kuzay
Pesimist
- Katılım
- 2 Nis 2007
- Mesajlar
- 28,387
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Antik mirası, kasabaları, denizi ve yaylalarıyla gezginlere her virajda yeni bir sürpriz sunan Ege’de, sıradışı ve çok renkli bir rota.
İzmir’in 100 kilometre kuzeyindeki tarih hazinesi Bergama’dan başlayıp Çeşme Yarımadası’nın iki hazinesi Alaçatı ve Dalyanköy’e uzanan Ege rotası, maceracı gezginler için eşine rastlanmaz bir yolculuk vaat ediyor. Dünyanın ilk sağlık kompleksinin kurulduğu ve ilk ciltli kitapların üretildiği Bergama, antik mirasının yanı sıra; eski kasaba dokusu, halıları ve yayla yaşamıyla yolculuğun belki de en renkli yeri. Çeşme’nin gizli hazinesi Dalyanköy, ‘denizkızı’ ve balık lokantalarıyla ünlü. Çeşme plajları, her yaz olduğu gibi şimdi de gözde. Rotanın rüzgarlı sahili Alaçatı, mavi ve yeşilin her tonunun yansıdığı berrak denizi, şairlere ilham veren geleneksel Ege ruhu ve özgün taş evleriyle ziyaretçilerinin kalbini çalmaya hazır.
En renkli mahalle
Parşömen denilen hayvan derisinden yapılmış kağıt türünün ilk bulunduğu yer olan Bergama’da ilk durağımız, Akropol. Yukarı Agora’da bulunan amfitiyatro, dünyanın en dik antik tiyatrosu. Sağlık alanındaki pek çok ilkin adresi olan kentin batısındaki Asklepion, tıp ve eczacılığın simgesi kıvrımlı yılan figürünün ilk görüldüğü yer. Bergama’nın tek cazibesi antik mirası değil elbette. Ara sokakları sürprizlerle dolu olan kentte dikkat çeken iki mahalle var: Akropol’ün yamacına yayılmış eski Rum ve Osmanlı evlerinden oluşan Talatpaşa Mahallesi ve müzik dehalarıyla ünlü Romanların mesken edindiği Atmaca Mahallesi. Tepeye doğru tırmanan arnavutkaldırımı sokaklar, rengârenk boyalı evleriyle yakın geçmişin aynası sanki. Kızıl Avlu karşısında, Bergama halılarıyla antika eşyaların satıldığı dükkânlar tarafından kullanılan yapılar, Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş. Kız Meslek Lisesi, Küplü Hamam ve Papaz Evi, bölgenin en dikkat çekici evlerinden. Şehir merkezinden Kozak Yolu’na saptıktan sonra çam ormanlarının arasına dağılmış yayla köylerinin herbiri birer yağlıboya tablosu sanki. Bergama çıkışında, önce tarihi bir su kemerinin manzarasıyla karşılaşacağınız yol boyunca, karaçamlar ve piknik alanları eşliğinde irtifa yavaş yavaş artıyor. Kozak Yaylaları, 900’lü metrelerde sarı - yeşil bir havuz gibi seriliyor önünüzde.
