Doğu Felsefesi

qweqqq

New member
Katılım
10 Tem 2008
Mesajlar
4,883
Reaction score
0
Puanları
0


GİRİŞ

Gelişim tarihinin tüm dönemlerine damgasını vuran, ekonomik, sosyal, dinsel, politik olguları oluşturan ve
varolan sistemlerin insanlık yararına değişmesi için hayatlarını bile hiçe sayabilen düşünce insanlarını
anlamak insanı anlamanın ilk adımıdır.
Düşünürleri özel yapan onların ele aldıkları ama herkesin göremediği bazı değerlerdir. Onlar insan
yığınları içerisinde insanı ve insanlığı düşünen onlar için kaygılanan kişilerdir. Kimi zaman insanın kendi
varoluş sebebini açıklamak ve kendini gerçekleştirme temeline dayanan düşüncelerle yoğunlaşan
düşünürler kimi zaman akıl gücüyle yerleşmiş tabuları yıkmış, kimi zamanda kendi sezgilerinde ruh
olgunluğu aramıştır.
Eski Yunan’da başlayan felsefe önce doğaya yönelmiş doğa olaylarını açıklamaya çalışmıştır. Sokrates,
Eflatun (Platon) ve Aristoteles ile mitolojik düşünce tarzından deneyim ve sağ duyuya dayalı bir düşünce
biçimine geçilmiştir. Böylece yaşama ve insana dönük düşünceler düşünce tarihinde yerini almaya
başlamıştır.
İnsanı anlamaya çalışan düşünürlerin görüşlerini irdeleyerek, insanca varolmanın anlamını, insanı ve
yaşamın anlamını öğrenmek, eğitimin içinde, düşünce dünyasının ferdi olan biz üniversite insanları için
çok önemlidir. Moslow; insan aynı anda hem olduğu hem de olmak istediğidir. Başka bir değişle insan
sadece davranışları yoluyla tanımlanacak bir varlık değildir. Dağın diğer yamacı olan özlemleri,
beklentileri, kaygıları ve amaçları ile bir bütünlüktür demiştir. Biz eğitimcilerin görevi eğitimin ve toplumun
temel ilkesi olan kendi gizil güçlerini ortaya çıkarması için kişiye yardımcı olmak ve doğru yöne uçması
için rehberlik etmektir. Bu görevimizi yerine getirirken de sevginin gücü hep yanımızda olmalıdır. Çünkü
sevgisizlik insanı edilgen ve kırılgan yapar. Horney, kişinin kendi özgün doğasını ve benliğini yitirmesi
yabancılaşma ile olur demiş, yabancılaşmanın temellerinin ise çocukluk dönemlerinde atıldığını
belirtmiştir. İhanetin, çocukluktaki gizli psikolojik ölümle başladığını belirtmiştir. Fromm’a göre ise insan
sonsuz bütünlüktür. Yaşamın amacı ise, kendini inşa etmek ve bu özgün bütünlük içinde diğer insanlarla
sevgi ilişkileri kurabilmektir.
Her insanın yaşamında kutsal bir yan vardır ve her insan kutsaldır.Tarihin ilk günlerinden beri yaratanı
arayan insanlık Tanrıyla farklı şekillerde buluşmuş, Tanrıyı farklı şekillerde yaşamına katmıştır . Bu farklı
yaklaşımları tanımak, tarafsız olarak incelemek ve bizi mutlu edecek yolda yaşamımızı devam
ettirmektir.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

2
Budizm insanın yaşayışına önem veren bir anlayışı içinde barındırır. İnsanı ön plana çıkaran ve insan
doğasına ait güçlerin önemini vurgulayan bu anlayışta zayıflığın simgesi olan ayrıcalıklı sınıflara ve
mükemmele doğru giden yönetim biçimlerine ve devlet anlayışlarına yer verilmemiştir. Zaten özünde
dünyevi değerlere önem vermeyen ve insanları yapacaklarından alı koyan ve kandıran her türlü
toplumsal ve siyasal otoritelere karşı çıkış vardır.
Budizm esintileri Nietzsche’nin görüşlerinde de vardır. Nietzsche, kişisel güce yani yaratıcı güce işaret
etmektedir. O her türlü dayatmadan kurtulmakla insanın özünün ortaya çıkacağına inanır. Şu sözlerle de
bunu ifade etmiştir.’Ey birader senin düşünce ve duygularının arkasında güçlü bir hakim, dünyaca
bilinmeyen bir şey bulunuyor ki o kişiliğindir’.
Aralarında yüzyıllar bulunan felsefi akımlarındaki benzerlikler dikkat çekicidir. Düşünce tarihinin
anlaşılması ve buradan çeşitli çıkarsamalar yapılabilmesi için bu akımlar arasında mukayeseler
yapılması ve tartışma konuları yaratılması düşünce tarihi açısından çok önemlidir. Bu çalışmanın doğu
dinleri, doğu felsefesi ve diğer felsefi akımlar arasında karşılaştırmalar yapılmıştır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

3
DOĞU FELSEFESİ VE İNSAN DOĞASI
Doğu felsefesi ve insan doğasına geçmeden önce insanın yaratılışını anlatan aşağıdaki mitolojik hikaye
ilk insanın gelişimini özetlemektedir.
Titan İapetos'un dört oğlu olmuştu. Bunlardan Menoitios ve Atlas; Zeus'e başkaldıran
Titan'larla beraber olduklarından cezalandırılmışlardı. Menoitios hainliğinden ve ölçüsüz
cüretinden dolayıErebes'e daldırılmışrı. Atlas ise dünyanın öbür ucunda ve
Hesperides'lerin önünde omuzlarına gök kubbesini yüklenerek ayakta beklemek cezasına
çarptırılmıştı. Diğer iki kardeş Prometheus ve Epimetheus'un kaderleri daha farklı oldu.
Her ikiside insanın yaratılışında önemli rol oynadılar.
Olympos tanrılarının kudretine ve kuvvetine karşılık Prometheus'ta kurnazlık ve zeka
vardı. Titanların meşhur isyanları sırasında tarafsız davranan bir Titan olduğu halde baş
tanrı kendisine başkaldırmadığı, tersine saygı gösterdiği için Prometheus'u Olympos'a
ölmezler arasına kabul etmişti. Fakat kendi ırkını mahveden Zeus'a karşı içinde büyük bir
kin ve öfke olan Prometheus, tanrılarını inkar edecek, onları hiçe sayacak ve işleyecekleri
kötülüklerle en vahşi hayvanlara bile taş çıkartacak, dünyanın başına bela olacak bir
mahluk'u, insanı yaratarak intikam almaya karar verdi.
Prometheus ilk insanı çamuru göz yaşlarıyla karıştırarak yarattı.Buna aslanın gücünü,
tavusun kibrini, tilkinin kurnazlığını tavşan'ın ürkekliğini kattı. Fakat insan çıplaktı,
kendisini koruyacak hiç bir şeye sahip değildi. Doğduğu günden itibaren acıları,
üzüntüleri, ve bitmek bilmeyen ihtiyaçları başlıyordu. İlk insan çiğ meyvelerle, kanlı etlerle
beslenip, elbise yerine bitkilerin yapraklarına sarılıyorlardı. Güneşin faydalarını bilmeden
kendilerini karanlık oyuklarda saklıyorlardı. Yarattığı mahluklara acıyan Prometheus
insanları daha iyi bir şekilde yaşatabilmek, vahşi hayvanlara karşı etkili silahlarla
koruyabilmek, toprağı sürmeye yarayacak gerekli aletleri elde edebilmek için onlara
madenleri işlemeyi ve ateşi vermeye karar verdi.
İçi baştan başa oyuk fakat yanabilir bir özle kaplı olan Ferule "Şeytantersi ağacı" denilen
ağaçtan bir dal koparıp Lemnos adasına gitti. Hephaistos'un (Ateş Tanrısı) alevler fışkıran
ocağına yaklaştı ve madenleri eriten kızgın ateşinden bir kıvılcım çaldı. Elindeki sopanın
özünün içine sakladı ve onu ilahi bir armağan olarak insanlara götürdü.
O günden itibaren insanlar ateşin yardımıyla daha iyi yaşamaya başladılar. Yiyeceklerini
pişiriyorlar, soğuk havada ısınıyorlar, karanlık mağaralarda çıralı odunları yakarak
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

4
birbirlerinin yüzlerini görüyorlardı. Fakat bir süre sonra nerden geldiklerini unutarak
kendilerini tanrılarla eşit tutmaya başladılar. Zeus onların böyle şımarık davranacaklarını
önceden tahmin ettiği için onlara ateşi vermemişti. Kendi haberi olmaksızın insanlara ateşi
hediye ettiği ve onları şımarttığı için Prometheus'a kızarak onu Kafkas dağlarının en
yüksek tepesine gönderdi ve ateşin, sanayinin tanrısı Hephaistos'tan onu yalçın kayalara
çakmasını istedi. İlahi demirci istemeyerk Zeus'un bu emirine boyun eğdi ve
Prometheus'un kollarına ayaklarına kırılmaz zincirler geçirerek onları sıkıca kayalara
çaktı. Prometheus'un cezası bununlada kalmadı..her sabah, kocaman bir kartal
kanatlarını açarak süzülüyor ve gelip Prometheus'un ciğerlerini yiyordu. Bu vahşi hayvan
sivri tırnaklarını Prometheus'un göğsüne batırıyor ve korkunç gagası ile ciğerini
didikliyordu. Akşama kadar yediği ciğer, gece sabaha kadar tekrar bitiyor, çoğalıyor eski
haline geliyordu. Bu işkence tam bin sene sürecekti. Fakat otuz sene sonra Zeus
Prometheus'a acıdı ve onu affederek tekrar ölümsüzler arasına Olympos dağına aldı.
Doğu felsefesi; yaşamın anlamı üzerine düşünme ve varlığın özündeki gerçeğe ulaşma çabasıdır. Doğu
düşünürleri, akademik çevrelerde düşünce üretip bu düşünceleri yine bu çevrede ifade eden
düşünürlerden farklı olarak, daha sıcak daha anlamlı düşüncenin de ötesinde ayrı bir sezgisel güç
barındırırlar. Bu felsefi görüş yaşam sınırlarını zorlarken, insanı somut değerlerden uzak tutuğu için
mutlu kılıyor. Bunu düşünürlerin yaşantılarında da görmek mümkündür.
Biz en küçük şeyleri büyütüp tartışmaya, çatışmaya, savaşa dönüştürürken doğu yaşantısında aynı
ailede üç farklı dine inana bireyler bir arada yaşayabiliyor. Doğu felsefesindeki bu sınırsız hoşgörünün
kaynağını öğrenmek, insanı anlamaya dönük çalışmaların bir parçası olmalıdır.
Günümüzün hümanizm anlayışındaki hoşgörü anlayışı, Nietzschenin üstün insanı tarifindeki uçurum,
farklı dünya görüşleri ve farklı dünya anlayışlarının varlığını göstermektedir.
Doğu Felsefesi, yoğunluklu olarak ellili yıllardan itibaren ilgi görmeye başlamış, özellikle Amerika’dan
başlayarak Avrupa’yı ve 80 sonrasında da Türkiye’yi etkisi altına alan bir trend olmuştur.
Batı ve Doğu terimleri Coğrafi anlamlarından öte madde ve nur an-lamlarını çağrıştırır. Öte yandan Batı,
ya da Batı Felsefesi hakikate varmada sadece aklı kılavuz olarak alırken Doğu Felsefesi, hakikate
kavram ötesi keşf (sezgi) yoluyla ulaşılabileceğini, var-lığın ancak bu varlığın dilini keşfeden tarafından
temaşa (müşahede) edilerek anlaşılabileceğini ortaya koyar.
Eski bir Budacı metinde şöyle bir beyit vardır: Bugünkü yaşantımız dünkü düşüncelerimizin, dünkü
eylemlerimizin; yarınki yaşantımız da bugünkü düşüncelerimizin, bugünkü eylemlerimizin
eseridir. Bu ifade kuantum fiziğinde güncel anlamda telaffuz edilen; “Gerçekliğin mükemmel doğası,
bilinçli gözlemcinin katılımını bekler” cümlesiyle neredeyse kavuşum haline gelmiştir.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

