Ebû Kâsım'a itaat et oğlum!
Cenabı Hak şöyle buyurmaktadır: "Allah'a kulluk edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere iyilik edin.
Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez." (Nisâ, 4/36). Ayet-i kerimede, ilk önce Allah'a kulluk ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayıp samimiyet ile ibadet etmek nazara veriliyor. Daha sonra, anne-babaya iyilikle muamele etmek, akrabalara ihsanda bulunmak, yetimleri ve yoksulları görüp gözetmek sıralanıyor. Ve sonra da, evi yakın olan veya akrabadan olan yakın komşuya iyilik ve evi uzak olan veya akrabadan olmayan ya da Müslüman olmayan uzak komşuya iyilik zikrediliyor. Merhum Hamdi Yazır, tefsirinde bu ayetle alakalı olarak şu hadis-i şerifi hatırlatır: "Komşu üç kısma ayrılır. Birincisinin üç hakkı vardır; komşuluk hakkı, yakınlık hakkı ve İslâmiyet hakkı. İkincisinin iki hakkı vardır; komşuluk hakkı ve İslâmiyet hakkı. Üçüncüsünün bir hakkı vardır; komşuluk hakkı ki bu hıristiyan, Yahudi ve müşrik komşudur." Demek ki, komşu hıristiyan ya da Yahudi de olsa, Müslüman olmadığı halde ona da iyilik yapmak bir komşuluk hakkıdır ki iyiliklerin başı da tebliğ ve irşattır. -Bütün bunlara rağmen, hoşgörü ve diyalog faaliyetlerine karşı çıkanların kulakları çınlasın!..-
Evet, ayet-i kerimenin işaretiyle, nasıl maddî iyilik ve ihsanda anne-babanın ve yakın akrabanın hakk-ı evveli var, öncelikle onları görüp gözetmek gerekiyor, tebliğ ve irşatta da hak önce onlarındır. Öyleyse, uzağa gitmeden evvel çevrene bakmalısın, başkalarına anlatmadan evvel ailene, akrabana, komşularına anlatmalısın. Cennete gitme yollarını evvela yakınların için açmalı; kalblerin Allah'la buluşması mevzuunda ilk defa yakınlarınla Allah arasındaki engelleri bertaraf etmeli, onların gönüllerini Allah'la buluşturmalısın. Daha sonra da komşularından başlamak üzere bu vazife alanını daha da genişletmelisin.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) alâka dairesini gayrimüslimleri de içine alacak kadar geniş tutmuştur. Fakat işe evvela yakınlarından başlamıştır. Risâlet vazifesiyle tavzif edilir edilmez, önce Hazreti Hatice validemize, daha sonra da Hazreti Ali, Hazreti Ebû Bekir gibi akraba ve dostlarına tebliğde bulunmuştur. Zamanla daireyi genişletmiş ve hristiyan, Yahudi ya da müşrik komşularının da ilahî mesajdan istifade etmeleri için çalışmıştır. Mesela, bir gün bir Yahudi komşusu, oğlunun vefat etmek üzere olduğunu söyleyip hüznünü ifade edince Allah Resûlü hemen kalkıp ölüm döşeğindeki genci ziyarete gitmiştir. O hiçbir zaman ve hiçbir yerden eli boş dönmediği ve Allah'ın izniyle her yerde gönüller kazandığı gibi oradan da o gencin kalbini kazanarak dönmüştür. Efendimiz, acılar içinde kıvranan genci görünce onun hâline acımış ve ona şehadet getirmesini tavsiye etmiştir. O, babasının yüzüne "izin ver" dercesine bakınca ve babası da "Ebû Kasım'a itaat et oğlum." deyince gencin dudaklarından "Lâilâhe illallah, Muhammedun Resûlullah" sözleri dökülüvermiştir. Evet, Efendimiz oradan da tebessüm ederek ayrılmış, orada da bir kalb kazanmış ve bazı gönüllerin İslam'ı kabul etmesi için de zemin hazırlamıştır. -İşte yakın durmanın hasıl ettiği netice ve semere!..

