.DepresyoN
Banned
- Katılım
- 3 Ocak 2009
- Mesajlar
- 235
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Emperyalist devletler AKP'yi neden destekliyor
Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül'e emanet edilebelir mi?(1)
Cumhurbaşkanı adayı olarak ismi ortaya atıldığından beri, ne kadar "sahibinin sesi" politikacı, yazar, sözde bilim adamı ve televizyonlara yorumcu(!) olarak çıkarılan kişi varsa; Abdullah Gül'ün "ılımlı, demokrat, Anayasamızın hem laiklik hem de ülke bütünlüğüne sözde de özde de bağlı, tecrübeli başka ülkelerin devlet adamlarının saygınlığını kazanmış, yaşanması kaçınılmaz gerginlikleri yumuşatabilecek, ekonomideki iyiye gidişin devamına en güzel katkıları yapabilecek, tüm kurumlarla uyum içinde çalışabilecek bir kişi olacağı yolunda yoğun bir propaganda faaliyetine giriştiler.
Abdullah Gül'ün gerçek kişiliğini ve özellikle emperyalist devletlerin desteğinin neden onun üzerinde yoğunlaştığını açıklığa kavuşturmanın sanıyorum ki tam zamanıdır.
İşte bu konudaki belge, bilgi ve yorumlardan bazıları:
1.Abdullah Gül, Kayseri Lisesi'ni bitirdiği yıl iki arkadaşıyla 3 Temmuz 1969'da hayranı olduğu, sağın "idolü" Necip Fazıl Kısakürek'e yazdığı ve "İslam davasının zerre tavizsiz müdafii üstadımıza İslam davasının agora meydanlarında sağırların kulağını patlatacak gür seslilikte aksiyoneri Büyük Doğu Gençliği'nin ruh gıdası mecmuanızı tekrar çıkarışınızdan dolayı size minnettarlıklarımızı arz eder, hangi şartlar altında olursa olsun hal neyi icap ettirirse ettirsin yüzde yüz emrinizde olduğumuzu bildirir hürmetlerimizi sunarız. Yarın elbet bizimdir. Gün doğmuş gün batmış elbet bizimdir" ifadelerine yer verdiği mektup, siyasi yaklaşımına yön veren yaklaşımlarını özetliyordu.(Cumhuriyet Gazetesi 25.04.2007)
2.12 Eylül 1980 askeri darbe sonrası.80'li yılların ilk yarısı. Askeri yönetimin esip, savurduğu bir dönem. O tarihte, doğal olarak, hiç kimsenin dikkatini çekmeyen ilginç beraberlikler, bugünün tarihini yazmaya uzanıyor.
Dönemin Kocaeli Valisi Vecdi Gönül, bugünkü Milli Savunma Bakanı ve bir ara Cumhurbaşkanlığı adaylarının favori isimlerinden.
Dönemin SEKA Genel Müdür Yardımcısı Kemal Unakıtan, bugünkü Maliye Bakanı. Unakıtan bir süre sonra, SEKA'daki görevinden istifa ediyor, İstanbul'a geliyor.
Tayyip Erdoğan, Unakıtan'ın mali müşavirlik bürosunda, onunla birlikte çalışıyor. "Kemal Ağabey" raconu buradan geliyor.
ÜÇGENDEKİ TANIDIK
Aynı dönemde, Erdoğan, Unakıtan, Gönül üçgeninde, kenarda duran tanıdık biri daha var. Onlarla siyasal alış verişte bulunan Abdullah Gül.
Gül, o günlerde Sakarya Meslek Okulu'nda okutman. Ders veriyor. Günün birinde, gözaltına alınıyor, öğrencilere din propagandası gerekçesiyle.
İzmit'te 15. Kolordu Tutuk Evi'nde bir hafta kalıyor. Sonra, yargılanmak üzere, İstanbul 1. Ordu'ya gönderiliyor.
Askeri yönetimin Başbakan Yardımcısı Turgut Özal. Askerlere rağmen, ekonomide tek söz sahibi o. 24 Ocak ekonomik kararlarının mimarı. 24 Ocak kararları her ne kadar, Demirel Hükümeti'nin imzasını taşıyorsa da, orada tartışmasız tek isim Özal.
Askeri yönetim, 24 Ocak kararlarını uygulamaya devam kararını verince Generaller Özal'ı Başbakan Yardımcılığına getiriyor. Özal, aynı ekonomik programı yürütmekle görevli. Onun İMF ve Dünya Bankası ile ilişkilerinde tek bir gölge yok. Türkiye o sırada bu iki kuruma, dolayısıyla, Özal'a muhtaç.
ASKERLERE RİCA
Arkasındaki bu güçle, Özal, Abdullah Gül için devreye giriyor. Gül, Özal'ın askeri yönetime ricasıyla serbest bırakılıyor. Sonra, İslam Kalkınma Bankası'na gidiyor.
Özal'ın devreye girerek serbest kalmasını sağlaması, Gül' ün siyasal yaşamında önemli dönemeçlerden biri. Türkiye'den uzak kalıyor. Bazen uzak kalmak, yeni hazırlıkların habercisi.
Bugün yaşananların hiçbiri tesadüf değil. Bugünkü birlikteliklerin hiç biri bugüne ait değil. Bu ilişkilerin tarihi geçmişi ve dayanışması var.
Özal o sırada patron. Erdoğan ile Gül çırak. Türkiye bugün, o günkü çırakların hegemonyasını yaşıyor. Ama, onlara yolu açan Özal. Eski milli görüş ekibinden.
Daha öğrenci iken, daha milli görüşün gençlik kollarında iken sokaklara pankart asmakla başlayan siyasal yaşam, Erdoğan-Gül ikilisini ülkenin en tepe noktasına getiriyor.
