GİRİŞ
Gelişim tarihinin tüm dönemlerine damgasını vuran, ekonomik, sosyal, dinsel, politik olguları oluşturan ve
varolan sistemlerin insanlık yararına değişmesi için hayatlarını bile hiçe sayabilen düşünce insanlarını
anlamak insanı anlamanın ilk adımıdır.
Düşünürleri özel yapan onların ele aldıkları ama herkesin göremediği bazı değerlerdir. Onlar insan
yığınları içerisinde insanı ve insanlığı düşünen onlar için kaygılanan kişilerdir. Kimi zaman insanın kendi
varoluş sebebini açıklamak ve kendini gerçekleştirme temeline dayanan düşüncelerle yoğunlaşan
düşünürler kimi zaman akıl gücüyle yerleşmiş tabuları yıkmış, kimi zamanda kendi sezgilerinde ruh
olgunluğu aramıştır.
Eski Yunan’da başlayan felsefe önce doğaya yönelmiş doğa olaylarını açıklamaya çalışmıştır. Sokrates,
Eflatun (Platon) ve Aristoteles ile mitolojik düşünce tarzından deneyim ve sağ duyuya dayalı bir düşünce
biçimine geçilmiştir. Böylece yaşama ve insana dönük düşünceler düşünce tarihinde yerini almaya
başlamıştır.
İnsanı anlamaya çalışan düşünürlerin görüşlerini irdeleyerek, insanca varolmanın anlamını, insanı ve
yaşamın anlamını öğrenmek, eğitimin içinde, düşünce dünyasının ferdi olan biz üniversite insanları için
çok önemlidir. Moslow; insan aynı anda hem olduğu hem de olmak istediğidir. Başka bir değişle insan
sadece davranışları yoluyla tanımlanacak bir varlık değildir. Dağın diğer yamacı olan özlemleri,
beklentileri, kaygıları ve amaçları ile bir bütünlüktür demiştir. Biz eğitimcilerin görevi eğitimin ve toplumun
temel ilkesi olan kendi gizil güçlerini ortaya çıkarması için kişiye yardımcı olmak ve doğru yöne uçması
için rehberlik etmektir. Bu görevimizi yerine getirirken de sevginin gücü hep yanımızda olmalıdır. Çünkü
sevgisizlik insanı edilgen ve kırılgan yapar. Horney, kişinin kendi özgün doğasını ve benliğini yitirmesi
yabancılaşma ile olur demiş, yabancılaşmanın temellerinin ise çocukluk dönemlerinde atıldığını
belirtmiştir. İhanetin, çocukluktaki gizli psikolojik ölümle başladığını belirtmiştir. Fromm’a göre ise insan
sonsuz bütünlüktür. Yaşamın amacı ise, kendini inşa etmek ve bu özgün bütünlük içinde diğer insanlarla
sevgi ilişkileri kurabilmektir.
Her insanın yaşamında kutsal bir yan vardır ve her insan kutsaldır.Tarihin ilk günlerinden beri yaratanı
arayan insanlık Tanrıyla farklı şekillerde buluşmuş, Tanrıyı farklı şekillerde yaşamına katmıştır . Bu farklı
yaklaşımları tanımak, tarafsız olarak incelemek ve bizi mutlu edecek yolda yaşamımızı devam
ettirmektir.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
2
Budizm insanın yaşayışına önem veren bir anlayışı içinde barındırır. İnsanı ön plana çıkaran ve insan
doğasına ait güçlerin önemini vurgulayan bu anlayışta zayıflığın simgesi olan ayrıcalıklı sınıflara ve
mükemmele doğru giden yönetim biçimlerine ve devlet anlayışlarına yer verilmemiştir. Zaten özünde
dünyevi değerlere önem vermeyen ve insanları yapacaklarından alı koyan ve kandıran her türlü
toplumsal ve siyasal otoritelere karşı çıkış vardır.
Budizm esintileri Nietzsche’nin görüşlerinde de vardır. Nietzsche, kişisel güce yani yaratıcı güce işaret
etmektedir. O her türlü dayatmadan kurtulmakla insanın özünün ortaya çıkacağına inanır. Şu sözlerle de
bunu ifade etmiştir.’Ey birader senin düşünce ve duygularının arkasında güçlü bir hakim, dünyaca
bilinmeyen bir şey bulunuyor ki o kişiliğindir’.
Aralarında yüzyıllar bulunan felsefi akımlarındaki benzerlikler dikkat çekicidir. Düşünce tarihinin
anlaşılması ve buradan çeşitli çıkarsamalar yapılabilmesi için bu akımlar arasında mukayeseler
yapılması ve tartışma konuları yaratılması düşünce tarihi açısından çok önemlidir. Bu çalışmanın doğu
dinleri, doğu felsefesi ve diğer felsefi akımlar arasında karşılaştırmalar yapılmıştır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
3
DOĞU FELSEFESİ VE İNSAN DOĞASI
Doğu felsefesi ve insan doğasına geçmeden önce insanın yaratılışını anlatan aşağıdaki mitolojik hikaye
ilk insanın gelişimini özetlemektedir.
Titan İapetos'un dört oğlu olmuştu. Bunlardan Menoitios ve Atlas; Zeus'e başkaldıran
Titan'larla beraber olduklarından cezalandırılmışlardı. Menoitios hainliğinden ve ölçüsüz
cüretinden dolayıErebes'e daldırılmışrı. Atlas ise dünyanın öbür ucunda ve
Hesperides'lerin önünde omuzlarına gök kubbesini yüklenerek ayakta beklemek cezasına
çarptırılmıştı. Diğer iki kardeş Prometheus ve Epimetheus'un kaderleri daha farklı oldu.