5
Çin Felsefesi MÖ 500 lü yıllardan beri bu temeller üstünde 3 koldan gelişmiştir. Tao Kiao (Tao öğretisi),
Ju Kiao (Konfüçyüs Öğretisi), Şe Kiao (Buda Öğretisi). Çin Budhacılığı özel bir nitelik taşımakla beraber
temelde Hint Felsefesi’nin malı olduğundan Çin’e özgü düşünsel hayat Taoculuk’la Konfüçyüsçülük’te
biçimlenir. Eski Doğa Felsefesi’ni özümleyen bu okullardan Taoculuk, Felsefe açısından önemli iki
kavram getirmektedir: Tao (yasa) ve Wu-wie (eylemsizlik). İsa Öncesi Grekleriyle karşılaştırılırsa tao
Herakleitos’un logos’una, wu-wie de Stoacılar’ın apahheia ve Epikuros’un ataraksia’sına uygun düşer.
Bu karşılaştırmalar sürdürülürse çıkmazlar ileri süren ve kavramların gerçek varlıklar olduğunu savunan
Kingsun Luna adlı bir Çin Zenon-Platon’una da rastlanır. Konfüçyüs de, kuşkusuz, bir Çin Sokratesi’dir.
Bu dönem Grekleriyle paralellik Hinf Felsefesi’nde de izlenebilir. MÖ 300 lü yıllarda Konfüçyüscük’e karşı
Mo Tzu’nun kurduğu Moizm Öğretisi, tıpkı Platon gibi, toplumun Bilgelerce yönetilmesi gerektiğini
savundu. Bu arada, Kungsun Luna’ya karşı, kavramların nesnelerin yansısı olduklarını ve başkaca hiçbir
gerçek taşımayıp birer ad’dan ibaret bulunduklarını ileri süren Hsün Tzu’yu bir Çin Roscelin’i sayabiliriz.
‘Evren benim düşüncemdir’ diyen Vang Yang-ming kuşkusuz bir Çin Tekbencisi’dir. Görüldüğü gibi
dünyanun öbür bölgelerinde gerçekleşen Spekülatif Felsefe, aynı süreçle kapalı Çin Ülkesi’nde de olıp
bitmiştir. En eski Doğa Felsefesi’nden sürüpgelmiş bulunan Maddeci eğilimlerse, Taoculuk’la
Konfüçyüsçülük’ün ve özellikle de Çin Budhacılığı’nın bütün gizemlerine karşın, güçlü bir gelişmeyle
Maoculuk’a kadar gelmiş ve Çin ülkesinin Toplumculuğunu üretmiştir. Maddeci eğilimi geliştirenler
arasında özellikle Vang Çung’u, Ho Çen-tien’i, Fan Çen’i, Li Çih, Vang Fu-Çih, Tai Çen ve en sonunda
da T’an Su T’ung ve Sun Yatsen gibi Maddeci düşünürler sayılabilir. Çin Marxizmi Maoculuk olarak
anılır.
Hint felsefesinin temel düşüncelerini oluşturan Veda’lar Veda dininin 4 kutsal kitabıdır. Veda, Sanskritçe
de bilgi demektir. Ancak Veda deyimi, gözle görmek ya da okumakla elde edilen bilgiyi değil, kulak
yoluyla, işiterek alınan bilgiyi dile getirir. İncelemeci Söderblom bu Kitapları’insanlığın en eski kutsal
kitabı’ olarak niteler. Kimi incelemeciler de bu bilgilerin MÖ 1500 lü yıllarda Hindistan’ı ele geçiren
Ârî’lerden (ki sonradan bu gruplar Hint-Avrupa deyimiyle adlandırılmıştır) edinildiği kanısındadırlar.
Sanktritçe yazılmış olan Veda’ların en eskisi Rig-Veda’dır. MÖ 2000 lerde Rig-Veda'lar yazıldı. Sama-
Veda, Yajur-Veda ve Atharva-Veda onu izlemiştir. Hint Mitolojisi’nin en önemli destanları bu kitaplarda
yazılıdır. Destanlar döneminin Mahabharata ve Ramayana gibi büyük destanları gibi büyük destanları
bu kitaplardan yüzyıllarca sonradır. Dini törenlerde tanrıları övmek için söylenen dualar, ilahiler,
özdeyişler, sihir ve büyüyle ilgili metinler hep Veda’larda yer almıştır. Tapım kuralları, kozmogoni, ve
Teogoni, Eskatoloji konuları bu Kitaplarda bütün ayrıntılarıyla işlenmiştir. Brahmanizm (ki brahmana
deyimi Skr.yorum anlamıda da gelir) , bu Kitapların yorumundan doğmuştur.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

6
Vedalar’n ilk şarkıları büyücülük şarkılarıdır. Bunlarda henüz büyük Tanrılar’ın adları geçmez. Boğazköy
kazılarında bulunan çok önemli bir antlaşma Vedizmin kaynaklarını başka ülkelere çeker. Bu antlaşma
MÖ 1300 lü yıllarda Hititler’le Mitanniler arasında yapıldı. Antlaşmada adı geçen İndra, Varuna , Mithra,
Tanrıları Vedizmin büyük tanrıları oldu. MÖ 1000 lerde tertiplenen Vedizm şarkıları artık bu Tanrılardan
bahsederler.
Veda’nın en büyük tanrısı İndra'dır. Bir Doğa tanrısı olup savaşçıdır.
Varuna akıl tanrısıdır, evrensel düzeni sağlar, erdemi gerçekleştirir, Göktanrısı’dır. Varuna sözcüğü gök
anlamına gelen Uranus ve eski İran'ın tanrısı Ahura'ya ses olarak benzeşir.
Mithra Güneşli gündüz göğü’nün tanrısıdır. Hukuku vazeder.
Veda şarkılarına göre Varuna’yla Mithra'nın anaları Adidi’dir. O evrendeki bütün varlıkların ortak
özü sayılmakta ve Mana’ya benzer.
Vedalar’da Zeus Pater'in karşılığı olarak Diyaus Pitar vardır. Bu tanrılar gittikçe önemini
kaybedecekler ve yerlerini kurban tanrıları alacaktır. Vedizm’e göre Tanrıları yaratan kurbanlardır.
Existentializm gibi, varlığı yaratan eylem olmakta.
Erdem kurban yoluyla elde edilir. Kurbanları tanrıları yaratırlar. Tanrılar da insanları iyiliğe ve
güvenliğe ulaştırırlar. Bu sistemde gök ölçüsünün dışında başkaca bir erdem düşünülmemektedir. Veda
Hintçe’de bilgi demektir. Ancak bu bilgi kulak yoluyla elde edilir. Veda’nın bilgisi kurbandır.
Rig Veda sınıfları doğurdu. Kastların başında Brehmenler ( Rahip) kastı vardır. Onların altında
Prenslerle Savaşçıların Arya kastı yer alır. Sonra İşçiler’in ve Köleler’in Çudra kastı, sonrasa aşağı
insanların Parya kastı.
Erdem bütün bu sınıflarda ayrı bir ölçü taşımaktadır. Bir kastın erdemi, öbür kastın erdeminden
başkadır. Erdem bir sınıfa göre almak, bir başka sınıfa göre vermektir. Rig-Veda'nın 10.kitabının 10.
şarkısı şöyle biter:
‘‘İnsan bir Brehmen'e bir inek verirse bütün alemleri elde etmiş olur.’’
Vedizm’in gelişmesi, ölümden sonra yaşamın birbirini kovalayan çeşitli hayatlar içinde
gerçekleşmesi yoluyla oldu. Bu da yeni bir erdem ölçüsü getirdi. İnsan iyi davranışlarla yaşamışsa
sonraki hayatında iyi bir bedene, aksi halde kötü bir bedene girecektir. İyilik ödül, kötülük ceza ile
sonlanır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

7
Hint Çoktanrıcılığı’nın ilk ve en büyük dini olan Vedizm’in sayılamayacak kadar çok tanrısı vardır. Çin dini
gibi, Hint'in sonraki iki dini de erdemcidir, Peygambersizdir. Tanrısızdır. Bugün Milyonlarca bağlıları var.
Uzak Doğu dinleri pek çok insan için büyük bir bilinmezdir. Hinduizm, Caynizm, Budizm, Sihizm,
Şintoizm, Konfüçyüsçülük ve Taoculuk gibi dinlerin isimleri sayıldığında genelde insanların akıllarına
taştan ya da tahtadan heykellere tapınan, bu heykellere adaklar sunup saygı gösterilerinde bulunan, loş
tapınaklarda ilginç ayinler düzenleyen topluluklar gelir. Dünya üzerinde yaklaşık 1.5 milyar kişinin kabul
ettiği bu batıl dinler kasvetli bir hayatı, sapkın ritüelleri, sosyal adaletsizliği, dünyadan tamamen
uzaklaşıp sefil koşullarda yaşamayı, kısaca her yönüyle batıl bir hayatı temsil etmektedirler.
2.1. Hinduzim
Hindistan’ın en belirgin dinlerinden biri de Hinduizmdir. Hint dinlerindeki gelişmeler sonucu hinduizm
adını alan din, Brahmanların hakimiyet sağladıkları dönemde ise Brahmanizm terimi ile ifade edilmiştir.
Günümüzde Hinduizm ve Brahmanizm terimlerinin bir biri yerine kullanıldığı bilinmektedir. Yaygın bir
anlayışa göre Hinduizm ve Brahmanizm terimleriyle, en eski Vedalar döneminden günümüze ulaşmış
bulunan Hintlerin inanç, düşünüş, his ve hayat tarzları kastedilmektedir. Hint yarımadasındaki halkın
çoğunun dini inanç ve geleneklerini ifade ettiği için Hinduizm terimini kullanmaktadır.
Tarihi kayıtlardan elde edilen bilgilere göre takriben M.Ö. 1500 yılları civarında Doğu Avrupa’dan gelen
Ariler, Hindistan’ı ele geçirirler. İki farklı halkın bir biriyle karışması sonucu dini inanç ve geleneklerde bir
birine karışmıştır. Kökü yüzyıllar öncesine kadar uzanan bu karışım sonucu Hinduizm ortaya çıkmıştır.
Bu iki ırkın karışımından meydana gelen bu gelişme beş devreye ayrılır.
-Vedalar dönemi
-Upanişalar dönemi
-Klasik dönem
-Ortağ’daki İlahiyat, felsefe gelişme dönemi
-Modern dönem
Hinduizm; yaklaşık dünya nüfusunun %12’ sini oluşturur. Hinduizmin tespit edilebilmiş belli bir kurucusu
bilinmediği gibi kendine özgü bir inanç sistemi ve kitabı da yoktur. Hinduizmin temelinde Brahma (Mutlak
Varlık) inancı yatmaktadır. Bu husustaki geniş bilgiyi Hinduizmin Kutsal Metinleri olan Veda’larla
Brahmana’larda bulmak mümkündür.
Hinduizm Ari ırkın üstünlüğü,kast sistemi,sınırsız bir vatan sevgisi ve bağlılık duygusu kavramları üzerine
kurulmuş toplumsal ve siyasi olguların bir özel görüntüsüdür. Hinduizmin bir ilk lideri temel tebliği bildiren
bir ilk kurucusu olmadığı için bir anlamda kurucularının kalabalık olduğunu söyleyebiliriz.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

