak vurgulanmış olup; madde 14 ile temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması hususu düzenlenmiş; “Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyet’i ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı, Anayasa hükümlerinden hiçbirinin, devlete veya kişilere, Anayasa’yla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasa’da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamayacağı, bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanların hakkında uygulanacak müeyyidelerin kanunla düzenleneceği”,

Madde 24 ile din ve vicdan özgürlüğü düzenlenmiş olup; “Herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğu, 14. madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenlerin serbest olduğu, kimsenin ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamayacağı, kimsenin, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırılamayacağı, veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemeyeceği ve kötüye kullanamayacağı”,

Madde 68- (Değişik: 23/7/1995 - 4121/6 md.) ile siyasî partilerle ilgili hususlar düzenlenmiş olup; “Vatandaşların, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahip oldukları, siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemlerinin, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamayacağı, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamayacakları, suç işlenmesini teşvik edemeyecekleri,

Madde 69- (Değişik: 23/7/1995- 4121/7 md.) Siyasî partilerin uyacakları hususlar ve yaptırımlar düzenlenmiş olup; “Siyasi partilerin faaliyetlerinin, parti içi düzenlemelerinin ve çalışmalarının demokrasi ilkelerine uygun olacağı, Anayasa Mahkemesi’nin bu denetimin sonunda vereceği kararların kesin olduğu, siyasi partilerin kapatılmasının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesi’nce kesin olarak karara bağlanacağı, bir siyasi partinin tüzüğü ve programının 68. maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma kararı verileceği, bir siyasi partinin 68. maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesi’nce tespit edilmesi halinde karar verileceği (Ek cümle:3/10/2001-4709/25 md.),

136 madde Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili hususları düzenlenmiştir. “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak, milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanununda gösterilen görevleri yerine getireceği”,

148. madde ile Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri düzenlenmiş olup, buna göre; “Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetleyeceği, Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceleyip, denetleyeceğini” belirtilmiştir.

Ayrıca; 174. madde İnkılâp Kanunlarının korunması amacıyla düzenlenmiş olup bu kanunlar,3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu; 25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 6 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun; 30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun; 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’yle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası ile aynı kanunun 110’uncu maddesi hükmü; 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun; 1 Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun; 26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun; 3 Kanunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun’dur.

Bu yasalardan 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun’un 2. maddesi; “Türkiye’de kanuna tevkifan teşekkül etmiş ve edecek olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve kulüb gibi heyetler ve mektepler mahsus kıyafet, alamet ve levazım taşımak istedikleri zaman yalnız nizamname veya talimatname ile muayyen tiplere uygun kıyafet, alamet ve levazım taşıyabilirler” hükmüne amirdir.

Yani Türkiye’de kanuna tevkifin teşekkül etmiş ve edecek izcilik , sporculuk gibi topluluklar ve emniyet ve kulüp gibi kıyafetler mektepler kıyafet, alamet ve levazımı nizamname veya talimatname ile taşıyabilmektedirler. Bunun haricinde kalan dinsel simgeler de dahil olmak üzere dinsel veya siyasi amaçlı hiçbir alamet ve simge taşınamaz.

Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 10. ve 42. maddeleri ile kendisine gelecek iptal başvurusunu esas yönünden inceleyebilir mi?

Evet. Biçim yönünden esası inceleyebilir.

Anayasa Mahkemesi biçim yönünden esası nasıl inceleyebilir?

Anayasa’nın 148. maddesinde; Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa değişikliklerini şekil yönünden inceleyebileceği hükme bağlanmıştır. Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Buna göre; 6 ve 9 Şubat tarihlerindeki oylamalar teklif yeter çoğunluğu olan 184’den fazla imzaya sahip olduğundan, oylamanın iki defa yapmış olmasından ve son oylamada 367’den fazla kabul oyu alınmış olmasından dolayı Anayasa Mahkemesi’nin şekil yönünden denetlemesinde Anayasa Değişikliği Kanunu’nun şekil yönünden iptalini gerektirebilecek bir durum ortaya çıkmayacaktır.

Ancak Anayasa Mahkemesi Eski Genel Sekreteri Bülent Serim, Prof. Dr. Erdoğan Teziç ve Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’e göre; Anayasa’nın 4. maddesi uyarınca 2. maddenin değiştirilmesi teklif bile edilemeyen maddelerdir ve bu nedenle;. Anayasa Mahkemesi’nin 1975/87 sayılı kararında vurgulandığı gibi “Anayasa’nın öteki maddelerinde yapılan değişikliklerle doğrudan veya dolaylı yoldan bu ilkeleri değiştirmeye amaç güden herhangi bir kanun teklif ve kabul edilemez.” Prof. Dr. Erdoğan Teziç’e göre; Anayasa’nın değiştirilemez maddelerini, başka maddelerini değiştirerek dolandırmak, etkisiz kılmak “usul saptırması”dır ve Anayasa’ya karşı “hile”dir. Bu durumda; Anayasa Mahkemesi biçim yönünden esası incelemekle yetkidir.

Sonuç olarak

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasamıza göre türban dinsel bir simgedir ve bu niteliği nedeniyle; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilemez nitelikteki 2. maddesinin laiklik ilkesi kaldığı sürece türbana özgürlük verilemez.

Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek 2 maddesi, 10. ve 42. maddelerle getirilen düzenlemelerle değiştirerek dolandırmak ve, etkisiz kılınmak suretiyle “usul saptırması” yapılmıştır. Bu ise “Anayasa’ya karşı hile” olduğundan dolayı, Anayasa Mahkemesi’nin biçim yönünden esası incelemesi gereklidir..

Bu nedenle; Anayasa Mahkemesi, geçmiş içtihatları çerçevesinde Anayasa’nın 10. ve 42 maddelerine getirilen laiklik ilkesine aykırı düzenlemeleri biçim yönünden esası incelediği taktirde iptal edebilecektir. Bu kapsamda 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nın Ek 17. maddesinde yapacakları düzenlemeyi de yine Anayasa’nın Başlangıç, 2., 8., 81., 104., 136., 174. maddelerinde vurgulanan laiklik ilkesine aykırılığı nedeniyle iptal edebileceği gibi, söz konusu düzenlemeler Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmese bile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesi ve bu maddenin uygulamasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve içtihadına da aykırılık teşkil edecek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye Cumhuriyeti aleyhine başı açık öğrencilerce bu hususta açılacak davalar Türkiye Cumhuriyeti aleyhine sonuçlanacaktır.

Ayrıca; laiklik ilkesine karşın laiklik ilkesine aykırı davranışların odağı haline geldikleri açıkça görülen AKP ve MHP’nin bu davranışları, Anayasa’nın 68. maddesi uyarınca Yargıtay Başsavcılığı’nın bu partiler aleyhine Anayasa’nın 69. maddesinin gereği olarak Anayasa Mahkemesi’nde temelli kapatma davası açmasına neden olacak derecede önemlidir. Yargıtay Başsavcısı ve Danıştay Başkanı, Barolar Birliği ve muhtelif sivil toplum kuruluşlarının uyarılarına rağmen anılan partiler tarafından laikliğe aykırı davranışlar sürdürülmeye devam edilmekte, bu partiler laikliğe aykırı davranışların odağı olmaya devam etmektedirler. Yüksek Yargı organlarımızın “kuvvetler ayrılığı prensibi” kapsamında olayları değerlendirmekte olduklarına şüphe yoktur.

CHP’nin yukarıda izah edilen Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırılıkları nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne söz konusu düzenlemelerin iptali için iptal davası açacağı, Anayasa Mahkemesi’nce Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek 2. maddesinin, Anayasa’nın 10. ve 42. maddelere getirilen düzenlemelerle değiştirilerek dolandırmak ve etkisiz kılınmak suretiyle “usul saptırması” yapılmış olması ve bunun ise “Anayasa’ya karşı hile” olduğunu dikkate alarak kendine gelecek söz konusu düzenlemelerin biçim yönünden esasına yönelik denetimini yapabilecek ve söz konusu düzenlemeleri iptal edebilecektir.

Türban mücadelesi bitmemiştir. Henüz yeni başlamaktadır.

Anayasa Mahkemesi iptal kararı vermeyerek söz konusu düzenlemelerin yasalaşmasını sağlasa bile başı açık öğrencilerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açacakları davaların; 1954 yılından beri tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesi ve oluşan AİHM içtihatları çerçevesinde değerlendirilerek davaların Türkiye Cumhuriyeti aleyhine sonuçlanmasının kuvvetle muhtemel olduğu ve bazı çevrelerin çok istediği veya ister görünmeye çalıştığı Avrupa Birliği’ne giriş sürecinin olumsuz yönde etkileneceği de göz önünde bulundurularak türban mücadelesinin henüz yeni başladığını ve daha çok su kaldıracağını söyleyebiliriz.

ENGİN ALPTEKİN - TURKSOLU.ORG
 
Türban insan hakLarı kapsamında değiL ise
Türban takanLarın insanLığını sorguLamak gerekLi demek ki :)

O zaman bu yeni çıkan kanunLa başörtüLü kızLarımız insan sıfatına kavuşuyor
Bu hükümete çok şey borçLuLar demek ki
 
Ben hala sunun cevabını alamadım küpe ve hızma takarak devlet dairesinde calısamazsın ama universiteye gırebılırsın........eee türbanlada devlet dairelerinde calısamazsın...ama unıversıteye de gırmezsın......cunku bunlar tehlıke.....bır yerlerınden tehlıke uretmısler....neyse..
 
أĸяα;2639988' Alıntı:
Türban insan hakLarı kapsamında değiL ise
Türban takanLarın insanLığını sorguLamak gerekLi demek ki :)

O zaman bu yeni çıkan kanunLa başörtüLü kızLarımız insan sıfatına kavuşuyor
Bu hükümete çok şey borçLuLar demek ki

bu güzel yorumun için teşekkürlerr..

aynen katılıyorum

türban insan hakları kapsamında değil ama başka haklar kapsamında olabilir

dediğin gibi insanlığını sorgulamak gerekir uygun görülürse başka haklardan yarar lanılabilir

bu hükümete oy vererek zaten borçlarını ödediler

borçları yokk yaniii....
 
Geri
Üst