Her ikiside insanın yaratılışında önemli rol oynadılar.
Olympos tanrılarının kudretine ve kuvvetine karşılık Prometheus'ta kurnazlık ve zeka
vardı. Titanların meşhur isyanları sırasında tarafsız davranan bir Titan olduğu halde baş
tanrı kendisine başkaldırmadığı, tersine saygı gösterdiği için Prometheus'u Olympos'a
ölmezler arasına kabul etmişti. Fakat kendi ırkını mahveden Zeus'a karşı içinde büyük bir
kin ve öfke olan Prometheus, tanrılarını inkar edecek, onları hiçe sayacak ve işleyecekleri
kötülüklerle en vahşi hayvanlara bile taş çıkartacak, dünyanın başına bela olacak bir
mahluk'u, insanı yaratarak intikam almaya karar verdi.
Prometheus ilk insanı çamuru göz yaşlarıyla karıştırarak yarattı.Buna aslanın gücünü,
tavusun kibrini, tilkinin kurnazlığını tavşan'ın ürkekliğini kattı. Fakat insan çıplaktı,
kendisini koruyacak hiç bir şeye sahip değildi. Doğduğu günden itibaren acıları,
üzüntüleri, ve bitmek bilmeyen ihtiyaçları başlıyordu. İlk insan çiğ meyvelerle, kanlı etlerle
beslenip, elbise yerine bitkilerin yapraklarına sarılıyorlardı. Güneşin faydalarını bilmeden
kendilerini karanlık oyuklarda saklıyorlardı. Yarattığı mahluklara acıyan Prometheus
insanları daha iyi bir şekilde yaşatabilmek, vahşi hayvanlara karşı etkili silahlarla
koruyabilmek, toprağı sürmeye yarayacak gerekli aletleri elde edebilmek için onlara
madenleri işlemeyi ve ateşi vermeye karar verdi.
İçi baştan başa oyuk fakat yanabilir bir özle kaplı olan Ferule "Şeytantersi ağacı" denilen
ağaçtan bir dal koparıp Lemnos adasına gitti. Hephaistos'un (Ateş Tanrısı) alevler fışkıran
ocağına yaklaştı ve madenleri eriten kızgın ateşinden bir kıvılcım çaldı. Elindeki sopanın
özünün içine sakladı ve onu ilahi bir armağan olarak insanlara götürdü.
O günden itibaren insanlar ateşin yardımıyla daha iyi yaşamaya başladılar. Yiyeceklerini
pişiriyorlar, soğuk havada ısınıyorlar, karanlık mağaralarda çıralı odunları yakarak
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
4
birbirlerinin yüzlerini görüyorlardı. Fakat bir süre sonra nerden geldiklerini unutarak
kendilerini tanrılarla eşit tutmaya başladılar. Zeus onların böyle şımarık davranacaklarını
önceden tahmin ettiği için onlara ateşi vermemişti. Kendi haberi olmaksızın insanlara ateşi
hediye ettiği ve onları şımarttığı için Prometheus'a kızarak onu Kafkas dağlarının en
yüksek tepesine gönderdi ve ateşin, sanayinin tanrısı Hephaistos'tan onu yalçın kayalara
çakmasını istedi. İlahi demirci istemeyerk Zeus'un bu emirine boyun eğdi ve
Prometheus'un kollarına ayaklarına kırılmaz zincirler geçirerek onları sıkıca kayalara
çaktı. Prometheus'un cezası bununlada kalmadı..her sabah, kocaman bir kartal
kanatlarını açarak süzülüyor ve gelip Prometheus'un ciğerlerini yiyordu. Bu vahşi hayvan
sivri tırnaklarını Prometheus'un göğsüne batırıyor ve korkunç gagası ile ciğerini
didikliyordu. Akşama kadar yediği ciğer, gece sabaha kadar tekrar bitiyor, çoğalıyor eski
haline geliyordu. Bu işkence tam bin sene sürecekti. Fakat otuz sene sonra Zeus
Prometheus'a acıdı ve onu affederek tekrar ölümsüzler arasına Olympos dağına aldı.
Doğu felsefesi; yaşamın anlamı üzerine düşünme ve varlığın özündeki gerçeğe ulaşma çabasıdır. Doğu
düşünürleri, akademik çevrelerde düşünce üretip bu düşünceleri yine bu çevrede ifade eden
düşünürlerden farklı olarak, daha sıcak daha anlamlı düşüncenin de ötesinde ayrı bir sezgisel güç
barındırırlar. Bu felsefi görüş yaşam sınırlarını zorlarken, insanı somut değerlerden uzak tutuğu için
mutlu kılıyor. Bunu düşünürlerin yaşantılarında da görmek mümkündür.
Biz en küçük şeyleri büyütüp tartışmaya, çatışmaya, savaşa dönüştürürken doğu yaşantısında aynı
ailede üç farklı dine inana bireyler bir arada yaşayabiliyor. Doğu felsefesindeki bu sınırsız hoşgörünün
kaynağını öğrenmek, insanı anlamaya dönük çalışmaların bir parçası olmalıdır.
Günümüzün hümanizm anlayışındaki hoşgörü anlayışı, Nietzschenin üstün insanı tarifindeki uçurum,
farklı dünya görüşleri ve farklı dünya anlayışlarının varlığını göstermektedir.