Dertsiz ve bereketli
Şehir merkezinden Kozak yoluna saptıktan sonra fıstıkçamı ormanlarının arasına dağılmış yayla köyleri birer yağlıboya tablosu sanki. Ayvalık’a kadar uzanan Kozak Yolu, doğa tutkunlarının kaçırmaması gereken bir rota. Kozak mevkiindeki köylerden Demircidere, yayla turizmine yatkınlığı, Aşağıcuma ve Yukarıbey ise doğal zenginlikleri ile dikkat çekiyor. Fıstıkçamı, yöredeki toprak sahiplerine büyük bir refah sağlamış. Ziyaretçilerine doğa yürüyüşleri, fotoğrafçılık, bitki ve kuş gözlemi gibi olanaklar sunuyor Kozak Yaylaları…
Rüzgarlı koy
İzmirliler’in bugüne dek saklamayı başardığı en güzel sır olan Alaçatı’da, meydandaki çay bahçesinde oturup bir bardak çay içmek, kasabanın insana yaşattığı dinginlik duygusunu ateşleyen bir ritüel gibi… Beyaz badanalı, mavi kepenkli Rum evlerinde hayat bulan butik oteller, ****ler, barlar ve hediyelik eşya dükkânlarıyla Kemalpaşa Caddesi, Alaçatı’nın can damarı. Kasabanın merkezini işaret eden Pazaryeri Camii’nin önündeki çakıl taşlı alanın bir bölümü, haftasonları güzel bir antika pazarına dönüşüyor. Antika pazarını gölgelemek limon ağaçlarına düşmüş. Doksanlı yılların başında Alaçatı’yı ziyarete gelen Rumlar’ın arasındaki bir papaz ile camii imamının birlikte diktiği limon ağacı, barış dolu bir geleceğin simgesi gibi. Cumartesi günleri, civar köylerden getirilen her türlü sebze, meyve, Ege otları, dokumalar, ağaç işleri ve köy peynirleriyle zenginleştirilen bir pazar daha kuruluyor burada. Bir zamanlar kıyıda olan Alaçatı, şimdi denizden iki kilometre içeride. 80’li yıllara kadar küçük bir sahil köyü olan Alaçatı’nın adı, ilk kez sörf sayesinde duyuldu. Bugünse; devamlı esen rüzgârı, bir buçuk kilometrelik sığ sahil bandı ve profesyonel sörf okullarıyla dünyaca ünlü bir sörf merkezi, Alaçatı. Son birkaç yılda hızlı bir değişim yaşayan Alaçatı, arnavutkaldırımı sokakları, taş evleri ve sakız ağaçlarıyla özgün dokusunu koruma konusunda çok titiz. Alaçatı’da yaz - kış sakızlı dondurma, taze balık ve deniz ürünleri bulabileceğiniz gibi, balık yemeyi tercih etmeyenlerin imdadına yetişen bir de kumrucu var. Nohut unundan yapılmış özel bir ekmeğin arasına çeşitli kahvaltılıklar konularak hazırlanan bir sandviç türü olan kumru, sadece Alaçatı’nın değil tüm bölgenin vazgeçilmezleri arasında.
Çeşme’nin Boğaz’ı
Doğanın alabildiğine cömert davrandığı bir köşe olan Dalyanköy’de yüzünü Sakız Adası’na çevirmiş bir denizkızı heykeli karşılayacak sizi. Her ne kadar kağıt üzerinde Çeşme ilçesinin bir mahallesi olarak görünse de, aslında merkeze 4 kilometre uzaklıkta bir balıkçı köyü burası. Doğal bir film platosunu andıran Dalyanköy’ün 10 kilometre ötedeki Alaçatı’dan belki de tek eksiği, eski Rum evlerinin yarattığı tarihi kasaba atmosferi. Çeşme’nin kuzeyinde, ince uzun bir koyun kenarına kurulan Dalyanköy’de, kendinizi zaman zaman boğaz ya da nehir kıyısında sanabilirsiniz. Kış aylarında alabildiğine sakin ve sessiz olmasına rağmen, yazları nüfus 5-6 bini buluyor burada. Otellerin özel plajlarının yanı sıra, mavi bayraklı Bostan ve Kocakarı Plajları, yaz turizminin en canlı yaşandığı yerler arasında. Bir koyun etrafında dizilmiş teraslı villaları, marinada demirli yatları, rengarenk balıkçı tekneleri ve şık balık restoranlarıyla tablo güzelliğinde bir Egeli, Dalyanköy. Bin dokuz yüz yirmilerin ortalarına kadar Palaskevi olarak anılan bir Rum köyüymüş burası. Rumların ayrılmasından sonra, Dalyanköy’ün yeni sahipleri, yetmişli yıllara kadar Rumlar’dan kalan taş evlerde yaşamışlar. Sonrasında ise yazlık furyasına yenik düşmüş köyün özgün dokusu. Bugün Rumlar’dan kalma taş evlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar az. Yörenin eşsiz mimarisini yakından tanıyabilmek içinse, sokak aralarında kaybolmak gerek, Ege rotasını bir kez daha ve doyasıya yaşabilmek için...


