Efsane Aşklar

BSY17

New member
Katılım
20 Nis 2006
Mesajlar
311
Reaction score
0
Puanları
0
Mutluluğun Anahtarı

Philip E. Humbert adli bir psikiyatri profesörü, "Insanlara mutlu yaşamın anahtarını 10 kuralda toplayacak olsam, hangi deyişleri seçerdim" diye kapsamlı bir çalışma sonrası bir liste çıkartmış.

1. .Kendini tani. .(Sokrat)
Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün, vicdanın ne diyor? Neyi öne çıkartıyor? Dünya ya bilinçli bakmanın yolu başta bu iç yolculuktan geçiyor.

2. .Olduğun gibi görün ya da göründügün gibi ol.. (Mevlâna)
Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. Içinden gelen sesin öne çıkardığı değerleri koru. Hayatta birşeyleri korumak için ayakta kalmazsan her şey seni düşürür.

3. .En yukarda aşk var.. (Aziz Paul)
Sesi müziğe dönüştüren aşktır. Aşk olmazsa, sevgi ilişkileri yoksa, ihtimam eksikse hayatın kuru bir daldan farkı kalmaz.

4. .Dünya'yı hayal gücü döndürür.. (Albert Einstein)
Yaptığımız her şey hayal kurarak başlar. Hayat -herkes için- hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceğinin en iyisi, olabileceğinin en güzeli peşinde gitmektir. Bobby Kennedy nin sözü gibi: Diğerleri dünyaya bakıyor ve "Neden" diye soruyor. Ben bambaşka bir dünya düşünüyor ve "Neden olmasın" diye soruyorum.

5. .Fazla güzellik göz çıkarmaz. .(Mae West)
Güzel hayat doya doya yaşanır. Mutluluk paylaşılır, hayatı sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziğinde "Haydi bastır, göster kendini" temposu vardir. Kibir değil, coşku!

6. .Fırsatlar yakalandıkça çoğalır.. (Sun Tzu)
Basari cesaret ister, başlangıçtaki cesaret sonradan inanca dönüşür.. Inanç insanlığa daha iyi hizmet arzusuna dönüştüğünde fırsatlar yelpazesi yukari bir seviyede tekrar açılır.

7. .Ya yap ya yapma. Denemek yok! .(Yoda - Yildiz Savaşları)
Hayat seri hareket, karar ve kararlılık gerektirir. Tereddütte kalanlar geride kalır. Hayatın üstüne gitmezseniz hayat sizin üstünüze gelir.

8. .Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadığında değil, alınacak bir sey kalmadığında oluşur.. (Antoine St.Exupery)
Hayatınızı basitleştirin. Basite indirge, indirge, bir kere daha indirge... O zaman ne kalıyor, ona bak. Istekler listenizi kısa tutun. Kısa tutun ki fokus edebilin. Güneş ışığına büyüteç tutmak gibi, odaklamazsanız hayatı yakamazsınız.

9. .Kabiliyet yoksa sanatçı olmaz, ama çalışılmadıkça kabiliyet hiç bir ise yaramaz.. (Emile Zola)
Ancak akıllı, bilinçli ve odağı şaşmayan çabalar sonrası olası potansiyelin yapabilecekleri gerçekleşir. Elması yontmadıkça elinizde sadece bir taş parçası vardır.

10. Hayatı yaşamanın iki yolu var. Biri hiçbir şey mucize değilmis gibi yaşamak... Digeri herşey mucizeymis gibi yaşamak. (Albert Einstein) Şükretmeyi unutmamak gerek!
 
Efsane Aşklar

Aşk, delicesine bir duygu. Sevene her türlü çılgınlığı yaptırırcasına güçlü, yakarcasına da kızgın. Tutkunun zirvesine uçururcasına fırtınalı. Bittiğinde de öldürürcesine acı.
Aşk, insanları sadece sevgiyle değil bazen de nefretle birbirine bağlayan bir duygu. İnsanlık tarihi ise aşk için ızdırap çeken, herşeyini feda eden, kendini öldüren, yataklara düşüren isimlerle dolu.


Ferhat ile Şirin >>> Hikayenin Tamamı
Demirci ustası Ferhat, aşkı Şirin uğruna dağları deldi.
Eski bir ask masalinin iki kahramani. Türk ve İran edebiyatinda çok işlenen bir konu. Ferhat ile Sirin birbirlerini çılgınca severler. Sirin soylu bir genç kiz, Ferhat halktan bir delikanli oldugu için, birbirlerine kavuşup mutluluga ulasamazlar. Sirin"in yakinlari Ferhat"a akla gelmedik zorluklar çıkartırlar. Demir yapılı bir daği delmesi gerektigi sartı da güçlükler arasindadir. Ferhat, zekasi, teknik bilgisi, bilek gücü,asktan aldigi kuvvetle dagi deler. Halk edebiyatimizda Ferhat, divan edebiyatimizda Hüsrev olarak geçen bu masal kahramaninin deldigi dağın adı "Bisutun Daglari"dir...