Doğu Felsefesi, yoğunluklu olarak ellili yıllardan itibaren ilgi görmeye başlamış, özellikle Amerika’dan
başlayarak Avrupa’yı ve 80 sonrasında da Türkiye’yi etkisi altına alan bir trend olmuştur.
Batı ve Doğu terimleri Coğrafi anlamlarından öte madde ve nur an-lamlarını çağrıştırır. Öte yandan Batı,
ya da Batı Felsefesi hakikate varmada sadece aklı kılavuz olarak alırken Doğu Felsefesi, hakikate
kavram ötesi keşf (sezgi) yoluyla ulaşılabileceğini, var-lığın ancak bu varlığın dilini keşfeden tarafından
temaşa (müşahede) edilerek anlaşılabileceğini ortaya koyar.
Eski bir Budacı metinde şöyle bir beyit vardır: Bugünkü yaşantımız dünkü düşüncelerimizin, dünkü
eylemlerimizin; yarınki yaşantımız da bugünkü düşüncelerimizin, bugünkü eylemlerimizin
eseridir. Bu ifade kuantum fiziğinde güncel anlamda telaffuz edilen; “Gerçekliğin mükemmel doğası,
bilinçli gözlemcinin katılımını bekler” cümlesiyle neredeyse kavuşum haline gelmiştir.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
5
Çin Felsefesi MÖ 500 lü yıllardan beri bu temeller üstünde 3 koldan gelişmiştir. Tao Kiao (Tao öğretisi),
Ju Kiao (Konfüçyüs Öğretisi), Şe Kiao (Buda Öğretisi). Çin Budhacılığı özel bir nitelik taşımakla beraber
temelde Hint Felsefesi’nin malı olduğundan Çin’e özgü düşünsel hayat Taoculuk’la Konfüçyüsçülük’te
biçimlenir. Eski Doğa Felsefesi’ni özümleyen bu okullardan Taoculuk, Felsefe açısından önemli iki
kavram getirmektedir: Tao (yasa) ve Wu-wie (eylemsizlik). İsa Öncesi Grekleriyle karşılaştırılırsa tao
Herakleitos’un logos’una, wu-wie de Stoacılar’ın apahheia ve Epikuros’un ataraksia’sına uygun düşer.
Bu karşılaştırmalar sürdürülürse çıkmazlar ileri süren ve kavramların gerçek varlıklar olduğunu savunan
Kingsun Luna adlı bir Çin Zenon-Platon’una da rastlanır. Konfüçyüs de, kuşkusuz, bir Çin Sokratesi’dir.
Bu dönem Grekleriyle paralellik Hinf Felsefesi’nde de izlenebilir. MÖ 300 lü yıllarda Konfüçyüscük’e karşı
Mo Tzu’nun kurduğu Moizm Öğretisi, tıpkı Platon gibi, toplumun Bilgelerce yönetilmesi gerektiğini
savundu. Bu arada, Kungsun Luna’ya karşı, kavramların nesnelerin yansısı olduklarını ve başkaca hiçbir
gerçek taşımayıp birer ad’dan ibaret bulunduklarını ileri süren Hsün Tzu’yu bir Çin Roscelin’i sayabiliriz.
‘Evren benim düşüncemdir’ diyen Vang Yang-ming kuşkusuz bir Çin Tekbencisi’dir. Görüldüğü gibi
dünyanun öbür bölgelerinde gerçekleşen Spekülatif Felsefe, aynı süreçle kapalı Çin Ülkesi’nde de olıp
bitmiştir. En eski Doğa Felsefesi’nden sürüpgelmiş bulunan Maddeci eğilimlerse, Taoculuk’la
Konfüçyüsçülük’ün ve özellikle de Çin Budhacılığı’nın bütün gizemlerine karşın, güçlü bir gelişmeyle
Maoculuk’a kadar gelmiş ve Çin ülkesinin Toplumculuğunu üretmiştir. Maddeci eğilimi geliştirenler
arasında özellikle Vang Çung’u, Ho Çen-tien’i, Fan Çen’i, Li Çih, Vang Fu-Çih, Tai Çen ve en sonunda
da T’an Su T’ung ve Sun Yatsen gibi Maddeci düşünürler sayılabilir. Çin Marxizmi Maoculuk olarak
anılır.
Hint felsefesinin temel düşüncelerini oluşturan Veda’lar Veda dininin 4 kutsal kitabıdır. Veda, Sanskritçe
de bilgi demektir. Ancak Veda deyimi, gözle görmek ya da okumakla elde edilen bilgiyi değil, kulak
yoluyla, işiterek alınan bilgiyi dile getirir. İncelemeci Söderblom bu Kitapları’insanlığın en eski kutsal
kitabı’ olarak niteler. Kimi incelemeciler de bu bilgilerin MÖ 1500 lü yıllarda Hindistan’ı ele geçiren
Ârî’lerden (ki sonradan bu gruplar Hint-Avrupa deyimiyle adlandırılmıştır) edinildiği kanısındadırlar.
