
Capcom’da esen Batı’ya açılma rüzgarını bilmeyen sanırım yoktur. Hatta bu çerçevede şirket, Dante gibi birçok fanı olan bir karakterin bile emoya dönüştürülmesine, gözünü kırpmadan izin verdi. Anlayacağınız bu konuda Capcom fazlasıyla ciddi ve Dragon’s Dogma da arkasına bu ciddi rüzgarı alıp karşımıza gelen ve benzerleri Skyrim, Witcher gibi yapımlarla rekabet etmeyi amaçlayan bir oyun.
Hayat insanı nereye sürükler bilinmez. Bir sabah sıradan bir balıkçı köyünde hayat mücadelesi veren biriyken, ertesi sabah tepegözlerle, hidralarla, ejderhalarla dünyayı kurtarmak için mücadele eden biri haline gelebilirsiniz. En azıyla Dragon’s Dogma oynayacaksanız bu senaryo mümkün görünüyor.
Oyuna tutorial modu diyebileceğimiz bir açılış bölümü ile başlıyoruz. Burada ne olup bittiğini anlamadan bir savaşçıyı yönetiyorsunuz ve yolunuzda ilerliyorsunuz. Bu bölümün ardından ise olayların ilk başladığı ana geri dönüyorsunuz ve elbette ki çoğu RPG oyununda olduğu gibi kendi karakterinizi şekillendiriyorsunuz. İlk anda detaysız bir karakter yaratım ekranıyla karşı karşıyaymışsınız gibi hissetseniz de, biraz kurcaladıktan sonra oyunun bu konuda oldukça detaylı olduğunu görüyorsunuz. Karakterinizi yarattıktan sonraysa gerçek oyun başlıyor.

Yine ejderha doğrama zamanı
Oyunun hemen başında kahramanımızın yaşadığı köy devasa bir ejderha tarafından basılıp yok edilirken, kahramanımız da ne yapsın, öylece durup izleyecek hali yok ya, civardan bulduğu bir kılıçla ejderhayı öldürmek için saldırıyor, ama bunun yerine kalbini kaybediyor. Ejderha kahramanımızın kalbini yerinden sökerken, onun seçilmiş kişi olduğunu söylüyor ve normalde ölmesi gereken kahramanımız bir süre sonra Arisen olarak hayata geri dönüyor. Bu yaşanan tüm arbededen sonraysa, karakterimizin başlangıç sınıfı için Fighter, Strider ya da Mage seçeneklerinden birini seçiyoruz. Oyunun iyi yanlarından biri, oyunun ilerleyen safhalarında seçilebilecek sınıf sayısının artması ve bu seçtiğimiz sınıfı belli bir bedel karşılığında değiştirebilmemiz.
Ne olacağımıza karar verdikten sonraysa, ejderhanın bize yaptıklarını ödetmek için başladığımız, sonrasındaysa çok daha karmaşık bir hal alan yolculuğumuza başlamış oluyoruz, ancak bu yolculukta nelerle karşılaşacağınızdan bahsetmeden önce yolculuğunuzda size eşlik edecek olan ‘Pawn’lardan bahsetmek istiyorum. Rift dünyasında yaşayan ve kendilerini Arisen’lere adamış olan hizmetkarlardan…