Leyla ile Mecnun >>> Hikayenin Tamamı
Konusu bir Arap efsanesinden alınmıştır. "Beni Amir kabilesinden Kays ile Leyla daha okulda iken birbirlerini severler. Leyla"nin annesi bunu duyunca kızını okuldan alır. Sevgilisini göremez olan Kays yollara düşer. Mecnun diye anilmaya baslar. Kays"in babasi, Leyla"yi ailesinden esterse de vermezler. Kays çölde vahsi hayvanlar ve kuslarla arkadas olur. Kizi Ibni Selam adli birine verirler. Leyla kendisini bir perinin sevdigini, eğer evlenirlerse peri tarafindan öldürüleceklerini söyliyerek adami kandirir, onu kendinden uzak tutar. Mecnun"un inkisariyle Ibni Selam ölür. Mecnun bütün maddi varliklarla ilgisini kesmis, manevi bir askla kendinden geçmis halde yaşamaktadir. Çölde karşısına çikan Leyla"yi tanımaz. Leyla"nin kendi içinde oldugunu, onunla manevi alemde birlestigini, baska bir Leyla ile bulusmaya takati olmadigini bildirir. Leyla, döner bir müddet sonra kederinden ölür. Mecnun bunu ögrenince Leyla"nin mezarina kosar, ölmek ister, isteği tanrı tarafindan kabul olunarak orada düşüp ruhunu teslim eder.

Kerem ile Aslı
Kerem ile Aslı'nın aşkları asırlardır hiç tükenmedi.
Anonim halk hikayesi. XII. Yüzyilda tesekkül ettigi yorumlanan, Kerem ile Asli hikayesi anonim halk hikayelerimizin karakteristik özelliklerini tasir. Hikaye kahramani Asik Kerem, Asli isimli bir Ermeni kizina asik olur. Onu kendisinden kaçiranlarin ardindan arkadasi Sofu ile saz çalarak, türkü söyleyerek diyar diyar dolasir. Büyük bir askin, ugrunda ne ölçüde fedakarlik yapilacak bir kuvvet oldugunu isaret eder. Zorlu macerasinin sonunda, Haleb"de Asli"ya kavusan Kerem tam onunla evlenecekken bir kesis büyüsüne kurban gider. Bir büyü ile tutusup yanar, kül olur. Bu külün kivilcimi ile saçlarindan tutusarak, ayni akibete ugrayan Asli ile ancak cennette bulusurlar...

Asuman ile Zeycan
Ayni elmadan yiyerek çocuk sahibi olan iki ana babanin biri kiz, biri erkek çocuklari arasindaki aski anlatan Türk halk öyküsü. Erzincan beyi Kaleli Bey ile kahyasi Dervis Ahmet"in çocuklari olmamaktadir. Bey ve kahyasi, kilik degistirerek geziye çikarlar. Bir yaylada karsilastiklari bir dervisin verdigi elmayi esleriyle birlikte yiyen babalar, çocuk sahibi olurlar. Beyin kizi, kahyanin oglu olmustur. Dervis, kizin adini Zeycan, oglanin adini da Asuman koyar, onlarin birbirleriyle besik kertmesi nisanli olduklarini, büyüdükleri zaman evlendirilmelerini söyler. Çocuklar büyüyünce birbirlerini severler, ancak Zeycan"in annesi, Kaleleli Bey"i etkileyerek iki gencin evlenmesini engeller. Asuman ve Zeycan, düslerinde bade içerek asiklik gücü kazanmislar, saz çalarak deyisler söylemeye baslamislardir. Asuman kilik degistirerek beyin huzuruna çikar ve ondan atismak için asik ister. Kaleli Bey, Asuman"in karsisina, asik olarak kendi kizini çikartir. Bu atismada kaybeden, kazananin kölesi olacaktir. Iki sevgili arasindaki sazli sözlü mücadeleyi Asuman kazanir. Ama Kaleli Bey, sözünde durmadigi gibi, Asuman"i da öldürtmek ister. Sevgilisinin yardimiyla kaçip kurtulan Asuman, Basra"ya gider, bir kahvede asiklik yapmaya baslar. Asiklikta gösterdigi basari, Basrali asiklarca kiskanildigi için bir kuyuya atilan Asuman"i, dügünde elinden bade içerek asik oldugu dervis kurtarir, Erzincan"a getirir.

Arzu ile Kamber
Birbirlerini kardeş sanarak büyüyen iki gencin asklarini anlatan ve 17. yüzyilda ortaya çiktigi sanilan Türk halk öyküsü. Konusu söyledir: Bir kervan, yolda eskiya baskinina ugrar. Baskindan yalniz küçük bir erkek çocugu sag olarak kurtulur. Bir aile tarafindan evlatlik olarak alinan çocuga Kanber adi verilir. Bir süre sonra bu ailenin bir kiz çocugu olur, adini Arzu koyarlar. Iki çocuk birbirlerini kardeş sanarak büyürler. Bir süre sonra aralarında ilgi veyakınlık başlar. Kardeş olmadiklarını ögrenince de evlenmek isterler. Arzu"nun annesi bu evlilige karsi çıkar ve kızını zengin bir tüccarla evlendirir. Ama adam kisa bir süre sonra ölür.Arzu ile kanber evlenmek için yeniden uığrasırlarsa da, anne engel olur. Asıklar bir rastlantı sonucu birbirlerini bulurlar. Kavusmanin heyecaniyla ikisi de bayilir. Sürekli olarak kızını izleyen kötü yürekli anne onlari gene ayırmak ister, ama gençlerin çevresi su ile kaplandigindan yanlarina ulasamaz. Az sonra iki sevgilinin gögüslerinden birer güvercin çikarak uçar ve böylece ikisi de orada can verirler