Siyasetin en alt kademesinden başlayıp, bütün dar sokaklarından geçerek. (Yalçın Doğan, Gül'ü Özal Kurtardı, Hürriyet Gazetesi 26.04.2007)
3.Abdullah Gül 1976-1978 yıllarında Fehmi Koru ve Şükrü Karatepe ile birlikte Milli Kültür Vakfı'nın bursu ile doktora yapması için İngiltere'ye gönderildi. Doktora yaptığı Exeter Üniversitesi, İngiliz Üniversiteleri arasında "Kürt Araştırmalar Enstitüsü" olan tek yüksek öğretim kurumu.Yeni Çağ gazetesinde Arslan Bulut da yazdı bunu.
Exeter Üniversitesinin karanlık bir sicili var. İngiliz İstihbarat Örgütü'nün yan kuruluşu olan Green Peace (Yeşil Barış) örgütü bu üniversite tarafından kurulmuş.
İngiliz İstihbarat servislerinin yurt dışı görevlere gönderilecek ajanlarının önemli bir bölümü Exeter Üniversitesi'nde eğitim görmüş. Ayrıca Arap ve İslam dünyası ile Kürtler hakkında uzmanlaşması gereken İngiliz ajanlar da bu üniversitenin hocaları tarafından eğitilmiş.
Abdullah Gül, Exeter Üniversitesinde iki yıl eğitim gördü. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz da sınıf arkadaşıydı.
İslam Kalkınma Örgütü Genel Sekreteri Prof. Ekmelettin İhsanoğlu da Exeter Üniversitesi'nde doktora çalışması yapanlardan biri... (Sırrı Yüksel Cebeci, Siirtli Abdullah Gül. Tercüman Gazetesi 26.04 2007)
4. Dilerseniz şimdi Abdullah Gül'ün zaman içinde söylediklerine kulak verelim:"Askerler ve laik seçkinler, İslamcıların açıkça meydan okuması anlamına geldiği gerekçesiyle devlet dairelerinde türbanı yasakladılar... Onlar laik seçkinler değil, din karşıtları. Adı Ateizm olan başka bir din yaratmak istiyorlar. Asıl hoşgörülü olmayanlar laiklerdir. Kendi yaşam biçimlerini empoze etmeye çalışıyorlar. Bu yaptıklarını Batı uğruna yapıyorlar. Batı'ya baktığımızda hiçbiri bunlar gibi değil. Bu ülke için utanç verici değil mi? Partiyi kapatıyorlar, ama o parti parlamentoda en büyük grubu oluşturuyor. Bu yüz karasıdır."
Abdullah Gül'ün bu sözleri 20 Nisan 1998 tarihli Chiristian Science Monitör adlı gazetede, Scot Paterson imzasıyla yayınlanıyor.
Gül, Türkiye'de Ertuğrul Özkök ile yaptığı görüşmede, bu sözleri tevil etmeye çalışıyor.
Peki ya, o günlerde Milliyet'te çalışmakta olan Nilgün Cerrahoğlu ile 10 Aralık 1995'te, Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı iken yaptığı konuşmaya ne demeli?
Kısaca göz atalım:
A.Gül- Artık saklanamaz gerçekler var. İslamın yalnız ahireti değil, dünyevi düzeni de içerdiği bir gerçektir.Ben Müslümanım buna inanıyorum.
N.Cerrahoğlu-Tercihiniz Şeriat öyle mi?
A.Gül-Türkiye'de geçerli kanunlar arasında, İslama aykırı olanlar da var, olmayan da. Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalacak. Bu hakkı kullanacağım. Halka bu imkanı vereceğim.
N.Cerrahoğlu-Camiye, namaza, Kuran okuluna kim mani oldu ki?
A.Gül-Düzen Türkiye'de İslamı caminin içine hapsetti. Biz İslamı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz. (Ali Sirmen, Abdullah Gül Sivil darbenin Neferidir, Cumhuriyet Gazetesi,27.04.2007)
Emperyalist devletler AKP'yi neden destekliyor (2)
Emperyalist devletlerin ve içimizdeki işbirlikçilerinin, önümüzdeki seçimlerde AKP'nin birinci parti olarak çıkması, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül veya AKP'den bir kişinin oturması için neden inanılmaz bir destek sağladıklarına ilişkin bilgi, belge ve yorumları bilginize sunmaya devam ediyoruz.
"ABDULLAH GÜL ABD LOBİLERİNE
KENDİNİ TANITMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY YAPMADI"
1- Önce AKP yöneticilerini en yakından tanıyan kişilerden biri olan Şevket Kazan'ın söylediklerine bir göz atalım.a- "Ben AKP'ye üst düzey kadro bulan arkadaşların Amerika'yla, Amerika'daki belli odaklarla irtibat içinde olduklarını biliyorum. Herkes biliyor. Oranın tasvibiyle hareket ettikleri, oranın hoşuna gitmeyecek birtakım davranışlardan çekindikleri açıkça gözüküyor... Bütün amaçları oradan aldıkları desteği sürdürebilmek. Bunların kafalarında, 'oradaki destek ile irtibat kurulmadıkça iktidar olunamaz' diye bir fikir var. En büyük hatalarımızdan biri, dış politika konularını Abdullah Gül'e emanet etmemizdir... 1991 yılından 1998 yılına kadar, kapanıncaya kadar bu partinin genel başkan yardımcılığını yürütmüş, olan arkadaştı. Hiçbir şey yapmamış, Amerikan lobilerinde, birtakım kuruluşlar vasıtasıyla kendisinin tanıtımını yapmış... Biz bunu çok geç fark ettik (Aydınlık Dergisi, 8 Ağustos 2003)."b- "Abdullah Gül, hiçbir zaman Refah Partisi için çalışmadı. Hep kendisi için çalıştı. Erbakan Hoca, Abdullah Gül'e Politik Araştırma Merkezi diye bir merkez kurmuştu. Dış ilişkilerden sorumluydu ya, Refah Partisi'ni Avrupa'ya, elçiliklere tanıtacağı yerde, sadece kendisini tanıttı. Danışmanı olan Murat Mercan, ki aynı zamanda Melih Gökçek'in danışmanıydı, Amerika'ya boyuna fakslar gönderiyormuş. Oradan da boyuna fakslar geliyormuş. Sekreteri de hanım bir kız. Bu hanım kızın annesi de benim hanımın arkadaşı. Annesine anlatmış, 'böyle böyle bunlar devamlı Amerika ile fakslaşıyorlar, hep Abdullah Gül'ün propagandasını yapıyorlar' demiş. Hanım da bana söyledi. Ben de 'Belki yanlış tespit etmiştir. Öyle bir şey varsa, bir gün o fakslardan birinin fotokopisini alsın, sana getirsin, ben de göreyim' dedim. Kızı yakalıyorlar ve işine son veriyorlar. Şimdi Amerika'da kendisini tanıtan bir kitap bastırmış.
