Eşref BitLis ve Kadrosu

OutLandish

New member
Önce Uğur Mumcu öldürüldü…

Uğur Mumcu’da ‘GİZLİ’ bir dosya vardı ve bu dosya onun sonunu getirmişti. O dönemde Jandarma Genel Komutanı olan Eşref Bitlis’e konuyla ilgili düşünceleri sorulması üzerine Eşref Paşa, ‘Konuşulacak şeyler, zamanı gelince konuşulur…’ dedi. Eşref Bitlis Paşanın kadrosunun daha sonra başına gelmedik iş kalmadı!!!.

Hiçbir cinayet sonsuza kadar saklanamaz!
Şehit olan subaylarımızın ölümlerinde bir çok soru işareti bulunmaktadır.
Şimdi, bu güne kadar hiçbir şekilde tartışılmayan, hatta kamuoyunun hiç duymadığı başka bir ölüm olayını aktaracağım.

Önce Uğur Mumcu öldürüldü…

Uğur Mumcu’da ‘GİZLİ’ bir dosya vardı ve bu dosya onun sonunu getirmişti. Mumcu’nun öldürülmesi Kürt dosyası’na bağlandı. Çetin Yetkin, Mumcu öldürülmeden kısa bir süre önce yine o dönemde önemli davalara bakan bir savcı ile birlikte onu evinde ziyaret etmişti. Bir gün bakarsınız o dönemde savcı olan Çetin Yetkin bu işin karanlıkta kalan yönünü aydınlatacak açıklamalarda bulunur. Kim bilir?
Mumcu suikastının ardından basında çıkan haberlerin tek odak noktası da bu ‘Kürt Dosyası’ oldu.

Mumcu suikastından bir süre sonrada, Talabani’ye 100 bin silah gönderildiği haberleri gazete sayfalarına düşmeye başladı. O dönemde Jandarma Genel Komutanı olan Eşref Bitlis’e konuyla ilgili düşünceleri sorulması üzerine Eşref Paşa, ‘Konuşulacak şeyler, zamanı gelince konuşulur…’ dedi.
Orgeneral Eşref Bitlis, PKK’ya karşı savaşmaları için 100 bin silahın (bedava olarak) Talabani’ye verilmesi fikrine karşı olumsuz bir rapor hazırlamıştı. Şehit paşamızın o raporda neler yazdığını Genelkurmay Başkanlığındayken görev süresi ısrarla bir yıl daha uzatılan ve görevi bittikten sonrada Tansu Çiller’in partisinden Kilis Milletvekili seçtirilen Doğan Güreş çok iyi biliyor.

Bu gün; Talabani - Barzani- PKK üçlüsünün ABD’nin Türkiye’yi parçalama (Federasyona dönüştürme) planındaki rollerini görünce, Eşref Paşanın Talabani’ye silah verilmesine karşı çıkmakta ne kadar haklı olduğu ortadadır.
Tabii o günlerde, bu 100 bin silah Talabani ve PKK’a arasında pay edilmişti.
PKK terörünü bitirmek, Talabani ve Barzani denen soysuz takımını hizaya getirmek için yılmadan mücadele eden Eşref Bitlis Paşanın kadrosunun daha sonra başına gelmedik iş kalmadı.

Bahtiyar Aydın Paşa kafasından vurularak şehit edildi. Ertesi gün gazetelere yansıyan haberlere göre, Kanas silahla uzaktan ateş eden PKK’lılar Paşamızı öldürmüştü. Oysa bu suikastın, o şartlarda Kanas silahla yapılamayacağını birazcık silah bilgisi olan herkes bilir. Nitekim daha sonra, yine gazetelere yansıyan haberlerde Paşanın ölümüne neden olan silahın 7.65 mm. çapında Baretta olduğu ve kafasının sağ tarafından girdiği ortaya çıktı.
Silahlı Kuvvetler Günü’ne 15 gün kala, Mardin Jandarma Alay Komutanı Rıdvan Özden’de öldürüldü…

Şehit Albay Rıdavan Özden’in ölüm tutanağında: ‘Baş bölgesinin yapılan muayenesinde, sol kaşın altı santim yukarısında bir çarpı bir santim ebadında mermi çekirdeği giriş deliği, yine kafatasında, arka kısmında oksipital bölgenin orta kısmında dört çarpı dört santim ebadında açık parça çıkış deliği olduğu görüldü..’ deniliyordu.