İzmir’in 100 kilometre kuzeyindeki tarih hazinesi Bergama’dan başlayıp Çeşme Yarımadası’nın iki hazinesi Alaçatı ve Dalyanköy’e uzanan Ege rotası, maceracı gezginler için eşine rastlanmaz bir yolculuk vaat ediyor. Dünyanın ilk sağlık kompleksinin kurulduğu ve ilk ciltli kitapların üretildiği Bergama, antik mirasının yanı sıra; eski kasaba dokusu, halıları ve yayla yaşamıyla yolculuğun belki de en renkli yeri. Çeşme’nin gizli hazinesi Dalyanköy, ‘denizkızı’ ve balık lokantalarıyla ünlü. Çeşme plajları, her yaz olduğu gibi şimdi de gözde. Rotanın rüzgarlı sahili Alaçatı, mavi ve yeşilin her tonunun yansıdığı berrak denizi, şairlere ilham veren geleneksel Ege ruhu ve özgün taş evleriyle ziyaretçilerinin kalbini çalmaya hazır.


En renkli mahalle
Parşömen denilen hayvan derisinden yapılmış kağıt türünün ilk bulunduğu yer olan Bergama’da ilk durağımız, Akropol. Yukarı Agora’da bulunan amfitiyatro, dünyanın en dik antik tiyatrosu. Sağlık alanındaki pek çok ilkin adresi olan kentin batısındaki Asklepion, tıp ve eczacılığın simgesi kıvrımlı yılan figürünün ilk görüldüğü yer. Bergama’nın tek cazibesi antik mirası değil elbette. Ara sokakları sürprizlerle dolu olan kentte dikkat çeken iki mahalle var: Akropol’ün yamacına yayılmış eski Rum ve Osmanlı evlerinden oluşan Talatpaşa Mahallesi ve müzik dehalarıyla ünlü Romanların mesken edindiği Atmaca Mahallesi. Tepeye doğru tırmanan arnavutkaldırımı sokaklar, rengârenk boyalı evleriyle yakın geçmişin aynası sanki. Kızıl Avlu karşısında, Bergama halılarıyla antika eşyaların satıldığı dükkânlar tarafından kullanılan yapılar, Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş. Kız Meslek Lisesi, Küplü Hamam ve Papaz Evi, bölgenin en dikkat çekici evlerinden. Şehir merkezinden Kozak Yolu’na saptıktan sonra çam ormanlarının arasına dağılmış yayla köylerinin herbiri birer yağlıboya tablosu sanki. Bergama çıkışında, önce tarihi bir su kemerinin manzarasıyla karşılaşacağınız yol boyunca, karaçamlar ve piknik alanları eşliğinde irtifa yavaş yavaş artıyor. Kozak Yaylaları, 900’lü metrelerde sarı - yeşil bir havuz gibi seriliyor önünüzde.