Oyundaki grubumuz toplamda dört kişiden oluşuyor ve Pawn sistemi sizin oyunu oynayan diğer gerçek oyuncularla bağlantınızı sağlıyor. Oyunun hemen başlarında kendi Pawn karakterinizi oluşturuyorsunuz ve bu karakteriniz diğer başka oyuncuların oyunlarına da dahil olup, o dünyaları da keşfe çıkabiliyor. Benzer bir şekilde, siz de diğer başka oyuncular tarafından yaratılmış ya da yapımcılar tarafından kurgulanmış Pawn’ları grubunuza dahil edebiliyorsunuz. Sokakta gezinirken karşınıza çıkan Pawn’ları grubunuza dahil edebileceğiniz gibi, Rift Stone aracılığıyla Rift dünyasına geçip buradan da grubunuz için adam toplayabilirsiniz. İşte bu Rift dünyası sayesinde oyuncular birbirine bağlanıyor ve Pawn sistemi de daha önceden pek de rastlamadığımız ilginç bir deneyim olarak göze çarpıyor.
Hack & Slash tarzı bir oyun olarak karşımıza çıkan Dragon’s Dogma oynanabilirlik konusunda rakiplerinden geri kalmıyor. Oldukça doğal görünen karakter animasyonları girdiğiniz savaşları seyretmeyi eğlenceli kılarken, devasa yaratıkların oyunda bol bol kullanılması da içinde bulunduğunuz fantezi dünyasına daha iyi adapte olmanızı sağlıyor. Savaşlar sırasında Pawn’lar, her ne kadar zaman zaman size zorluk çıkarsalar da, oldukça önemli oldukça önemliler. Gel, git, yardım et gibi basit komutların yanı sıra belli noktalarda, ana Pawn’ınızla diyaloğa girerek ona savaşlar sırasında, önce güçlü düşmana mı yoksa en güçsüze mi saldırması gerektiği gibi, birkaç taktik söyleyerek, nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini belirleyebiliyorsunuz. Önceden belirlenmiş bu savaş planlaması mücadele anında işlerinizi daha da kolay bir hale getiriyor, ancak dikkat etmeniz gereken bir şey daha var, o da grubunuza dahil olan Pawn’ların sınıfı. Birçok farklı düşman grubuyla karşılaşacağınız bu yolculukta, düşmanlarınızın zayıf noktaları da değişiklik gösteriyor. Bazı düşmanlar kılıçla daha kolay ölürken, bazısını yakmaktan başka bir çareniz kalmıyor ve büyücü değilseniz, elinizde uygun bir materyal de yoksa, kılıç darbelerine karşı dayanıklı düşmanlara karşı tek silahınız grubunuza önceden dahil ettiğiniz büyücünün alevleri oluveriyor. Bu yüzden her RPG oyununda olduğu gibi burada da grubunuzun çeşitliliğini bol tutmakta yarar var.

Yapımcılar oynanışı farklı kılmak için bir iki küçük, ancak hoş detay da eklemeyi unutmamışlar. Örneğin dövüşler anında, güçsüz düşmanlarınızı arkadan yakalayarak, grubunuzdaki birinin ona doğrudan saldırı yapmasını sağlayabilir ya da başka birinin tuttuğu düşmana siz saldırabilirsiniz. Ayrıca devasa düşmanlarla mücadele anında, onların üzerlerine tırmanarak saldırınızı gerçekleştirebilirsiniz de. Her ne kadar bu tırmanma anında biraz animasyonlar garip gözükse de, bu mekanizma büyük yaratıklara karşı oldukça kullanışlı bir içerik olarak göze çarpıyor.
Sahip olduğu RPG dinamikleriyleyse, Dragon’s Dogma kemikleşmiş RPG anlayışına bağlı bir görünüm çiziyor. Klasik olarak görevleri tamamladıkça, düşmanları doğradıkça yeni deneyim puanı kazanıyor ve bunların sonucunda da karakterlerinizin seviyeleri yükseliyor. Oyunda senaryo görevlerinin yanı sıra, yan görevler de mevcut, ancak bunlar şunu öldür, şunu bul gibi filler tadında aksiyondan öteye gidemiyor ve bu durum bir süre sonra sıkıcı bir hal alabiliyor, ancak elbette ki rastladığınız tüm görevleri gerçekleştirirseniz de, bunun sizlere deneyim puanı olarak geri dönüş yapacağını sanırım söylememize gerek yok. Bir diğer RPG klasiği olarak öldürdüğünüz düşmanlardan ve etraftan birçok materyal de toplayabiliyorsunuz, yani gezmeyi ve araştırmayı çok seven bir yapıya sahipseniz, oyun boyunca çevredeki satıcılarla pek de muhatap olmak zorunda kalmıyorsunuz. Karakterinizi geliştirme işini ise oyunda belli başlı yerlerden yeni yetenekler öğrenerek gerçekleştiriyorsunuz.