Sanktritçe yazılmış olan Veda’ların en eskisi Rig-Veda’dır. MÖ 2000 lerde Rig-Veda'lar yazıldı. Sama-
Veda, Yajur-Veda ve Atharva-Veda onu izlemiştir. Hint Mitolojisi’nin en önemli destanları bu kitaplarda
yazılıdır. Destanlar döneminin Mahabharata ve Ramayana gibi büyük destanları gibi büyük destanları
bu kitaplardan yüzyıllarca sonradır. Dini törenlerde tanrıları övmek için söylenen dualar, ilahiler,
özdeyişler, sihir ve büyüyle ilgili metinler hep Veda’larda yer almıştır. Tapım kuralları, kozmogoni, ve
Teogoni, Eskatoloji konuları bu Kitaplarda bütün ayrıntılarıyla işlenmiştir. Brahmanizm (ki brahmana
deyimi Skr.yorum anlamıda da gelir) , bu Kitapların yorumundan doğmuştur.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
6
Vedalar’n ilk şarkıları büyücülük şarkılarıdır. Bunlarda henüz büyük Tanrılar’ın adları geçmez. Boğazköy
kazılarında bulunan çok önemli bir antlaşma Vedizmin kaynaklarını başka ülkelere çeker. Bu antlaşma
MÖ 1300 lü yıllarda Hititler’le Mitanniler arasında yapıldı. Antlaşmada adı geçen İndra, Varuna , Mithra,
Tanrıları Vedizmin büyük tanrıları oldu. MÖ 1000 lerde tertiplenen Vedizm şarkıları artık bu Tanrılardan
bahsederler.
Veda’nın en büyük tanrısı İndra'dır. Bir Doğa tanrısı olup savaşçıdır.
Varuna akıl tanrısıdır, evrensel düzeni sağlar, erdemi gerçekleştirir, Göktanrısı’dır. Varuna sözcüğü gök
anlamına gelen Uranus ve eski İran'ın tanrısı Ahura'ya ses olarak benzeşir.
Mithra Güneşli gündüz göğü’nün tanrısıdır. Hukuku vazeder.
Veda şarkılarına göre Varuna’yla Mithra'nın anaları Adidi’dir. O evrendeki bütün varlıkların ortak
özü sayılmakta ve Mana’ya benzer.
Vedalar’da Zeus Pater'in karşılığı olarak Diyaus Pitar vardır. Bu tanrılar gittikçe önemini
kaybedecekler ve yerlerini kurban tanrıları alacaktır. Vedizm’e göre Tanrıları yaratan kurbanlardır.
Existentializm gibi, varlığı yaratan eylem olmakta.
Erdem kurban yoluyla elde edilir. Kurbanları tanrıları yaratırlar. Tanrılar da insanları iyiliğe ve
güvenliğe ulaştırırlar. Bu sistemde gök ölçüsünün dışında başkaca bir erdem düşünülmemektedir. Veda
Hintçe’de bilgi demektir. Ancak bu bilgi kulak yoluyla elde edilir. Veda’nın bilgisi kurbandır.
Rig Veda sınıfları doğurdu. Kastların başında Brehmenler ( Rahip) kastı vardır. Onların altında
Prenslerle Savaşçıların Arya kastı yer alır. Sonra İşçiler’in ve Köleler’in Çudra kastı, sonrasa aşağı
insanların Parya kastı.
Erdem bütün bu sınıflarda ayrı bir ölçü taşımaktadır. Bir kastın erdemi, öbür kastın erdeminden
başkadır. Erdem bir sınıfa göre almak, bir başka sınıfa göre vermektir. Rig-Veda'nın 10.kitabının 10.
şarkısı şöyle biter:
‘‘İnsan bir Brehmen'e bir inek verirse bütün alemleri elde etmiş olur.’’
Vedizm’in gelişmesi, ölümden sonra yaşamın birbirini kovalayan çeşitli hayatlar içinde
gerçekleşmesi yoluyla oldu. Bu da yeni bir erdem ölçüsü getirdi. İnsan iyi davranışlarla yaşamışsa
sonraki hayatında iyi bir bedene, aksi halde kötü bir bedene girecektir. İyilik ödül, kötülük ceza ile
sonlanır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
7
Hint Çoktanrıcılığı’nın ilk ve en büyük dini olan Vedizm’in sayılamayacak kadar çok tanrısı vardır. Çin dini
gibi, Hint'in sonraki iki dini de erdemcidir, Peygambersizdir. Tanrısızdır. Bugün Milyonlarca bağlıları var.
Uzak Doğu dinleri pek çok insan için büyük bir bilinmezdir. Hinduizm, Caynizm, Budizm, Sihizm,
Şintoizm, Konfüçyüsçülük ve Taoculuk gibi dinlerin isimleri sayıldığında genelde insanların akıllarına
taştan ya da tahtadan heykellere tapınan, bu heykellere adaklar sunup saygı gösterilerinde bulunan, loş
tapınaklarda ilginç ayinler düzenleyen topluluklar gelir. Dünya üzerinde yaklaşık 1.5 milyar kişinin kabul
ettiği bu batıl dinler kasvetli bir hayatı, sapkın ritüelleri, sosyal adaletsizliği, dünyadan tamamen
uzaklaşıp sefil koşullarda yaşamayı, kısaca her yönüyle batıl bir hayatı temsil etmektedirler.
2.1. Hinduzim
Hindistan’ın en belirgin dinlerinden biri de Hinduizmdir. Hint dinlerindeki gelişmeler sonucu hinduizm
adını alan din, Brahmanların hakimiyet sağladıkları dönemde ise Brahmanizm terimi ile ifade edilmiştir.
Günümüzde Hinduizm ve Brahmanizm terimlerinin bir biri yerine kullanıldığı bilinmektedir. Yaygın bir
anlayışa göre Hinduizm ve Brahmanizm terimleriyle, en eski Vedalar döneminden günümüze ulaşmış
bulunan Hintlerin inanç, düşünüş, his ve hayat tarzları kastedilmektedir. Hint yarımadasındaki halkın
çoğunun dini inanç ve geleneklerini ifade ettiği için Hinduizm terimini kullanmaktadır.