"AKLI FİKRİ ABD'DEYDİ"
Refahyol Hükümeti'nde, Türk Cumhuriyetleri'nden sorumlu Devlet Bakanlığı'nı biz almıştık. Gül, Türk Cumhuriyetleri'ne bir tek seyahat yapmamıştır, o kadar. Adamın aklı fikri Amerika'daydı. Bir de Amerikan Büyükelçiliği'nde ne vardı, bilmiyorum, oradan hiç çıkmazdı (Yeniçağ Gazetesi/25.04.2007)."
c- "... ABD'yi yöneten Pentagon değil. Pentagon kullanılan bir organ. Geri planda neler var, çok iyi biliyorsunuz, dünya devleti, Rockfeller vs. var... Cüneyt Zapsu'yu Recep Tayyip Erdoğan'a Korkut Özal ayarladı. Cüneyt Zapsu, uzun uğraşlardan sonra icazet (izin) tavsiye mektubu aldı... Bunlar ABD'ye gittiler. ABD bunlardan üç konuda söz aldı. 'Irak'ta bana yardım edeceksiniz. Annan plan yapacak, Kıbrıs'ı vereceksiniz. Üçüncüsü de, Büyük Ortadoğu Planı'na (BOP) evet diyeceksiniz; taşeronluk yapacaksınız. Siz bunu yapacak olursanız, biz de sizi destekleriz. Biz size destek verdiğimiz zaman karşınızda hiçbir güç kalmaz (Cumhuriyet Gazetesi/6.06.2004)."
2- Şimdi de Arslan Bulut'un yazdıklarına kulak verelim:
"Yaklaşık 12 yıl önce İstanbul'da bir Kafkaslar toplantısı düzenlenmişti! Toplantıya gazeteci olarak davetliydim. Graham Fuller de oradaydı. Kendisinden bir röportaj talebim oldu, kabul etmedi. Ertesi gün, Yenişafak gazetesinde Graham Fuller ile yapılmış bir röportaj çıktı! Bunun üzerine istihbarat servisleriyle diyaloğu iyi olan bir muhabire görev verdim. Graham Fuller, konferanstan ayrıldıktan sonra nereye gitmiş ve kiminle görüşmüştü? Bunu araştırmasını istedim. Kısa bir süre sonra bilgi geldi. Graham Fuller, Topkapı'daki Yenişafak gazetesine gitmiş, röportajdan sonra o zaman gazetenin üst katında bulunan Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı'nda Abdullah Gül ile görüşmüştü!DSP'nin çökertilmesi sırasında Abdullah Gül ABD'de idi. İki kişiyle görüştü: CFR'nin beyni Morton Abramowitz ve ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Mark Grossman!Tayyip Erdoğan da daha RP Beyoğlu İlçe Başkanı iken, Morton Abramowitz ile görüşmüş ve CIA'nın önemli şeflerinden Graham Fuller ile temasa geçmişti. Amerika'nın Adana Konsolosu Elizabeth Shelton, ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Caroline Hagins, ABD Büyükelçilik Müsteşarı Silwer Lawrens ve CIA görevlisi Kenny Bob ile de görüşüyordu!Erdoğan'ın AKP'yi kurmadan önce 18 Temmuz 2001'de İsrail Büyükelçisi David Sultan ile görüştüğü de basına yansıdı. Erdoğan'ın "yeni oluşacak partinin İsrail ve ABD politikalarına asla ters düşmeyeceği" yolunda garanti verdiği yazıldı. Abdullah Gül'de bir taraftan İngiltere Büyükelçisi Sir David Logan'ı makamında ziyaret ederek parti çalışmaları hakkında bilgi veriyordu!Londra Üniversitesi Öğretim üyelerinden Türkiye Uzmanı Dr. Andrew Mango, Abdullah Gül'ün sık sık ABD ve İngiltere'ye giderek görüşmeler yaptığını açıklıyordu!CIA şefi Graham Fuller de tam o sıralarda Türkiye'de artık Kemalizm'in modasının geçtiğini ve 'ılımlı İslam'a öncülük etmesi gerektiğini ileri sürüyordu! Fuller, 'Fazilet Partisi'ndeki gençlerin baskın çıkacağı ve Yenilikçi Hareketin ılımlı İslama liderlik yapacağını' söylüyordu!
AKP, CFR'NİN VERDİĞİ GİZLİ PROGRAMLA KURULDU
Sonunda, Tayyip Erdoğan gayrimeşru bir ara seçimle TBMM'ye sokuldu, AKP'nin başına getirildi. Bu arada AKP'nin parti programı, yerel yönetimlere otonomi vermeyi öngören gizli bir CFR memorandumunu hemen hemen aynen kopyalayıp hazırlanmıştı. AKP, CFR'nin verdiği gizli programla kurulmuştu! Bunu yayınladığımız halde yargı organları harekete geçmedi! (Arslan Bulut, Exeter'de Yetişti Amerika Seçti!, Yeniçağ Gazetesi / 25.04.2007)."
Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül'e emanet edilebilir mi? (3)
Abdullah Gül'ün neden Cumhurbaşkanı seçilmemesi gerektiğini açıklığa kavuşturan bilgi, belge ve yorumları bilginize sunmaya devam ediyoruz:
8. Abdullah Gül, Danıştay'ın öğretmenin türbanla okula giremeyeceğine ilişkin kararını Cidde'ye girişi sırasında 12 Şubat 2006'da şu sözlerle değerlendirmişti:
"Doğrusu bunu kaygıyla karşılıyorum ve hayretler içinde kaldık. Türkiye'nin giderek demokratikleşme eğilimine ters bir davranıştır bu."