Devasa haritalardan hoşlanan RPG fanları ise muhtemelen Dragon’s Dogma’ya bayılacaktır, ancak oyunda “Fast Travel” sisteminin olmaması bu uçsuz bucaksız araziler üzerinde yapacağını yolculuğu da biraz zor bir hale getiriyor, ancak bu sıkıntılı dakikalar karşınıza çıkan Goblinler, Harpler, haydutlar ve daha birçok farklı düşman türü ile aksiyonel bir hal alıyor.
Uçsuz bucaksız haritalarda dolaşırken, kendinizi zaman zaman orta dünyada bir gezintiye çıkmış gibi hissedebilirsiniz de, ancak bu anlarda dikkatinizi çekebilecek bir diğer nokta da, açık hava grafiklerinin, oyundaki karakterlere göre daha bir soluk ve gerçeklikten uzak olduğu. Oyunda nadiren yükleme ekranıyla karşılaşıyorsunuz ve bu kadar geniş haritalara açılan kısa yükleme ekranlarının bedeli belki de bu sönükleşen grafiklerdir, ancak yine de özellikle kaplamalarda göze çarpan bu kalitesizlik, grafik konusunda ciddi takıntılarınız yoksa sizi fazla üzmeyecektir, zira oyun görsel anlamda başka problemlerle de öne çıkıyor. Bunlardan en belirgini ise oyundaki birçok cismin içinden geçebilme yeteneğinizin olması. Elbette ki bu yetenek yalnızca size bahşedilmiş değil, çevredeki diğer karakterler de yeri geldiğinde cisimlerin içerisinden geçebiliyorlar, bazense bir cisme takılıp saçma sapan görüntülerin oluşmasına neden oluyorlar. Bunun yanı sıra oyunda yaşanan frame rate düşüşleri de size rahatsızlık verebilecek bir unsur olarak göze çarpıyor. Bunlara rağmen oyun grafiksel anlamda çok da başarısız sayılmaz. Az önce de belirttiğim gibi yapımcılar özellikle karakterleri oluştururken ciddi anlamda çalışmışlar ve başarılı da olmuşlar. Ayrıca oyunda zaman zaman karşımıza çıkan güzel güneş – gölge oyunları da yeşil doğa manzaralarını sevenlerin hoşuna gidecektir.

İlk intiba her zaman önemlidir ve Dragon’s Dogma’nın ana teması olarak seçilen, başlarda huzur verici bir Japon ezgisi gibi giden ve sonradan hareketlenen müzik benim oldukça hoşuma gitti. Oyun içerisindeki müzikler bu kadar iyi olamasa da, doğru anlarda artan aksiyon, gerilim türü müzikler hoş seçilmiş. Oyunun seslendirmelerinde ise büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Oyunun yayınlanan son yamasını dahi kurmama rağmen, oyun anında diyaloğa girdiğim birçok kişide dudak ses senkronizasyonunda bozukluk var ve bu ciddi bir sorun olarak göze çarpıyor, öyle ki bir yerden sonra başkalarıyla konuşmayı bırakabilir ya da onlar konuşurken ekran dışında bir yerlere bakarken kendinizi bulabilirsiniz.
Yapay zekanın oyunlarda oynadığı rol son birkaç yılda oldukça arttı. Dragon’s Dogma ise bu konuda ne devrim yaratıyor, ne de çuvallıyor. Aslında, doğrusunu söylemek gerekirse bu tür RPG oyunlarında pek de yapay zekaya ihtiyaç yok, ancak elbette düşmanlarınız ya da dostlarınızın savaşmaları, olabildiğince az saçma hareket de bulunmaları ve savaş anlarında bir takım taktikler geliştirmeleri de beklenen bir şey. Grubunuzdaki elemanların savaşlar sırasında siz komut vermeseniz de oldukça aktif olduklarını söylemeliyim, ancak bazen kaçmaları gereken yerde kaçmamaları, zaman zaman sizin sözünüzü dinlememeleri işleri biraz zorlaştırıyor. Düşmanlar ise size gerekli zorluğu çıkartmayı başarıyorlar, ancak savaş anlarında pek de taktiksel bir şeyler beklememenizde yarar var, aralarına dalın ve hepsini doğrayın, tabi keskin bir silah kullanıyorsanız.

Son sözler
Dragon’s Dogma için mükemmel bir RPG demek hata olacaktır. Oyun özellikle birçok teknik sorunu içerisinde barındırıyor, ancak sunulan çeşitliliği bol, büyük bir dünya, bu hatalara rağmen oyunu oynanabilir kılıyor. Büyük yaratıklarla savaşmayı seviyor, ormanlık alanlarda dolaşmaktan hoşlanıyor ve şu anda dünyayı kurtarmaktan daha önemli bir işiniz yoksa, Dragon’s Dogma başarılı sayılabilecek yapısıyla sizi oyalamayı başaracaktır.