Ekonomik Paradigmalardaki Değişimler Ulusalcı ve Kemalist Olmayı Engellemez -

Vtnsvr

New member
Mustafa PAMUKOĞLU

Serbest piyasa ekonomisi ve küreselleşmedeki değişimleri “paradigma değişikliği” olarak alanlar, ulusalcı olanları, ülkesinin sömürülmesini istemeyenleri ve Türkiye’nin modern, demokratik ve aydınlanmacı bir kuruluş felsefesinin adı olan, dinamik, günün koşullarına uyum sağlamayı öngören Kemalizmi savunanları ezberci, papağan, içi boş dogmalardan medet umanlar olarak köhneleşmiş bir hâkim sınıf olarak suçluyorlar ve AKP’nin muhafazakâr kimliğine rağmen bu değişime nasıl da başarıyla uyum sağladığını belirtiyorlar.

Ulusunu sevmek ve bağımsızlığını korumasını istemekle küreselleşmenin çelişen nesi var? Ulusalcı olanlar dış ticarete, yabancı sermayeye, özelleştirmeye, yabancılarla ortak yatırımlar yapmaya karşı değiller ki; onlar küreselleşme oyununda kaybet-kazan değil kazan-kazan olsun istiyorlar. 2 milyon işsizi bulunan ülkesine gelecek yabancı sermayenin üretime ve istihdama yönelik olmasını talep ediyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan ve sadece bizde olan yüksek faizden ve düşük kurdan milyarlarca doları sadece yabancı küresel oyuncuların kazanmasını istemiyorlar. 70 milyon insanının büyük bölümünün milli gelirden adil pay almasını ve küreselleşmedeki paradigma değişikliklerinin biraz da yabancılar tarafından adaletli olmayı algılama işlevini görmesini istiyorlar. 2001 yılında dış borç rakamı 113.6 milyar dolar iken 2008 yılının ilk çeyreğinde 263 milyar dolar olmasını, bu 2.3 kat artışa rağmen milli gelirdeki büyümenin sadece yüzde 48’de kalmasını tehlike olarak görmek, büyümenin borçla yapılmasının gelecek nesillerin kaynaklarını ipotek altına almakla eşanlamlı olduğunu söylemek mi papağanlık oluyor?

Cari açığın 50 milyar dolarlara geldiğini, yıllardan beri bunun artarak ve sıcak para ile finanse edildiğini ve bunu sürdürmenin bir yerde tıkanacağını ve bu nedenle cari açığın doğrudan yabancı yatırımlarla finanse edilmesini bağırmak mı paradigma değişikliğine ayak uyduramama oluyor?

Bankaların dış borcunun Mart 2007’de 45.8 milyar dolar iken, 2008 Martı’nda yüzde 14.2 artışla ciddi rakama gelmiş olmasının halkın aşırı borçlandığını gösterdiğini; bankaların bu kaynakla aşırı derecede tüketici kredileriyle olağanüstü bir kaydi para yarattıkları ve bunun ileride kredi kartı ve konut kredisi patlamasına yol açacağı hususunda endişe etmek mi, küreselleşmeye karşı duruş oluyor?

Özel sektörün dış borcunun Mart 2007’de 77.6 milyar dolar iken 2008 Martı’nda yüzde 34.4 artarak 112 milyar dolar olmasının ne manaya geldiği, özel sektörün bunu üretimde ve istihdam artışında kullanmadığını ve para piyasasına gittiğini söylemek ve bunun tehlikelerini işaret etmek mi, dünyadaki ekonomik gelişmelerin gerisinde kalmak oluyor? Küresel sermayenin kendinden başka bir şey düşünmediğini, güçlü bir ülke olmamız halinde küreselleşmenin sonuçlarından yararlanabileceğimizi aksi takdirde iyi bir sömürü alanı olacağımızı ve yol geçen hanına döneceğimizi sıcak paranın 100 milyar dolar olması ile açıklamak mı ezberci ulusalcılık oluyor?

Petrole bağımlı ülke olmamız nedeniyle petrol ürünlerinin kullanımının hovardaca olmamasını, tüketim çılgınlığına son vermemizi istemek mi, gerçeklerle bağdaşmıyor?

IMF reçetelerinin orta vadede fayda vermediğini, IMF’siz bir kalkınma ve ayakta durmayı ülkemize yakıştırmak mı, “dünya nerede, siz nerede” oluyor?

Küreselleşmede kazan-kazanı sağlayamadığımız sürece yoksullarımızı sadaka ve erzaklarla kandırmak zorunda kalınacağını ve bunun adının da “sadaka demokrasisi” olacağını vurgulamak mı,1919’larda kalmak oluyor? Tabii bizim de kabahatimiz çok. Küreselleşme oyununda pozisyon almada, emek eksenli ekonomik projeleri halkın önüne koymada ve dünyaya kendimizi anlatmada başarısızız. Ulusalcılar konuşurken, miting yaparken, küresel paradigma değişikliklerine uyum sağlayanlar ise ortada para ekonomisi olunca da halkla bütünleşmeyi ve onlara pragmatik çözümler getirmeyi başarıyor.

Gerçi ulusalcılar olarak 1919’ların şartlarından ekonomiye bakmıyoruz. Atatürk’ü bize bağımsız ve onurlu bir ülke emanet ettiği için seviyoruz. Kemalizmi ilerlemenin, çağa ayak uydurmanın ve aydınlanmanın sembolü olarak görüyor, dünyadaki teknolojik ve ekonomik dev değişimler karşısında bir dogma olarak ortaya koymuyoruz. İnançlara değil, inançların güç ve para kazanmak için kullanılmasına karşı çıkıyor ve buna da mecburen başka bir kavram bulunmadığından laiklik diyoruz. Bozamadığımız ezber çağın gerisinde kalmışların küresel ekonomiyle sarmaş dolaş olmalarındaki çelişkiyi ortaya koymak... Ancak, artık proje ve eylem zamanı; masalarda ve alanlarda konuşmak yeterli değil, “emek eksenli” dünyaya açık büyük bir toplumsal ve ekonomik projeyi başlatmak; yani 1919’u güncelleştirmek. Bunu başardığımızda sıkıştırılmış köşemizden çıkacak halkla biz bütünleşeceğiz ve ezber bozacağız
 

Zagor270

New member
İlk teşekkür benden olsun.
Gerçekten güzel bir yazı. Bu tür konuşmalar hiç olmuyor burada. keşke bu konu dewam ettirilebilse. Teşekkürler Vtnsvr

Bu başlığı okuyan bile kimse yok. Herkes tutturmuş bir türban tartışması. Kimsenin kafası basmıyor bu tip konuları tartışmayı. İnsanlar ya vakit gazetesinin yalanlarına boğulmuşlar ya da diğer gazetelerin spor sayfalarına. Kimse ekonomi haberlerine bakmıyor galiba.
 

HTML

Üst