Afrodit ile (Venüs) çoban Anahis
Mitolojiye uzanırsak önce aşk ve güzellik ilahı Afrodit ile (Venüs) çoban Anahis'in aşkı akla geliyor. Efsaneye göre de Truvalı çobanın ve ondan sonra gelen bütün çobanların yanık kavalları, hep bu aşkı fısıldamış.

Heloise ile Abelard
Paris'te 1101 de doğan Heloise ile ondan 22 yıl önce Nantes'te dünyaya gelen Abelard'ın ilişkisi sonucunda, edebiyat tarihi en ünlü aşk mektuplarını kazandı.

Dante Alighieri ile Beatrice
1200'lü yılların başında ünlü İtalyan şairi Dante Alighieri henüz 9 yaşındayken ilk kez gördüğü Beatrice'yi ömrü boyunca sevdi. Dante onu üne kavuşturan en büyük eseri 'Commedia Divina'yı büyük aşkı için yazdı.

Şeker Ahmet Paşa ile Kaya
Padişah 4. Mehmet'in en küçük kızı, güzeller güzeli Kaya, daha gencecik bir kızken Şeker Ahmet Paşa ile evlendirildi. Hülyalarının sahibini bekleyen Kaya, karşısında gür sakallı bir ihtiyar görünce çılgına döndü ve tam yedi sene kendisini Paşa'ya teslim etmedi. Yedi sene gecikmeyle gelen birleşme Kaya'nın ruhunda fırtınalar koparttı ve kocası Şeker Ahmet Paşa'ya çılgınca aşık oldu. Kızı dünyaya geldiği zaman ise aşkı zirveye ulaştı. 27 yaşında ikinci çocuğunu doğururken ölmesiyle sona erdi ama bu müthiş aşk yıllarca dilden dile dolaştı.

Napolyon ile Josephine
Fransa İmparatoru Napolyon, henüz 27 yaşındayken kendinden beş yaş büyük olan dul Josephine'i görür görmez aşık oldu. Josephine ise eğlenceyi seven bir kadın olduğu için ülkeleri dize getiren Napolyon'u hep küçümsedi. Napolyon'un Josephine karşı duyduğu bitip tükenmeyen sevgi, karısının kusurlarını görmesine de engel oldu. Ondan boşandıktan sonra bu sevgiyi söküp atmak pek kolay olmadı ama karşısına Emilie çıkınca kalbi yine çarpmaya başladı. Üstelik bu aşk Josephine ile olduğu gibi tek değil, çift taraflıydı.

Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan
Ülkeler fatihi Kanuni Sultan Süleyman'ın gönlünü de Rus asıllı Hürrem Sultan fethetti. Hürrem Sultan'ın, Muhteşem Süleyman'a hakimiyeti, sevgili kocasının kolları ve gözyaşları arasında ölmesine kadar devam etti. Aşk mı? Onu da bir tek Kanuni hissetti.

8. Edward ile Wallis Simpson
Yıl 11 Aralık 1936; radyoların başında oturan milyonlarca kişi İngiltere Kralı 8. Edward'ın, deli gibi aşık olduğu Amerikalı Wallis Simpson ile evlenmek için tahtan indiğini heyecanlı ama kararlı bir ifadeyle duyurdu. İki kez evlenip, boşanmış bir kadınla beraber olabilmek için krallığı bırakan Edward, 20. yüzyılda aşk için tahtını bırakabileceğini gösterdi.

Albay Juan Peron ile Eva Duarte
Arjantin'in eski Devlet Başkanı Albay Juan Peron, kendinden 25 yaş küçük olan oyuncu Eva Duarte ile tanışınca hayatı değişti. Birbirlerine çılgınca aşık oldular ama Peron'un ünü ve politik başarısı bir oyuncuyla evli olduğu için çok zedelendi. Genç yaşta kansere yakalanan Eva Peron öldü ama tutkulu aşk kitaplara, filmlere hep konu oldu.

Prens Rainer ile Grace Kelly
Monako Prensi 3. Rainer gerçek bir prensti. Güzeller güzeli Grace Kelly ise gerçek bir Hollywood yıldızı. 1956'da başlayan evlilikleri 1982'de Kelly'nin bir otomobil kazasında hayata veda etmesiyle sona erdi. Eşinin ruhunun sarayın her köşesinde hissedildiğini söyleyen Prens Rainer ise bir daha evlenmedi.