8
2.1.1 İnanç Sistemi
Hinduizm’de Tanrı sayısı akıl almaz derecede çoktur. Tanrı Brahma’nın dünyayı meydana getirdiğine
inanılır. Tanrı Şiva ve Vişnu Brahma’dan sonra gelir. Hinduizmde saygı gösterilen bazı varlıklar
Kaylasa,Himalaya Dağları,Ganj Yamuna Nehri ( Hindu geleneklerine göre kutsal Ganj Nehri’nin bir kolu
olan Yamuna’yı arındırmak için Hindu rahipleri gümüş maşrapalar içinde 850 litre süt dökmüşlerdir)
vardır. Vedalar Dönemi’nde önemli sayılan pek çok Tanrı bugün unutulmuş gibidir; onlara nadiren dua
edilir. Bazı Hindu tanrıları ile yaptıkları işler ise şöyledir ;
-Güneş tanrısı Suya
-Ay tanrısı Soma
-Rüzgar tanrısı Vayu
-Su tanrısı Varun
-Yağmur tanrısı İndra
-Ateş tanrısı Agni
-Ölüler aleminin tanrısı Yama
Hinduizm’in Tanrı anlayışı çeşitli mezhep ve ekollere göre değişik şekilde algılanmıştır. Bir kısım
Hindu’lar monoteisttirler. Bir Hindu doğumundan ölümüne kadar bütün hayatı boyunca belirli merasimleri
yerine getirmekle mükelleftirler. Nitekim adaklarının yerini bulması için ziyaret, kalbin aydınlanması için,
meditasyon şarttır. Vedalar Dönemi’nde ölenlerin cesetleri kısmen gömülür, kısmen yakılırken,
günümüzde ise Asketlerin dışında bütün cesetler yakılmaktadır. Dullarında yakıldığı Hindistan’da bu
uygulama genel bir kaide halini almıştır. Bununla beraber günümüzde ara sıra da olsa dulların
yakıldığına şahit olunmaktadır. İnançlarına göre bu dini merasimden sonra kadın gökyüzünde kocasıyla
birleşmektedir.
2.1.2. Kutsal Metinleri
Hinduizm mukaddes kitaplarının tamamını içine alan metinler Veda’lardır. Sanskritçe yazılmış olan
Veda’lar 4 bölümden oluşur.
1 - Rigveda : Tanrıları tazim için yazılmış on kitaptan ibarettir. 1028 ilahiyi ihtiva eder. Veda’ların en
eskisi ve en önemlisidir. Dünya dinleri içinde en eski belge özelliğini taşımaktadır.
2 - Samaveda : Kurban esnasında söylenen ilahileri ihtiva eder. Bir çeşit melodiler Vedasıdır. Yüksek
sesle okunur.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________
9
3 - Yajurveda : Bu da kurbanla ilgili formüllerden meydana gelmiştir. Bazı kesimleri nesir, bazı kesimleri
manzum olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. Bir özelliği de kurban esnasında mırıldanarak
okunmasıdır.
4 - Atharvaveda : Kainat ve büyü ile ilgili dualardan ibaret olan Atharvaveda’yı Brahman’lar hayatın belirli
pozisyonlarında okumak zorundadırlarKutsal Metinleri
Hinduizm mukaddes kitaplarının tamamını içine alan metinler Veda’lardır. Sanskritçe yazılmış olan
Veda’lar 4 bölümden oluşur.
1 - Rigveda : Tanrıları tazim için yazılmış on kitaptan ibarettir. 1028 ilahiyi ihtiva eder. Veda’ların en
eskisi ve en önemlisidir. Dünya dinleri içinde en eski belge özelliğini taşımaktadır.
2 - Samaveda : Kurban esnasında söylenen ilahileri ihtiva eder. Bir çeşit melodiler Vedasıdır. Yüksek
sesle okunur.
3 - Yajurveda : Bu da kurbanla ilgili formüllerden meydana gelmiştir. Bazı kesimleri nesir, bazı kesimleri
manzum olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. Bir özelliği de kurban esnasında mırıldanarak
okunmasıdır.
4 - Atharvaveda : Kainat ve büyü ile ilgili dualardan ibaret olan Atharvaveda’yı Brahman’lar hayatın belirli
pozisyonlarında okumak zorundadırlar
Genellikle bütün Veda’larda ilahi, niyaz, dua, hayat kaideleri, tılsım ve büyü ile ilgili konular iç içedir.
Veda’ların tabiat üstü güçlerle temas kurduğuna hakim kişilerin kalplerine doğduğuna da inanılır.
Genellikle Hinduizm’in mukaddes metinleri sadece Veda’lardan ibaret değildir. Brahma, Upanişad ve
Aranyaka’lar da Vedaların tamamlayıcısı niteliğindedirler. Upanişad’lara göre kainat insan ruhlarının
(Atman) dünya ruhu ile (Brahman) birleşmesinden meydana gelmiştir. Ebedi saadet, Atman- Brahman
birleşmesiyle gerçekleşir. Upanişad’lar Tanrı, kainat, ruh, ölümden sonraki hayat vb. konuları işlemiştir.
Bu sayılan kutsal metinler dışında Muhabharata Destanı, 240.000 cümleden oluşmakta ve dünyanın en
uzun destanı olma niteliğini korumaktadır.
2.1.3. Hinduizmde Kast Sistemi
Hinduizmde halkın ayrıldığı sınıflardan her birine Kast denir. Bir bakıma Kast aynı işle meşgul olan görev
ve gelenekleriyle bir birine sımsıkı bağlanan insanların meydana getirdiği birlik diye de tanımlanabilir.
Kendi isteği doğrultusunda Kast seçemez, belli bir Kast’ta dünyaya gelir. Bununla beraber sonradan Kast
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

10
terk eden, Kast dışı sayılan gruplar da vardır. Bunlara dokunulmazlar denir. Kast sistemi Hinduizm
inançlarından kaynaklanır. Belli başlı dört Kast vardır:
1 - Brahmanlar (rahip ve alimler)
2 - Kşatriya (prensler ve askerler)
3 - Vaikya (tüccar, esnaf ve çiftçiler)
4 - Çudra (işçiler, sanatkarlar)
Bu Kast’lar dışında, insanlığın en aşağı tabakası sayılan birde Parya sınıfı vardır. Kast içinde en önemli
yeri işgal eden Brahman’ların başlıca görevleri, kurban ayinlerini idare etmektir; kutsal metinleri (Veda)
korumak, dini ayinleri icra etmek irsî haklarıdır.
Meslekler Kast’lara ayrıldığı gibi, evlenmeler de ancak aynı Kast içinde cereyan edebilir. Yeme - içme,
giyim - kuşam, nişan ve düğün merasimleri de her Kast için belli özellikler taşır.
2.1.4. Karma
Bir sebep-sonuç kanunu olan karma,insanın geçmişte yaptığının gelecekte ayrıca görüleceği esasına
dayanır. İnsan ektiğini biçer. Bugün ekilen yarın alınacaktır. İyiliklerin karşılığı iyilik,kötülüklerin karşılığı
kötülük olacaktır.
Karma, her kararın doğru ve yanlış sonuçlarını tespit eden bir kavramdır. Karma’da asıl olan mükafat
beklemeden hareket etmektir. Böylece sonuç bekleme arzusu frenlenmiş olur. Karma’ya göre ölüm
yokluk değil bir halden diğerine geçiştir
2.1.5. Reenkarnasyon
Ruhun bir bedenden ötekine geçtiği inancı nın adı olan reenkarnasyon, karma doktrine bağlı olarak
doğmuştur. Reenkarnasyon inancına göre, bedenden ayrı olarak ruhun ölümden sonra devamlılığı,
ruhun kendi derecesi içinde yüksek veya alçak bir şekilde meydana gelmektedir. Buna göre insan
yaptıklarına uygun tarzda, insan, hayvan veya Tanrı olarak yeniden doğar. Ölümden sonraki hayatta
mutlu olmak, hayatta iken doğru hareket etmeğe bağlıdır. Sonuç itibariyle herkes yaptığından sorumlu
tutulacaktır.
Reenkarnasyon inancına göre kişinin ölümden korkmasına gerek yoktur. İnsan devamlı olarak tekrar
doğuşlarla isteklerine kavuşur. Reenkarnasyon inancına Yunan, Eski Mısır,bazı Hıristiyan Mezhepleri ve
Tanrının Yolu Topluluğu gibi dinlerde de rastlanmaktadır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

11
2.1.6. Hulul (Enkarnasyon-Avator)
Sanskritçe bir kelime olan hulul Tanrı Vişnu’nun insan şeklinde kendini göstermesi anlamına gelir.
Hinduizme göre Tanrı her döneminde çeşitli şahsiyetlere bürünerek kendini göstermiş, kötülüğü yok
ederek,insanların ihtiyacı olan kanunları bildirmiştir. Böylece tanrısal mesajlar sonsuza kadar devam
edecektir.
2.1.7. İbadet ve Ayinler
Hinduizmde ayin ve ibadetler üç temele dayanır. Bunlar ;
Güzel ameller
Bilgi sahibi olmak
Tanrı ile beraber olmak
Bu gayelere ulaşmak için sırayla şu hususlar yerine getirilmelidir.
Ölenler için kurbanlar kesmek
Güneşe saygı göstermek
Doğumda ve ölümde ibadet etmek (düzenlemek)
Mukaddes metinleri devamlı okumak
Hakikat bilgisini elde etmeye çalışmak
Her an Tanrı’nın varlığını düşünerek Ona kullukta bulunmak
Hinduizmde ayin esnasında bir takım kutsal sözler telaffuz edilir Om en etkili kelimedir. Hemen her yerde
ibadet etmek mümkündür. Tapınaklar olmak la beraber ibadet ve ayinler ferdilik tercih edilir. Tanrı her
yerde yapılan ibadeti gördüğü için, ibadetin belirli bir şekli ve düzeni yoktur. İbadetin ortak sembolü kabul
edilen Om, her ibadet ve yemekten önce,Veda’ları okumaya ve her tür işe başlarken söylenir. İlk ibadete
sabah şafaktan önce başlanır;doğuya doğru dönülerek oturulur. Evlerde de genellikle tapınılan puta
ayrılmış bir oda bulunur.
İnekler, yer, gök ve atmosferin anası sayıldığı için, inek ve öküzler caddelerde,alış veri merkezlerinde
veya diledikleri her yerde serbestçe dolaşılabilir. Etinin yenilmesi yasaktır.
Tapınaklarda yapılan ibadet evdeki ibadetten biraz farklıdır. İbadete boru çalınarak başlanır. Her köyde
tapınak vardır. Büyük mabetlerin hemen yakınında kutsal yıkanmayı sağlayan havuzlar bulunur
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

12
Mabetlerdeki yıllık ayinler dışında ilkbahar , sonbahar ve yeni yılda özel şenlikler yapılır. Bazı
mezheplerde kabile başkanlarına bir nevi kutsallık vererek onlara saygı gösterildiği,ölmüş kahraman ve
azizlere de yardım için dua edildiği görülmektedir. Kurban, Hinduizmde çok önemli bir yer tutar ve dini
hayatın eksenini teşkil eder. Tanrıların kudretlerini kurban sayesinde gösterdikleri inancı tartışılamaz. Bu
insanlar ancak kurban sayesinde tanrılarla ilgi kurabilirler. Tanrılara sunulan her şey kurban edilir.
Kutsal sayılan 7 ziyaret yeri vardır. Hinduların hayatında önemli rol oynayan bu kutsal yerlere ziyaret ve
Hac seferlerinin en bilineni Benores’e yapılan ziyarettir.
2.1.8. Günümüzde Hinduizm
Günümüzde Hindistan, Seylan, Pakistan, Nepal ve Hint Yarımadasında ki diğer bölgeler de yoğun
taraftara sahip olan Hinduizm mensuplarına dünyanın bir çok ülkesinde de rastlanmaktadır. Hindistan’da
Müslüman ve Sıkh Dini mensuplarına karşı oldukça uzlaşmaz bir tavır sergileyen ve şiddetli çatışmalara
neden olmaktadırlar. 800.000.000’un üzerinde inananı bulunan Hinduizm günümüz dünyasında (özellikle
Hindistan’da) insanların yaşamlarını etkilemeye devam etmektedir
2.2. BUDİZM
Budizm’in kurucusu Buda (Guatama, Gotama) ( MÖ.563 - 483 ) Kuzey Hindistan’da Lumbini
koruluğunda doğmuş bir filozoftur. Buda “aydınlanmış” anlamına gelir. Budizm’in en güçlü yayılma
dönemi Hint Hükümdarlarından Aşoka (MÖ. 273 - 236) zamanına rastlar. Aşoka zamanında Budizm’
Hindistan, Seylan,Suriye,Mısır,Makedonya ve Yunanistan’a kadar yayılmıştır. Aşoka’dan sonrada yeni
Krallar Budizm’e girmiş yayılmasını sağlamış hatta Çin,Moğolistan ve Japonya’nın ileri gelen devlet
adamlarının Budizm’e hizmet etmesini sağlamışlardır.
Budizm MS 1.yy Türkistan , 4. yy da Kore , 6.yy da Japonya ve 7.yy da ise Tibet’te yayılmaya
başlamıştır. Günümüzde Güney,Doğu;Güneybatı ve Orta Asya’da çok sayıda taraftarı olan Budizm’
Avrupa ve Amerika’da da yayılmaya ve taraftar bulmaya başlamıştır.
2.2.1. Gotama’nın Doğuşu
Gotomanın doğuşu ile ilgili anlatılan aşağıdaki hikaye diğer dinlerde anlatılan mucizeleri hiç saydıracak
bir hikayedir.
Milattan önce altıncı asırda Hindistanda Sakya kabilesi üzerinde hüküm süren
kıral Suddhadana kendisine bir eş seçmek istemiş ve devrinin en güzel kadınını
seçerek onunla evlenmiştir. Bu kadının adı Maya idi ve kral bu kadını almak için
onun altı kardeşiyle de evlenmek zorunda kalmıştır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