Tarihi kayıtlardan elde edilen bilgilere göre takriben M.Ö. 1500 yılları civarında Doğu Avrupa’dan gelen
Ariler, Hindistan’ı ele geçirirler. İki farklı halkın bir biriyle karışması sonucu dini inanç ve geleneklerde bir
birine karışmıştır. Kökü yüzyıllar öncesine kadar uzanan bu karışım sonucu Hinduizm ortaya çıkmıştır.
Bu iki ırkın karışımından meydana gelen bu gelişme beş devreye ayrılır.
-Vedalar dönemi
-Upanişalar dönemi
-Klasik dönem
-Ortağ’daki İlahiyat, felsefe gelişme dönemi
-Modern dönem
Hinduizm; yaklaşık dünya nüfusunun %12’ sini oluşturur. Hinduizmin tespit edilebilmiş belli bir kurucusu
bilinmediği gibi kendine özgü bir inanç sistemi ve kitabı da yoktur. Hinduizmin temelinde Brahma (Mutlak
Varlık) inancı yatmaktadır. Bu husustaki geniş bilgiyi Hinduizmin Kutsal Metinleri olan Veda’larla
Brahmana’larda bulmak mümkündür.
Hinduizm Ari ırkın üstünlüğü,kast sistemi,sınırsız bir vatan sevgisi ve bağlılık duygusu kavramları üzerine
kurulmuş toplumsal ve siyasi olguların bir özel görüntüsüdür. Hinduizmin bir ilk lideri temel tebliği bildiren
bir ilk kurucusu olmadığı için bir anlamda kurucularının kalabalık olduğunu söyleyebiliriz.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
8
2.1.1 İnanç Sistemi
Hinduizm’de Tanrı sayısı akıl almaz derecede çoktur. Tanrı Brahma’nın dünyayı meydana getirdiğine
inanılır. Tanrı Şiva ve Vişnu Brahma’dan sonra gelir. Hinduizmde saygı gösterilen bazı varlıklar
Kaylasa,Himalaya Dağları,Ganj Yamuna Nehri ( Hindu geleneklerine göre kutsal Ganj Nehri’nin bir kolu
olan Yamuna’yı arındırmak için Hindu rahipleri gümüş maşrapalar içinde 850 litre süt dökmüşlerdir)
vardır. Vedalar Dönemi’nde önemli sayılan pek çok Tanrı bugün unutulmuş gibidir; onlara nadiren dua
edilir. Bazı Hindu tanrıları ile yaptıkları işler ise şöyledir ;
-Güneş tanrısı Suya
-Ay tanrısı Soma
-Rüzgar tanrısı Vayu
-Su tanrısı Varun
-Yağmur tanrısı İndra
-Ateş tanrısı Agni
-Ölüler aleminin tanrısı Yama
Hinduizm’in Tanrı anlayışı çeşitli mezhep ve ekollere göre değişik şekilde algılanmıştır. Bir kısım
Hindu’lar monoteisttirler. Bir Hindu doğumundan ölümüne kadar bütün hayatı boyunca belirli merasimleri
yerine getirmekle mükelleftirler. Nitekim adaklarının yerini bulması için ziyaret, kalbin aydınlanması için,
meditasyon şarttır. Vedalar Dönemi’nde ölenlerin cesetleri kısmen gömülür, kısmen yakılırken,
günümüzde ise Asketlerin dışında bütün cesetler yakılmaktadır. Dullarında yakıldığı Hindistan’da bu
uygulama genel bir kaide halini almıştır. Bununla beraber günümüzde ara sıra da olsa dulların
yakıldığına şahit olunmaktadır. İnançlarına göre bu dini merasimden sonra kadın gökyüzünde kocasıyla
birleşmektedir.
2.1.2. Kutsal Metinleri
Hinduizm mukaddes kitaplarının tamamını içine alan metinler Veda’lardır. Sanskritçe yazılmış olan
Veda’lar 4 bölümden oluşur.
1 - Rigveda : Tanrıları tazim için yazılmış on kitaptan ibarettir. 1028 ilahiyi ihtiva eder. Veda’ların en
eskisi ve en önemlisidir. Dünya dinleri içinde en eski belge özelliğini taşımaktadır.
2 - Samaveda : Kurban esnasında söylenen ilahileri ihtiva eder. Bir çeşit melodiler Vedasıdır. Yüksek
sesle okunur.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
9
3 - Yajurveda : Bu da kurbanla ilgili formüllerden meydana gelmiştir. Bazı kesimleri nesir, bazı kesimleri
manzum olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. Bir özelliği de kurban esnasında mırıldanarak
okunmasıdır.
4 - Atharvaveda : Kainat ve büyü ile ilgili dualardan ibaret olan Atharvaveda’yı Brahman’lar hayatın belirli
pozisyonlarında okumak zorundadırlarKutsal Metinleri
Hinduizm mukaddes kitaplarının tamamını içine alan metinler Veda’lardır. Sanskritçe yazılmış olan
Veda’lar 4 bölümden oluşur.
1 - Rigveda : Tanrıları tazim için yazılmış on kitaptan ibarettir. 1028 ilahiyi ihtiva eder. Veda’ların en
eskisi ve en önemlisidir. Dünya dinleri içinde en eski belge özelliğini taşımaktadır.
2 - Samaveda : Kurban esnasında söylenen ilahileri ihtiva eder. Bir çeşit melodiler Vedasıdır. Yüksek
sesle okunur.