"...kararı yanlış ve tehlikeli görüyorum. Çünkü böyle bir yaklaşımla giderek, yarın oruç tutan bir öğretmeni bile, öğrenciye yanlış örnek oluyor diye suçlanırsınız. Çünkü görebildiğim kadarıyla bu karar dini bir vecibeyi yanlış bir örnek olarak gösteriyor. Bunlar çok tehlikeli ve yanlış şeylerdir, ümit ederim ki düzelir. Bütün bu kararlar alınırken, şu herkesin zihninde olması gerekir ki Türkiye giderek özgürleşen, demokratikleşen, sivil alanı daha da genişleten bir toplum olacaktır. Buna kararlıyız. Toplum olarak, Meclis olarak, hükümet olarak kararlıyız."
BÜYÜK RİSK
9. Abdullah Gül, Türkiye'nin Dışişleri Bakanı olarak, Roma'da yapılan bir toplantıda, "Türkiye'ye türban konusunda yeterli baskı yapılmadı" şeklinde serzenişte bulunmuştur.
Bir kez daha anlaşılmıştır ki, anti Kemalist parti iktidarının ileri gelenleri, kafalarına koydukları "dinci düzeni" -devlet organlarında tepeden tırnağa kadrolaşarak- yerleştirmekten vazgeçmemişlerdir.
26 Ocak 1970'te kurulan Milli Nizam Partisi ile başlayıp aynı kadroyla Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve nihayet Saadet ve AKP ile sürüp giden "antilaik ideoloji"yi benimseyen bir kimse olan Abdullah Gül, Milli Görüş kökenlidir ve Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılmış olan Refah ile Fazilet Partisi'nden de milletvekili olmuştur.
Cumhuriyet orduları, üniversite, bilim kurumları, bağımsız yargı organları gibi devletimizin en önemli kurumlarıyla kavgalı olan bir iktidar partisi mensubunun, Atatürk Türkiyesi'nin Cumhurbaşkanı olması Türkiye'nin geleceği açısından bir riziko faktörüdür." (Dursun Atılgan, Cumhurbaşkanı AKP'den seçilirse, Cumhuriyet gazetesi/ 26.04.2007)
FETHULLAH İÇİN KRİPTO
10. Abdullah Gül, Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmasının hemen ardından yurtdışı temsilciliklerine gönderdiği kripto ile Milli Görüş ve Fethullah Gülen cemaati temsilcilerinin devlet protokolüne sokulmasını istediğini iletti. Kriptoda ayrıca büyükelçilerin cemaat temsilcileri ile temas kurması talimatı da verilmişti (Cumhuriyet gazetesi/25.04.2007)
11. Bir din bilgini olan Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, şunları söyledi:
"Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilirse: Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakanlık... Siyası İslâm üzerine siyaset yapmış, bu nedenle 3 partisi de kapatılmış zihniyetteki 3 şahsiyet, devletin 3 temel noktasında oturuyor olacak..."(Güngör Mengi, Güven Meselesi, Vatan gazetesi/ 27.04.2007)
12. DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, daha önce şu değerlendirmeyi yapmıştı:
"ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, irtica tehdidi değerlendirmelerini 'kuru gürültü' olarak nitelendirdi. Büyükelçinin sözlerinin arka planına bakılırsa, AKP hükümetinin ABD ile imzaladığı ve Türkiye'yi Washington'ın bölge siyasetlerin eklemlenen yeni Vizyon Belgesi'nin uygulamaya koyulduğu ve ABD'nin AKP'ye yönelik desteğinin ömrünü uzattığı görülüyor... Ilımlı İslâm, siyasal olarak ABD'nin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş, sınırların yeniden çizildiği ve nihayet rejimlerin bu amaca uygun olarak değiştirilmesinin öngörüldüğü BOP'un taşıyıcı kavramıdır. Ve bu kavram/stratejik planlama, Nakşibendiler, Süleymancılar, Nurcular gibi tarikatların, kimi siyasi İslâmcı parti ve çevrelerin yanı sıra, AKP ve Gülen hareketinin kapısına çıkmaktadır... Aslında Fethullah Gülen, daha yolun başından itibaren ABD ve onun istihbarat örgütleriyle ilişkili bir isimdir... Ilımlı İslâm projesinin içeriden, bölgenin tarihsel ve kültürel ortamından beslenen bir taşıyıcıya ihtiyacı vardı. Bu isim, geniş bir örgütsel ağa, mali güce ve yaygın bir etkileme alanına sahip olan Fethullah Gülen'den başkası değildi." (Cumhuriyet gazetesi/ 7.10.2006)
"TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN DÜŞMANI..."
13. İç Hizmet Kanunu'nun 35'nci maddesi gereğince "Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumakla" görevli Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, laiklik konusunda gösterdiği hassasiyet boşuna değildir ve 27.04.2007 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada "Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk'ün 'Ne mutlu Türk'üm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir" denmesi, geleceğimize daha bir güvenle bakmamızı sağlamıştır.
Atatürk, Serbest Fırka (Parti) kurulurken Fethi Bey'e yazdığı ve 12.08.1930 günü basına açıklanan mektubunda: "Memnuniyetle görüyorum ki, laiklik esasında beraberiz. Zaten benim siyasi hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım budur" demişti.
Atatürk'ün yakın çevresinde bulunmuş Hikmet Bayur'un yazdıklarıyla yazımın bu bölümüne son vereceğim (Hayatı ve Eseri, s.345):
"Atatürk yalnız bir konuda genel tartışmaya izin vermemiştir. O da dinin riyakârane sömürülmesi konusudur. Atatürk'ün diktatörlüğü ancak ve ancak bu yüzden kurulup yaşamıştır."