13
Kraliçe gelin bir yaz günü ikindi vakti uyurken bir rüya görür. Güya kendisini dört
hükümdar Himalaya dağlarına kaçırmışlar ve onun yatağını yedi fersah
uzunluğundaki bir ağacın altına serdirmişlerdi. Dört kraliçe onu
yıkamışlar,giydirmişler sonra en güzel kokularla yağlamışlar ve onun şahane
yatağını gümüşten bir dağın üzerindeki altından bir eve götürmüşlerdi. Daha
sonra altından bir dağ üzerinde dolaştığı görülen bir fil gümüş dağına gelmiş,
hortumunda taşıdığı tek zambakla altından eve girmiş, kraliçenin yatağının
etrafında üç kere dolaşmış, sonra kraliçenin sağ yanında durmuş ve birden bire
onun rahmine girmişti.
Kraliçe bu rüyasını kocasına anlatınca o da altmış dört akıllı adamı çağırmış,
hepsini yedirmiş, içirmiş, hepsine hediyeler vermiş, sonra rüyayı tabir etmelerini
istemişti. Hepsi de birden bire ayağa kalmışlar ve anlatmışlar.
‘Zerre kadar telaş etme... Bil ki kraliçe gebedir ve bir kız değil erkek
doğuracaktır. Şayet bu erkek bir ev içinde yaşarsa, tüm dünyaya hüküm
eden bir kral olacak. Şayet evini bırakarak, ayrılırsa, bir Budda olacak. Yani
dünya içinde perdeyi (cehalet perdesini) kaldıran adam olacak.’
Bunun üzerine, Budda yazılarına göre, bir zelzele olmuş, dilsizlerin dili çözülmüş,
aksakların hepsi düzelmiş ve cehennemlerin ateşi sönmüştü.
Kraliçenin doğurma zamanı geldiğinde kendisi Lumbini korusunda dolaşıyordu
ve çiçeklenmiş bir ağacın altında idi. Kraliçe ağacın dalını koparmak için dala
uzanmıştı. Dal bir hayli yüksekti. Fakat kraliçe için eğilmiş ve kraliçe dala
sarılmış olduğu sırada doğurmuştu. Doğan çocuğu dört Brahma bir altın ağ içine
almışlardı.
Doğan çocuk gerçi temizdi, fakat gökyüzünden biri sıcak, biri soğuk iki ırmak
akmış ve Brahmanlar, Budalık namzedi olan bu çocuğu yıkamışlardı. Çocuğun
anası da bu sularda yıkanmıştı.Daha sonra Brahmanlar, çocuğu dört kırala
uzatmışlar ve bunlar onu çıplak derileri üzerine almışlar, sonra fanilerin tuttukları
bir ipekli yastığa koymuşlardı.
Bunun üzerine yeni doğan çocuk ayağa kalmış ve bütün ilahlar ona tapmışlar.
Çocuk kendisine benzeyen biri varmı diye etrafına bakmış ve böyle bir kimse
olmadığını görerek şimale doğru yedi adım atmıştı ve ben dünyanın başıyım
dedi. Daha sonra mabede götürülen bu çocuk kendisinden daha üstün bir ilah
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

14
olmadığını anlatan üç ayet okumuş ve herkes onun etrafında toplamış. Daha
sonra alfabe öğretilmek üzere mektebe götürülmüş hocasıyla ilk karşılaştığında
hangi alfabeyi öğreneceğini sormuştu. Başlangıç bu merkezde olduğuna göre
çocuğun ne harikalar başardığını tasavvur etmek kolaydır.
Budda refah içinde yetişmiş, sağlam bünyeli olmak için çalışmış ve 19 yaşında
Yosodhara ile evlenmiş onunla on yıl yaşamış ve daha sonra oğlu Rahula
doğmuştur.
Anlatıldğına göre babası saray duvarları içinde tüm acı ve ızdıraplardan uzak
tutmuştur. Ancak o dışarıyı hep görmek istemiştir. Fakat tüm bu tedbirler kar
etmemiş ve genç prens bir ihtiyar adam, son derece hasta bir adam, bir ceset ve
bir zahit görmüş ve bu manzaralar onu çok üzmüştü. Genç adam insanların
ızdırap çekmelerini hayretle karşılamışlardır. Evlilik yıllarını da babasının
yanında geçiren bu adam olgunluk yaşı olan 30 unda evini bir oğlu olmasına
rağmen terk etmiştir.
Bu otuz yaş Zerdüşt’ün harekete geçtiği , Mahavira nın dünyayı terk ederek mezhebini yaşatmaya
çalıştığı ve İsa nın peygamberlik yaşamına başladığı yaşla aynıdır.
Budda daha sonra tüm Budda mezhebine girenlerin kullandığı sarı elbiseyi
sırtına geçirmiş, elde keşkül, cepte ustura, iğne, belde kemer ve matara seyyar
bir rahip olmuştur.
2.2.2. Budizm’de İbadet ve İnanç
Budizm’de inancın temeli “ Buda'ya sığınırım, Dhamma'ya (dine,doktrine) sığınırım, Sangha’ya sığınırım
(Rahipler Cemaati,dünyanın en eski bekar rahipler topluluğu)” cümlesi oluşturur.Bunlardan birini inkar
eden kişi budist sayılmaz ve Budizm’e girmek için yukarıdaki cümleyi söylemek gerekir. Sangha’ya giren
rahip ve rahibeler evlenemezler.
Budizm’de mabetlere “Vihara” denir. Budistler Karma- Ruhgöçü’ne inanırlar. Vihara da ayda iki kez bir
araya gelen rahipler yaptıkları hataları itiraf ederek benliklerini öldürürler. Bazı dinlerde olduğu gibi
Budizm’de de bir kurtarıcı bekleme inancı vardır. Kurtarıcının isma Metteya veya Maitreye’ dir.
inançlarına göre Metteya tüm dünyayı düzeltmek olarak gelecek ve Buda’ nın tamamlayamadığı dini
tamamlayacaktır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

 
15
İbadet Stupa denilen mabetlerde yapılır. Stupalar helezoni yapıda inşa edilmiştir. ibadet için Stupaya
giren Budist önce Buda’nın heykeline saygı gösterisi yapar; O’na çiçek ve tütsü sunar, Budistler kendi
evlerinde de bir köşede korudukları Buda heykeline tazimde bulunarak,ibadet ederler. ibadetlerinde
klişeleşmiş dua ve söz yoktur.
Budizm’in kutsal ziyaret yerleri ;
Budanın doğum yeri( Lumbin)
Aydınlanma yeri (Bodhi Gaya)
Buda’ nın ilk vaaz verdiği geyik parkı (Sarnarth’da)
Buda’nın öldüğü Uttar_Prades şehri,
Ganj nehri
2.2.3. Kutsal Kitapları
Budistler Buda’nın vaazlarının Pali - Kanon adlı bir kitapta toplandığına ve 400 yıl kadar sözlü olarak
nesilden nesile aktarıldığına inanırlar. Budizm’in kutsal kitabı üç sepet anlamına gelen “Tripitaka veya
Tipitaka’dır”.Tripitaka da;
Vinaya Pitaka
Sutta Pitaka
Abhidhamma adlı bölümler bulunur.
Bu kitaplarda rahip ve rahibelerle ilgili kurallar, ayin usulleri, beslenme,giyinme, Buda’nın
hayatı,konuşmaları,vaazların yorumu,Budizm’ felsefesi vb ayrıntılı bir şekilde anlatılır.
2.2.4. Budizm’de Mezhepler
Budizm başlıca iki büyük mezhebe ayrılır.
1-Hianayana,
2-Mahayana
Hinayana (Küçük Araba)
Kişinin kendisini kurtarmasını esas aldığı için böyle isimlendirilmiştir. Bu mezhep Seylan ve Güney
Asya’da yayılmıştır. Mensupları saf Budizm’e yani Budanın asıl telkinlerine kendilerinin muhatap
olduklarını iddia ederek Mahayana koluna bağlı olanları sapkınlıkla suçlarlar.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

16
Mahayana (Büyük Araba)
Toplumu bir bütün halinde ele alarak herkesin kurtuluşa ermesini amaç edinmişlerdir. Onlara göre
Budizm, herkese cevap vermeli, herkesin ihtiyaçlarını gidermeli, doktrinleri basitleştirerek halkın
anlayacağı bir seviyeye getirilmelidir. Budizm’in bu kolu başka din ve doktrinlerden yararlanmakta
sakınca görmez. Bu mezhebe göre Nirvanayı gerçekleştiren herkes Buda unvanını alır. Ve ihtiraslarının
esiri olarak dünya zevklerinin arkasından koşmaz. Mahayana mensupları,”hata yapabilirim” diye
faaliyetleri askıya almanın karşısındadır. “Bu yüzden pişmanlık duymaya lüzum yoktur” derler
Mahayana’ya bağlı kişi kendini kurtuluşa hazırlayabilmek için şü hususlara dikkat etmek zorundadır:
1. Cömertlik
2. Olgun manada bilgelik
3. Budizm’in ahlak kurallarına bağlılık
4. Meditasyon
5. Karşılaştığı olumsuzluklara sabır göstermek
6. Hiç usanmadan sürekli bir gayret içinde olmak
Bu sayılan özellikleriyle Mayayana Budizm’i dünyanın bir çok bölgesinde yayılma imkanı bulmuş,adeta
misyonerli bir hüviyet kazanmıştır
2.2.5. Buda ve Öğretisi
Buda’nın öğretisinin baslıca özelliği; Buda’nın aydınlanma sonucu bulmuş olduğu gerçekleri birer dogma
olarak sunacak yerde aydınlanma yöntemini öğretmeyi ve böylelikle yöntemi öğrenen kimselerin kendi
çabalarıyla bu gerçekleri kendilerinin bulup yasantısal deneyimle doğrulamalarını öngörmesi, Budalık
yolunu herkese açık tutmasıdır. Buda’nın yasadığı dönemde Budizm’ bir din, Buda da bir peygamber
değildi.
Şimdiye dek her geliş gidişsimde, içinde hapis olduğum, Duyularla duvaklan mis bu evin, Yapıcısını
aradım durdum. Ey yapıcı! Simdi seni buldum. Bir daha bana ev yapmayacaksın, Bütün kirişlerin kirildi,
payandaların çöktü. içimde Nirvana’nın suskunluğundan başka bir şey kalmadı Tutkuların, isteklerin
biçimlediği yanılgıdan kurtardım kendimi.
Öğretide 4 temel gerçek vardır: Yaşamda ıstırap vardır; ıstırabın bir nedeni vardır; bu neden yok edilirse
ıstırapta yok edilmiş olur; bu nedeni yok etmeyi sağlayan bir yol, bir yöntem vardır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