Liz Taylor ile Richard Burton
Liz Taylor ve Richard Burton "Kleopatra" filminin setinde tanıştı. Birbirlerine delicesine aşık olunca eşlerinden ayrılıp evlendiler. 22 yıl boyuncu bir dargın, bir barışık yaşayan çift, 1984'te Burton'un zamansız ölümüyle ayrıldı.

Beatles John Lennon ile Yoko Ona
Efsanevi Beatles grubunun solisti John Lennon, Japon sanatçı Yoko Ona'ya aşık olup, evlenince grup dağıldı. Milyonlarca Beatles hayranı Yoko'yu "Japon Cadısı" olark lanetledi. Bu delicesine tutku 1980'de bir fanatiğin namlusundan çıkan kurşunlara hedef olan Lennon'un ölümüyle noktalandı.

Salvador Dali ile Gala,
Salvador Dali ile tanışıp sınırsız bir aşka sürüklenen Rus ressam Gala, severek evlendiği eşiyle çocuğunu bırakıp çılgın ressama koştu. Dali ile çılgınlıklarla dolu 50 yıl geçiren Gala, bu aşktan da hiçbir zaman pişmanlık duymadı.

Nazım Hikmet
Nazım Hikmet ile Piraye'nin aşkı dillere destan oldu. Nazım hapse girince bu aşk daha da güçlendi. Büyük şair, 13 yıl süren mahpusluğun son demlerine yaklaştığı zaman bu kez Münevver Andaç'a aşık oldu. Piraye ise Nazım'a duyduğu büyük aşka rağmen aradan çekilmek zorunda kaldıı
:sigara:
 
Aşk Nedir???????????????

Nedir Aşk

Bir çoğalmadan ibarettir aşk, bir coşmadan, kabarmadan, büyümeden ibarettir. Devamlı artmayan bir duygunun aşk olması ne mümkün?

Sözün var olduğu günden beri, en fazla sarf edildiği alan aşktır. Aşk üzerine söylenmiş sözlerin sınırı yoktur. Belki söylenmemiş söz de yoktur; ama her dönemde başka türlü söylenmekten dolayı çoğalan söz vardır. Söz nötr bir varlıktır, üst derecesi kelam, alt derecesi laftır. Sözün kelam derecesinde konusu aşktır. Söze en güzel manayı aşk verir. Bütün boyutlarıyla sözü aşkla söylediğiniz zaman sözün güzelliğini hissedersiniz. Bir cümleyi aşkla yazın; görün cümle ne kadar güzelleşir. Usulen yazılan cümleden muhatabın alacağı pek bir şey yoktur.

Hayatın aşktan yoksun olduğu hiçbir zaman gösterilemez ki. Bitkinin hayatı olsun, insanın hayatı olsun, dünyanın hayatı olsun, bütün hayatların her kademede aşka ihtiyaçları vardır.

Aşkla bakmak; yürekle bakmak demektir. Göz sadece bir fonksiyonu yürütür; ama fonksiyonun içini dolduran, onu sanata dönüştüren gönüldür. Biz gözümüzle bakarız; ama gören gönüldür. Gönlümüzde aşk varsa, gözün gördüğü güzeldir.

"Yalnızca bir türlü aşk vardır; ama görüntüleri binlerce türlüdür" der bir bilge. Üç çeşidini söyleyelim: Aşk beşeridir; şakayla başlar, sorumluluk getirir. Gözden girer, gönülde yaşar. Surete meyledenler ziyandadır. Aşk platoniktir; sohbetle başlar, zahmet getirir. Zihinden girer, gönülde yaşar. Siretini süslemeyenler yol şaşırır. Aşk İlahidir; imanla başlar, vahdete götürür. Gönülde doğar, gönülde yaşar. Sırrı saklamayanlar, başını verir. Aşk, Allahu Teala'nın "Bilinmeyi istedim kainatı yarattım" buyurduğu noktada başlar. Ve oradan bir ırmak gibi birdenbire coşkuyla akar, binlerce yola ayrılır, binlerce ırmak oluşur. Bir baştan binlerce baş oluşur. Onun için bir türlü aşk vardır. Varlığımızı sürdürdüğümüz medeniyet birikiminin içinde aşkın bütün çeşitleri mevcut. Bugün dahi mevcut, biz hangi boyutunda yaşıyorsak aşkın, o türlüsünü tadıyoruz demektir.

Beşeri aşkın (mecazi aşkın) İlahi aşka dönüşmesi tabii bir seyir. Pek çok sufi İlahi aşk için beşeri aşkı ilk basamak olarak görür. Çünkü Allah güzeldir, güzelliği sever. Mevcudattaki o İlahi kudretin eserine bakarak ancak bir izden asla gidebilir, görüntüden orijinale geçebilir manasında beşeri aşkı ilk basamak olarak görmüşlerdir ve atlamışlardır oradan. İşte; Leyla ile Mecnun. Leyla'nın bir beşer olarak aşkını Kays'ın biriktirmesi... Kays içinde büyüyen o aşkla ileride bir eşikten atlayarak Leyla ile bütünleştirmesi... Buradan da ileri giderek başka boyutlara yol alması... Artık o Hallacın "enel hak" dediği noktadır, o Nesimi'nin cübbemin altında "Allah'tan gayrisi yoktur" dediği noktadır. Gerek baş verirsiniz gerek derinizi yüzerler. Sırları ifşa etmek noktasında aşk biter.

