by_ajan
New member
detay sandığımız gerçek olduğunu gördümüz şeyler bunlar. hiç hastanelerde solgun yüzlü, iki büklüm, ellerinde bir tomar kağıt, tahlil, film... ile dolaşıp duran ihtiyarları görmedin mi, ya da kızılayın kan bankasından kan vermeyi uygun görmediği birisine kan vermeye karar verdiğin zaman ellerini tutarak beyaz saçlarıyla yaşlı elini öpmeye çalıştı mı? ya hiç tek bacağı olmayan bi dilencinin sadaka veren birinin arkasından adamın sağlam bacağına nasıl gıptayla baktığını görmedin mi. okulun kafesinde otururken masayı pislik icinde bıraktın,az sonra gelen senden yaslı garson gorevli adamın o sigara kulu, kibrit, tost kirintilari ve nice pislikleri eliyle alarak temizlemeye calismasinı gördün? 70-80 yaslarinda bir "dede"nin kaldırımda şaşkınlıkla etrafa bakışı, ayaklarının dibinde 2 file portakal, biri patlamış ve kaldırıma saçılmış...bastonuyla portakalları kendine doğru yuvalarması, yanindan solaryum karası bir kadının hayret ve şaşkınlıkla, portakallardan birinin üstünden atlaması, hemen sonra portakal değip de pisletti mi acaba diye beyaz topuklu çizmelerine bakması ve hızla uzaklaşmasını, dedenin şaşkın yüzünün asılmasını portakalları toplamaya devam etmesini gördün mü. sallamadığın karganın , çatıda su oluğundaki su birikintisine bulduğu kuru ekmeği gagasıyla çevirerek iki tarafını da islatarak yemeye çalışmasını, lotonun devrettiği haftalarda, cumartesi gunu loto bayilerinde sıra bekleyen yaşlı amcaların titrek ellerinde tuttukları, rüzgardan bir saga, bir sola ucusan oynanmamış kuponlar? hiç alttan aldığınız bir ders esnasında (ki kendinden iki yaş küçüklerle beraber) sıcaktan dolayı açık bırakılan kapının önünden okula beraber başladığınız normal sınıfınızdaki arkadaşların gülüşerek geçmesi nasıl bir duygu olabilir yaşadın mı hiç? ailenin tüm fertlerinin bür gün dağılıp da, annenle babanın, evinde akşam yemeğinde sessiz sedasız yemeklerini yiyeceğini düşündün mü? hiç ayağı kırılan bir atın, zamanında en büyük en iyi, denen el üstünde tutulmuş bi atın vurularak öldürülmesine şahit oldun mu?? babanın çalışarak, sıkıntıyla ödediği ama şu anda başkasının kullandığı çaldırdığın bi cep telefonun oldu mu? bir babanın elinde bir sağlık karnesi ve yanında sekiz dokuz yaşlarındaki oğluyla kuyumcu dükkanından içeri girdi, dükkanda oturanlara üstünkörü bir göz gezdirdikten sonra kuyumcuya hiç bir şey söylemeden parmağındaki yüzüğü çıkartıp kuyumcuya uzatması, kuyumcunun "elli sekiz milyon" demesi üzerine yine hiç bir şey söylemeden başını hafifçe öne doğru eğmesi ve parayı aldıktan sonra yine tek kelime etmeden kuyumcu dükkanından çıkıp oğlunun elini tutarak devlet hastanesine doğru yürüdü, o an yapabileceğin hiçbişeyin olmadığın anlayıp hiçbişey yapamadığın oldu mu? sıradan bi gün kızılaya gitmeye çalışırken, koşarak otobüse yetişmeye çalışan ama tam binecekken otobüs şoförünün dalga geçercesine otobüsü hareket ettirip o kişiyi otobüse almadığını ve o kişininin az önce çıktığın mikrobiyoloji dersinin hocası prof. .... olduğunu gördün mü, misafirlige gittigi evde çocugunun kulagına ye yavrum ye, bir daha bulamayız eti diye fısıldayan annenin telaşını, büyük bir alışveriş merkezinde gezen ve doğası gereği her gördüğünü isteyen ufak bir çocuk. çocuğunun