17
1.Istırap (DUKKHA) ve Yaşamın üç özelliği
Dört okyanusun suyu mu daha çoktur, yoksa sizlerin inleye sızlaya sürdürdüğünüz bu yolculukta
sevdiğiniz istediğiniz şeyleri elde edememek, sevmediğiniz istemediğiniz şeylerden kaçınamamak,
istediğiniz şeylerin istediğiniz gibi olmaması, istemediğiniz şeylerin istemediğiniz biçimde olması
yüzünden akıttığınız göz yaşları mi daha çoktur? Ananızı, babanızı yitirmek, kardeşlerinizi, kızınızı
yitirmek, malinizi, mülkünüzü yitirmek... Bu uzun yolculukta tüm bunlara katlandınız ve dört okyanusun
suyundan daha çok göz yaşı akıttınız.
Buda ıstırap için dukkha sözcüğünü kullanıyordu. Anlamı; ıstırap, üzüntü, tasa, keder, maddesel veya
ruhsal sağlıksızlık, uyumsuzluk, tedirginlik, doyumsuzluk, yetersizlik, sürtüşme, çelişki yani olumsuz ruh
durumları... Buda’nın gözlerimizi açmaya çalıştığı gerçek daha çok ıstıraptan korunmak, kurtulmak için
izlediğimiz tutumdaki yanlışlarımız, yanılgılarımız. Herkes yaşamda Istırabın olduğunu biliyor, ama
yaşamda Tatlı anlar, hoş ve zevkli olan şeyler olduğunu, haz ve zevkin ıstırabı dengeleyebileceğini
düşünüp bu anların beklentisi içinde ıstıraba katlanabiliyor. Buda’ya göre yanılgı işte burada. Buda
kaynağı dışımızda olan şeylerden elde ettiğimiz haz ve zevkin ıstırabın asil nedeni olduğunu göstermeye
çalışıyordu. Yanılgının dünyanın bu geçiciliğine gözlerimizi kapamak, geçici olan, kalıcı olmayan şeylere
tutunmaya çalışmaktan geldiğini, dünyayı gerçek böylesiliği, yapısıyla görememekten kaynaklandığını
söylüyordu. “Sevdiğimiz hiç bir şey yok ki, bir gün gelip ya onlar bizden, ya biz onlardan ayrılmayalım.”
Buda yaşamı gerçek boyutları içinde kavrayabilmemiz için yaşamın birbiriyle ilgili 3 özelliğinin üzerinde
ısrarla duruyordu: Dukkha - Istırap Bir arada bütünleşmiş, bileşmiş, oluşmuş hiç bir şey değişimden,
çözülüp dağılmaktan kurtulamaz. Yanılgı değişim içinde olan, geçici olan şeylere sanki hiç
değişmeyeceklermiş, sanki kalıcı şeylermiş gibi tutunmaya, sarılmaya çabalamaktan geçiyor. Oysa elde
etmek istediğimiz şeyi elde edene kadar o şey değişiyor, koşullar değişiyor, bu arada biz kendimiz de
değişiyoruz.
Buda’nın amacı dünyayı ne olduğundan daha kötü ne de daha iyi göstermekti. Onu olduğu gibi iyi ve
kötü yanlarıyla, kendimizi hiç bir yanılgıya, yanılsamaya kaptırmadan bütünlüğü içinde gerçek
böylesiliğiyle görmemizi sağlamaya çalışıyordu. Istırabın dünyayı olduğu gibi içimize sindirememekten,
dünyadan verebileceklerini değil de daha çoğunu beklememizden, istememizden kaynaklandığını
anlatma çabası içindeydi. Kötü olan yaşam değil, ona arsızca yapışmaya çabalamaktan, ondan
verebileceğinden çoğunu istemekten gelen ıstıraptır. akıp giden yasamla birlikte karşı koymadan,
direnmeden akıp gitmesini öğrenmek, dönüsü olmayan bir akis içinde olduğumuzun, yaşamın tek bir
aninin bile ikinci kez yaşanmasının olanaksızlığını içten içe kavramak, her saniyenin tadını bilecek
biçimde yaşamın sevinçle, kıvançla, coşkuyla kucaklanmasına yol açabilir.
Mutluluğun ertelenmesinin de, para biriktirir gibi haz ve zevk biriktirmenin de olanaksızlığı iyice
anlaşılabilir. Acaba yaşamda kendimize sığınak yapabileceğimiz Istırabın güçsüz kaldığı, etkisinin
azaldığı bir yer, bir zaman var mi? Budizm’ olduğunu savunuyor. Bu an ve burası... Hiç bir şeyin öteki
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

18
şeylerden ayrı bir kendiliği, ayrı kalıcı bir benliği olamaz. Istırabın asil nedenini aradığımız, kökenine
indiğimiz zaman hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde karşımıza çıkan sorumlunun, bir yandan istek
ve tutkularımızı besleyip kışkırtan den Başka birisi olmadığını görüyoruz. “Benim güvenim” ”Benim
görevim” ”Benim sorumluluğum” ”Benim başarım” ”Benim param” ”Benim isteklerim” ”Benim heveslerim”
”Benim öldükten sonra ne olacağım” ”Benim öldükten sonra da var olma doyumsuzluğumdan gelen
sorunlarım” Nedir bu ben?
Buda insan varlığında geçici olmayan değişmeden kalan, dayanıklı bir öz, tözel bir nitelik olmadığını
göstermeye çalışıyordu. Bir gövde doğar, büyür, yaşlanır, ölür, çözülür, sürekli değişim içindedir. Bir
kimse kolunu, bacağını yitirse de ne azalır, ne de küçülür. Öyleyse insanin gövdesinde olamaz.
duygularımızda da olamaz. Çünkü onlar değişse de gene olduğu gibi kalır. duyu organlarımızdan gelen
algılarımız da olamaz. önceki düşüncelerimiz, kararlarımız, eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimiz de
olamaz. ayırt edici bilincimizde de olamaz. Bu beş kümede toplanan bedensel ve ruhsal varlığımız
gövdemiz, duygularımız, duyu organlarımızdan gelen algılarımız, önceki düşüncelerimiz, kararlarımız ve
eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimiz, karakter özelliklerimiz, ayırt edici bilincimizin bir araya gelmiş
olmasından da oluşmuş olamaz. Çünkü bunlardan hiçbirisi i içermiyorsa o zaman besinin bir araya
gelmesi de beni oluşturmaz. O zaman geriye değişmeden kalan tek bir şey kalıyor. Ad... Ben’e verilen
özel ad.
Milanda Panha adli kitaptan: Kral Bilge Nagasena’ya seslenmiş: “Ustam kimsin, adini söyler misin?”
“Bana Nagasena diyorlar. Ama bu yalnızca bir ad, adlandırmaktan, belirtmekten Başka şeye yaramayan,
bir deyim, bir sözcük, içinde bir kimlik, bir benlik yok. Bir ad, bir lakap, bir işaret, yalın bir sözden Başka
bir şey değil. Kral inanmaz ve sorular sorar. “Nagasena bu saçlar midir?” “Hayır büyük kral” ... “Duygu ve
coşkular midir Nagasena?” “Hayır büyük kral” Nagasena kraldan arabayı tanımlamasını ister. “Tekerlek,
dingil, ok, sandık ve kollar bir arada olunca arabadan söz edilir. Araba yalnızca bir ad, adlandırmaktan,
belirtmekten Başka bir ise yaramayan bir deyimden Başka bir şey değil.” “Evet kralım. Benim de
saçlarım, derim, ... ad ve bedenim, duygularım, algılarım, geçmiş eylemlerimle biçim almış karakter
özelliklerim, ayırt edici bilincim bir araya gelince Nagasena adi veriliyor. Ama kimlik, benlik söz konusu
olunca burada öyle bir şey yok.
Nasıl arabanın beş bölümü bir araya gelince araba diyorlarsa, beş katışmaç bir araya gelince de bir
kimden bir den bir özneden söz ediliyor. Buda diyor ki: Ne ben’in, ne de ben’e ilişkin kalıcı bir şeyin
varlığından söz edilebilir. Ben, ben olarak gelecekte de var olacağım, benim sürekli değişmez bir
benliğim var, savında bulunmak hatalıdır. Ben düşüncesini yok etmeli, benlikle kurumlanmak yanılgısını
yenmelidir.
Buda’nın görüsüne göre “ben”, insanin hem bedensel hem de ruhsal varlığını oluşturan bu beş kümenin
bir arada ve birlikte, sürekli bir akis, sürekli bir değişim içinde olusunun ortaya çıkardığı bir görüngü, bir
olgu, insani çevresinden ayrı bir varlık olarak ayırt etme, özerk bir biçimde hareket etme durumundan
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

19
köklenen bir yanılgı, bir yanılsamadan Başka bir şey değil. ayırt edici bilinç ise karışıp dünyayı ben ve
ben olmayan diye ikiye bölünce bu ben yanılgısı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Aslında bilincin ayırt
etmeden, seçmeden, bölmeden bütünü kavrama olanağı da var.
Ben’in var olma doyumsuzluğundan kaynaklanan ve ölümün sinirini aştığına inanılan uzantısına verilen
ad’sa ruhtur. Budizm’de Öz varlık yoktur. Buda ben-ruh yanılgısını sergilemek istiyor. Bir kez ben-ruh
yanılgısı oluştu mu bütün varlığımızı sarıyor, bilincimizin özgürce çalışma etkinliği engelleniyor, onun
bitmez tükenmez istekleri nasıl yaşamı çekilmez bir hale koyuyor, sorunlarımız yaşamla bile sınırlı
kalmıyor, ölümden sonrası ile ilgili sorunlar da gündeme girdiğinden onlar da kaygı ve üzüntü konusu
olmaya başlıyor. Buda ben’i kurtarmaya değil, bizi ben’den kurtarmaya çalışıyordu. Ölümsüzlüğe
erişmek için tek bir yol olduğunu savunuyordu. Öncesizden sonsuza uzanıp giden varoluş zincirinin
içindeki yerimizi bulmak, evrensel yaşam ırmağının içimizden aktığının, yaşam gücünün bizim burun
deliklerimizde, bizim ciğerlerimizde nefes alıp verdiğinin bilincine erişmek.
2. Nedensellik Çemberi- bağımlılık ve Özgürlük- Ka
Buda’ya göre varolan her şey nedenselliğin bir sonucu olarak vardır, boşluktan yokluktan oluşan bir
evrende nedenselliğin döngüsüne takılan yokluk varlığa dönülür, her neden bir sonucu, her etki bir
tepkiyi zorlar. Evrenin değişmez yasası nedensellik (Karma) yasasıdır. Ne başlangıcı ne de sonu olan
evrende egemen olan yalnız doğa yasalarıdır. Buda böylelikle tanrıların görevini yasalara yüklemiş,
tanrıları gereksizleştirmişti. Değil mi ki insanin geleceğini belirleyen nedenlerin zorladığını sonuçlardır,
öyleyse insanin kendi eylemlerinin sonuçlarından kaçıp kurtulması olanaksızdır. Bir çocuğun anasından
beklediği gibi tanrıların bize sevecenlik göstermelerini, bizi bağışlamalarını bekleyemeyiz. Eylemlerimizin
sonuçlarından kurtulmanın bir yolu varsa, onu ancak kendi çabamızla kendimiz bulmalıyız.
On iki halkalı kapalı bir zincir olarak temsil edilen nedensellik yasası:
1. Yanılgı yanlış düşüncelere yol açıyor.
2. Bu düşünceler eğilimlere, karakter özelliklerinin biçimlenmesine ortam hazırlıyor.
3. Buradan da bilinç oluşuyor.
4. Bilincin bentle ben olmayanı ayırt etmesinden özne nesne ikiliği, ad ve beden ortaya çıkıyor.
5. Bundan altı duyu alanı gelişiyor.
6. Bu altı duyudan dolayı duyularla nesneler karşılaşıyor.
7. Bu karşılaşmadan hoşlanma, hoşlanmama gibi duygular oluşuyor.
8. Bu duygular isteklere, tutkulara dönüşüyor.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

