'Dersim'deki soykırım!'

yyildirayy

Moderatör
Moderatör
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
20,694
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
ATATÜRK' ü inkar eden bizden değil; ondan bundandı
BDP'li Gültan Kışanak, Dersim isyanına değinirken soykırım ifadesini kullandı

BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, Tunceli’de yaptığı konuşmada 1937-38 isyanına değinirken, soykırım uygulandığını ileri sürdü. Kışanak, Dersim isyanının lideri Seyit Rıza’nın mezarına bulunduktan sonra anıt yapacaklarını söyledi.

Dersim Alevilik İnanç ve Kültür Akademisi Derneği’nin (DAKAD) düzenlediği ‘Dersim Katliamı Seyit Rıza ve 1937-38’ paneli, Tunceli’de yapıldı. Panele konuşmacı olarak BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışarak, Demokratik Toplum Kongresi Sözcüsü Cemal Coşkun, araştırmacı yazar Faik Bulut katıldı.

Yazar Faik Bulut, Tunceli'ne yeni bir kimlik dayatıldığını ileri sürerek, “Tırnak içinde Zaza ve Alevilik adı altında Dersim’i sanki bir cemaatmiş gibi gösterme uğraşı var. Bunu da giderek AKP’lileştirmek, Fettullahlaştırarak yapmaya çalışıyorlar” dedi.

BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, 1937 ve 1938 Dersim isyanına değinerek, en büyük tahribatı geride kalanların yaşadığını ileri sürdü. Olayların ardından asimilasyon politikası uygulandığını belirten Kışanak, şu iddialarda bulundu:

“Diğer hiçbir Kürt isyanında görmediğimiz çok özel bir program Dersim’de uygulanmıştır. Şark ıslahat planı içinde Kürdistan’da yatılı bölge okullarının kurulması, Kürtçe konuşanlara ceza verilmesi, göçmenlerin bu bölgeye yerleştirilmesi, bölgenin ileri gelenlerinin batıya sürülmesi uygulanmıştır ama Dersim’de bu çok büyük oranlarda hayata geçirilmiştir. Bir de diğer isyan bölgelerinde yaşanmayan bir şey burada çok vahim bir şekilde uygulanmıştır ki, Dersim’de yaşanana soykırım dememiz için yeterlidir. Geriye kalan çocukların Batı’daki ailelere besleme ya da evlatlık olarak verilmesi, kendi kökenlerinden tamamen koparılması, tamamen bir soykırım uygulamasıdır.”

Kışanak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürt sorunu konusunda yeni politik bir program hazırladığını iddia etti. Kışanak, “Türkiye Cumhuriyeti gibi köklü bir devlet bu kadar büyük bir sorunla el yordamıyla baş etmeye kalkmaz. Mutlaka bir politik programı var. Bu politik programın kamuoyundaki tartışmalar boyutuyla birkaç temel taşına işaret edebiliriz. Birincisi bireysel haklar olabilir ama asla grup hakları olamaz diyorlar. Bu Kürt halkına yoksun demektir. O zaman inkar siyasetinden nereye kadar vazgeçilmiş bu bir tartışma konusu. Grup haklarını vermek istemeyen, bunu kırmızı çizgi olarak önüne koyan bir politik programla karşı karşıyayız” diye konuştu.



Kaynak
 
Arkadaş bide alevilik demiyolarmı deli oluyorum ya aha bende aleviyuim sonuna kadar kuvai milleyici sonuna kadar kemalistim bu ne sacmalıktır ya bir canak bölücü ya alevilikle hiç bir alakası yok m. Kemal in ruhu şad olsun
 
İsyanda ölen kişileri soykırım ile suçluyorlar ....