Vural Savaş http://turkcutoplumcu.org/index.php?option=com_content&task=view&id=45&Itemid=34
Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül'e emanet edilebelir mi?(1)
Cumhurbaşkanı adayı olarak ismi ortaya atıldığından beri, ne kadar "sahibinin sesi" politikacı, yazar, sözde bilim adamı ve televizyonlara yorumcu(!) olarak çıkarılan kişi varsa; Abdullah Gül'ün "ılımlı, demokrat, Anayasamızın hem laiklik hem de ülke bütünlüğüne sözde de özde de bağlı, tecrübeli başka ülkelerin devlet adamlarının saygınlığını kazanmış, yaşanması kaçınılmaz gerginlikleri yumuşatabilecek, ekonomideki iyiye gidişin devamına en güzel katkıları yapabilecek, tüm kurumlarla uyum içinde çalışabilecek bir kişi olacağı yolunda yoğun bir propaganda faaliyetine giriştiler.
Abdullah Gül'ün gerçek kişiliğini ve özellikle emperyalist devletlerin desteğinin neden onun üzerinde yoğunlaştığını açıklığa kavuşturmanın sanıyorum ki tam zamanıdır.
İşte bu konudaki belge, bilgi ve yorumlardan bazıları:
1.Abdullah Gül, Kayseri Lisesi'ni bitirdiği yıl iki arkadaşıyla 3 Temmuz 1969'da hayranı olduğu, sağın "idolü" Necip Fazıl Kısakürek'e yazdığı ve "İslam davasının zerre tavizsiz müdafii üstadımıza İslam davasının agora meydanlarında sağırların kulağını patlatacak gür seslilikte aksiyoneri Büyük Doğu Gençliği'nin ruh gıdası mecmuanızı tekrar çıkarışınızdan dolayı size minnettarlıklarımızı arz eder, hangi şartlar altında olursa olsun hal neyi icap ettirirse ettirsin yüzde yüz emrinizde olduğumuzu bildirir hürmetlerimizi sunarız. Yarın elbet bizimdir. Gün doğmuş gün batmış elbet bizimdir" ifadelerine yer verdiği mektup, siyasi yaklaşımına yön veren yaklaşımlarını özetliyordu.(Cumhuriyet Gazetesi 25.04.2007)
2.12 Eylül 1980 askeri darbe sonrası.80'li yılların ilk yarısı. Askeri yönetimin esip, savurduğu bir dönem. O tarihte, doğal olarak, hiç kimsenin dikkatini çekmeyen ilginç beraberlikler, bugünün tarihini yazmaya uzanıyor.
Dönemin Kocaeli Valisi Vecdi Gönül, bugünkü Milli Savunma Bakanı ve bir ara Cumhurbaşkanlığı adaylarının favori isimlerinden.
Dönemin SEKA Genel Müdür Yardımcısı Kemal Unakıtan, bugünkü Maliye Bakanı. Unakıtan bir süre sonra, SEKA'daki görevinden istifa ediyor, İstanbul'a geliyor.
Tayyip Erdoğan, Unakıtan'ın mali müşavirlik bürosunda, onunla birlikte çalışıyor. "Kemal Ağabey" raconu buradan geliyor.
ÜÇGENDEKİ TANIDIK
Aynı dönemde, Erdoğan, Unakıtan, Gönül üçgeninde, kenarda duran tanıdık biri daha var. Onlarla siyasal alış verişte bulunan Abdullah Gül.
Gül, o günlerde Sakarya Meslek Okulu'nda okutman. Ders veriyor. Günün birinde, gözaltına alınıyor, öğrencilere din propagandası gerekçesiyle.
İzmit'te 15. Kolordu Tutuk Evi'nde bir hafta kalıyor. Sonra, yargılanmak üzere, İstanbul 1. Ordu'ya gönderiliyor.
Askeri yönetimin Başbakan Yardımcısı Turgut Özal. Askerlere rağmen, ekonomide tek söz sahibi o. 24 Ocak ekonomik kararlarının mimarı. 24 Ocak kararları her ne kadar, Demirel Hükümeti'nin imzasını taşıyorsa da, orada tartışmasız tek isim Özal.
Askeri yönetim, 24 Ocak kararlarını uygulamaya devam kararını verince Generaller Özal'ı Başbakan Yardımcılığına getiriyor. Özal, aynı ekonomik programı yürütmekle görevli. Onun İMF ve Dünya Bankası ile ilişkilerinde tek bir gölge yok. Türkiye o sırada bu iki kuruma, dolayısıyla, Özal'a muhtaç.
ASKERLERE RİCA
Arkasındaki bu güçle, Özal, Abdullah Gül için devreye giriyor. Gül, Özal'ın askeri yönetime ricasıyla serbest bırakılıyor. Sonra, İslam Kalkınma Bankası'na gidiyor.
Özal'ın devreye girerek serbest kalmasını sağlaması, Gül' ün siyasal yaşamında önemli dönemeçlerden biri. Türkiye'den uzak kalıyor. Bazen uzak kalmak, yeni hazırlıkların habercisi.
Bugün yaşananların hiçbiri tesadüf değil. Bugünkü birlikteliklerin hiç biri bugüne ait değil. Bu ilişkilerin tarihi geçmişi ve dayanışması var.
Özal o sırada patron. Erdoğan ile Gül çırak. Türkiye bugün, o günkü çırakların hegemonyasını yaşıyor. Ama, onlara yolu açan Özal. Eski milli görüş ekibinden.
Daha öğrenci iken, daha milli görüşün gençlik kollarında iken sokaklara pankart asmakla başlayan siyasal yaşam, Erdoğan-Gül ikilisini ülkenin en tepe noktasına getiriyor.