Oysa, Şehit Albay Rıdvan Özden’in ağabeyi Nazmi Özden, kardeşinin naşını gördüğünü belirterek ‘Ölüm Raporu’nun tam tersini söylüyordu; Olaydan sonra Alay Komutan yardımcısı ile konuşmuştum. O da, ‘saçlarının başladığı yerden vuruldu..’ dediği halde, başında bir kurşun giriş deliği göremedim. Hatta ellerimle yokladım. Yüzü kafasının tepesine kadar temizdi, kafasının arka tarafı kanlı pamukla kaplıydı..

Şehit Albay Rıdvan Özden’in beyin cerrahı olan bir akrabasının söyledikleri ise yaşananları daha bir vahim boyutuyla gözler önüne seriyordu; Bir hekim olarak nasıl öldüğünü merak ettim ve yara yerini araştırdım. Mermi giriş deliği göremedim. 3-4 dakika baktım, hatta ellerimle alnına özellikle bastırdım, bir çukur var mı diye, yoktu. Rapor beni tatmin etmiyor. Bu durum midemi bulandırıyor. Cesette bir beyin tomografisi çekilirse, durum aydınlanır. Hiçbir şüphe kalmaz.. Başın arka kısmı kanlı pamuklarla kaplıydı. Belki kurşun yandan geldi, kafanın arkasını alıp götürdü. Belki de arkadan sert bir cisim çarptı..’

Bu olay böylece kapandı.. Fakat hiç kapanmayan bir hesaplaşma var ve bitecek gibide görünmüyor. Bu hesaplaşmanın taraflarından biri ordumuzun seçkin subaylarıdır. Diğer tarafın kim ya da kimler olduğu da artık netleşmeye başladı.
Kim mi?
Kim olacak, ‘Kürt Sorunu var ve çözeceğiz’ diyenler ve onların arkasındaki güçler. Düşman öyle sinsi ve karanlıkta duruyordu ki, tanımı bu güne kadar yapılamamıştı. Yapılmamıştı!.

İşte onlar bu gün fütursuzca ortaya çıktılar artık. Önce Türk olduklarını reddedip Türkiyeli olduklarını söylediler sonra da Kürt sorunu var dediler.
Ne güzel değil mi?
Gözümüzün içine baka baka ‘Sessiz devrim yaptık’ diyorlar. Bazı muhteremlerde bunları sadece seyrediyor.. Yazıklar olsun hepinize!!!
Adamlar, ‘devrim yaptık ama daha tamamlamadık’ diyorlar...
İleri.. Biraz daha ileri.. demeleri bundan!

İleri.. Biraz daha ileri gidin de sizi ne sürprizler bekliyor görün bakalım…

Kürt sorunu var diyenlerin peşine takılanlar terörist leşlerini devletin araçlarıyla taşıyorlar ve o leşe ‘bizim şehidimiz’ diyorlar. İtten şehit olsaydı Kıtmir’in türbesi olurdu. PKK paçavralarını sallayanlara, leşlerini şehit diye adlandıranlara kimse bir şey diyemediği için suçluların cezasını halk vermeye başladı. Trabzon’da, Samsunda ve diğer yerlerde neler olduğunu gördük.

Jandarma Genel komutanlığı Kurmay Başkanlığı’ndan emekli olan Korgeneral İsmail Selen Paşa’da emekli olmasının ardından kısa bir süre sonra öldürüldü…

Ülkesinin çıkarlarını her şeyden üstün gören ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerinden asla taviz vermeyen subaylarımız bir bir katledildi. Şehit edilen komutanlarımızın ardından bir yığın şaibeli dedikodular çıkartan fesat yuvalarının veledi zinaları, Silahlı Kuvvetlerimiz hakkında iftira yaymakta birbirleriyle yarışıyordu. Şehit komutanlarımız hakkında herkes bir şey söyledi ve ortalığı bulandırıp kenara çekildiler.