20
9. istekler, tutkular bağımlılığa, insanin isteklerinin, tutkularının tutsağı olmasına, bireysel yaşam isteğine
yol açıyor.
10. Bundan da oluşuma bağımlılık ortaya çıkıyor.
11. Oluşum doğuşa
12. Doğuşsa ihtiyarlık ve ölüme, ıstıraba, tedirginlik ve umutsuzluğa yol açıyor. Buradan da gene yanılgı
çıkıyor ortaya. Buda’nın yanılgıyı dizinin en başına koymasının nedeni olasılıkla bu döngüden tek çıkış
yolunun bu halka olmasıyla açıklanabilir.
İstekleri, tutkuları kışkırtan yanılgıdır ana yanılgıyı besleyen de gene istekler ve tutkulardır. Kökünü
yanılgıdan alan düşünceler, karar ve eylemlere dönüşüyor. Düşüncelerimiz kararlarımızı, kararlarımız
Eylemlerimizi belirlerken, eylemlerimiz de kararlarımızı etkileyip zorluyor. Her düşünce sonrakileri
sınırlıyor. Biz kez tam bir özgürlük içinde bir şey düşünmüş olabileceğimizi varsaysak bile, ondan sonraki
düşüncelerimizde ayni oranda özgür olamayacağımız açık. Giderek özgürlük alanı kısıtlanıp daralıyor.
Şu anda ne olduğumuzu belirleyen dünkü düşüncelerimizdir.
Bu gün kafamızdan geçen düşüncelerse yarinki yaşamımızı biçimliyor. Yaşamımız kesinlikle zihnimizin
yaratısıdır. Budist metinler dört tür bağımlılıktan söz ediyorlar.
1. isteklerden, tutkulardan gelen bağımlılık
2. Yanlış görüşler, kanılardan kaynaklanan bağımlılık
3. Erdemli bir yaşamla ve kurallara tıpatıp uygun davranmakla kurtuluşa erişilebileceğini sanmaktan
gelen bağımlılık
4. Sürekli ve değişmez bir ben’in varlığına inanmaktan gelen bağımlılık isteklerimizin tümüne yakın bir
bölümü toplumun yapay olarak yarattığı gereksiz şeyler.
Örneğin toplum bizi zeki bir adam gibi görünmeye isteklendiriyor. Çevremizde beğenilen bir kimse olmak
bize nelere mal oluyor ? Bunun karşılaştırmalı bir hesabini yapabilmiş olsak, harcadığımız bunca çaba,
üzüntü, sıkıntıya değmeyeceğini anlayacaktık. Başka insanların önüne geçememek, Başka insanlara
üstün olamamaktan gelen ezikliklerin ardında hep ben yanılgısı yatıyor ama bu ben yanılgısını besleyen
de toplumun özendirici etkisi. Bir kere gözümüzü açıp ta bu koşturmacanın amaçsızlığını, anlamsızlığını
görebilsek, bu koşullanmalar, biçimlenmeler etkisini yitirecek, ve bağımlılık da ortadan kalkacak. O
zaman ıstırap yerini özgürlüğümüzü yeni bastan kazanmış olmaktan gelen aşkın bir mutluluk duygusuna
bırakacak, nedensellik döngüsünden kendimizi kurtarmış, daha doğrusu döngüyü ters yöne çevirmeyi
başarmış olacağız insan kendini yanılgıdan nasıl kurtarır?
Bu sekiz basamaklı yolla mümkündür. Yanılgıdan kurtaran bilgiye çıkarımcı düşünceyle varılamaz.
Çünkü bu tür düşüncede özgürlük yoktur. Budizm’ görüsüne göre, bizi yanılgıdan kurtaracak bilgiye
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

21
ancak sezgiyle erişilebilir. insan yanıldığını, yanilmadigini; aldatılmadığını, aldatılmadığını; sevildiğini,
sevilmediğini ancak sezgiyle anlayabilir. Uyanan kimse karmanın elinde eli kolu bağlı bir oyuncak
olmaktan kendini kurtarmış olur. Koşullanmaya, biçimlenmeye bütünüyle karşı koyabilecek bir insan yok
bu dünyada. Yanında yada karşısında tutum almakla her zihnini sınırlamış oluyor. Bizi düşündüğümüz
gibi düşünmeye, davrandığımız gibi davranmaya iten ön koşullar, düşünsel yada duygusal zorunluluklar
var. Uyanınca bu zorunluluğu fark etmiş oluyoruz ve zorunluluk olmaktan çıkıyor. Bu yüzden de karma
değiştirilemez bir alın yazısı sayılmaz, uyanan kimse karmanın bağlarını da koparmış olur. Eylemlerimiz
er geç bize geri döner.
Her eylemin iyi yada kötü sonuçları eninde sonunda eylemi yapana ulaşır. Buda, kalıcı olan bir
yaşamdan öbürüne aktarabileceğimiz, şu gövdemiz içinde saklanan bir şey olamayacağını anlatmaya
çalışmıştı Öyleyse gene doğumla söz edilmek istenen neydi? Buda’ya göre bir yaşamdan ötekine
aktarılan ben yada ruh değil, yalnızca eylemlerimizin zorladığını nedensel sonuçlardır. Bu senin gövden
de değil, Başka birisinin gövdesi de değil. Ona geçmiş eylemlerin (karma) ürünü gözüyle bakmak daha
doğru olur. Önceki bir yaşamda yaptıklarımın ödülü ya da cezası da değil. Ben nedensellik zincirinin bir
zorunluluğu olarak varım. Eylemlerin bir sürekliliği var ama ben’in de bilincin de sürekliliği yok. Buda’nın
dilinde doğum ölüm döngüsü, yaşamların önceki yaşamların etkisiyle biçimlendiğini anlatmaktan öte bir
anlam taşımıyordu.
3. Nirvana
Nirvana, Batı’da genelde anlaşıldığı gibi ölümden sonra değil, burada ve şu anda gerçekleştirilebilecek
bir ruhsal durumdur. istek ve tutkuların yok olması, Istırabın etkili olmayacağı bir iç barışa, iç suskunluğa,
aşkın bir Mutluluğa erişmektir. Nirvana’ya erişme isteği de dahil olmak üzere tüm istek ve tutkular
bırakılmadan, olanla, gelenle yetinmekten gelen iyimser bir yetingenlik kazanılmadan Nirvana
gerçekleştirilemez. Nirvana’yı gerçekleştiren kimse bir yandan da günlük yaşamını normal haliyle
sürdürüyor. Eylemlerinin bir takım nedensel zorunluluklar (karma) yaratmaması da olanaksız elbette.
Nirvana’ya erişen kimselerin tek farkı, bu zorunlulukların dışında kalmayı başarabilmesi.
Eylemlerinde beğenilmek, beğenilmemek gibi bir güdü etkin olmuyor, yaptığı islerden alkış beklemiyor,
basarı ya da kazanç onu fazla sevindirmediği gibi başarısızlık ya da yitim de fazla üzmüyor. Kuskusuz
acı da çekiyor ama bunlara bilgece katlanmasını, olayların doğal akımına boyun eğmesini de biliyor.
Ben’i aşınca bütünle bütünleşiyor.. Yarinin getireceklerine kaygısız, ben’in doyumsuzluğundan gelen
bütün sorunlara sırtını çevirmiş, şu yaşam nasıl yaşanmalıysa öyle yaşamaya başlıyor. Özgürlük, coşku,
aşkın mutluluk içinde, akıp gitmekte olan yaşam ırmağı içindeki yerinin bilincine erişiyor.
Buda’nın öğretisi, bir yandan ben’i yok sayarken öbür yandan da bireyciliği en ileri götürmüş olan
öğretidir. insanin toplumun kendisine giydirdiği kişiliksiz kişilikten soyunup gerçek varlığıyla baş başa
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

22
kalınca gerçeği olduğu gibi özümleyecek bir yeteneğe sahip olabileceğine inanıyordu. Buda ölümden
sonra ne olduğuyla ilgili sorulara yanıt vermek istemiyordu. Böyle bir soruyla karşılaşınca ya susuyor, ya
da söyle diyordu: Göğsünüze zehirli bir ok saplanmış olsa, oku çıkartmaya çalışacak yerde, oku atanın
kim olduğunu, hangi kasttan, hangi soydan geldiğini, boyunu boşunu, oku atmaktaki amalini falan mi
araştırmaya kalkardınız? Ben bir şeyi açıklamıyorsam bırakın açıklanmamış olarak kalsın. Peki neden
açıklamıyorum?
Çünkü o şeyin açıklanması size hiç bir yarar sağlamayacaktır da ondan. Çünkü bu sorulara yanıt aramak
ne aydınlanmanıza, ne bağımlılıktan kurtulup özgürlüğünüzü kazanmanıza, iç suskunluğuna, gerçeğe
ermenize, Nirvana’ya erişmenize katkıda bulunabilir. Buda öğretisinde hiç bir dogma, iç yaşantıyla
doğrulanamayacak hiç bir inanç getirmemeye özen göstermiştir. Varoluş, devingen gücünü
nedensellikten alan sürekli bir oluşum, değişim sürecinden Başka bir şey değildir; varoluşun ardında
Durağan bir öz, tözel bir nitelik yoktur. Budizm’de tözsüz, öz varlıksız bir nedensellik vardır.
4.Sekiz basamaklı yüce yol
-Tam görüş
-Tam anlayış: Bu basamaklar kendimizi de, dünyayı da olduğu gibi, gerçek böylesiliğiyle görmeyi, adların
biçimlerin gizlediği temel gerçeğin, her şeyin ıstırap, her şeyin oluşum, değişim içinde olduğu, kalıcı bir
ben’in, değişmeyen bir tözün olmadığını anlayışına ulaşmayı amaçlıyor.
-Doğru sözlülük
-Tam davranış: Bu basamak, özgür istencinizin ürünü olan, içten geldiği için, hiç bir amaç gütmeden
yapılan davranıştır.
-Doğru yaşam biçimi: Yaşamını sağlamakta doğruluktan ayrılmamak, kendine yetecek olandan çoğunu
elde etmeye çalışmamaktır.
-Tam çaba, tam uygulama: Her şeyin tam bir özenle, eksiksiz yapılmasıdır. Bir Budist’in oturması,
kalkması bile büyük bir dikkatle yapılmalıdır. Zihnini bencil düşüncelerden arıtmak sürekli bir uğraş
olmalıdır. Zihnin arıtılması, bencil düşüncelerden ayıklanması dört yüce duygunun yüzeye çıkmasına
olacak sağlar: Sevecenlik, acıma, sevgi, yan tutmama.
-Tam bilinçlilik
-Tam uyanıklık
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

23
Bu basamaklar meditasyonla ilgilidir. Meditasyon Batı’da anlaşıldığı gibi derin derin düşünme değil,
düşüncenin aşılmasını, çıkarımcı düşünceden arıtılmış bir zihinle, salt bilinçli olmayı amaçlayan bir
yöntem. Tam bilinçlilik, tüm duyumların, duyguların, düşüncelerin ruhsal durumların ardında olacak
biçimde bir alicilik, bir uyanıklık durumunu sürdürmektir.
Algının kapıları öylesine temizlensin ki, her algı hiç bir engelle karşılaşmadan bilince ulaşabilsin.
Sözcükler de bilinçle yaşantı arasına giren bir engel oluyor çoğu kez. Sözcüklerden oluşan düşünceler
durmadan bizi, iyi kötü, hoşa giden hoşa gitmeyen gibi ayrımlar yapmaya, yargılara varmaya kışkırtıyor.
Artık dünyayı olduğu gibi değil, kurgularla, soyutla, soyutlamalarla yani sözcüklerle dünyayı kavrıyoruz.
Gerçeğin sözcüklerle kavramlarla değil, ancak yaşantıyla kavranabileceğini savunan Budizm’
sözcüklere, kavramlara tutsak olmak yerine onları tam olarak denetim altına almak istiyor.
Budist meditasyonun özü nefes alıp verdiğinin ayırdında olmakla başlayan yaygın dikkattir. insan nefes
alıp verdiğine duyarlı olunca yaşadığının da farkında oluyor, geleceğe ya da geçmişse değil, kendini şu
ana ayarlıyor, şimdide yaşamaya başlıyor, duyulara daha duyumlu, duygulara daha duyarlı oluyor;
kendinden kopuk, kendinden habersiz yaşamaktan kurtarıyor kendini, yaşamla da kendiyle de
bütünleşiyor. Bu uygulamada yol almış kimse gövdesinde kendi istencine bağlı olmadan bir nefes alıp
verme işleminin sürüp gittiğine duyarlı olmaya başlıyor. Bu yaşamsal bir yaşantı olarak kendini açığa
vuruyor, ve bu izlenim insanda iç barış, esenlik ve Mutluluğun oluşmasına yol açıyor. Artık zihindeki
karmasa yatışmıştır.
Buda’nın meditasyon yöntemi öyle dalıp gitmeyi kendinden geçmeyi değil, tersine sürekli uyanıklılığı,
sürekli bilinçli kalmayı gerektiriyor. Tam bilinçlilik gerçekleşince tam uyanıklık kendiliğinden gelir. Burada
tüm ikilikler yok olur; düşünenin düşünceden, bilenin bilinişten, öznenin nesneden kopukluğu diye bir şey
kalmıyor; zihinle yaşantı arasındaki bölüntü kalkıyor. Bütün bu ayrımların yaşantıyla ayırt edilecek somut
bir gerçekliği olmadığını, bunların akıl yoluyla varılmış çıkarımlar olduğunu fark ediyorsunuz. Size “bu
benim, bu da benim düşüncem” yada “gören benim, bu da gördüğüm şey” diye ayrım yapmanıza olanak
veren şeyin bir gözlemden daha çok, sözcüklerin ve mantığın aracılığıyla elde edilmiş bir kuramdan
Başka bir şey olmadığını anlıyorsunuz.
2.3. Konfüçyüsyanizm
Dinin kurucusu Konfüçyüs (M.Ö. 551- 479) adındaki bir filozoftur. Şantung eyaletinde doğmuş ve orada
ölmüştür. O zamandan beri eyalet Çinlilerce kutsal sayılır. Konfüçyüs’ün hayatında başarılı bir
öğretmenlik dönemi vardır. O’nun en önemli özelliklerinden biri kendine aşırı güvenidir. Bütün hayatı
boyunca insanları, iyiye, doğruya ve Şerefli bir yaşamaya yönelten, inandığı prensipleri yaymak için kitap
yazan Konfüçyüs, daha çok akla hitap metodunu kullanmış, mistik bir tavır takınarak metafiziğin her
türünü reddetmiştir. Konfüçyüs hiçbir zaman Lao-Tseu gibi (Taoizm’in kurucusu), gibi ilahi bir kuvvetin
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