Salt sırdır aşk. Aşk bir kişilik sırdır, iki kişiye müsaadesi yoktur. Zaten aşk tekildir. Sevilen hiçbir zaman aşkın içinde değildir. Aşkın içinde seven vardır o kadar. Sevilenin haberi bile olmayabilir aşktan, olması önemli de değildir üstelik. Aşk tekil olduğu için sırları da, kederleri de, acıları da, firkati de, hicranı da, gözyaşı da, ateşi de tekildir. Yani içinde bulunduğu ateş sadece bir kişiyi yakar, gözyaşı da bir kişiden akar, ayrılığı bir kişi çeker. Aşkı bunlar çoğaltır, aşkın "eksilmeyen fakat artan" özelliği aynı zamanda buradan beslenir. Gözyaşı aşkı artırır, hicran, hasret bu duygular aşkı devamlı büyütür, katmerler, yuvarlar bir çığ gibi. Yani aşk, acı çekmeyi baştan göze almayı gerektiriyor.

Aşkın bir tarifi de acı ve bütün bu acılardan duyulan mutluluk. Onun ötesinde de insanın kabiliyeti. Aşk her gönülde aynı kıvamda varolamaz. Gönül medeniyetindeki gönüllerimiz aşkı değişik boyutlarda alacaktır, o zaman işin içine sırrı da girer. Yani benim sırrım benim kalbime sığacak olan kadardır, daha ötesini kaldıramaz. Sır, acı ve hasret varsa aşk vardır ve o aşk tekildir bir kişiyi ilgilendirir.

Hiçbir insan bir kadına aşık olmayı veyahut da bir kadının bir erkeğe aşık olmasını, "beşeri aşk" dediğimiz duyguyu yadsıyamaz, ayıplayamaz. Ne din, ne de yasalar yasaklamıştır aşkı; Bütün milimetrekarelerinde aynı sevgili olmayan bir gönül aşkı bilir mi acaba?!. Bir kuru yakınlaşmayı, ilgiyi, arzuyu aşk sanarak yaşanılan ömür adına va veyla ve va esefa!.. Bir Cemal'e kul, bir Ahmed'e köle, bir Leyla'ya deli ve bir ışığa pervane olmayanın aşkı mı vardır, ya aklı mı vardır ki!..

Alem bir aşk için yaratılmış ve "Aşk imiş her ne varsa alemde!.."

Sevgi üzerine kullanılabilecek bütün mecazları üstüne alınmadır aşk. Aşk acıdır, hasrettir. Hicran ve hayrettir, firkat ve gurbettir. Gözyaşı ve ahtır; tazarru ve münacattır. Aşk ölümdür, can vermedir, kurban olmadır. Canların birbirinde kaynayıp erimesidir; canların can özünde yitirilmesi ve aranmamasıdır aşk. Parçalara böldükçe demiri, mıknatısi güçle bütün parçaların yine birbirlerini aramalarıdır. Arama gücünü yitiren, zayıflatan, küçülten parçalar bırakır; ancak birbirini kovalamayı. Taşın içinde saklı olan ateştir aşk; bir kıvılcım çakınca kuşatır bütün evreni. Atom çekirdeği etrafında saniyede iki bin kilometrelik hızla dönen elektronların karıdır bu. Kudretin özündeki cevherden beşeri estetiğe akıp gelen ilhamdır Aşk ki şiirde Su kasidesi, mimaride Selimiye, musıkide Ferahfeza'dır. Aşk, haddehanelerden dökülen ateş, manaya gebe sözdür. Aşk, meşktir.

Kalplerimizin incelmesi, yüreklerimizin güzellikleri tatması ve tanıması açısından her insanın aşka ihtiyacı vardır. Çünkü aşk olgunlaştırıcıdır.

Beşeri boyutta aşkın mekanı ve zamanı çok kısıtlı, insanlar sadece birisinin gözlerini görebiliyor. "Küçüksu'da gördüm seni, gözlerinden bildim seni" gözlerinden başka bir yerinden de bilmesi mümkün değil zaten. Böyle bir kıyafet, böyle bir toplum yapısı, sokakta olmayan bir kadın. Beşeri aşkın sadece gözyaşı getirdiğini, sadece acı getirdiğini, dolayısıyla bizim şairlerimizin de "sevgili" diye hitap ettikleri insanların ancak kokularını duyabildikleri; saba yeli sevgilinin saçının kokusunu getirdiği zaman, acısının en fazla olduğu, yoldan geçecek diye günlerce yolda beklemek, bir haber gelecek diye bir süzgün bakışına, bir gamzeli bakışına muhatap olurum diye günlerce uykusuz kalmak. Bütün bunlar içerisinde beşeri ilişki ve birliktelik çok sınırlı. Bu sınırlılık aşkın bir gömlek daha yükselmesini sağlayabiliyor. İçinizde büyütüyorsunuz, hasretin çoğalması aşkın da çoğalması demek.