Her ne denirse densin, ölüm olaylarının ardındaki gerçekler açığa çıkarılamadı. Kısacası Ordumuza karşı ilan edilmemiş bir harp olduğu gün gibi gerçektir. Ve bu savaşın şehitleri, katillerden hesap soruluncaya kadar, sinsi düşmanlar deşifre edilip yok edilinceye kadar rahat uyuyamayacaklardır.

Şubat 1993 yılında Eşref Bitlis uçak kazasında(?) şehit oldu.

Jandarma Genel komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının Ankara Yenimahalle PTT İşletme Müdürlüğü’nün bahçesine düşmesinin ardından ilk açıklama o dönem Genelkurmay Başkanı olan Doğan Güreş’ten geldi. Ortada hiçbir bilimsel ve teknik araştırma yokken uçağın düşmesini, ‘Ani buzlanma..’ olarak açıklayıverdi.
Daha sonra yapılan araştırma ve incelemelerde uçağın düşme nedeninin ‘ani buzlanma’ olmadığı ortaya çıktı.
İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nin Öğretim üyeleri Prof.Oğuz Borat, Prof. A. Nuri Yüksel ve Doç. Zahit Mecitoğlu’nun yaptığı inceleme sonucunda hazırladıkları Bilirkişi Raporuna göre, ‘..olayın kaza olmadığı.., ..uçağın motorlardaki buzlanma sonucu düşmediği.., ..pilotların kusurlu olmadığı.., ..motorda ve uçak yapımında hata olmadığı..’ belirlendiği, sabotaj ihtimalinin ciddi olduğu ve bu yönde kanıtlar bulunmasına karşın araştırılmadığı..’ belirtildi.
İddianın sahipleri sıradan insanlar değil. Her biri konusunda uzman ve bu kazayı bilirkişi olarak araştıran Profesörler.

Hiçbir cinayet sonsuza kadar saklanamaz!
Şehit olan subaylarımızın ölümlerinde bir çok soru işareti bulunmaktadır.
Şimdi, bu güne kadar hiçbir şekilde tartışılmayan, hatta kamuoyunun hiç duymadığı başka bir ölüm olayına aktaracağım.

Tuğgeneral Zeki Durlanık..
Görevi : Askeri Ateşe ve Koordinasyon Kurulu Başkanı..
Şehit olduğunda görev yaptığı yer : Salyanski Kışlası –Bakü -Azerbaycan..

Tuğgeneral Zeki Durlanık, Albay rütbesiyle görev yaptığı Güneydoğu bölgesinde oldukça başarılı bir komutandı. Teröristlerin yola döşediği bir mayının patlamasıyla yaralandı. Hastanede yattığı sıralarda ziyaretçi gibi gelen bir teröristin suikastından kurtuldu. Tedavisi bittikten sonra görev yerine döndü ve PKK’lı hainlerin korkulu rüyası da tekrar başlamış oldu. Cudi Dağında yapılan bir operasyonda yakalanan teröristlerin içinde, kendisini hastanedeyken öldürmeye gelen suikastçıda vardı.. Türkiye’nin kanayan yarası haline getirilen ve ‘Kürt sorunu’ olarak isimlendirilen, katiller sürüsünün sinsi cinayetlerini önlemek için ‘sürekli çözüm’ olacak önemli çalışmalara öncülük etti.

1998 yılında Tuğgeneralliğe terfi etti ve Azerbaycan’a gitti.
Yeni görev yeri, kelimenin tam anlamıyla Sırat’ın korkuluksuz köprüsünde koşmaktan farksızdı.

Petrol savaşlarının ve uluslararası güç gösterisinin odak noktası olan Azerbaycan’da görev yapmak, bıçağın keskin tarafını yaşamla bilemektir. Dünya devletlerinin ajanları tarafından kurulan türlü tuzaklara düşmeden varlığını sürdürürken, ülkenin onurunu koruyarak başarıyı yakalamak mayın tarlasında yürümekten bin kat daha zordur.

Zeki Durlanık Paşa Azerbaycan’da askeri konularda verdiği çabalar diğer ülkelerin açık ve gizli görevlilerini telaşlandırmaya yetmişti. Çünkü, onların Azerbaycan’ı ele geçirme, hakimiyet kurma planları suya düşmeye başlamıştı.

