VolkaN
Altın Üye
- Katılım
- 28 Haz 2007
- Mesajlar
- 8,232
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
Durmuş, bence sarhoş değildi...
MHP'li Osman Durmuş'un ağır tahriki ve ardından Meclis'te çıkan kavga, yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Tekel işçileri bahane edilerek, bugün yapılacak bir günlük grevi de bu çerçevede değerlendiriyorum.
Her gün yeni darbe planları, cuntacı yapılar ortaya çıkarılıyor. Bu, Cumhuriyet tarihinde görülmüş bir şey değil. Türkiye, demokratikleşmenin en büyük engeli ile mücadele ediyor. Bürokratik vesayet, hiç beklemediği ve ummadığı kadar zaaf sergiliyor. Ne mızrak çuvala sığıyor, ne de yalanlar bir işe yarıyor. Alternatif medya bastırıyor. Diğer medya, en nihayet Balyoz darbe planını yazmak, konuşmak zorunda kalıyor. Moral çöküntü had safhada... Artık sulandırma, saptırma, alaya alma, görmezden gelme, ters tepiyor.
Statüko cephesinin, bir yarma harekâtına ihtiyacı var. Bunu da AK Parti, yani iktidar üzerinden yapmak istiyorlar. Çünkü iktidar zaafı doğarsa, başta Ergenekon davası olmak üzere, mahkeme süreçlerini etkileyebilirler. AK Parti için çıkartılan yeni bir kapatma davası fısıltıları da, bu yarma harekâtının bir parçası. Canhıraş ve tam anlamıyla psikolojik bir saldırı var.
Geçmişte de öyle oldu. Cuntacıların korumasındaki statüko güçleri sıkışınca, devreye, üniformasız destek birlikleri girdi. 28 Şubat sürecinde mahşerin beş atlısını hatırlayın. Askerî vesayetin yeni bir balans ayarı için düğmeye basılmış, medya öncülüğünde, meşru iktidarın devrilmesi senaryosu sahneye konmuştu. Normal olan neydi? Ülkenin en önemli birlik ve sendikalarının, demokrasiyi savunmalarını beklemekti. Ya ne oldu? O günlerde, "mahşerin beş atlısı" diye nitelendirilen sözüm ona sivil toplum kuruluşları, sefer görev emri ile cepheye sürüldü. Tam isimleriyle yazayım. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK). Şimdi geriye dönüp baktığımızda, hepsinin o günkü yöneticilerinin üzerinde utanç duyulacak militarist bir leke var. Mahşerin yeni atlıları olmaya soyunanları da aynı akıbet bekliyor.
Demek artık çok şey değişiyor. AK Parti'yi, cesaretli adımlar atmada geç kalmakla eleştirenlere Sayın Başbakan da aynı şeyi söyledi: "Neden bugün, neden şimdi, neden 7 yıl beklediniz, diye soranlara diyorum ki; Türkiye bu demokratik olgunluğa bugün ulaşmıştır. Şartlar bugün oluşmuştur. Buraya kolay gelmedik."
Sırtında yumurta küfesi olmadığı için, AK Parti'yi eleştirmekte insaf sınırlarını zorlayanlara ben şunu sormak isterim: Eğer Taraf gazetesi sayesinde, Balyoz darbe planı beş bin sayfalık dokümanlarıyla, ses kayıtları ile ortaya çıkarılmasaydı, EMASYA Protokolü'nün iptal edilmesi gündeme gelebilir miydi? Hükümetin eli bu kadar güçlenebilir miydi? Sayın Cumhurbaşkanı, bu kadar rahat bir şekilde, "Türkiye'nin geldiği noktada EMASYA Protokolü'ne de gerek olmadığı kanaatindeyim" diyebilir miydi?
Meclis'teki kavgaya dönelim. Peygamberimiz'in adını, bir siyasî tahrik için ağzına alma cüreti gösteren ve Başbakan'ın eşinden; hem de başörtüsü düşmanlığında cuntacı zihniyeti haklı çıkartmak için bahseden MHP Milletvekili Osman Durmuş, bence sarhoş değildi. Durmuş, millete yaslanmak yerine, askere selam göndermeyi tercih etti... MHP tabanının bu hezeyandan ne kadar rahatsız olduğunu biliyorum. Çünkü MHP, Osman Durmuş'un temsil ettiği MHP değildir.
Gün, zor şartlar altında millet iradesini savunanlara destek verme günüdür. Bütün demokrat kesimlerin, bu ülkede hukukun üstünlüğünü, herkesin hesap vermesini, din ve vicdan özgürlüğünü, fikir ve ifade hürriyetini savunanların birlik olma günüdür. Karşı cephe yeni bir hamle başlattı. Başta Sayın Başbakan olmak üzere, bütün AK Parti yönetimi sağduyulu, soğukkanlı olmak zorundadır. Yeni dönem, AK Parti'nin tahrik edilme dönemidir. Bir sinir harbi ile iktidara yanlış yaptırılmaya çalışılacaktır.
kaynak
MHP'li Osman Durmuş'un ağır tahriki ve ardından Meclis'te çıkan kavga, yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Tekel işçileri bahane edilerek, bugün yapılacak bir günlük grevi de bu çerçevede değerlendiriyorum.
