Çanakkale Savaşı'nın Hiç Yayımlanmamış Görüntüleri

sonsuzluğa

Moderatör
Moderatör
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
26,181
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Ayağın taşa mı çarptı, dön kalbine bak. ETTİN Mİ B
57.jpg


Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde, Çanakkale kara savaşlarıyla ilgili, ilk kez gün ışığına çıkan görüntülerin de yer aldığı bir video yayımlandı.


56.jpg


Çanakkale Geçilmez" yazısı ve "Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı" türküsüyle başlayan videoda, Çanakkale’de çarpışan Türk askerinin cephedeki ve cephe gerisindeki durumuna ilişkin görüntüler bulunuyor.


55.jpg


Videoda, Atatürk’ün cephede çekilmiş fotoğraflarının da bulunduğu bir dizi fotoğrafa da yer verildi.


54.jpg



53.jpg



52.jpg



51.jpg



50.jpg



49.jpg



48.jpg



47.jpg



46.jpg



45.jpg



44.jpg



43.jpg



42.jpg



41.jpg



40.jpg



39.jpg



38.jpg



37.jpg



36.jpg



35.jpg



34.jpg



33.jpg



32.jpg



31.jpg



30.jpg



29.jpg



28.jpg



27.jpg



26.jpg



25.jpg



24.jpg



23.jpg



22.jpg



21.jpg



20.jpg



19.jpg



18.jpg



17.jpg



16.jpg



15.jpg



14.jpg



13.jpg



12.jpg



11.jpg



10.jpg



9.jpg



8.jpg



7.jpg



6.jpg



5.jpg



4.jpg



3.jpg



2.jpg



1.jpg
 
paylaşım için tşkrler.. resimler bakidir..silinip yakılmadıkça o izleri hatırlatır o büyük mücadele yaşanır gözlerde,, ruhlardaki çanakkale izlerini silmek içinse elllerinden ne gelirse yapılır bu ülkede .. ama o ruh,o ASIMIN NESLİ var oldukça asla yok olmaz.. ve çanakkale hala geçilmez diyorum ben...ama o ruhla....
 
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE


Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer

Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,

Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.

Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...

Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,

Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...

Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,

Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer

O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,

Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,

Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?

Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;

“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...

Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?

“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...

Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;

Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;

Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;

Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;

Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...

Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,

Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.



MEHMET AKİF ERSOY


Çanakkale geçilemedi geçilemez
 
Geri
Üst