Durlanık Paşa, Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’i ağlatan bir gösteri düzenledi ve tarihinde ilk defa Türk Yıldızları yurtdışında gösteri gerçekleştirdi. İşte o gün Haydar Aliyev; Paşa bizim askerlerimiz ne zaman böyle olacak.. diye sordu. Zeki Durlanık Paşa bir ordunun bu başarıyı yakalaya bilmesinin şartlarını kısaca anlattı ve bunlar isteniyorsa askeri lise kurulması gerekir dedi. Aliyev bu teklifi kabul etti ve ‘..ne gerekiyorsa hazırlayıp bana getirin imzalayayım.’ dedi.

Azerbaycan ve Türkiye’yi bütünleştirerek Avrasya’da büyük bir güç oluşmasını sağlayacak bu karar hayata geçirildiği anda gerek ABD ve gerekse Avrupa ülkelerinin o bölgede hiçbir hakimiyeti kalmayacaktı. Bütün bunların yanı sıra, planlanan Azerbaycan - Türkiye işbirliği, Büyük Ortadoğu Projesi’ni de bitirecekti. Çünkü BOP’un en vazgeçilmez kurallarından biri, ‘Türklük ve Atatürk’ izlerinin silinmesidir. ABD ve AB, Türkiye’de Kemalist rejimi yıkmanın planlarını yaparlarken Azerbaycan’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin kök salmasına ve Türk milliyetçiliğinin gelişmesine izin veremezdi.

Tuğgeneral Zeki Durlanık bir sabah ansızın öldü!
Doktorların ölüm raporlarında, ‘Kalp yetmezliği’ yazıyordu. Bir başka raporda ise, ‘ ..otopsi sonucunda kalp damarlarının çatlaması sonucu vefat etmiştir..’ deniliyordu.

Tuğgeneral Zeki Durlanık’a otopsi yapılmamıştı ama, ‘ ..otopsi sonucunda kalp damarlarının çatlaması sonucu vefat etmiştir…’ diyen bir rapor yazılmıştı.
Azerbaycan’da gerçekleştirilmesi planlanan ve şehit Tuğgeneral Zeki Durlanık tarafından geliştirilen Askeri Lise projesi ise uygulamaya konulmadı..

Adını andığımız tüm şehitlerimizin ölümündeki ortak nokta, her birinin ölüm raporları çelişkilerle dolu ve kuşkuludur. Bunları açığa çıkartmak çok kolay olmasına rağmen her nedense şaibeli durum devam ediyor ve birileri hiç utanmadan Kürt sorunundan bahsediyor.
Bu suikastların hepsinin arasında inanılmaz benzerlikler bulunmakta ve çok güçlü bir bağ var ancak ben henüz bu bağı çözemedim ! ! !

Not : ALINTIDIR
 

iSpiK

Kadim Dost
kanı yerlerde kalmıycak umarım .... büyük insanlar.. herteldene tasıdım ayrıca
 

ikRa

Banned
Ben askerliğimi muhafız şoför olarak yatpım Rahmetli Eşref Paşanın Hanımı Şükran hanfendi ve Doğan Paşayla birebir tanışma imkanı buldum bu olayların hiçbiri sıır değil aslında amerikaya karşı çıkan herkes şu an aynı kaderi paylaşıyor ülkemizde ve bu olaylardan çıkarı olan insanlar var
 

ASİL_1

New member
Allah Hepsine Rahmet eylesin.Valla iddialar muhtelif herkes olayları kendi çıkarına göre yorumluyor,at izi it izine karışmış durumda,herkes birbirinin kafasını karıştırarak gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemeye çalışıyor.Eğer gerçek bir irade olsa bu olaylar kısa sürede çözülür.Ayrıca Gaffar Okkan'ı da unutmamak lazım.
 

prochyon

New member
acaba

arkadaşım uğur mumcu senin bahsettiğin nedenlemi yoksa türk işadamlarının devi malum şahsın medya devi yapmak için kullanacağı A.D. ın milliyet gazetesini ele geçirmesine karşı çıktığı için mi öldürüldü...

nerden mi biliyorum....:D
 

HTML

Üst