Devlet muhalefetlerden ibarettir

KorsanhabeR

Editör
Katılım
30 Eyl 2009
Mesajlar
2,027
Reaction score
0
Puanları
0
24112009094058.jpg


Kürtler... Aleviler... Çerkesler... Ateistler... Laikçiler... Sosyalistler... Milliyetçiler tek başına düşünüldüğünde 'muhalefettir'....

Ne sandınız?

Adına devlet dediğiniz olgu, uzaydan gelen renksiz, kokusuz, tatsız, her etkiden azade bir grubun güç organizasyonu değilse...

Elbette toplumsal muhalefetlerden ibarettir.

Kürtler... Aleviler... Çerkesler... Ateistler... Laikçiler... Sosyalistler... Milliyetçiler tek başına düşünüldüğünde 'muhalefettir.'

Ama bir arada değerlendirilebildiği zaman ise 'Devlet'tir.

Demek ki, 'devlet' olabilmenin yegane koşulu, farklılıkları bir arada değerlendirebilecek mekanizmanın oluşumudur.

Bu mekanizma, 1930'lu yılların ulus-devlet anlayışında otoriter bir tek tipleştirmeyle sağlanmaya çalışılıyordu.

Bütün dünyada böyleydi.

Bugünkü dünyada ise, farklılıkların varoluşunu birbiriyle teminatlandırabilen bir akıl ile kurulabiliyor.

Alevi haklarına 'Sünni aydınlar'ın sahip çıkması bir işarettir.

Kürtlerin, Mehmetçik'e ateş edenleri yüksek sesle lanetlemesiyle, bir sıçrama daha gerçekleştirmesi bekleniyor.

Milliyetçilik, 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkese Türk denir,' tanımının içinden örneğin Kürt çıkartıldığı zaman, Türklüğünün zarar göreceğini anlayacağı bir düzleme doğru gelişiyor.

2007 yılında Milli İstihbarat Teşkilatı'nın 80. Kuruluş yıldönümünde Müsteşar Emre Taner'in yaptığı, 'ulus-devletlerin tehdit altında olduğu,' uyarısını duyduğum zaman, Habertürk'te 'Devlet ön almaya hazırlanıyor' başlıklı bir makale yazmıştım.

İtiraf etmek gerekirse, bu 'ön alış'ta ne kadar başarılı olunabileceğinden emin değildim.

Ama bugün büyük resme şöyle bir baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bütün kurum ve kuruluşlarıyla 'ulus-devlet'leri yıkmaya yönelik çabalara büyük bir başarıyla direndiğini görebiliyoruz.

Totaliter ulus-devletler'in çözülme süreçlerini, Türkiye'ye 'ulus-devletler çözülüyor' teziyle empoze etmeye çalışan akademik gayret başarılı olamadı.

Türk Devlet Aklı, çözülenin 'ulus-devlet yapısı değil, totaliterizm ve tek tipleştirme' olduğunu zamanında ve hızla analiz edebildi.

Bugün Türkiye, 'ulus-devlet' yapısını koruyan büyük bir zihinsel sıçrama gerçekleştiriyor.

Bu sıçramanın kazanımlarını her gördüğümde, 2007 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı olan İlker Başbuğ'un ve MİT müsteşarı Emre Taner'in 'aynı dalga boyundaki' ulus-devlet temalı konuşmalarını hatırlıyorum.

O zaman, hükümetin bu konuda yeterli olup olmadığını sorgulamıştım.

Şimdi AK Parti hükümetinin de bu 'ön alma' çalışmasındaki gayretinin hakkını teslim etmek gerekiyor.

Türkiye 2007'den beri farklılıkları birbirlerinin varoluşuyla teminatlandıran, devletini milletin tüm unsurlarının (muhalefetlerin) teşkil ettiği bir yapıya kavuşturmaya çalışıyor.

'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' sözü alelade bir söz değildi. Devlet kavramının ana unsuru olan egemenliğin meşruiyetini 'millet'ten aldığını tescil ediyordu.

Bugün Türkiye, bu tanıma Atatürk'ün hayatta olduğu dönemki kadar yaklaşmaya çalışıyor.

Farklılıkların temsili ve görünürlüğü, bütün dünyada totaliter 'ulus-devlet' anlayışlarını çözülmeye götürürken...

Türk Devlet Aklı, Kuruluş Felsefesi'ne döndü ve farklılıkların birbirlerini teminatlandırdıkları bir mekanizmanın 'ulus-devlet'inin özü olduğunu gördü.

Dünyada totaliter 'ulus-devletler' çözülürken, Türkiye Cumhuriyeti Ulus-Devleti'nin güçlenmeye başlamasının sebebi budur.

Elbette, bu başarının kaynağı, Türk 'ulus-devlet'ini totaliter bir zihniyetle dizayn etmeyen 'Kurucu İrade'den neş'et ediyor.

Biz Cumhuriyet'imizi 30'lu yılların sonunda Avrupa'daki totaliter 'ulus-devlet' modellerinden kopyalamadık.

O dönemden daha önce, toplumsal farklılıkların varoluşunu birbiriyle teminatlandırarak kurduk.

Millet Meclisi kompozisyonu bu fikrin özüdür.

Bu yüzden, kimi aymazların zannettiği gibi Türkiye 'Kurucu Felsefe'den uzaklaşmıyor; sadece 30'lu yıllarda Avrupa'da üretilen 'totaliter ulus-devlet' anlayışını tasfiye ediyor. ...
 
Geri
Üst