Dirt 3 [İnceleme]

W.PiTToN

W.C.ConsuAllen
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
19,043
Reaction score
0
Puanları
0
th_897738639_dirt_3_ss_11.preview_122_584lo.jpg




Microprose’un efsane Grand Prix serisinden Ubisoft’un F1 Racing Simulation’ına, Simbin’in GTR ve Race 07’sinden Warthog’un Richard Burns Rally’sine, Polyphony Digital’ın Gran Turismo’sundan Image Space’in rFactor’una kadar hemen her tür yarış simülasyonuyla uzun soluklu ilişkiler kurmuş bir oyunsever olarak, yarış oyunları konusunda oldukça faşist bir bakış açısına sahip olduğumu söylemeliyim. Ucundan kıyısından simülasyona bulaşmamış ya da en azından sürüş yeteneklerini ön plana çıkarmayı başaramayan ruhsuz bir yarış oyunu, ne kadar popüler olursa olsun, dolmuşun aynasında sallanan boş bir CD kadar değersizdir benim için. Bu yüzden özellikle son birkaç yıldır raflara çıkan hiçbir Need For Speed oyununu incelemeye yanaşmadım, muhtemelen benden en fazla 50-60 puan alabilecekleri için.

Yine de 8 bit’lik dönemden bu yana, neredeyse bütün yarış oyunlarına büyük bir iştahla yaklaştığımı; hatta Bizarre Creations’ın Project Gotham Racing ve Namco’nun Ridge Racer serisi gibi sürüş yeteneğini ödüllendiren arcade yapımları bile keyifle oynadığımı itiraf etmeliyim.

Resmi büyütAncak benim için gerçek denge noktası, Codemasters’ın simülasyon ve arcade mekaniklerinin en güzel yanlarını alarak bir potada erittiği Race Driver, TOCA ve Colin McRae Rally serileriydi kesinlikle. Uzun yıllar boyunca en hızlı, en heyecan verici, en cilalı, en erişilebilir ve en dengeli yarış oyunlarının altına imza attılar ve bu oyunlar, en fanatik motor sporu hayranından en casual oyunsevere kadar hemen herkesi benzer duygularda buluşturmayı başardı bir şekilde. Codemasters’ı yarış oyunlarının zirvesine çıkaran şey de bu ruhtu kesinlikle. Bu yüzden geçen yıl yaşadığımız F1 2010 fiyaskosuna ve şok edici derecede kötü çıkan Operation Flashpoint: Red River’a rağmen, yıllardır büyük bir zevkle takip ettiğim leziz off-road serisinin son oyunu Dirt 3 için umutluydum. Her ne kadar İngiliz dostlarımız, artık Colin McRae ismini kullanmamaya karar vermiş olsa da...

Ne var ki, Dirt 3 ile tanıştıktan sonra anladım ki, serinin kaybettiği tek şey Colin McRae ismi değilmiş.

Her şeyden önce oyunun sürüş mekaniklerinin büyük oranda değişmiş olduğunu belirtmeliyim. Daha doğrusu ilk Dirt oyununa geri dönülmüş. Kontroller ilk bakışta Dirt 2’ye göre daha keskin ve duyarlı görünüyor olsa da, sürüş fizikleri kesinlikle çok daha arcade. Bu elbette kötü bir şey değil. Ancak Codemasters’ın bunu da çok iyi başardığı söylenemez. Sürüş fiziklerinin gerçekle en ufak bir alakası yok. Araçlar tıpkı Dirt’te olduğu gibi bir sağa bir sola oldukça garip ve gerçek dışı bir şekilde savruluyor. Ve açıkçası bütün sürüş yardımlarını (çekiş kontrol, fren vs.) kapatsak dahi elimize daha gerçekçi bir deneyim geçmiyor ne yazık ki. Ne lastiğin asfaltla olan sıcak temasını hissedebiliyoruz, ne de çamurun yumuşak ama kaypak yol tutuşunu. Codemasters’ın Dirt 2 ile arcade ve simülasyon mekanikleri arasında son derece başarılı bir denge yakalamışken neden bu açıdan oldukça başarısız olan Dirt’e geri dönmeyi tercih ettiğini anlayabilmiş değilim açıkçası. Vites kutusu, fren dengesi, süspansiyon ve yükseklik gibi ayarların etkisini dahi olması gerektiği kadar keskin göremiyoruz. Gerçekten çok garip.
Resmi büyütElbette bu “elden geçirilmiş” arcade sürüş mekaniklerini eğlenceli bulan oyunseverler olacaktır. En nihayetinde son birkaç yıldır raflara birbirinden başarısız Need For Speed oyunları çıkıyor olmasına rağmen seri hala milyonlar satmaya devam edebiliyor. Kaldı ki Dirt 3 için de Need For Speed kadar zayıf diyemeyiz. Özellikle yüksek zorluk seviyesinde hasar sistemini açıp Codemasters oyunlarına Race Driver GRID ile eklenen meşhur “geri sarma” özelliğini de devre dışı bıraktığımızda ortaya nispeten eğlenceli ve zorlayıcı bir deneyim çıkabiliyor. Her ne kadar Dirt 2’nin yanından geçemese de...
 
Geri
Üst