3 - Yajurveda : Bu da kurbanla ilgili formüllerden meydana gelmiştir. Bazı kesimleri nesir, bazı kesimleri
manzum olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. Bir özelliği de kurban esnasında mırıldanarak
okunmasıdır.
4 - Atharvaveda : Kainat ve büyü ile ilgili dualardan ibaret olan Atharvaveda’yı Brahman’lar hayatın belirli
pozisyonlarında okumak zorundadırlar
Genellikle bütün Veda’larda ilahi, niyaz, dua, hayat kaideleri, tılsım ve büyü ile ilgili konular iç içedir.
Veda’ların tabiat üstü güçlerle temas kurduğuna hakim kişilerin kalplerine doğduğuna da inanılır.
Genellikle Hinduizm’in mukaddes metinleri sadece Veda’lardan ibaret değildir. Brahma, Upanişad ve
Aranyaka’lar da Vedaların tamamlayıcısı niteliğindedirler. Upanişad’lara göre kainat insan ruhlarının
(Atman) dünya ruhu ile (Brahman) birleşmesinden meydana gelmiştir. Ebedi saadet, Atman- Brahman
birleşmesiyle gerçekleşir. Upanişad’lar Tanrı, kainat, ruh, ölümden sonraki hayat vb. konuları işlemiştir.
Bu sayılan kutsal metinler dışında Muhabharata Destanı, 240.000 cümleden oluşmakta ve dünyanın en
uzun destanı olma niteliğini korumaktadır.
2.1.3. Hinduizmde Kast Sistemi
Hinduizmde halkın ayrıldığı sınıflardan her birine Kast denir. Bir bakıma Kast aynı işle meşgul olan görev
ve gelenekleriyle bir birine sımsıkı bağlanan insanların meydana getirdiği birlik diye de tanımlanabilir.
Kendi isteği doğrultusunda Kast seçemez, belli bir Kast’ta dünyaya gelir. Bununla beraber sonradan Kast
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
10
terk eden, Kast dışı sayılan gruplar da vardır. Bunlara dokunulmazlar denir. Kast sistemi Hinduizm
inançlarından kaynaklanır. Belli başlı dört Kast vardır:
1 - Brahmanlar (rahip ve alimler)
2 - Kşatriya (prensler ve askerler)
3 - Vaikya (tüccar, esnaf ve çiftçiler)
4 - Çudra (işçiler, sanatkarlar)
Bu Kast’lar dışında, insanlığın en aşağı tabakası sayılan birde Parya sınıfı vardır. Kast içinde en önemli
yeri işgal eden Brahman’ların başlıca görevleri, kurban ayinlerini idare etmektir; kutsal metinleri (Veda)
korumak, dini ayinleri icra etmek irsî haklarıdır.
Meslekler Kast’lara ayrıldığı gibi, evlenmeler de ancak aynı Kast içinde cereyan edebilir. Yeme - içme,
giyim - kuşam, nişan ve düğün merasimleri de her Kast için belli özellikler taşır.
2.1.4. Karma
Bir sebep-sonuç kanunu olan karma,insanın geçmişte yaptığının gelecekte ayrıca görüleceği esasına
dayanır. İnsan ektiğini biçer. Bugün ekilen yarın alınacaktır. İyiliklerin karşılığı iyilik,kötülüklerin karşılığı
kötülük olacaktır.
Karma, her kararın doğru ve yanlış sonuçlarını tespit eden bir kavramdır. Karma’da asıl olan mükafat
beklemeden hareket etmektir. Böylece sonuç bekleme arzusu frenlenmiş olur. Karma’ya göre ölüm
yokluk değil bir halden diğerine geçiştir
2.1.5. Reenkarnasyon
Ruhun bir bedenden ötekine geçtiği inancı nın adı olan reenkarnasyon, karma doktrine bağlı olarak
doğmuştur. Reenkarnasyon inancına göre, bedenden ayrı olarak ruhun ölümden sonra devamlılığı,
ruhun kendi derecesi içinde yüksek veya alçak bir şekilde meydana gelmektedir. Buna göre insan
yaptıklarına uygun tarzda, insan, hayvan veya Tanrı olarak yeniden doğar. Ölümden sonraki hayatta
mutlu olmak, hayatta iken doğru hareket etmeğe bağlıdır. Sonuç itibariyle herkes yaptığından sorumlu
tutulacaktır.
Reenkarnasyon inancına göre kişinin ölümden korkmasına gerek yoktur. İnsan devamlı olarak tekrar
doğuşlarla isteklerine kavuşur. Reenkarnasyon inancına Yunan, Eski Mısır,bazı Hıristiyan Mezhepleri ve
Tanrının Yolu Topluluğu gibi dinlerde de rastlanmaktadır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
11
2.1.6. Hulul (Enkarnasyon-Avator)
Sanskritçe bir kelime olan hulul Tanrı Vişnu’nun insan şeklinde kendini göstermesi anlamına gelir.
Hinduizme göre Tanrı her döneminde çeşitli şahsiyetlere bürünerek kendini göstermiş, kötülüğü yok
ederek,insanların ihtiyacı olan kanunları bildirmiştir. Böylece tanrısal mesajlar sonsuza kadar devam
edecektir.
2.1.7. İbadet ve Ayinler
Hinduizmde ayin ve ibadetler üç temele dayanır. Bunlar ;
Güzel ameller
Bilgi sahibi olmak
Tanrı ile beraber olmak
Bu gayelere ulaşmak için sırayla şu hususlar yerine getirilmelidir.