isteklerini karşılayamamanın hüznü sesine vuran babanın "oğlum ben her gördüğümü istiyormuyum. ne olur isteme artık sadece gezeceğiz" demesini duydun mu? gündüz vakti aç bir sokak köpeğine yemek verirken, köpeğin suratında oluşan hergün insanlardan yediği dayağı işgenceyi hatırlayan korku-saygı karşımı güvensiz ifadeyi gördün mü, kdv zarfı satan amcaların yanlarından gecerken, bir umut belki alırlar diye gözlerinizin içine bakarak "emekliye-memura kdv zarfı" demelerini, elini sakatlayan kapicinizin yerine universitede okuyan oglunun her çöp almaya gelisinde yuzunuze bakamamasi nasıl bi duygu yaşadın mı, arabasına hafifçe çarpan bi mercedesin basıp gitmesinin ardından arabanın sahibinin çıkıp da hasara bakmasını, çaresizlik içinde gözlerinin dolmasını gördün hissettin mi, bir sokak kopeginin masum gozlerine vurulup yanina gittiğin, sevmeye basladığın zaman kopege hergun mama ve su veren adamin size sevmekte oldugunuz kopegin bir insan(!) tarafindan tecavuze ugramis oldugunu soyledi mi, kalbinize saplanan hancerle kopegin gozlerine bir daha bakmak, insan olmaktan utanarak.. insanlara hala sevgiyle bakabilen o gozlere inanamayarak bakmak. 60 yaşlarında bir adamın halk otobüsüne binip ceplerinde iki saat para araması. zar zor bilimum bozukluktan parayı denkleştirmesi. o esnada elinde şeffaf bir poşet, poşette bir çikolatadan başka bir şey yok. hava kış ve üstünde eski püskü bir ceket başka bir şey yok. muhtemel bir ziyaret, gidilen yerde belki torunu bekliyor dedesini. hayatta bir canı var, bir ceketi, bir torunu ve nihayet bir otobüs bileti o an ha bir de onu izleyip içinden insanlığa bilimum küfür sıralamakta olan bir yabancı, - teyze fişin nerde ? - yok benim fişim... - ahmeeat beyyy, fişi yokmuş (herkesin içinde hayvan gibi bagırıyor), siz mi gönderdiniz ? teyze hala önümde lahmacun kuyrugunda, bekliyor, zaman duruyor, teyze bekliyor... ben duruyorum...anasını ........ lan... basit konusuyorum, basit yazıyorum evet... benim yüregim bunları kaldırmıyor artık... ben o teyzenin torununu getirmesini isterdim oraya, otursunlar bir masada, tatlı tatlı konussunlar, çocuk yaramazlık yapsın, kızsın torununa yalandan bir sinirle... ama o teyze o kuyrukta beklemesin be... ne olur beklemesin... ya da ben yaşamayayım artık... çok uzundu o kuyruk, teyze tek başınaydı... tek ulan tek, kuyruga girmiş... aç..., bir yılbaşı gecesi, kızılay meydanında herkes eğleniyormuş gibi yaparken havalara zıplayıp sevinç çığlıkları atarken balon satmaya çalışan orta yaşlı bir adamın -sönük balon kimseye eğlenceli gelmediğinden- o soğukta can hıraş balonları şişirmeye çalışması.. çığlık çığlığa zıplayan insanlara yorgun gözlerle bakmasını. cebinden parasını çıkarıp bir göz atıp tekrar cebine koymasını. yanına yaklaşan birini görünce gülümsemeye çalışmasını. gidince tekrar acı bir üşüme ifadesi takınmasını. kimsenin bunun farkında olmamasını yaşadın mı, annene yalvara yalvara geçen gün ali nin elinde gördüğünüz çikolatadan aldırmışsınızdır. heyecanla yırtıp attığınız çikolata paketi, ekmek parasına avuç açmış bir insanın önüne düşer. henüz durumu farkedemeyecek kadar küçüksündür, fakat yıllar sonra bu aklına gelip de gerçeğin farkında olmak nasıl bişey biliyo musun, varını yoğunu serdiğin, zamanınını