_Papatya_
New member
Edebiyat nedir? Edebiyatın Tanımı...
Okuyanlara estetik,
(sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış,
ya da böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel
özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı eserlere
edebiyat denir...
Edebiyat bir anlatım biçimidir...
Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma
sanatı olarak da tanımlanabilir.
Herhangi bir metnin edebiyat eseri sayılabilmesi için
sanatsal değerler taşıması gerekir.
Edebiyatın ne olduğunu anlayabilmek için onun,
dilden, konuşma ve düzyazı dilinden farklı olan yanlarını
ortaya koymak gereklidir...
Konuşma ve düzyazı dilinde;
Dil bir araç, sözcükleri kullanmakla girişilmiş,
belli bir amaca dönük eylemdir.
Doğruyu araştırma, ortaya koyma,
başkalarına iletme aracıdır.
Konuşma ve yazı dilinde sözcükler görevini yaptıktan sonra
işe yaramaz hale gelir...
Önemli olan meydana getireceği sonuçlardır.
Sonuç yani amaç, onu okuyan, ya da dinleyendeki değişimdir.
Düşüncemizi dile getiren sözcükleri nasıl biçimlendirdiğimizi
unuturuz...
Onlar aracılığı ile düşüncemizi ilettiğimiz kişi de onların nasıl
biçimlendirildiğine dikkat etmez,unutur.
Dil, bizi doğrudan doğruya öteki insanlarla ya da eşya ve
düşüncelerle karşı karşıya getirir. Konuşma ve yazı dilinde
sözcükler saydamdır;Uçarıdır...
Aradan kaybolur gider...
Oysa şiir ve edebiyatta bunların tam tersi oluşmaktadır.
Şiir ve edebiyatta dil bir araç değil, biraz amaçtır.
Şiir ve edebiyatta dil, sözcükler, cümleler ve biçimler nesnel
(objektif) hale gelirler, şeyleşirler.
İnsanla öteki insanların,
eşyanın ve düşüncelerin arasına girip saydamlaşmaz şiir.
Uçarı hale gelmez konuşma ve düzyazı da olduğu gibi.
Tam tersine, karşımıza çıkar. Resim gibi, heykel, müzik,
yapı gibi (eşya) değeri kazanır...
Şair cümle kurmaz, bir nesne meydana getirir...
Sözcüklerle, güzel, unutulmaz biçimler yaratır.
Sözcüklerin bir araya özel biçimler altında getirilişinde derin
eğilimler dürtüsü vardır.
Şair, dilde olduğu gibi sözcüklerden yararlanmaz...
Onlara yararlı olur. Renk, ses, hacim gibi onları şeyleştirir,
kırar, bozar ve yeniden birleştirerek bir şiir dünyası kurar...
Sözlerin ve sözcüklerin nesnelleştirilerek özel işaretler,
deyişler, tılsımlı biçimler haline getirilmesi, bunların sihir ve
büyü alanında kullanılması, unutulmayan, ezberlenen özel
biçimlerle tekrar edilmesi, şiirin doğuşunu hazırlayan en eski
etkenlerdir...
Bu yönden denilebilir ki, yazı şöyle dursun,
tam konuşma
dilinin bile gerçekleşmediği,
insanın ve insanlığını en eski,
tarihinde şiir ve şiir dili vardır.
Demek ki, edebiyat, dilden önce idi...
Bununla beraber gerçek şiir ve edebiyat yazının bulunup
kullanılmasından sonra gelişmiştir. Sanat dışı konularda
(politika, hukuk, mektup vb. alanlarda) bile ilk yazılı
metinler, edebiyata yakın, destanî, güzellik iddiası ile
yüklü oldukça nesnel eserler olmuşlardır...
Selametle;
SaygILar...
Okuyanlara estetik,
(sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış,
ya da böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel
özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı eserlere
edebiyat denir...
Edebiyat bir anlatım biçimidir...
Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma
sanatı olarak da tanımlanabilir.
Herhangi bir metnin edebiyat eseri sayılabilmesi için
sanatsal değerler taşıması gerekir.
Edebiyatın ne olduğunu anlayabilmek için onun,
dilden, konuşma ve düzyazı dilinden farklı olan yanlarını
ortaya koymak gereklidir...
Konuşma ve düzyazı dilinde;
Dil bir araç, sözcükleri kullanmakla girişilmiş,
belli bir amaca dönük eylemdir.
Doğruyu araştırma, ortaya koyma,
başkalarına iletme aracıdır.
Konuşma ve yazı dilinde sözcükler görevini yaptıktan sonra
işe yaramaz hale gelir...
Önemli olan meydana getireceği sonuçlardır.
Sonuç yani amaç, onu okuyan, ya da dinleyendeki değişimdir.
Düşüncemizi dile getiren sözcükleri nasıl biçimlendirdiğimizi
unuturuz...
Onlar aracılığı ile düşüncemizi ilettiğimiz kişi de onların nasıl
biçimlendirildiğine dikkat etmez,unutur.
Dil, bizi doğrudan doğruya öteki insanlarla ya da eşya ve
düşüncelerle karşı karşıya getirir. Konuşma ve yazı dilinde
sözcükler saydamdır;Uçarıdır...
Aradan kaybolur gider...
Oysa şiir ve edebiyatta bunların tam tersi oluşmaktadır.
Şiir ve edebiyatta dil bir araç değil, biraz amaçtır.
Şiir ve edebiyatta dil, sözcükler, cümleler ve biçimler nesnel
(objektif) hale gelirler, şeyleşirler.
İnsanla öteki insanların,
eşyanın ve düşüncelerin arasına girip saydamlaşmaz şiir.
Uçarı hale gelmez konuşma ve düzyazı da olduğu gibi.
Tam tersine, karşımıza çıkar. Resim gibi, heykel, müzik,
yapı gibi (eşya) değeri kazanır...
Şair cümle kurmaz, bir nesne meydana getirir...
Sözcüklerle, güzel, unutulmaz biçimler yaratır.
Sözcüklerin bir araya özel biçimler altında getirilişinde derin
eğilimler dürtüsü vardır.
Şair, dilde olduğu gibi sözcüklerden yararlanmaz...
Onlara yararlı olur. Renk, ses, hacim gibi onları şeyleştirir,
kırar, bozar ve yeniden birleştirerek bir şiir dünyası kurar...
Sözlerin ve sözcüklerin nesnelleştirilerek özel işaretler,
deyişler, tılsımlı biçimler haline getirilmesi, bunların sihir ve
büyü alanında kullanılması, unutulmayan, ezberlenen özel
biçimlerle tekrar edilmesi, şiirin doğuşunu hazırlayan en eski
etkenlerdir...
Bu yönden denilebilir ki, yazı şöyle dursun,
tam konuşma
dilinin bile gerçekleşmediği,
insanın ve insanlığını en eski,
tarihinde şiir ve şiir dili vardır.
Demek ki, edebiyat, dilden önce idi...
Bununla beraber gerçek şiir ve edebiyat yazının bulunup
kullanılmasından sonra gelişmiştir. Sanat dışı konularda
(politika, hukuk, mektup vb. alanlarda) bile ilk yazılı
metinler, edebiyata yakın, destanî, güzellik iddiası ile
yüklü oldukça nesnel eserler olmuşlardır...
Selametle;
SaygILar...