HAngi isyanın KANSIZ sonuçlandığını gördünüz ?

işi gücü faşistlik BDP nin
 
Arkadaş bide alevilik demiyolarmı deli oluyorum ya aha bende aleviyuim sonuna kadar kuvai milleyici sonuna kadar kemalistim bu ne sacmalıktır ya bir canak bölücü ya alevilikle hiç bir alakası yok m. Kemal in ruhu şad olsun

Sözde kurnazlarya
Alevi vatandaşlarımızıda galiba yanlarına alacaklarını zannediyorlar
Bunların aklı yok zaten de demekki gözleride kör
 
Gülten Kışanak ın ne kadar kürt.... ne kadar alevi olduğu araştırılsa.... YUSUF HALAÇOĞLU'nun tezinin doğrulugu ortaya çıkacaktır...
ne demişti HALAÇOĞLU.. '' 1915 olaylarında Türkiye de yaşayan ERMENİLER korkularından kendilerini KÜRTALEVİSİ olarak tanımlamışlardır''


BAKIN ORTALARDA BÖLÜCÜKLÜK YAPMAYA ÇALIŞANLARA... TÜRK/KÜRT sıfatı var mı? şikirsiz şikirsiz adamlar/kadınlar...

EVLADIN OLSA SEVESİN GELMEZ...!
 
Dersimda katliam vs. Olmamıştır...

Kurtuluş Savaşı sırasında çıkartılan isyanlar, cumhuriyet dönemindeki feodal kalkışmalar Alevilere maledilemez, bu yapılırsa büyük bir haksızlık olur.
Şeyh Sait bir Sünnidir, bu yüğzden Sünniler nasıl suçlanamaz ise Seyit rıza alevidir diye Dersim isyanı sebebi ile Tüm aleviler suçlanamaz.
Seyit Rıza’nın mezhebi Alevi olabilir.
Ama yaptığının Alevilikle bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Yandaşları ona Alevi diye katılmamışlardır, eşkiyalıklarından, kanun-kural tanımamazlıklarından, uşaklıklarından, akrabalıklarından, aşiret dayanışmasından ve feodal zihniyetlerden dolayı katılmışlardır.

Türk Sol’unun en büyük hatası Seyit Rıza gibi feodal bir aşiret reisi ve gerici bir insanın isyanlarını ilerici halk hareketi imiş gibi göstermektir.
Kendini aydın sanan bir takım solcu aydın eskisi genç solcuları ve sempatizan solcuları böyle kandırıyorlar.
Stalin kolhozculuğu yerleştirebilmek için az isyan bastırmadı, az feodal, köylü öldürülmedi.
Burjuva devrimleri karşısında direnenler daima gerici görüldü ve bu burjuvanın bu hareketi sosyalistlerce daima alkışlandı. Açın Komünist Manifesto’yu okuyun. Marks-Engels ne demiş görün.
Bu ikiyüzlü yaranma politikaları gerçek sosyalistlerin işi değil. Deniz’ler Mahir’ler bunu yapmadılar.
Bunlar “devlet ve devrim” politikalarını, devlet düşmanlığıyla, Atatürk düşmanlığıyla karıştırıyorlar.

Atatürk Osmanlı içinde bölücülük yapıp farklı bir ülke, farklı bir devlet kurmak istemedi.
Yıkılmış bir devleti, ezilmiş bir milleti yeniden kurdu.
Sevr Antlaşması resmi tarihin bir uydurması değildir.
Kalkıp da osmanlı toprakları içinde bir bölgeyi Osmanlı’dan ayırmadı, bölmedi.
emperyalistlere ve sömürgeci güçlere karşı bir bağımsızlık savaşı ve kurtuluş mücadelesi verilmiştir.
Ama daha bu mücadele verilirken İngilizlerin kışkırtmasıyla Cemil çeto isyanı, Koçgiri isyanı, Milli Aşiret isyanı vb. hain ayaklanmalar vukubuldu.

Şeyh Sait isyanı, Ağrı isyanı ve Dersim isyanları da Kurtuluş Savaşı sırasındaki isyanların uzantısıdır, devamıdır.

Bu isyanları bire bin katarak iftira haline dönüştürdüler.


Tunceli’nin eski adının Dersim olduğu bile yalandır.
Tunceli’nin eski adı Mamekiye’dir.
Dersim ise çok daha geniş olan Bingöl’ü, Elazığı’da içine alan bölge adıdır.

Tunceli Kanununun mecliste kabul tarihi 25 Aralık 1935.
Resmi gazetede yayınlanma tarihi 2 Ocak 1936.