24
elçisi olduğunu iddia etmemiştir. Dini konular üzerinde fazla konuşmamasına rağmen çoğu zaman O,
kutsallaştırılmıştır.
Konfüçyanizm’de insanın evlenmeden veya bir erkek evlat bırakmadan ölmesi büyük günah sayılır.
Çünkü erkek evladın, ata ruhlarına ibadeti devam ettireceğine inanılır. Ata ruhları her aile için özel
koruyuculuk görevini yerine getirir.
Konfüçyanizm Vu-Ti (M.Ö. 140-87) zamanından 1912 yılına kadar devletin resmi dini kabul edilmiştir. Bir
bakıma Konfüçyanizm, geleneksel Çin Şinizmi’nin kaideleşmesi şeklidir
2.3.1. Kutsal Metinleri
Konfüçyanizm’in mukaddes kitapları, Konfüçyüs’ün öğrencileri tarafından büyük bir dikkatle toplanmıştır.
Bu metinler Konfüçyüs'e isnat olunan (Ta-Hio, Tehoung-Young) ve (Loun-You) iki kitaptan meydana
gelmiştir ve 1- Klasikler, 2- Kitaplar diye iki kısma ayrılır.
Konfüçyüs bütün eski Çin metinlerini (sosyal, dini, ahlaki gelenek, görenek) gözden geçirmek suretiyle
atalar kültürüne dayalı Çin medeniyetini ortaya koymak istemiştir. Konfüçyanizm’in en önemli dini
metinleri olan beş klasik Şu kitaplardan meydana gelmektedir:
-Değişiklikler Kitabı,
-Tarih Kitabı,
-Şiirler Kitabı,
-Törenler Kitabı,
-ilkbahar ve Sonbahar Vekayinameleri.
Sung Hanedanı tarafından (XI. Yüzyıl) bir araya getiren diğer dört kutsal metin de Şunlardır:
-Konfüçyüs’ün Konuşmaları,
-Mansiyus’un Sözleri,
-Orta yol Doktrini,
-Büyük Bilgi.
Kutsal metinler üzerine Çin bilginlerince yazılan tefsirlerin en meşhuru Tehou-Hi’nin eseridir.
2.3.1. Devlet ve Halk Dini Olarak Konfüçyanizm ve İbadetleri
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

25
Konfüçyanizm’de ayrı bir rahipler sınıfı olmadığı için ayinler genellikle devletin yetkili memurlarınca
yönetilir. Dünyanın üstün idarecisi Gök tanrı için yapılan törenleri hemen ekseriyetle imparator yönetir.
Her yıl 22 aralık gece yarısından sonra başlayan bu törenler adaklar, içkiler, yiyecekler ve müzikli alaylar
Şeklinde icra edilir. Pekin’in güneyindeki dünyanın en büyük mihrabı sayılan üç teraslı beyaz mihrabın
çevresinde yapılır.
İnançlarına göre yer yüzüne ibadet daha aşağı dereceden bir tabiat kuvvetine tapınma şeklidir. Yukarıda
işaret edilenin dışında, her yıl yapılan güneş ve ay ibadeti ile ilgili ayinler de yine devlet görevlilerince
yürütülür.(Son yıllarda bu anlayış yavaş yavaş terk edilmektedir)
Halk ibadetinde en yaygın olan anlayış atalara ibadettir. Konfüçyüs’ten önce de çok yaygın olan bu
ibadet, Ondan sonra da devam etmektedir; çünkü bu dinin ölmüş ata ruhlarının ev veya mezarın
etrafında dolaştıklarına inanırlar. Bu bakımdan evin sakinleri belli zamanlarda, ölüleri için kutsal birliği
sağlamak üzere yiyecek hazırlamayı bir görev bilir. Konfüçyanizm’de önemli bir yer tuttuğu için ruhları
rahatsız etmeden son derece sakınılır
2.3.2. Öğreti ve Özdeyişleri
Öğretileri en büyük ilgiyi Çin’de Han Hanedanından görmüştür.”Büyük Bilgi” ve “Orta yol Doktrini” adlı
kitapların yayınlanması bu zamanda gerçekleşmiştir. Onun öğretileri ilgili esasların yer aldığı
“Konfüçyüs’ten Seçmeler Kitabı”, öğrencilerinin-inanlarının- gayretiyle derlenmiştir. Seçme Konfüçyüs
Özdeyişlerinden bazıları Şöyledir.
-Oğuldan istenen babaya, memurdan istenen hükümdara, kardeşten istenen ağabeye, arkadaştan
istenen de kendisine verilmelidir.
-Temkinli olanlar pot kırmaz
-Kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmamalıyız.
-İnsanlar prensiplerine hakim olabilir. Prensipler insanlara hakim olamaz.
-Düşünmeden öğrenmek, boşuna zaman harcamaktır.
-Bilgi desteğinden yoksun bir fikir, tehlikelidir.
-Sizden üst durumda olan birinin beğenmediğiniz halleriyle sizden alt durumda olan birine davranmayın.
Bu sözler bugünde geçerliliğini korumakta ve dilden dile dolaşmaktadır.
2.3.3. Ahlak Anlayışları
Konfüçyanizm, bir dinden çok ahlaki sistem olarak algılanmıştır. O, ahlaki prensiplerinde cemiyet ve
milletin ıslahı ile mutluluğu sağlamayı hedef almıştır. O bir yandan toplumu saadete ulaştıracak
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

26
prensipler koymuş, diğer yandan da Çin’in eski dini tasavvurlarını canlandırmaktan geri kalmamıştır.
Hiçbir zaman “öbür dünya”nın varlığını inkar etmemiştir.
Konfüçyüs, topluma daimi olarak hata işlemekten uzak kalmalarını hatırlatmış, işlenen bir suçun
cezasının mutlaka bu dünyada görüleceğine onları inandırmaya çalışmıştır. O her fırsatta
çevresindekilere birbirlerinden özür dilemelerini telkin etmiş, insanın her zaman hatadan muaf
olamayacağına dikkat çekmiştir.
Konfüçyanizm’in ahlaki prensiplerini, Büyük Bilgi adlı eserinde görmek mümkündür. Bu kitabında
Konfüçyüs barışı sağlama yolunun bizzat insanın kendi benliğinde oluŞması gerektiğine dikkat çekerek
ancak kendisiyle barışık olan insanın ev halkını çevresini ve nihayet milletini yönlendirebileceğini
belirtmiştir. Ona göre 5 fazilet vardır:
-iyilik yapmak
-Güvenilir bir şahsiyet olmak
-Dürüst davranmak
-Terbiyeli olmak
-Tedbirli davranmak
Başarını her zaman faziletin varlığı anlamına gelmeyeceğini söyleyen Konfüçyüs ancak iyilikte ısrar
etmek suretiyle hikmet ve faziletin bir anlam taşıyacağını açıklamıştır.
Konfüçyüs’e göre ahlaki telkinlerin meyve verebilmesi için Şu ana temeller üzerine oturması Şarttır.
-Kültür
-Sözünde durma
-iş idaresi
-Üste karşı dürüst davranma
Ahlaki olgunluğun temel öğelerini teşkil eden insanı ilişkileri Konfüçyüs beş maddede toplamıştır. Bunlar;
-Amir - memur ilişkisi
-Arkadaş - dost ilişkisi
-Karı - koca ilişkisi
-Ana-babanın çocuklarıyla ilişkisi
-Kardeşler arası ilişkiler.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

27
Sosyal hayatın bütün yönlerini içine alan bu beş esas, bütün diğer ahlaki istemlerinde vazgeçemeyeceği
prensiplerin başında gelmektedir. Konfüçyüs’e göre hayırseverlik ve adalet ahlaki olgunluğu tamamlayan
iki önemli erdemdir. Toplumda bazı görevler sırf ahlaki oldukları için yapılmak zorundadır. Menfaatler
adaletin gerçekleşmesini önleyen en büyük faktörlerdir. Bunun için insanları bu duygudan uzaklaştırmak
gerekir.
2.3.4. Günümüzde Konfüçyanizm
Günümüzde Konfüçyüsyanizm Çin, Çin Hindi (Tayland, Tayvan, Vietnam ), Kore, Japonya,Hindistan’da
taraftar kitlesine sahip olmakla beraber Avrupa ve Amerika’da da Konfüçyüs Dini mensupları bulunur.
Doğu dinlerinin birbirleriyle iç içe geçmesi taraftar sayısı hakkında net bilgi almayı güçleştirmekle birlikte,
bazı din araştırmacılarınca bu sayının 350.000.000’un üzerinde olduğu ifade edilmektedir. Konfüçyanizm
nitelik olarak din -ahlak öğretisi özelliklerinden dolayı farklı bir dine inanan biri tarafından da kabul
edilebilir olduğundan özellikle batı ülkelerinde yayılmaya devam etmektedir.
2.4. Taoizm
Çinin en eski dinlerinden biri olan Taoizm, Sinizm ve Konfüçyanizm’e reaksiyondan doğmuştur.
Kurucusu Lao Tzu (Lao-Tse / ihtiyar bilgin)‘dir. Hayatı hakkında az bilgiye sahip olmamıza rağmen
MÖ.604-517 yılları arsında yaşadığı Honan’da doğduğu Konfüçyüsün çağdaşı olduğu düşünülmektedir.
Taoizm “Tao” kavramı üzerine inşa edilmiştir. Taoizm’in kendine güre büyücüleri rahipleri,rahibeleri,dini
şefleri ve kendine has ayinleri vardır. ilkbaharda ateş yakılır.Taoist rahipler yarı çıplak durumda, ateşe
pirinç ve tuz atıp yalınayak koşarak üzerinden geçerler.
Taoizm’e göre insan raks ve sarhoşlukla vecde ulaşabilir. Hayatını tehlikesiz bir şekilde yaşamak ve
sürdürmek isteyen insan iyi bir yemek rejimi oluşturarak aşırılıktan kaçınmalıdır. Böylece ölümü biraz
daha geciktirmiş olur. Lao’nun bir diğer özelliği de karşılıksız iyilik yapmak gibi güzel ilkeyi ilk ileri
sürenlerden biri olmasıdır. Lao ilkelerini uygulamak için ısrarlı olmamış, daima mutevazi ve sakin bir
hayat sürmeyi tercih etmiştir
2.4.1. Taoizm de İnanç Esasları ve Ahlak Anlayışı
Taoizmin başlıca öğretisi,ebedi, gayri-şahsi mistik bir üstün varlıkla ilgilidir. Taoizm’e göre bu alem
mevcut olan (Yank) la mevcut olmayan (Yin) in birleşmesinden meydana gelmiştir. Bazı kaynaklara göre
tao, Tanrı’ nın sembolleştirilmiş varlığı olarak anılmaktadır.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