Siyasetin en alt kademesinden başlayıp, bütün dar sokaklarından geçerek. (Yalçın Doğan, Gül'ü Özal Kurtardı, Hürriyet Gazetesi 26.04.2007)
3.Abdullah Gül 1976-1978 yıllarında Fehmi Koru ve Şükrü Karatepe ile birlikte Milli Kültür Vakfı'nın bursu ile doktora yapması için İngiltere'ye gönderildi. Doktora yaptığı Exeter Üniversitesi, İngiliz Üniversiteleri arasında "Kürt Araştırmalar Enstitüsü" olan tek yüksek öğretim kurumu.Yeni Çağ gazetesinde Arslan Bulut da yazdı bunu.
Exeter Üniversitesinin karanlık bir sicili var. İngiliz İstihbarat Örgütü'nün yan kuruluşu olan Green Peace (Yeşil Barış) örgütü bu üniversite tarafından kurulmuş.
İngiliz İstihbarat servislerinin yurt dışı görevlere gönderilecek ajanlarının önemli bir bölümü Exeter Üniversitesi'nde eğitim görmüş. Ayrıca Arap ve İslam dünyası ile Kürtler hakkında uzmanlaşması gereken İngiliz ajanlar da bu üniversitenin hocaları tarafından eğitilmiş.
Abdullah Gül, Exeter Üniversitesinde iki yıl eğitim gördü. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz da sınıf arkadaşıydı.
İslam Kalkınma Örgütü Genel Sekreteri Prof. Ekmelettin İhsanoğlu da Exeter Üniversitesi'nde doktora çalışması yapanlardan biri... (Sırrı Yüksel Cebeci, Siirtli Abdullah Gül. Tercüman Gazetesi 26.04 2007)
4. Dilerseniz şimdi Abdullah Gül'ün zaman içinde söylediklerine kulak verelim:"Askerler ve laik seçkinler, İslamcıların açıkça meydan okuması anlamına geldiği gerekçesiyle devlet dairelerinde türbanı yasakladılar... Onlar laik seçkinler değil, din karşıtları. Adı Ateizm olan başka bir din yaratmak istiyorlar. Asıl hoşgörülü olmayanlar laiklerdir. Kendi yaşam biçimlerini empoze etmeye çalışıyorlar. Bu yaptıklarını Batı uğruna yapıyorlar. Batı'ya baktığımızda hiçbiri bunlar gibi değil. Bu ülke için utanç verici değil mi? Partiyi kapatıyorlar, ama o parti parlamentoda en büyük grubu oluşturuyor. Bu yüz karasıdır."
Abdullah Gül'ün bu sözleri 20 Nisan 1998 tarihli Chiristian Science Monitör adlı gazetede, Scot Paterson imzasıyla yayınlanıyor.
Gül, Türkiye'de Ertuğrul Özkök ile yaptığı görüşmede, bu sözleri tevil etmeye çalışıyor.
Peki ya, o günlerde Milliyet'te çalışmakta olan Nilgün Cerrahoğlu ile 10 Aralık 1995'te, Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı iken yaptığı konuşmaya ne demeli?
Kısaca göz atalım:
A.Gül- Artık saklanamaz gerçekler var. İslamın yalnız ahireti değil, dünyevi düzeni de içerdiği bir gerçektir.Ben Müslümanım buna inanıyorum.
N.Cerrahoğlu-Tercihiniz Şeriat öyle mi?
A.Gül-Türkiye'de geçerli kanunlar arasında, İslama aykırı olanlar da var, olmayan da. Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalacak. Bu hakkı kullanacağım. Halka bu imkanı vereceğim.
N.Cerrahoğlu-Camiye, namaza, Kuran okuluna kim mani oldu ki?
A.Gül-Düzen Türkiye'de İslamı caminin içine hapsetti. Biz İslamı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz. (Ali Sirmen, Abdullah Gül Sivil darbenin Neferidir, Cumhuriyet Gazetesi,27.04.2007)
Emperyalist devletler AKP'yi neden destekliyor (2)
Emperyalist devletlerin ve içimizdeki işbirlikçilerinin, önümüzdeki seçimlerde AKP'nin birinci parti olarak çıkması, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül veya AKP'den bir kişinin oturması için neden inanılmaz bir destek sağladıklarına ilişkin bilgi, belge ve yorumları bilginize sunmaya devam ediyoruz.
"ABDULLAH GÜL ABD LOBİLERİNE
KENDİNİ TANITMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY YAPMADI"
1- Önce AKP yöneticilerini en yakından tanıyan kişilerden biri olan Şevket Kazan'ın söylediklerine bir göz atalım.a- "Ben AKP'ye üst düzey kadro bulan arkadaşların Amerika'yla, Amerika'daki belli odaklarla irtibat içinde olduklarını biliyorum. Herkes biliyor. Oranın tasvibiyle hareket ettikleri, oranın hoşuna gitmeyecek birtakım davranışlardan çekindikleri açıkça gözüküyor... Bütün amaçları oradan aldıkları desteği sürdürebilmek. Bunların kafalarında, 'oradaki destek ile irtibat kurulmadıkça iktidar olunamaz' diye bir fikir var. En büyük hatalarımızdan biri, dış politika konularını Abdullah Gül'e emanet etmemizdir... 1991 yılından 1998 yılına kadar, kapanıncaya kadar bu partinin genel başkan yardımcılığını yürütmüş, olan arkadaştı. Hiçbir şey yapmamış, Amerikan lobilerinde, birtakım kuruluşlar vasıtasıyla kendisinin tanıtımını yapmış... Biz bunu çok geç fark ettik (Aydınlık Dergisi, 8 Ağustos 2003)."b- "Abdullah Gül, hiçbir zaman Refah Partisi için çalışmadı. Hep kendisi için çalıştı. Erbakan Hoca, Abdullah Gül'e Politik Araştırma Merkezi diye bir merkez kurmuştu. Dış ilişkilerden sorumluydu ya, Refah Partisi'ni Avrupa'ya, elçiliklere tanıtacağı yerde, sadece kendisini tanıttı. Danışmanı olan Murat Mercan, ki aynı zamanda Melih Gökçek'in danışmanıydı, Amerika'ya boyuna fakslar gönderiyormuş. Oradan da boyuna fakslar geliyormuş. Sekreteri de hanım bir kız. Bu hanım kızın annesi de benim hanımın arkadaşı. Annesine anlatmış, 'böyle böyle bunlar devamlı Amerika ile fakslaşıyorlar, hep Abdullah Gül'ün propagandasını yapıyorlar' demiş. Hanım da bana söyledi. Ben de 'Belki yanlış tespit etmiştir. Öyle bir şey varsa, bir gün o fakslardan birinin fotokopisini alsın, sana getirsin, ben de göreyim' dedim. Kızı yakalıyorlar ve işine son veriyorlar. Şimdi Amerika'da kendisini tanıtan bir kitap bastırmış.
