MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AKP hakkında şimdi de telefon dinleme skandallarını gerekçe göstererek, “hukuk devleti ilkelerine aykırı eylemlerin odağında yer alma” iddiasıyla inceleme başlattı ya...
En Büyük Devlet Büyüğü, dün döktürdü:
“Bakınız şahsımla alakalı geçenlerde ortaya çıktı. Altı aya yakın zamandır beni de hiçbir mahkeme kararı olmadan farklı yerlerden, kimlerin olduğu tabii çıkacak ortaya, dinledikleri ortaya çıktı... Bütün bunlar açık ortada ve yargının mensupları da bunu itiraf ediyorlar, ‘Evet, bu ülkede Başbakan dinlendi’ diyorlar... Tüm bu gerçekler ortadayken nasıl olur da benim partimle ilgili böyle bir yakıştırmayı yaparlar. Bunu çok çirkin bulurum. Partime kimse böyle bir yanlışı, böyle bir yasa dışı uygulamayı, yakıştırma hakkına sahip değildir. Bu şu anda hükümet olarak iş başında olan devletin, kurumlarıyla bir çalışma sürecinde olan yürütmenin atmış olduğu adımlardır ve bu da hukuk içersindedir.”
***
En Büyük Devlet Büyüğü’nün sözünü ettiği “iki dinleme” arasında büyük fark var:
Doğru; kendisi de dinlenmiş...
Ama bu “dinlemeyi” devletin resmi kurumları değil, kimliği bilinmeyen birileri tamamen yasa dışı olarak yapmış...
Eminim ki yakalanacaklar ve suçlarının hesabını ağır bir şekilde ödeyecekler...
***
Oysa; Başbakan’ın savunmaya çalıştığı “ikinci dinleme” olayında durum farklı...
Devletin, belki de en güvendiği isim olması gereken İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı dinlenmiş...
Yetmemiş; Yargıtay santrali için de dinleme kararı çıkmış!
Bu dinleme talepleri, Adalet Bakanlığı müfettişlerinden
gelmiş...
Müfettişler böyle bir talepte bulunmadan önce Adalet Bakanı’na “bilgi vermemiş” olabilir mi?
Hayır...
Sonra ne olmuş?
Bir mahkeme, talebi yerinde bulmuş ve dinleme kararı almış...
Bu karar, şeklen özerk olan ama doğrudan iktidara bağlı
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın bilgisi dahilinde... Yine iktidara bağlı kolluk güçleri tarafından hayata
geçirilmiş...
Yani; “siyasi iktidar”, süreci başlatmış ve sonuna kadar işin içinde yer almış!
Yargıtay’ın dinlenmesi için, ilgili merciden izin alınmamış...
Başsavcı’nın dinlenmesinde yasal dinlemenin makul süresi kat kat aşılmış ama; dinlemeye son verilmemiş...
Tutanaklar yasada yazıldığı şekilde imha edilmemiş...
Dinlenen kişiye sonradan, “dinlendiği ve konuşmalarında suç unsuruna rastlanmadığı”
bildirilmesi gerekirken, bildirilmemiş...
***
En Büyük Devlet Büyüğü’nün “dinlenmesini” ne kadar içimize sindiremezsek, onun, “hükümetin, resmi kurumlarla bir çalışma sürecinde attığı adım” olarak geçiştirdiği Yargıtay santralinin ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın dinlenmesi olaylarını da kabul edemeyiz...
Biz etsek bile, “hukuk” edemez!
***
“Peki; o zaman En Büyük Devlet Büyüğü dün niye öyle konuştu?”
Ne desin ki?
Zaten hep sapla samanı karıştırmaya, kafaları bulandırarak kendilerini aklamaya çalışmıyor mu?
Yine öyle yaptı!
***
Günün Sorusu
Acaba bir gün Kurtuluş Savaşı’nı yapıp, ordularını İzmir’de denize döktüğümüz için Yunanistan’dan da özür dileyecek miyiz?
***
AKP, Yusufça zaferinden
sonra erken seçime gitmeli!
Burdur’un Yusufça Beldesi’nde yapılan ve bin küsur seçmenin katıldığı belediye başkanlığı seçimlerini AKP büyük bir zaferle kazandı...
Tıpkı 2007 genel seçimlerinde olduğu gibi, oyların yüzde 47’sini aldı...
Son zamanlardaki anketlerde sürekli oylarının arttığı iddia edilen CHP ise, yüzde 20’yle Saadet Partisi’nin bile gerisinde kaldı.
En Büyük Devlet Büyüğü de dün bu “zafer”le duyduğu gururu dile getirdi, “Halkımın, kimi nasıl değerlendirdiği çok açık, net” dedi..
Kendisine açık çağrıda bulunuyorum:
Madem kendinizden, partinizden ve halktan bu kadar eminsiniz...
O zaman hemen bir “erken seçim kararı” almaya ne dersiniz?
Yanıtınız “Hayır”sa...