Aşkın en büyük özelliği ruh terbiyesine müsait olması. insanın yaratılışındaki özü, mutlak suretle hissetmesini sağlayacak bir acı ve kederle kalbi yumuşatmak, mumları eritmektir. Kalp mumlaşıp mum da eriyince ister istemez bir yanış, " Hamdım, piştim, yandım" olur. Yanma son noktadadır. Artık çeşitli tecellileri kabul etmeye hazırız; hoşgörü, affetme, sabır ve hatta bütün ömrünüz boyunca ulaşacağınız duyguları kapsar. Bunu yapmadıkça, kalp çiğ kalır,

Bugünün nişanlılıkları üç ay, evlilikleri iki-üç sene sürüyor. Çünkü aşk diye yaşanılan şeyler riyakarca yürütülen bir oyundan ibaret. Her iki taraf da gerçek yüzlerini gizliyorlar, karşı tarafa hoş gelecek geçici bir hale bürünüyorlar. Oğlan bir simit alıp gelesiye kadar, kız yeni bir sevgili bulabiliyor mu kendine, ona bakmak lazım. Bu kadar vazgeçilebilir duygulara aşk diyebiliyorlarsa onu sorgulasınlar o halde.

Bir şeyin aşk olabilmesi için tutkulu olması, patolojik olması, anormal olması gerekir. İştahla yemek yerken hatırlayıp sevileni, yemek boğazda düğümleniyorsa; derin uykularda görülen rüyadan sonra bir daha uyku girmiyorsa gözlere, şen bir mecliste adı anıldığında onun, inziva engin bir boyut kazanıyorsa, hamasi bir söylevin tam ortasındaki bir kelime, bir cümle ne dediğini bilmezleştiriyorsa insanı, işte odur aşk. O ki, göz kapakları kapandığında karanlıkları son bulmuyorsa, ne cür'et aşktan söz edilebilir!?.

Eskiler Ah mine'l-Aşk yani Ah aşkın elinden!... demişler. Galiba biz de Ah Bine'l-Aşk yani Ah aşka ulaşmak!... demeliyiz.

:hhman:
 
_________bu Ona Son Yazişim__________

bu sana son yazIşım


Bu sana son yazışım...” diye başlayan bir mektup var şu an karşımda.
“Bu sana son sözüm” dermiş gibi bakan. Simsiyah harflerle kirletilmiş, bembeyaz bir sayfa. Neresinden bakılsa acı, hangi satırından başlansa hüzün, hangi kelimesi okunsa güvensizlik.
Oysa ki benim; batan güneşin ardından sarıldığım, tepeden aşağı inerken, çakıl taşlarıyla birlikte yuvarlandığımda düşündüğüm biri var…
“Bu sana son yazışım…” bir ayrılığın ilanı gibi, ölünün üzerine son kürek toprak, gözdeki son damla, son kez el sallamak gibi…
Oysa ki benim; Kışın soğuğunda, dalgaların kayaları dövdüğü anlarda, fırtınalarda savrulurken sığındığım biri var…
“Bu sana son yazışım...” düşündüklerinin, hissettiklerinin ve yaşadıklarının benim için zerre kadar önemi yok demek değilse ne bu? Sen istediğini söyle, senin söylediklerinin hiç bir anlamı yok demek değilse ne bu?
Oysa ki benim; derinlerde soluksuz kaldığımda ve nefesimin bana ait olmadığını sandığımda, sonsuz gibi görünen karanlığın ortasında, umudumun tükendiği anlarda düşündüğüm biri var…
“Bu sana son yazışım…” diye başlayan ve sana hiç inanmadım, sana hiç güvenmedim diye devam eden satırar bunlar. Üstelik inanmam ve güvenmem için yaptığın herşey boşa kürek çekmek, yetersiz, yersiz ve saçma çabalardan başka hiç birşey değil bunlar.
Oysa ki benim; burnumda yağmur kokusu varken, bulutlar hızla akıp geçerken, ve çocuklar ağladığında, perdeler uçuştuğunda düşündüğüm biri var…
“Bu sana son yazışım…” ben bunları hak ettmedim… Ama sen herşeye müstehaksın, üzülmelisin, kırılmalısın, parçalanmalısın, yok olup gitmelisin… Senin söylediklerinden daha değerli başkalarının ne dediği, senden daha değerli başkalarının ne düşündüğü demek bu.
Oysa ki benim; elimi uzattığımda ve saatin her çalışında, yanımdayken özlediğim ve uzaklaşınca her an düşündüğüm biri var…
“Bu sana son yazışım…” Açıkca dilediğini yap, ben istediğim kadar daha yanındayım. Kendimi hazır hissedince girdiğim gibi çıkacağım hayatından demek bu?
Oysa ki; Aklımın kıyısında dolaşan ve dilimin ucundayken yanarcasına düşündüğüm, deniz gözlerinde dolaşırken yemyeşil ormanlarda yok olup gittiğim biri var…
Tek kişilik dünyamda ölçülü adımlarla yürüyorum. Boshwer dim ve ben artık kendi MaSaL ıma dönüyorum. Sana geliyorum. Aylardan Nisan, sabahın erken saatleri ve bahar…
alıntı
 