"AKLI FİKRİ ABD'DEYDİ"
Refahyol Hükümeti'nde, Türk Cumhuriyetleri'nden sorumlu Devlet Bakanlığı'nı biz almıştık. Gül, Türk Cumhuriyetleri'ne bir tek seyahat yapmamıştır, o kadar. Adamın aklı fikri Amerika'daydı. Bir de Amerikan Büyükelçiliği'nde ne vardı, bilmiyorum, oradan hiç çıkmazdı (Yeniçağ Gazetesi/25.04.2007)."
c- "... ABD'yi yöneten Pentagon değil. Pentagon kullanılan bir organ. Geri planda neler var, çok iyi biliyorsunuz, dünya devleti, Rockfeller vs. var... Cüneyt Zapsu'yu Recep Tayyip Erdoğan'a Korkut Özal ayarladı. Cüneyt Zapsu, uzun uğraşlardan sonra icazet (izin) tavsiye mektubu aldı... Bunlar ABD'ye gittiler. ABD bunlardan üç konuda söz aldı. 'Irak'ta bana yardım edeceksiniz. Annan plan yapacak, Kıbrıs'ı vereceksiniz. Üçüncüsü de, Büyük Ortadoğu Planı'na (BOP) evet diyeceksiniz; taşeronluk yapacaksınız. Siz bunu yapacak olursanız, biz de sizi destekleriz. Biz size destek verdiğimiz zaman karşınızda hiçbir güç kalmaz (Cumhuriyet Gazetesi/6.06.2004)."
2- Şimdi de Arslan Bulut'un yazdıklarına kulak verelim:
"Yaklaşık 12 yıl önce İstanbul'da bir Kafkaslar toplantısı düzenlenmişti! Toplantıya gazeteci olarak davetliydim. Graham Fuller de oradaydı. Kendisinden bir röportaj talebim oldu, kabul etmedi. Ertesi gün, Yenişafak gazetesinde Graham Fuller ile yapılmış bir röportaj çıktı! Bunun üzerine istihbarat servisleriyle diyaloğu iyi olan bir muhabire görev verdim. Graham Fuller, konferanstan ayrıldıktan sonra nereye gitmiş ve kiminle görüşmüştü? Bunu araştırmasını istedim. Kısa bir süre sonra bilgi geldi. Graham Fuller, Topkapı'daki Yenişafak gazetesine gitmiş, röportajdan sonra o zaman gazetenin üst katında bulunan Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı'nda Abdullah Gül ile görüşmüştü!DSP'nin çökertilmesi sırasında Abdullah Gül ABD'de idi. İki kişiyle görüştü: CFR'nin beyni Morton Abramowitz ve ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Mark Grossman!Tayyip Erdoğan da daha RP Beyoğlu İlçe Başkanı iken, Morton Abramowitz ile görüşmüş ve CIA'nın önemli şeflerinden Graham Fuller ile temasa geçmişti. Amerika'nın Adana Konsolosu Elizabeth Shelton, ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Caroline Hagins, ABD Büyükelçilik Müsteşarı Silwer Lawrens ve CIA görevlisi Kenny Bob ile de görüşüyordu!Erdoğan'ın AKP'yi kurmadan önce 18 Temmuz 2001'de İsrail Büyükelçisi David Sultan ile görüştüğü de basına yansıdı. Erdoğan'ın "yeni oluşacak partinin İsrail ve ABD politikalarına asla ters düşmeyeceği" yolunda garanti verdiği yazıldı. Abdullah Gül'de bir taraftan İngiltere Büyükelçisi Sir David Logan'ı makamında ziyaret ederek parti çalışmaları hakkında bilgi veriyordu!Londra Üniversitesi Öğretim üyelerinden Türkiye Uzmanı Dr. Andrew Mango, Abdullah Gül'ün sık sık ABD ve İngiltere'ye giderek görüşmeler yaptığını açıklıyordu!CIA şefi Graham Fuller de tam o sıralarda Türkiye'de artık Kemalizm'in modasının geçtiğini ve 'ılımlı İslam'a öncülük etmesi gerektiğini ileri sürüyordu! Fuller, 'Fazilet Partisi'ndeki gençlerin baskın çıkacağı ve Yenilikçi Hareketin ılımlı İslama liderlik yapacağını' söylüyordu!
AKP, CFR'NİN VERDİĞİ GİZLİ PROGRAMLA KURULDU
Sonunda, Tayyip Erdoğan gayrimeşru bir ara seçimle TBMM'ye sokuldu, AKP'nin başına getirildi. Bu arada AKP'nin parti programı, yerel yönetimlere otonomi vermeyi öngören gizli bir CFR memorandumunu hemen hemen aynen kopyalayıp hazırlanmıştı. AKP, CFR'nin verdiği gizli programla kurulmuştu! Bunu yayınladığımız halde yargı organları harekete geçmedi! (Arslan Bulut, Exeter'de Yetişti Amerika Seçti!, Yeniçağ Gazetesi / 25.04.2007)."
Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül'e emanet edilebilir mi? (3)
Abdullah Gül'ün neden Cumhurbaşkanı seçilmemesi gerektiğini açıklığa kavuşturan bilgi, belge ve yorumları bilginize sunmaya devam ediyoruz:
8. Abdullah Gül, Danıştay'ın öğretmenin türbanla okula giremeyeceğine ilişkin kararını Cidde'ye girişi sırasında 12 Şubat 2006'da şu sözlerle değerlendirmişti:
"Doğrusu bunu kaygıyla karşılıyorum ve hayretler içinde kaldık. Türkiye'nin giderek demokratikleşme eğilimine ters bir davranıştır bu."
