Dostluk (Yardım)

C'Mon

Fetish's Brother
Katılım
26 Nis 2007
Mesajlar
2,039
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
İnönü Çarşı
Ödevim İçin Yardım Gerekio Dostluk İle İlgili Yazı Ve Resimler Gerekio

Yardım Eden Arkadaşlara Şimdiden Teşekkürler
 
dostluk1.jpg

Dostluk, Babil'in Asma Bahçeleri'nin güzelliğini yüreklere taşıyan bir köprüdür. Bir uçurumun kenarındayken sen, sana sıcacık kumlardan denize ulaşmanı öğütleyendir dost. Uçurumla sıcak kumlar arasındaki ince akıl çizgisinde, doğruyu seçmeni sağlayan bir yol göstericidir. Senin, ölümle yaşam arasındaki patika yolda yürüyen ayaklarındır. Hatalardan sakınmanı sağlayan aklındır. Sevgiyi, tüm düşsel yanıyla sana sunan yüreğindir. Soyut olan aşkı yaşanılır kılan, ona somutluk katan gözlerindir. Dost sana asloan yaşamı sunan doğadır. Zarar görmemeni sağlayan dikkat işaretidir.

Dostluk, yokluğunda yolunun gözlendiği penceredir. Dost, yolunu gözleyendir. Sen yokken özlemi büyür. Alev olur, yangın olur özlemi. Sen dönünce göz pınarlarından damla damla yaşlar dökülür; kucaklar seni. Binlerce dualar edendir, geri gelmeni beklerken. Dönünce sen, neşeli şarkılar söyleyen, kuş misali kanatlanan, göklere yükselendir.

Dostluk, zerre kadar ışık girmeyen karanlık bir odada, şans eseri bulunan bir kibrit çöpüdür. Herkes o kibrit çöpünü bulup dostunu görecek kadar şanslı olamaz. O şansı yakalayanlarsa, kibriti tutan parmaklarını yakmak pahasına da olsa, ateşin sönmesine mani olmalıdırlar. Çünkü bir dahaki sefere, o zifiri karanlık odada bir başka kibrit çöpü bulma olasılıkları yok denecek kadar azdır. Dostluk, yaşamının son bulması halinde bile, adının birilerinin iki dudağı arasından çıkmasıdır. Dost, son nefesinde dahi iki dudağı arasından adını haykırandır.

Ömrün boyunca edineceğin gerçek bir dost, zaten bir ömre bedeldir. Unutma! En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır ve dost o şafağın sökmesini sağlayan tılsımı elinde tutandır. O tılsımın sahibini ne kadar erken bulursan, ömrün o denli anlamlı olur. O tılsımın sahibini nasıl mı bulacaksın? Önce kişi bir tılsımlı dost olma kabiliyetini aramalı kendinde. Dost olan dost bulur elbet; günün birinde.


Bengisu Akbulut

Yazacağın yazıda sana ışık tutması dileğiyle...
 
Dostluk Ağacı​
Bir varmış bir yokmuş. Belki dedemin, belki dedemin dedesinin zamanında efsaneler çokmuş…
Anlatacağım hikaye Munzur dağının eteklerinde yüksek vadilerin ve çağlayanların arasında Erzincan’ın “Caferli” köyünde geçtiğine inanılır ve öyle anlatılır...

Kimseye ait olmayan bir arazide kocaman mı? kocaman bir ağaç varmış… Çocuklar o ağacın adını “Özgürlük ağacı; koymuşlar. Dostluk ve sevgi yemişi verirmiş bu ulu ağaç her yıl. Her bahar bembeyaz çiçeklerle süslenen dallarını, renk renk barış kuşları doldururmuş…
Yıllar yılı bu yöre halkı barış, dostluk, mutluluk ve güzellik içinde yaşayıp gitmişler. Çalışkan başarılı, sevecen,dürüst insanlarmış bunlar.


Özgürlük ağacının bereketli yemişi o yöredeki kuşlara, hayvanlara, insanlara ve çocuklara yeter de artarmış, her yıl bütün canlılar faydalanırmış yemişinden. Her yaz sanki bereketlenir bitmek nedir bilmezmiş, Artan yemişler de saklanır bütün kış mevsimi yenirmiş.,. Köyde istemiyerek iki kişi arasında bir anlaşmazlık çıksa. Köyün Cafer Ağası hemen devreye girip, bu iki dargın insana dostluk ve sevgi yemişi sunar ve o yemişten yapılan barış şerbeti içirirmiş.

Tüm gücünü ve hakseverligini özgürlük ağacından alan Cafer ağa “dur” dedi mi sular dururmuş, ‘yürü” dedimi dağlar yürürmüş o zamanlar. O nedenle köyde kimse dargın ,kırgın durmazmış, sevgi ve dostluk içinde yaşayıp gitmişler yıllar yılı. Kimse kimsenin malına göz dikmez, kimse, kimsenin hakkını yemez, her tarafta barış, dostluk, sevgi, dürüstlük ve kardeşlik hüküm sürermiş…

Bu toplumu kıskanan çekemeyen komşu köylerin ağaları ise bu köyün huzur ve mutluluğunu bozmak için çeşitli planlar yapıp, tuzaklar kurar dururlarmış. Amaçları ise bu köyün birlik ve düzenini bozup göz diktikleri verimli arazilerini ve dostluk ağacını ellerinden alıp işgal etmekmiş. Hemen işe koyulmuşlar tabi. Araya casuslar koyup Cafer ağanın sırrını anlamaya çalışmişlar ve avuçlar dolusu altın vaat etmişler bu sırrı çözenlere. Bu köydeki hikmetin o özgürlük ağacı olduğunu ögrenen çevre köylerin ağaları bir plan hazırlayayarak, gece gelip bütün dallarını kesmiş götürmüşler özgürlük ağacının…

Artık meyve vermez, kuşlara, çocuklara gülmez olmuş özgürlük ağacı, altında çocuklar oynamayan, kuşlar konmayan özgürlük ağacı üzülmüş ve üzütüsünden kökleri ağlamaya başlamış. “Özledim” demiş onları, dallarıma konan rengarenk kuşları özledim, altımda oynarken çocuklar cıvıl cıvıldılar neşe bulurdum, dallarımı kestiklerinden bu yana gölgeme yaşlı nineler, dedeler de gelmez oldu. Anneler o güzelim çoçuklarını emzirmez oldu. deyip iç geçirmiş…Derken, bir bakmışki köylüler, özgürlük ağacı kurumuş, cansız, bir odun parçasından farkı kalmamış…

Köylüler toplanıp ağlamış, adaklar adamış, ağıtlar yakmışlar, dualar etmişler ama fayda etmemiş, özgürlük ağacı yeşermemiş bir daha. Bir daha dostluk ve sevgi yemişi yenmemiş o köyde, barış şerbeti içilmemiş. Kısa bir zaman sonra bu mutlu toplulukta isyanlar ve kavgalar başlamış. Bunu fırsat bilen diğer köyün ağaları ise hemen savaş açmışlar. Kendi iç kargaşaları yetmezmiş gibi bir de diğer toplumlarla yıllarca savaşıp iyice yılan bu insanlar, değişik kentlere göç etmeye karar vermişler.
O günden sonra herkes biribiriyle küs ve kavgalı olmuş, o gün bu gündür ne barış, ne huzur, ne de bereket kalmış köyde … Mutluluk ve huzurda orda yaşayan insanlar gibi terkedip gitmiş köyü…
Ve diğer kıskanç çevre köylerin de o yıl bütün ekinleri, ağaçları kurumuş hepsi göçüp gitmişler uzaklara...
 
Geri
Üst