Ölenler için kurbanlar kesmek
Güneşe saygı göstermek
Doğumda ve ölümde ibadet etmek (düzenlemek)
Mukaddes metinleri devamlı okumak
Hakikat bilgisini elde etmeye çalışmak
Her an Tanrı’nın varlığını düşünerek Ona kullukta bulunmak
Hinduizmde ayin esnasında bir takım kutsal sözler telaffuz edilir Om en etkili kelimedir. Hemen her yerde
ibadet etmek mümkündür. Tapınaklar olmak la beraber ibadet ve ayinler ferdilik tercih edilir. Tanrı her
yerde yapılan ibadeti gördüğü için, ibadetin belirli bir şekli ve düzeni yoktur. İbadetin ortak sembolü kabul
edilen Om, her ibadet ve yemekten önce,Veda’ları okumaya ve her tür işe başlarken söylenir. İlk ibadete
sabah şafaktan önce başlanır;doğuya doğru dönülerek oturulur. Evlerde de genellikle tapınılan puta
ayrılmış bir oda bulunur.
İnekler, yer, gök ve atmosferin anası sayıldığı için, inek ve öküzler caddelerde,alış veri merkezlerinde
veya diledikleri her yerde serbestçe dolaşılabilir. Etinin yenilmesi yasaktır.
Tapınaklarda yapılan ibadet evdeki ibadetten biraz farklıdır. İbadete boru çalınarak başlanır. Her köyde
tapınak vardır. Büyük mabetlerin hemen yakınında kutsal yıkanmayı sağlayan havuzlar bulunur
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
12
Mabetlerdeki yıllık ayinler dışında ilkbahar , sonbahar ve yeni yılda özel şenlikler yapılır. Bazı
mezheplerde kabile başkanlarına bir nevi kutsallık vererek onlara saygı gösterildiği,ölmüş kahraman ve
azizlere de yardım için dua edildiği görülmektedir. Kurban, Hinduizmde çok önemli bir yer tutar ve dini
hayatın eksenini teşkil eder. Tanrıların kudretlerini kurban sayesinde gösterdikleri inancı tartışılamaz. Bu
insanlar ancak kurban sayesinde tanrılarla ilgi kurabilirler. Tanrılara sunulan her şey kurban edilir.
Kutsal sayılan 7 ziyaret yeri vardır. Hinduların hayatında önemli rol oynayan bu kutsal yerlere ziyaret ve
Hac seferlerinin en bilineni Benores’e yapılan ziyarettir.
2.1.8. Günümüzde Hinduizm
Günümüzde Hindistan, Seylan, Pakistan, Nepal ve Hint Yarımadasında ki diğer bölgeler de yoğun
taraftara sahip olan Hinduizm mensuplarına dünyanın bir çok ülkesinde de rastlanmaktadır. Hindistan’da
Müslüman ve Sıkh Dini mensuplarına karşı oldukça uzlaşmaz bir tavır sergileyen ve şiddetli çatışmalara
neden olmaktadırlar. 800.000.000’un üzerinde inananı bulunan Hinduizm günümüz dünyasında (özellikle
Hindistan’da) insanların yaşamlarını etkilemeye devam etmektedir
2.2. BUDİZM
Budizm’in kurucusu Buda (Guatama, Gotama) ( MÖ.563 - 483 ) Kuzey Hindistan’da Lumbini
koruluğunda doğmuş bir filozoftur. Buda “aydınlanmış” anlamına gelir. Budizm’in en güçlü yayılma
dönemi Hint Hükümdarlarından Aşoka (MÖ. 273 - 236) zamanına rastlar. Aşoka zamanında Budizm’
Hindistan, Seylan,Suriye,Mısır,Makedonya ve Yunanistan’a kadar yayılmıştır. Aşoka’dan sonrada yeni
Krallar Budizm’e girmiş yayılmasını sağlamış hatta Çin,Moğolistan ve Japonya’nın ileri gelen devlet
adamlarının Budizm’e hizmet etmesini sağlamışlardır.
Budizm MS 1.yy Türkistan , 4. yy da Kore , 6.yy da Japonya ve 7.yy da ise Tibet’te yayılmaya
başlamıştır. Günümüzde Güney,Doğu;Güneybatı ve Orta Asya’da çok sayıda taraftarı olan Budizm’
Avrupa ve Amerika’da da yayılmaya ve taraftar bulmaya başlamıştır.
2.2.1. Gotama’nın Doğuşu
Gotomanın doğuşu ile ilgili anlatılan aşağıdaki hikaye diğer dinlerde anlatılan mucizeleri hiç saydıracak
bir hikayedir.
Milattan önce altıncı asırda Hindistanda Sakya kabilesi üzerinde hüküm süren
kıral Suddhadana kendisine bir eş seçmek istemiş ve devrinin en güzel kadınını
seçerek onunla evlenmiştir. Bu kadının adı Maya idi ve kral bu kadını almak için
onun altı kardeşiyle de evlenmek zorunda kalmıştır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
13
Kraliçe gelin bir yaz günü ikindi vakti uyurken bir rüya görür. Güya kendisini dört
hükümdar Himalaya dağlarına kaçırmışlar ve onun yatağını yedi fersah
uzunluğundaki bir ağacın altına serdirmişlerdi. Dört kraliçe onu
yıkamışlar,giydirmişler sonra en güzel kokularla yağlamışlar ve onun şahane
yatağını gümüşten bir dağın üzerindeki altından bir eve götürmüşlerdi. Daha
sonra altından bir dağ üzerinde dolaştığı görülen bir fil gümüş dağına gelmiş,
hortumunda taşıdığı tek zambakla altından eve girmiş, kraliçenin yatağının
etrafında üç kere dolaşmış, sonra kraliçenin sağ yanında durmuş ve birden bire
onun rahmine girmişti.