"...kararı yanlış ve tehlikeli görüyorum. Çünkü böyle bir yaklaşımla giderek, yarın oruç tutan bir öğretmeni bile, öğrenciye yanlış örnek oluyor diye suçlanırsınız. Çünkü görebildiğim kadarıyla bu karar dini bir vecibeyi yanlış bir örnek olarak gösteriyor. Bunlar çok tehlikeli ve yanlış şeylerdir, ümit ederim ki düzelir. Bütün bu kararlar alınırken, şu herkesin zihninde olması gerekir ki Türkiye giderek özgürleşen, demokratikleşen, sivil alanı daha da genişleten bir toplum olacaktır. Buna kararlıyız. Toplum olarak, Meclis olarak, hükümet olarak kararlıyız."
BÜYÜK RİSK
9. Abdullah Gül, Türkiye'nin Dışişleri Bakanı olarak, Roma'da yapılan bir toplantıda, "Türkiye'ye türban konusunda yeterli baskı yapılmadı" şeklinde serzenişte bulunmuştur.
Bir kez daha anlaşılmıştır ki, anti Kemalist parti iktidarının ileri gelenleri, kafalarına koydukları "dinci düzeni" -devlet organlarında tepeden tırnağa kadrolaşarak- yerleştirmekten vazgeçmemişlerdir.
26 Ocak 1970'te kurulan Milli Nizam Partisi ile başlayıp aynı kadroyla Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve nihayet Saadet ve AKP ile sürüp giden "antilaik ideoloji"yi benimseyen bir kimse olan Abdullah Gül, Milli Görüş kökenlidir ve Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılmış olan Refah ile Fazilet Partisi'nden de milletvekili olmuştur.
Cumhuriyet orduları, üniversite, bilim kurumları, bağımsız yargı organları gibi devletimizin en önemli kurumlarıyla kavgalı olan bir iktidar partisi mensubunun, Atatürk Türkiyesi'nin Cumhurbaşkanı olması Türkiye'nin geleceği açısından bir riziko faktörüdür." (Dursun Atılgan, Cumhurbaşkanı AKP'den seçilirse, Cumhuriyet gazetesi/ 26.04.2007)
FETHULLAH İÇİN KRİPTO
10. Abdullah Gül, Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmasının hemen ardından yurtdışı temsilciliklerine gönderdiği kripto ile Milli Görüş ve Fethullah Gülen cemaati temsilcilerinin devlet protokolüne sokulmasını istediğini iletti. Kriptoda ayrıca büyükelçilerin cemaat temsilcileri ile temas kurması talimatı da verilmişti (Cumhuriyet gazetesi/25.04.2007)
11. Bir din bilgini olan Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, şunları söyledi:
"Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilirse: Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakanlık... Siyası İslâm üzerine siyaset yapmış, bu nedenle 3 partisi de kapatılmış zihniyetteki 3 şahsiyet, devletin 3 temel noktasında oturuyor olacak..."(Güngör Mengi, Güven Meselesi, Vatan gazetesi/ 27.04.2007)
12. DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, daha önce şu değerlendirmeyi yapmıştı:
"ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, irtica tehdidi değerlendirmelerini 'kuru gürültü' olarak nitelendirdi. Büyükelçinin sözlerinin arka planına bakılırsa, AKP hükümetinin ABD ile imzaladığı ve Türkiye'yi Washington'ın bölge siyasetlerin eklemlenen yeni Vizyon Belgesi'nin uygulamaya koyulduğu ve ABD'nin AKP'ye yönelik desteğinin ömrünü uzattığı görülüyor... Ilımlı İslâm, siyasal olarak ABD'nin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş, sınırların yeniden çizildiği ve nihayet rejimlerin bu amaca uygun olarak değiştirilmesinin öngörüldüğü BOP'un taşıyıcı kavramıdır. Ve bu kavram/stratejik planlama, Nakşibendiler, Süleymancılar, Nurcular gibi tarikatların, kimi siyasi İslâmcı parti ve çevrelerin yanı sıra, AKP ve Gülen hareketinin kapısına çıkmaktadır... Aslında Fethullah Gülen, daha yolun başından itibaren ABD ve onun istihbarat örgütleriyle ilişkili bir isimdir... Ilımlı İslâm projesinin içeriden, bölgenin tarihsel ve kültürel ortamından beslenen bir taşıyıcıya ihtiyacı vardı. Bu isim, geniş bir örgütsel ağa, mali güce ve yaygın bir etkileme alanına sahip olan Fethullah Gülen'den başkası değildi." (Cumhuriyet gazetesi/ 7.10.2006)
"TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN DÜŞMANI..."
13. İç Hizmet Kanunu'nun 35'nci maddesi gereğince "Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumakla" görevli Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, laiklik konusunda gösterdiği hassasiyet boşuna değildir ve 27.04.2007 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada "Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk'ün 'Ne mutlu Türk'üm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir" denmesi, geleceğimize daha bir güvenle bakmamızı sağlamıştır.
Atatürk, Serbest Fırka (Parti) kurulurken Fethi Bey'e yazdığı ve 12.08.1930 günü basına açıklanan mektubunda: "Memnuniyetle görüyorum ki, laiklik esasında beraberiz. Zaten benim siyasi hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım budur" demişti.
Atatürk'ün yakın çevresinde bulunmuş Hikmet Bayur'un yazdıklarıyla yazımın bu bölümüne son vereceğim (Hayatı ve Eseri, s.345):
"Atatürk yalnız bir konuda genel tartışmaya izin vermemiştir. O da dinin riyakârane sömürülmesi konusudur. Atatürk'ün diktatörlüğü ancak ve ancak bu yüzden kurulup yaşamıştır."
Vural Savaş http://turkcutoplumcu.org/index.php?option=com_content&task=view&id=45&Itemid=34