Dertsiz ve bereketli
Şehir merkezinden Kozak yoluna saptıktan sonra fıstıkçamı ormanlarının arasına dağılmış yayla köyleri birer yağlıboya tablosu sanki. Ayvalık’a kadar uzanan Kozak Yolu, doğa tutkunlarının kaçırmaması gereken bir rota. Kozak mevkiindeki köylerden Demircidere, yayla turizmine yatkınlığı, Aşağıcuma ve Yukarıbey ise doğal zenginlikleri ile dikkat çekiyor. Fıstıkçamı, yöredeki toprak sahiplerine büyük bir refah sağlamış. Ziyaretçilerine doğa yürüyüşleri, fotoğrafçılık, bitki ve kuş gözlemi gibi olanaklar sunuyor Kozak Yaylaları…


Rüzgarlı koy
İzmirliler’in bugüne dek saklamayı başardığı en güzel sır olan Alaçatı’da, meydandaki çay bahçesinde oturup bir bardak çay içmek, kasabanın insana yaşattığı dinginlik duygusunu ateşleyen bir ritüel gibi… Beyaz badanalı, mavi kepenkli Rum evlerinde hayat bulan butik oteller, ****ler, barlar ve hediyelik eşya dükkânlarıyla Kemalpaşa Caddesi, Alaçatı’nın can damarı. Kasabanın merkezini işaret eden Pazaryeri Camii’nin önündeki çakıl taşlı alanın bir bölümü, haftasonları güzel bir antika pazarına dönüşüyor. Antika pazarını gölgelemek limon ağaçlarına düşmüş. Doksanlı yılların başında Alaçatı’yı ziyarete gelen Rumlar’ın arasındaki bir papaz ile camii imamının birlikte diktiği limon ağacı, barış dolu bir geleceğin simgesi gibi. Cumartesi günleri, civar köylerden getirilen her türlü sebze, meyve, Ege otları, dokumalar, ağaç işleri ve köy peynirleriyle zenginleştirilen bir pazar daha kuruluyor burada. Bir zamanlar kıyıda olan Alaçatı, şimdi denizden iki kilometre içeride. 80’li yıllara kadar küçük bir sahil köyü olan Alaçatı’nın adı, ilk kez sörf sayesinde duyuldu. Bugünse; devamlı esen rüzgârı, bir buçuk kilometrelik sığ sahil bandı ve profesyonel sörf okullarıyla dünyaca ünlü bir sörf merkezi, Alaçatı. Son birkaç yılda hızlı bir değişim yaşayan Alaçatı, arnavutkaldırımı sokakları, taş evleri ve sakız ağaçlarıyla özgün dokusunu koruma konusunda çok titiz. Alaçatı’da yaz - kış sakızlı dondurma, taze balık ve deniz ürünleri bulabileceğiniz gibi, balık yemeyi tercih etmeyenlerin imdadına yetişen bir de kumrucu var. Nohut unundan yapılmış özel bir ekmeğin arasına çeşitli kahvaltılıklar konularak hazırlanan bir sandviç türü olan kumru, sadece Alaçatı’nın değil tüm bölgenin vazgeçilmezleri arasında.


Çeşme’nin Boğaz’ı
Doğanın alabildiğine cömert davrandığı bir köşe olan Dalyanköy’de yüzünü Sakız Adası’na çevirmiş bir denizkızı heykeli karşılayacak sizi. Her ne kadar kağıt üzerinde Çeşme ilçesinin bir mahallesi olarak görünse de, aslında merkeze 4 kilometre uzaklıkta bir balıkçı köyü burası. Doğal bir film platosunu andıran Dalyanköy’ün 10 kilometre ötedeki Alaçatı’dan belki de tek eksiği, eski Rum evlerinin yarattığı tarihi kasaba atmosferi. Çeşme’nin kuzeyinde, ince uzun bir koyun kenarına kurulan Dalyanköy’de, kendinizi zaman zaman boğaz ya da nehir kıyısında sanabilirsiniz. Kış aylarında alabildiğine sakin ve sessiz olmasına rağmen, yazları nüfus 5-6 bini buluyor burada. Otellerin özel plajlarının yanı sıra, mavi bayraklı Bostan ve Kocakarı Plajları, yaz turizminin en canlı yaşandığı yerler arasında. Bir koyun etrafında dizilmiş teraslı villaları, marinada demirli yatları, rengarenk balıkçı tekneleri ve şık balık restoranlarıyla tablo güzelliğinde bir Egeli, Dalyanköy. Bin dokuz yüz yirmilerin ortalarına kadar Palaskevi olarak anılan bir Rum köyüymüş burası. Rumların ayrılmasından sonra, Dalyanköy’ün yeni sahipleri, yetmişli yıllara kadar Rumlar’dan kalan taş evlerde yaşamışlar. Sonrasında ise yazlık furyasına yenik düşmüş köyün özgün dokusu. Bugün Rumlar’dan kalma taş evlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar az. Yörenin eşsiz mimarisini yakından tanıyabilmek içinse, sokak aralarında kaybolmak gerek, Ege rotasını bir kez daha ve doyasıya yaşabilmek için...