hayatını harcadığın,kendi başarısızlığın uğruna onun için bişeyler yaptığın, geleceğini belirleyecek insanlar tarafından bunu yaptığın için hor görüldüğün, yapayalnız ama o kişiyi severek ve bunun yeterli olduğunu düşündüğün, bu şekilde hayata tutunmaya çalıştığın,ve bütün bunları sadece o biraz huzurlu ve mutlu olsun; baskalarinin ona yasattiklarini biraz olsun unutsun diye yapmak. cünkü ona, her karsilastiginda, her defasinda yüregine cam parcalari batarmiscasina asik olman, gözlerine baktiginda daha ne kadar sevebilirim ki diye dehsete kapildığın, ama daha sonra bu kisinin iliskinin bittigine karar vermesinin. sırf ona iyi davrandığın için.. güven duygusunun kumdan kale gibi bir anda yerle bir olmasi. dahasi, herşeye ragmen hala yüregin titrercesine sevmek (kendinden nefret ederek), daha cok sevmek, kendine inkar etmeye calismak, her seferinde duvara carpmak nasıl bişey yaşadın mı??? hayatın mantıksızlıklar ve eşitsizlikler üzerine kurulu olması. etrafınızın beyninin %1 ini bile kullanmaktan aciz insanlarla çevrili olduğunu birilerinin veya bir şeylerin sürekli size hatırlatması. insana dair tüm duyguların her dakika sömürülmesi, reklam aracı yapılması. her şeyin basitleştirilmesi, bizim basitleşmemiz, duygusuzlaştırılmamız nasıl bişey anlayabildin mi, nasıl acı veriyor, yukardakilerin bir çoğunu gördük ama hiç dikkat etmedik di mi, ben de öle çiçekler böcekler diyen bi adam değilim, bu acındırmak değil hiçbişey değil, sadece gerçekleri görmek eminim çoğu kişi görmüştür bunları, ama kör birinin sana insanlar nasıl danseder diye sorduğu zaman hayvan gibi dökülen gözyaşlarını gizlemeye çalışırken bir gece barın birisinde tanışıp yarım saat oynaştığın bir hatun senin için daha hatırlanası ve hatta anlatılasıdır? neden içinin burkulmasından, gözünün yaşarmasından korkar bazıları ? daha kötüsü bütün bunları dibine kadar yaşamış olmasına rağmen neden bundan bahis açmaktan fersah fersah kaçar ? evet hiç bir şey yapamıyoruz.. yapacak cesaretimiz yok belki yapacak hissiyatımız yok. hayatlarımız ellerimizi arkadan değil içimizden kenetlemiş. hepimiz seyrediyoruz işte. neden bir küçük çocuğun önünden sevgilinizle elele geçerken, ömrü boyunca annesinin babasına bir kere sarıldığını görmemesinden ötürü, bir kere öpüştüklerini bilmemesinden ötürü size attığı yabanıl bakışı anlatmak gereksiz gelir de yozlaşma üzerine yaptığınız derin hakaret içeren analizler ortamlarda kıçınıza tıpış yapar o zaman ?çok mu zordur fakirliği betimlemek ? yok işte lan. bu kadar basit ? neden kaçıyorsunuz ki ? buna müdahale edememek, önüne geçememek mi söz etmemize engel teşkil eden ? bi b.k yiyemiyorsun peki bari sus mu ? neden ben dolabı açtığında sadece içerisinde salça olduğunu gören bir arkadaşıma ağladığımı bağıra bağıra buraya yazamayım da kadınlara olan ilgimi ve libidomun taşkınlığını ima eden laflarım tebessümle karşılanıyor olsun.bir yerlerde bir yanlış var. anlat anlat bitmeyecek, yılmayacak bir yanlış. yaşantıların tam ortasındaki sismik zonlar, kabuslar değil bile mesele. onlardan nasıl bahsedeceğimizse.. evet bir yerlerde bir yanlış var. detay var ya da gerçek, kimine göre detay kimine göre gerçek ama ben bunları gördüm yazdım, kim bilir daha neler görülecek.
(alıntıdır)
(alıntıdır)