Kraliçe bu rüyasını kocasına anlatınca o da altmış dört akıllı adamı çağırmış,
hepsini yedirmiş, içirmiş, hepsine hediyeler vermiş, sonra rüyayı tabir etmelerini
istemişti. Hepsi de birden bire ayağa kalmışlar ve anlatmışlar.
‘Zerre kadar telaş etme... Bil ki kraliçe gebedir ve bir kız değil erkek
doğuracaktır. Şayet bu erkek bir ev içinde yaşarsa, tüm dünyaya hüküm
eden bir kral olacak. Şayet evini bırakarak, ayrılırsa, bir Budda olacak. Yani
dünya içinde perdeyi (cehalet perdesini) kaldıran adam olacak.’
Bunun üzerine, Budda yazılarına göre, bir zelzele olmuş, dilsizlerin dili çözülmüş,
aksakların hepsi düzelmiş ve cehennemlerin ateşi sönmüştü.
Kraliçenin doğurma zamanı geldiğinde kendisi Lumbini korusunda dolaşıyordu
ve çiçeklenmiş bir ağacın altında idi. Kraliçe ağacın dalını koparmak için dala
uzanmıştı. Dal bir hayli yüksekti. Fakat kraliçe için eğilmiş ve kraliçe dala
sarılmış olduğu sırada doğurmuştu. Doğan çocuğu dört Brahma bir altın ağ içine
almışlardı.
Doğan çocuk gerçi temizdi, fakat gökyüzünden biri sıcak, biri soğuk iki ırmak
akmış ve Brahmanlar, Budalık namzedi olan bu çocuğu yıkamışlardı. Çocuğun
anası da bu sularda yıkanmıştı.Daha sonra Brahmanlar, çocuğu dört kırala
uzatmışlar ve bunlar onu çıplak derileri üzerine almışlar, sonra fanilerin tuttukları
bir ipekli yastığa koymuşlardı.
Bunun üzerine yeni doğan çocuk ayağa kalmış ve bütün ilahlar ona tapmışlar.
Çocuk kendisine benzeyen biri varmı diye etrafına bakmış ve böyle bir kimse
olmadığını görerek şimale doğru yedi adım atmıştı ve ben dünyanın başıyım
dedi. Daha sonra mabede götürülen bu çocuk kendisinden daha üstün bir ilah
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
14
olmadığını anlatan üç ayet okumuş ve herkes onun etrafında toplamış. Daha
sonra alfabe öğretilmek üzere mektebe götürülmüş hocasıyla ilk karşılaştığında
hangi alfabeyi öğreneceğini sormuştu. Başlangıç bu merkezde olduğuna göre
çocuğun ne harikalar başardığını tasavvur etmek kolaydır.
Budda refah içinde yetişmiş, sağlam bünyeli olmak için çalışmış ve 19 yaşında
Yosodhara ile evlenmiş onunla on yıl yaşamış ve daha sonra oğlu Rahula
doğmuştur.
Anlatıldğına göre babası saray duvarları içinde tüm acı ve ızdıraplardan uzak
tutmuştur. Ancak o dışarıyı hep görmek istemiştir. Fakat tüm bu tedbirler kar
etmemiş ve genç prens bir ihtiyar adam, son derece hasta bir adam, bir ceset ve
bir zahit görmüş ve bu manzaralar onu çok üzmüştü. Genç adam insanların
ızdırap çekmelerini hayretle karşılamışlardır. Evlilik yıllarını da babasının
yanında geçiren bu adam olgunluk yaşı olan 30 unda evini bir oğlu olmasına
rağmen terk etmiştir.
Bu otuz yaş Zerdüşt’ün harekete geçtiği , Mahavira nın dünyayı terk ederek mezhebini yaşatmaya
çalıştığı ve İsa nın peygamberlik yaşamına başladığı yaşla aynıdır.
Budda daha sonra tüm Budda mezhebine girenlerin kullandığı sarı elbiseyi
sırtına geçirmiş, elde keşkül, cepte ustura, iğne, belde kemer ve matara seyyar
bir rahip olmuştur.
2.2.2. Budizm’de İbadet ve İnanç
Budizm’de inancın temeli “ Buda'ya sığınırım, Dhamma'ya (dine,doktrine) sığınırım, Sangha’ya sığınırım
(Rahipler Cemaati,dünyanın en eski bekar rahipler topluluğu)” cümlesi oluşturur.Bunlardan birini inkar
eden kişi budist sayılmaz ve Budizm’e girmek için yukarıdaki cümleyi söylemek gerekir. Sangha’ya giren
rahip ve rahibeler evlenemezler.
Budizm’de mabetlere “Vihara” denir. Budistler Karma- Ruhgöçü’ne inanırlar. Vihara da ayda iki kez bir
araya gelen rahipler yaptıkları hataları itiraf ederek benliklerini öldürürler. Bazı dinlerde olduğu gibi
Budizm’de de bir kurtarıcı bekleme inancı vardır. Kurtarıcının isma Metteya veya Maitreye’ dir.
inançlarına göre Metteya tüm dünyayı düzeltmek olarak gelecek ve Buda’ nın tamamlayamadığı dini
tamamlayacaktır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________