Cenabı Hak şöyle buyurmaktadır: "Allah'a kulluk edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere iyilik edin.
Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez." (Nisâ, 4/36). Ayet-i kerimede, ilk önce Allah'a kulluk ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayıp samimiyet ile ibadet etmek nazara veriliyor. Daha sonra, anne-babaya iyilikle muamele etmek, akrabalara ihsanda bulunmak, yetimleri ve yoksulları görüp gözetmek sıralanıyor. Ve sonra da, evi yakın olan veya akrabadan olan yakın komşuya iyilik ve evi uzak olan veya akrabadan olmayan ya da Müslüman olmayan uzak komşuya iyilik zikrediliyor. Merhum Hamdi Yazır, tefsirinde bu ayetle alakalı olarak şu hadis-i şerifi hatırlatır: "Komşu üç kısma ayrılır. Birincisinin üç hakkı vardır; komşuluk hakkı, yakınlık hakkı ve İslâmiyet hakkı. İkincisinin iki hakkı vardır; komşuluk hakkı ve İslâmiyet hakkı. Üçüncüsünün bir hakkı vardır; komşuluk hakkı ki bu hıristiyan, Yahudi ve müşrik komşudur." Demek ki, komşu hıristiyan ya da Yahudi de olsa, Müslüman olmadığı halde ona da iyilik yapmak bir komşuluk hakkıdır ki iyiliklerin başı da tebliğ ve irşattır. -Bütün bunlara rağmen, hoşgörü ve diyalog faaliyetlerine karşı çıkanların kulakları çınlasın!..-
Evet, ayet-i kerimenin işaretiyle, nasıl maddî iyilik ve ihsanda anne-babanın ve yakın akrabanın hakk-ı evveli var, öncelikle onları görüp gözetmek gerekiyor, tebliğ ve irşatta da hak önce onlarındır. Öyleyse, uzağa gitmeden evvel çevrene bakmalısın, başkalarına anlatmadan evvel ailene, akrabana, komşularına anlatmalısın. Cennete gitme yollarını evvela yakınların için açmalı; kalblerin Allah'la buluşması mevzuunda ilk defa yakınlarınla Allah arasındaki engelleri bertaraf etmeli, onların gönüllerini Allah'la buluşturmalısın. Daha sonra da komşularından başlamak üzere bu vazife alanını daha da genişletmelisin.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) alâka dairesini gayrimüslimleri de içine alacak kadar geniş tutmuştur. Fakat işe evvela yakınlarından başlamıştır. Risâlet vazifesiyle tavzif edilir edilmez, önce Hazreti Hatice validemize, daha sonra da Hazreti Ali, Hazreti Ebû Bekir gibi akraba ve dostlarına tebliğde bulunmuştur. Zamanla daireyi genişletmiş ve hristiyan, Yahudi ya da müşrik komşularının da ilahî mesajdan istifade etmeleri için çalışmıştır. Mesela, bir gün bir Yahudi komşusu, oğlunun vefat etmek üzere olduğunu söyleyip hüznünü ifade edince Allah Resûlü hemen kalkıp ölüm döşeğindeki genci ziyarete gitmiştir. O hiçbir zaman ve hiçbir yerden eli boş dönmediği ve Allah'ın izniyle her yerde gönüller kazandığı gibi oradan da o gencin kalbini kazanarak dönmüştür. Efendimiz, acılar içinde kıvranan genci görünce onun hâline acımış ve ona şehadet getirmesini tavsiye etmiştir. O, babasının yüzüne "izin ver" dercesine bakınca ve babası da "Ebû Kasım'a itaat et oğlum." deyince gencin dudaklarından "Lâilâhe illallah, Muhammedun Resûlullah" sözleri dökülüvermiştir. Evet, Efendimiz oradan da tebessüm ederek ayrılmış, orada da bir kalb kazanmış ve bazı gönüllerin İslam'ı kabul etmesi için de zemin hazırlamıştır. -İşte yakın durmanın hasıl ettiği netice ve semere!..