****hayatimizdaki Tüm Annelere****

hayatımızdaki tüm annelere


21 senelik evlilikten sonra "aşk ışıltısını" canlı tutmanın yeni bir yolunu buldum. Bir süre önce, başka bir kadınla çıkmaya başladım ve bu aslında eşimin fikriydi. Bir gün eşim, beni çok şaşırtarak:
"Biliyorum ki onu seviyorsun" dedi .
Şiddetle itiraz ettim: "Ama ben seni seviyorum!!!"
"Biliyorum ama aynı zamanda onu da seviyorsun. Ona da zaman ayırman gerekiyor"
Karımın, ziyaret etmemi istediği "öbür kadın", 19 yıldır dul olan annemdi. İşimin yoğunluğu ve üç çocuğumun beklentileri sebebiyle annemi görme fırsatım pek olamıyordu. O akşam annemi yemeğe ve ardından sinemaya davet ettim. Endişelendi ve hemen "İyi misin, her şey yolunda mı" diye sordu.
Annem de geç saatte gelen bir telefonun veya sürpriz bir davetin mutlaka kötü bir anlamı olacağından şüphelenen tipte kadınlardandı.
"Seninle beraber ikimizin biraz zaman geçirmemizin güzel olacağını düşündüm" diye yanıtladım. Sadece ikimiz mi?" Biraz düşündü ve "Çok isterim" diye cevap verdi.
O Cuma, iş çıkışı onu almaya giderken kendimi biraz gergin hissediyordum. Eve vardığımda fark ettim ki o da, randevumuzdan ötürü hafif gergin görünüyordu. Kapısının önünde, paltosunu çoktan giymiş bir şekilde bekliyordu. Saçlarını yaptırmıştı ve üzerinde babamla kutladıkları son evlilik yıldönümlerinde giydiği elbise vardı.
Bana melekler kadar ışıltılı bir yüzle gülümsedi. Arabaya bindiğimizde "Arkadaşlarıma oğlumla dışarı çıkacağımı söyledim ve gerçekten çok etkilendiler" dedi. "Randevumuzun nasıl geçtiğini duymak için sabırsızlanıyorlar."
Gittiğimiz restoran, çok şık olmasa da sevimli, sıcak ve servisin kaliteli olduğu bir mekândı. Annemse, bir kraliçe edasıyla koluma girdi. Yerimize oturduktan sonra ona menüyü okumam gerekmişti, çünkü küçük yazıları göremiyordu. Ben daha menünün ortalarındayken annemin nemli gözlerle ve nostaljik bir gülüşle bana bakmakta olduğunu fark ettim:
"Eskiden, sen küçükken, menüleri okuyan bendim, sense meraklı bakışlarla beni dinlerdin" dedi. Ben de gülümsedim: "O zaman, şimdi senin rahat rahat oturma sıran ve ben de okuyarak borcumu ödeyebilirim" dedim.
Yemek boyunca muhabbetimiz çok güzeldi, sıra dışı hiçbir şey olmadı ama eskilerden ve hayatlarımızdaki yeniliklerden bahsederek kaybettiğimiz zamanın birazını telafi etmeye çalıştık. O kadar çok konuştuk ve eğlendik ki film saatini kaçırdık. Akşam annemi bırakırken; "Seninle tekrar çıkmak isterim ama ancak bu sefer benim seni davet etmeme izin verirsen" dedi ve bir akşam tekrar buluşmakta karar kıldık.
Eve geldiğimde eşim yemeğin nasıl geçtiğini sordu: "Çok güzeldi" dedim. "Düşünebileceğimin çok üstündeydi".
Birkaç gün sonra annem aniden ciddi bir kalp krizi sonucu vefat etti. Bu o kadar ani gerçekleşmişti ki onun için bir şey daha yapma şansım olmamıştı. Birkaç zaman sonra evime, annemle yemek yediğimiz restorandan, ödenmiş iki kişilik bir yemek faturası ve üzerine iliştirilmiş bir not yollandı: "Oğlum, bu faturayı önceden ödedim, çünkü seninle kararlaştırdığımız randevu gününe gelemeyeceğimden neredeyse yüzde yüz emindim. Yine de iki kişilik bir yemek ayarladım çünkü bu sefer eşinle beraber gitmenizi istiyorum. Seninle olan o günkü randevumuzun benim için ne anlam ifade ettiğini bilemezsin. Seni Seviyorum."
O esnada, "Seni Seviyorum" demenin ve hayatta değer verdiğimiz insanlara hak ettikleri zamanı ayırmanın önemini anladım. Hayatta hiçbir şey ailenizden daha önemli değildir. Onlara hakları olan zamanı ve ilgiyi verin çünkü böyle şeyleri erteleyebileceğiniz "başka bir zaman"ı her istediğinizde yakalayamayabilirsiniz.