28
Taoistlerin evlerinde birçok mabut tasvirleri büyük kapılar önündeki dolap içine yerleştirilmiştir. Ancak bu
mabutlar her taoiste göre değişik içeriktedir. Taoistlerin çoğu savaş tanrısı Kvan-Ti ile, tüccarların
mabudu sayılan Zenginlik tanrısı Sai Shin’e tapmaktadırlar. Taoizmde basit manada cehennem inancı
görülmektedir.
Taoizmin temeli mistik panteizmdir. Tao,dünyayı yöneten sebeptir. O görülmeye,işitilmeyen,
kavranılması mümkün olmayan bir yaratıcı prensip olarak algılanmaktadır. Bir başka açıdan Tao göğün
ve yerin kaynağı, yaratıcı ve yaşatıcı kavramdır. Hiçbir şeye muhtaç değildir.
Taoizme göre insan ancak manevi yönüyle insandır. Bunun için Tao rehber olarak kabul edilmelidir.
Taoizmin temel prensibi “iyilere karşı iyilik yapmak, iyilik yapmayanlara karşı yine iyilik yapmak, böylece
her şeyin iyi olmasını sağlamak” olarak özetlenebilir. Taoizmde dini inancın büyüklüğü mutlak sükunet ve
rahatlık içinde dünyaya sırt çeviren bir hayat tarzıyla mümkündür de diyebiliriz. Taoizmin ahlak anlayışı
üç ana noktada toplanabilir. Bunlar;
-Basit bir hayat yaşayarak tutumlu olmak
-Mütevazi olmak,nefsini gurur ve kibirden uzaklaştırmak
-Bütün canlılara karşı merhametli olmak.
Taoizm de bu ahlaki ilkelerin gerçekleşmesi için gösterişten uzak olmak,başkalarını düşünmek, yumuşak
huylu olmalıdır. Kişi ilahi güçlerle ilişkisini koparmamalı,ve ilahi yolu zorunlu olarak takip etmelidir.
2.4.2. Kutsal Kitapları
Taoizm’in mukaddes kitabı Tao-Te-King (Tao ve Fazilet)’dir.Tao ihtiyarladığında batıya göç etmiş ve
kitabını bir gümrükçüye yazdırmıştır. 1788 de Latince’ye 1823’de Fransızca’ya çevrilmiştir. Tao-Te-King
ile incil arasında benzerlikler olduğu anlaşılmaktadır. Taoizm’e göre Tao “ yol,doğruluk tabii dünya
nizamı” anlamına gelir. Kitap 2 bölüm 5000 kelime ve 81 bahisten oluşmaktadır.
2.4.3. Günümüzde Taoizm
Taoizm günümüzde Çin, japonya, Kuzey ve Güney Kore'de yaygın bir din olmasına karşın taraftarlarının
büyük bir çoğunluğu Güney Kore'de yaşamaktadır.Bu ülkelerin dışında diğer uzak Asya ülkeleriyle göç
alan ülkelerde de taraftarlarına rastlanılmaktadır.Taoizm'in toplam taraftar sayısı yaklaşık olarak
95.000.000 civarındadır.
2.5. Janizm (Caynacılık)
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

29
Hindistan’da yaklaşık M.Ö.4 yüzyılda ortaya çıkan dini akımlardan biridir. Hindistan’da ki dört büyük
dinden biridir. Kurucusu Mahavira (M.Ö.599 - 527 ) Benares’ te doğmuş, otuz yaşına gelince evini,
karısını, ve çocuğunu terk ederek rahiplik elbisesini giymiş ve kendini dünyadan soyutlamıştır. Caynizm
daha çok asiller ve halk arasında yayılmıştır. Mahavira 72 yaşında Bihar’ da ölünceye kadar doktrinini
vaaz yöntemiyle yaymış ve Mahavira’ nın Nirvana’ ya kavuşması Caynist takvimin başlangıcı sayılmıştır.
Caynacılık Hindistan’ ın Kasi ve Kosola’ ya kadar yayılım gösterdikten sonra M.Ö.2 yüzyılda batı ve
güneye yayılmaya başlamıştır. Caynacılığın ortaya çıkışından başlayan görülen bölünmeler MS.80’de iki
ayrı grubun doğmasıyla sonuçlandı. Bunlar Şvetambaralar (Beyaz Giyinenler) ve Digambaralar (Göğü
Giyinenler-Çıplaklar-) Digambaralar kadının kurtuluşunun imkansızlığına inanıyorlardı.MS.9 yüzyılda
Rastrakütalar en parlak dönemlerini yaşadılar. Batıda Şvetambara Caynacılığı yaygınlaştı. Özellikle 10-
11. Yüzyıllarda büyük Cayna tapınakları Gucerat ve Racastan’ da yapılmaya başlandı. 12 yüzyılda
Cayna Dini’ni kabul eden Hükümdar Kumarapala Gucerat’ı örnek bir Cayna devleti yaptı.
2.5.1. İnançları ve Ahlak Anlayışı
Mahavira ile Buda aynı çağda aynı memlekette yaşamışlar, benzeri inanç ve öğretileri yaymışlardır.
Mahavira tanrı fikri üzerinde durmamakla beraber bazı Caynistler Tanrı’nın varlığına inanırlar.
Tapınaklarında tanrı heykelleri vardır.
Caynacılığın amacı insanı varoluştan gelen acılardan ve karma’ya bağlı yeniden doğuştan kurtarmaktır.
Caynacılıkta iki kategori ayırt eder ;
-Canlı Öz (Civa)
-Canlı olmayan Öz (Aciva)
Bunların arasında temel fark bilinçtir.Temel ilkeyse Ahimsa’dır. Yani bütün canlılara karşı şiddetten
kaçınmaktır. Mantıksal planda Anekantava da ( gerçeğin görünümlerinin çeşitliği) benimsenmiştir. Buna
göre bütün mutlak olumlular olanak dışıdır.
Cayna ahlakı üç temel ilkeye dayanır. Bunlar ;
Caynaların başlıca ahlaki prensipleri öldürmemek, yalan söylememek,hiçbir şekilde
çalmamak,olabildiğince cinsel ilişkiden uzak kalmak şeklinde özetlenebilir. Dürüst ve sade bir hayat
sürmeği prensip edinen, Janistler içki içmezler.
Janistler,ancak kendi dinlerine uyanların ölümsüzlüğüne inanırlar. Onlara göre evren
ebedidir,yaratılmamıştır. Cennet ve cehennem vardır. Ayinleri rahip ve rahibeler idare eder. Gösterişli
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

30
mabetleri vardır. ibadet esnasında Tirtankaralar’la ilgili ilahiler söyler bazen Hindu tanrılarına tövbe ve
ibadet ederler. Bihar ve Maysor (Şreveno-Belgda Bahubali’nin 10. Yüzyıldan kalma 20 metre
büyüklüğündeki heykelinin bulunduğu yer)’ a gidip Hacı olurlar.
2.5.2. Kutsal Kitapları
5.yüzyılda büyük bir meclis; Şvetambaraları Valabhi’ de toplayarak bir araya getirdi. Burada kutsal
metinler bir daha değiştirilmemek üzere bir araya getirilerek yazılmak suretiyle Janizm’in kutsal kitabı
“Agamalar “ meydana gelmiştir.
2.5.3. Günümüzde Janizm (Caynacılık)
Caynalar "ahimsa" ilkesine dayanarak zanaatla ilgilenmediklerinden çoğu tüccar ve zengindir. Bütün
insanların çeşitliliğine inanan Caynalar Budistlerin tersine herkesle yemek yerler. Hindularınki kadar katı
olmayan mesleklere bağlı bir kast sistemini benimsemişlerdir. Günümüz de sayısı yaklaşık 4.000.000
olan Janizm taraftarlarının, büyük çoğunluğu Hindistan’da yaşamasına karşılık Avrupadan Amerikaya
hatta Avustralya'ya kadar Janist topluluklara ve ibadet yerlerine rastlamak mümkündür.
2.6. Şintoizm
Dünyanın en eski dinleri arasında yer alan Şintoizm M.Ö.VII yy kadar eskiye dayandırıla bilinecek
Japonların Milli Dini karekterini sergilemektedir. Şintoizm’in Japoncada karşılığı Kami-Nomiçi’dir (
Tanrıların Yolu) Şintoizmin herhangi bir kurucusu yoktur. Şintoizm’in geçirdiği safhalar üç devrede
incelenir. Bunlar ;
1 - Mitolojik dönemlerde başlayan ve Budizm’in Japonya’ya girişine kadar devam eden dönem(MS 552)
2 - Budizm, Şintoizm mücadeşlesinin kızıştığı 9.yy kadar süren dönem.
3 - Şintoizm’le Budizm’in birbirinden ayrıldığı,1192’den 1868 reformuna kadar devam eden dönem.
Şintoizm’in bir diğer özelliği milli,iptidai resmi inanış sistemi bulunmayan, diğer dinlere karşı oldukça
hoşgörülü bir din olmasıdır . Şintoizm’in iki temel özelliği kısaca;
-Milli bir dindir
-Tabiata tapmaya önem verir
İnanç ve ibadetleri ilahlarla ilgili inançlara göre birbiriyle hem kardeş hem karı-koca olan Gök (Baba
Tanrı) ile Yer (Ana Tanrı) bütün Japon adalarını ve diğer Tabiat Tanrılarını doğurmuşlardır. Bu iki ilah
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
__________________________________________________________________

31
inancı etrafında dönüp dolaşan başka Tanrı inanışları da vardır. Nakledildiğine göre Japonya’da
8.000.000 ilah vardır. Dağ, ırmak, ateş, gök gürlemesi, fırtına, yağmur, vb. ilahlar dışında her meslek
sahibinin de ayrı bir ilahı vardır. Ölüler yaşayanlara muhtaçtır. Kendilerine ikram yapıldığı, mezarın
üzerine yiyecek, içecek, eşya vs.. konulduğu sürece mesut olurlar.
Ailenin, köyün, klanın ve imparatorun atalarının ruhları en başta gelen ruhlardır. imparator Güneş
ilahesinin torunudur. Genellikle Japonlar dünyanın iyi ve kötü ruhlarla dolu olduğuna inanırlar.
Şintoizm’de tapınak ve evde yapılabilir. Japonya’da yüzbinin üzerinde mabet olduğu söylenmektedir.
Mabetlerde genellikle eskiliği açısından değerli olan ayna, kılıç, mücevherli taş ve Amatarasu’nun heykeli
bulunur.
Japonların ibadet şekilleri çok sade ve basittir. ibadet etmek isteyen kişi mabede gider, elini, yüzünü ve
ayaklarını Müslümanların abdest almaları gibi yıkarlar. Mabetteki kıymetli eşya karşısında diz çöker.
ibadetini tamamlar ve dışarı çıkar. Eskiden ibadette kurban bulanmasına rağmen, günümüzde
rastlanmamaktadır. ibadet için temizliğe çok önem veren Japonlar bunu ihmal etmeyi büyük günah
sayarlar. Bazı özel durumlarda islam inancındaki gusüle benzer bir temizlik yaparlar. ibadeti rahipler
idare eder. Özel öğretimlerle yetiştirilirler.
Evlenme törenleri mabetlerin bitişindeki evlenme salonlarında rahipler tarafından icra edilir. Cenaze
törenlerini ise Budist rahipler yönetir. Bu anlayış bir Japon tarafından “Biz Şintoist doğar, Budist ölürüz”
şeklinde kabul edilir. inançlarına göre ölen herkes “Kami” olur. Onlara göre “Aile bir dindir, aile ocağı ise
tapınaktır.” Ölülere karşı görevini yapan insan, yaşayanlara karşı olan vazifelerini de yerine getirmiş olur.
Çok eski zamanlardan kalma duaları ve sıhri formülleri ezbere okumak, ilahlara hediyeler takdim etmek
Japonların bugünde vazgeçemedikleri davranışlardandır
2.6.1. Tanrı Anlayışları
Japon dilinde genellikle Tanrı veya O’nun yerini tutacak kavramlar için üst, yukarı anlamına gelen “Kami”
kelimesi kullanılmaktadır.
Şintoizm’de ilahlar hem erkek (izanagi) hem de dişi (izanami)’dir. Bu iki ilah daha sonra geleceklerin
ataları olmuştur. Şintoizm’de kutsal metinlerin de bu ilahların yaptıkları yazılıdır. Onlarda aynen insanlar
gibi doğar, evlenir, banyo alır, hastalanır, kıskanır, ağlar ve ölür. Ahlaki karakterleri de insanlarınkine
benzer. Bütün ilahlar doğrudan doğruya tabiat güçleri veya tabiatta bulunan bazı maddelerle ilgili
görülmüştür. Tabiat ilahları arasında en önemlisi güneş tanrısı Amaterasu’dur.
Şintoizm’in iki mukaddes metninde yıldız ve fırtına ilahları ile sis ilahesinin de adı geçer. Fuji-Yama Dağı
da mukaddes dağlar silsilesinin en önemlidir.
Araştırma Serisi No.38 Doğu Felsefesi
 
sadece bukadarmı yoqsa ozetımı :D masssallah elıne saglık zaman ayırıp ara ara okuyacam
 
Geri
Üst