Her gün yeni darbe planları, cuntacı yapılar ortaya çıkarılıyor. Bu, Cumhuriyet tarihinde görülmüş bir şey değil. Türkiye, demokratikleşmenin en büyük engeli ile mücadele ediyor. Bürokratik vesayet, hiç beklemediği ve ummadığı kadar zaaf sergiliyor. Ne mızrak çuvala sığıyor, ne de yalanlar bir işe yarıyor. Alternatif medya bastırıyor. Diğer medya, en nihayet Balyoz darbe planını yazmak, konuşmak zorunda kalıyor. Moral çöküntü had safhada... Artık sulandırma, saptırma, alaya alma, görmezden gelme, ters tepiyor.
Statüko cephesinin, bir yarma harekâtına ihtiyacı var. Bunu da AK Parti, yani iktidar üzerinden yapmak istiyorlar. Çünkü iktidar zaafı doğarsa, başta Ergenekon davası olmak üzere, mahkeme süreçlerini etkileyebilirler. AK Parti için çıkartılan yeni bir kapatma davası fısıltıları da, bu yarma harekâtının bir parçası. Canhıraş ve tam anlamıyla psikolojik bir saldırı var.
Geçmişte de öyle oldu. Cuntacıların korumasındaki statüko güçleri sıkışınca, devreye, üniformasız destek birlikleri girdi. 28 Şubat sürecinde mahşerin beş atlısını hatırlayın. Askerî vesayetin yeni bir balans ayarı için düğmeye basılmış, medya öncülüğünde, meşru iktidarın devrilmesi senaryosu sahneye konmuştu. Normal olan neydi? Ülkenin en önemli birlik ve sendikalarının, demokrasiyi savunmalarını beklemekti. Ya ne oldu? O günlerde, "mahşerin beş atlısı" diye nitelendirilen sözüm ona sivil toplum kuruluşları, sefer görev emri ile cepheye sürüldü. Tam isimleriyle yazayım. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK). Şimdi geriye dönüp baktığımızda, hepsinin o günkü yöneticilerinin üzerinde utanç duyulacak militarist bir leke var. Mahşerin yeni atlıları olmaya soyunanları da aynı akıbet bekliyor.
Demek artık çok şey değişiyor. AK Parti'yi, cesaretli adımlar atmada geç kalmakla eleştirenlere Sayın Başbakan da aynı şeyi söyledi: "Neden bugün, neden şimdi, neden 7 yıl beklediniz, diye soranlara diyorum ki; Türkiye bu demokratik olgunluğa bugün ulaşmıştır. Şartlar bugün oluşmuştur. Buraya kolay gelmedik."
Sırtında yumurta küfesi olmadığı için, AK Parti'yi eleştirmekte insaf sınırlarını zorlayanlara ben şunu sormak isterim: Eğer Taraf gazetesi sayesinde, Balyoz darbe planı beş bin sayfalık dokümanlarıyla, ses kayıtları ile ortaya çıkarılmasaydı, EMASYA Protokolü'nün iptal edilmesi gündeme gelebilir miydi? Hükümetin eli bu kadar güçlenebilir miydi? Sayın Cumhurbaşkanı, bu kadar rahat bir şekilde, "Türkiye'nin geldiği noktada EMASYA Protokolü'ne de gerek olmadığı kanaatindeyim" diyebilir miydi?
Meclis'teki kavgaya dönelim. Peygamberimiz'in adını, bir siyasî tahrik için ağzına alma cüreti gösteren ve Başbakan'ın eşinden; hem de başörtüsü düşmanlığında cuntacı zihniyeti haklı çıkartmak için bahseden MHP Milletvekili Osman Durmuş, bence sarhoş değildi. Durmuş, millete yaslanmak yerine, askere selam göndermeyi tercih etti... MHP tabanının bu hezeyandan ne kadar rahatsız olduğunu biliyorum. Çünkü MHP, Osman Durmuş'un temsil ettiği MHP değildir.
Gün, zor şartlar altında millet iradesini savunanlara destek verme günüdür. Bütün demokrat kesimlerin, bu ülkede hukukun üstünlüğünü, herkesin hesap vermesini, din ve vicdan özgürlüğünü, fikir ve ifade hürriyetini savunanların birlik olma günüdür. Karşı cephe yeni bir hamle başlattı. Başta Sayın Başbakan olmak üzere, bütün AK Parti yönetimi sağduyulu, soğukkanlı olmak zorundadır. Yeni dönem, AK Parti'nin tahrik edilme dönemidir. Bir sinir harbi ile iktidara yanlış yaptırılmaya çalışılacaktır.
kaynak