HAYATINIZDAKİ TÜM ANNELERE



YORGUNUM,ÇÜNKÜ YORGUNLUĞUMUN YAŞAMAK GİBİ BİR ANLAMI VAR.
YİNE DE YAŞAMAKTAN DUYDUĞUM MUTLULUĞUMUN TADINA DÜŞMANLARIM ULAŞAMAZLAR
 
Ewet Doğru Sölüyosun
 
Aşkin Böylesi

askın boylesı zor gorulur



Birgün belki dönersin diye
Bir şarkı yazdım sana
Yağmur yağıyor üstüme
Güneş batıyor akşamlarıma
Hala yoksun ortalarda
Sabah penceremi açıyorum
Dışarıya bakıyorum
Gözlerim seni arıyor
Ama yoksun
Birini görüyorum kırmızı kazaklı
Sen zannediyorum
Büyük bir heyecanla
Dikkatlice bakıyorum
Ama nafile
Gözleri yeşil saçları parlak değil
Gene gözlerim ıslak
Camı kapıyorum
Yataga yatıp seni düşünüyorum
Çünkü artık tek yatıyorum
Korkmalarımı özledim
Geceleyin uyandırmalarını
Sessizce dokunmanı
Özledim seni….
Hemde hiç özlemediğim kadar
Aynada kendime bakıyorum
Arkamda hep birini arıyorum
Bazen bir gölge geçiyor kenardan
Dönüp bakıyorum ama nafile
Bana aldığın küçük ve sevimli hediyelere bakıyorum
Verdiğinde ne kadar mutluydun
Baktığımda ise gözlerim doluyor artık
Aklıma geliyor günler saatler
Saymakla bitmiyor…
Müzik dinlemek istiyorum
Her şarkı seni hatırlatıyor
Dayanamıyorum acı çekiyorum
Kalkıp kapatıyorum
Bazen odama kapanıp şarkı yazıyorum
Aklıma sen geliyorsun
Kalemi fırlatıp atıyorum
Canım sıkılıyor…
Deniz kenarına gidip
Martıları izliyorum
Çıkardıkları sesi dinliyorum
İçten ve hüzünlü bir melodi gibi
Kalbimin söylediği şarkı gibi
Sessiz ve derinden
Dalğaları izliyorum
Kumsala her vurduğunda
Bir sürü kum tanesini alıp götürüyor
Bazen kum tanesi gibi hissediyorum hayatı
Minik ve önemsiz…
Nefesim kesiliyor bazen
Bu kadar derinden gelen ney
Ney seni bu kadar önemli yapan
Veya ney beni bukadar sana önemli yapan
Hiç bitmeyen bir roman gibi
Sayfalarını çevirdikçe insanı sürükleyen
Son sayfasını okumak için bu kadar neyi bekledim ki ?
Keşke son sayfasını okumasaydım hiç…
Resimlere bakıyorum
Dikkatimi çekti hepsinde avuçların kapalı
Neden bilmiyorum ama çok merak ettim
Gene akşam oldu
Nehir kenarındayım
Demir köprünün altında
Gökyüzüne bakıyorum
Yıldızlar bile yerinde duramıyor
Yanıma baktığımda tekim
İlk defa sensiz izliyorum gökyüzünü
Etrafıma bakıp seni arıyorum
Şimdi geleceksin diye bekliyorum
Ama bu 162. gün
Genede hergün seni beklemek bile güzel
Ya gelirsen…
Belki bir hayat böyle akıp gidecek
İçlerden gelen sessiz bir hüzün
Ve hergün devam eden
Bu kadar içten ve samimi duygularla
Kimsenin cesaret edemediği
Asla hiç kimsenin aşık olmadığı kadar
Bir birimize karşı yaşadığımız aşk
Birlikte dalga geçtiğimiz sevgililer
Sadece filmlerde olabilir bizim aşkımız derdik
Hayatımız bile aynıydı
Birlikte oturup şarkılar yazardık
Ben hala yazıyorum
Belki sende…
Seni özlüyorum hemde hiç özlemediğim kadar
Bu sana yazdığım son sözler belki
Belki yanıma gelmen için hiç bukadar uğraşmamıştım
Ama eminim yanıma geleceksin
Oturup gökyüzünü izlermisin yanımda
Sadece bir kere yanıma gelip
SENİ SEVİYORUM
Dersen inanki bu yaşadıklarım
Saydığım günler
Yıldız olup gökyüzene çıkacak
Bir gün gökyüzüne bakarsan semada beni göreceksin
Artık anladım böyle büyük bişeyki
Aramıza ölüm girecek ama sana söylüyorum
Her sabah ve her gece kendi kendime
Sana söylediğim gibi
SENİ SEVİYORUM
Kimsenin cesaret edemediği kadar hemde…
anlayacaksın
 
Birgün içerisinde yapılan tüm paylaşımlar tek başlık altından yapılır. Msj ları birleştirdim inş. bi daha yapmazsın..
 
Geri
Üst