Acaba, önünüzde duran son seçim araştırmaları bunun gerekçesi olabilir mi?
..::MUSTAFA MUTLU::..
En Büyük Devlet Büyüğü, dün döktürdü:
“Bakınız şahsımla alakalı geçenlerde ortaya çıktı. Altı aya yakın zamandır beni de hiçbir mahkeme kararı olmadan farklı yerlerden, kimlerin olduğu tabii çıkacak ortaya, dinledikleri ortaya çıktı... Bütün bunlar açık ortada ve yargının mensupları da bunu itiraf ediyorlar, ‘Evet, bu ülkede Başbakan dinlendi’ diyorlar... Tüm bu gerçekler ortadayken nasıl olur da benim partimle ilgili böyle bir yakıştırmayı yaparlar. Bunu çok çirkin bulurum. Partime kimse böyle bir yanlışı, böyle bir yasa dışı uygulamayı, yakıştırma hakkına sahip değildir. Bu şu anda hükümet olarak iş başında olan devletin, kurumlarıyla bir çalışma sürecinde olan yürütmenin atmış olduğu adımlardır ve bu da hukuk içersindedir.”
***
En Büyük Devlet Büyüğü’nün sözünü ettiği “iki dinleme” arasında büyük fark var:
Doğru; kendisi de dinlenmiş...
Ama bu “dinlemeyi” devletin resmi kurumları değil, kimliği bilinmeyen birileri tamamen yasa dışı olarak yapmış...
Eminim ki yakalanacaklar ve suçlarının hesabını ağır bir şekilde ödeyecekler...
***
Oysa; Başbakan’ın savunmaya çalıştığı “ikinci dinleme” olayında durum farklı...
Devletin, belki de en güvendiği isim olması gereken İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı dinlenmiş...
Yetmemiş; Yargıtay santrali için de dinleme kararı çıkmış!
Bu dinleme talepleri, Adalet Bakanlığı müfettişlerinden
gelmiş...
Müfettişler böyle bir talepte bulunmadan önce Adalet Bakanı’na “bilgi vermemiş” olabilir mi?
Hayır...
Sonra ne olmuş?
Bir mahkeme, talebi yerinde bulmuş ve dinleme kararı almış...
Bu karar, şeklen özerk olan ama doğrudan iktidara bağlı
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın bilgisi dahilinde... Yine iktidara bağlı kolluk güçleri tarafından hayata
geçirilmiş...
Yani; “siyasi iktidar”, süreci başlatmış ve sonuna kadar işin içinde yer almış!
Yargıtay’ın dinlenmesi için, ilgili merciden izin alınmamış...
Başsavcı’nın dinlenmesinde yasal dinlemenin makul süresi kat kat aşılmış ama; dinlemeye son verilmemiş...
Tutanaklar yasada yazıldığı şekilde imha edilmemiş...
Dinlenen kişiye sonradan, “dinlendiği ve konuşmalarında suç unsuruna rastlanmadığı”
bildirilmesi gerekirken, bildirilmemiş...
***
En Büyük Devlet Büyüğü’nün “dinlenmesini” ne kadar içimize sindiremezsek, onun, “hükümetin, resmi kurumlarla bir çalışma sürecinde attığı adım” olarak geçiştirdiği Yargıtay santralinin ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın dinlenmesi olaylarını da kabul edemeyiz...
Biz etsek bile, “hukuk” edemez!
***
“Peki; o zaman En Büyük Devlet Büyüğü dün niye öyle konuştu?”
Ne desin ki?
Zaten hep sapla samanı karıştırmaya, kafaları bulandırarak kendilerini aklamaya çalışmıyor mu?
Yine öyle yaptı!
***
Günün Sorusu
Acaba bir gün Kurtuluş Savaşı’nı yapıp, ordularını İzmir’de denize döktüğümüz için Yunanistan’dan da özür dileyecek miyiz?
***
AKP, Yusufça zaferinden
sonra erken seçime gitmeli!
Burdur’un Yusufça Beldesi’nde yapılan ve bin küsur seçmenin katıldığı belediye başkanlığı seçimlerini AKP büyük bir zaferle kazandı...
Tıpkı 2007 genel seçimlerinde olduğu gibi, oyların yüzde 47’sini aldı...
Son zamanlardaki anketlerde sürekli oylarının arttığı iddia edilen CHP ise, yüzde 20’yle Saadet Partisi’nin bile gerisinde kaldı.
En Büyük Devlet Büyüğü de dün bu “zafer”le duyduğu gururu dile getirdi, “Halkımın, kimi nasıl değerlendirdiği çok açık, net” dedi..
Kendisine açık çağrıda bulunuyorum:
Madem kendinizden, partinizden ve halktan bu kadar eminsiniz...
O zaman hemen bir “erken seçim kararı” almaya ne dersiniz?
Yanıtınız “Hayır”sa...
Acaba, önünüzde duran son seçim araştırmaları bunun gerekçesi olabilir mi?
..::MUSTAFA MUTLU::..