Kanunun amacı, Cumhuriyet idaresi ve kanunlarını tanımayan, başına buyruk aşiretler birliğinin hükümranlığına son vermek. Devrim ve reformları tüm vatandaşlar gibi Tunceli halkına da kabul ettirmek.
Örneğin soyadı kanunu. Her vatandaş soyadı almak zorundadır. “Biz kabul etmeyiz” denebilir mi?
Vali, kaymakam, nahiye müdürü, muhtar vb. mahalli idareleri her vatandaş kabullenmek ve uymak zorundadır.
 
O zamanlarda Aşiret yapısı birçok ilde vardı ama Dersim kadar “devlet içinde devlet” şeklinde bir başına buyruk feodal yapı yoktu.
Feodalitenin tasfiyesinden önce, her bölgeye-her aşirete-her vatandaşa devleti tanımayı kabul ettirmek gerekirdi. Feodalitenin tasfiye edilmeyişinden, toprak devriminin yapılmayışından dolayı eleştiririz Atatürk dönemini, bir eksiklik olarak görürüz. Ama bırakın tasfiyeyi, tanınmayı dahi zorla kabul ettirebilmiştir.
Başbakan tanımayan, valiyi, milletvekilini takmayan feodaller mevcuttur.
İslamda bile biat alma vardır. Herkes halifeye, devlete ve mrşru yöneticilere biat eder. Biat etmeyen yokedilir, yoksa tehlike arzeder.
Fatih, bırakın biat almayı, kardeşlerin öldürülmesini kanunlaştırmıştır.
Bir örgüt içinde “Ben önderi tanımam, kimseden emir almam” denilebilir mi mesela?
PKK’nın Güneydoğu’da diğer örgütleri nasıl sindirdiğini gayet iyi biliyoruz.
Cumhuriyet de, her bölgede, her ilde kendini ve kanunlarını kabul ettirmek zorundadır.
Ama Dersim kabul etmeyip direniyor.
Örneğin Seyit Rıza köy basıyor, yakıp yıkıyor. Mağdurlar şikayet ediyor. Ne kolluk kuvvetleri, ne devlet suçluları alamıyor. Adalet işlemiyor.

Oğlunu öldüren kişinin aşiretini, köyünü basıyor Seyit Rıza. Taş üstünde taş bırakmıyor. Tüm evleri yakıp yıkıyor. Tüm köylüleri katlediyor. Öyle bir kin ki, mezar taşlarını bile kırıp döküyorlar. Ve cezalandırılamıyor.
Ama kendisi idama giderken “Zulümdür, yazıktır, günahtır” diyor. O köyün masum insanlarına yazık değil miydi?

Şimdi devleti tanımayanın, devletle savaşmayı göze alması gerekir.
Bu durumda da “Öldürdüler, bombaladılar, göç ettirdiler” diye şikayet etmemesi gerekir.
Ne yapacaktı devlet?
Hiçbir anlaşmaya gelmiyorsun. Kanun tanımıyorsun. Tabi ki müdahale edecek.

İsyanın iki yıl boyunca bastırılamaması nedeniyle mecbur kalınarak katı yöntemlere başvuruluyor. İsyanda yer aldığı tespit edilen köyler zorunlu göçe zorlanıyor. Bu doğru değil belki ama başka çaresi de yok.
Tunceli kanunları arasında bu madde mevcut zaten. “Gerek duyulduğu takdirde, lüzumu görülenler başka bölgelere yerleştirme yapılabilir” deniyor. Neler olacağı farkedilmiş ki bu kanunu koymuşlar. Çünkü Osmanlı’da kaç sefer bölgeye müdahale edilmiş, netice alınamamış.
 
SEYİT RIZA GERÇEĞİ..
Çapulcu feodal derebeyi Seyit Rıza idama giderken “Evladı Kerbelayız, zulümdür, günahtır” demiş ya;

Zulümden şikayet eden bu eşkiyadan daha zalimi çıkmamıştır Dersim’den. Anlatalım:
Seyit Rıza’nın oğlu Bava bir görüşmeden dönerken pusuya düşürülerek öldürülür.
Katilinin Sadoğlu aşiretinden olduğu söylenir.
Seyit Rıza silahlı adamlarıyla aşiretin köyünü basar.
Herkesi çoluk-çocuk-kadın-yaşlı demeden katleder.
Evleri yakar. Taş üstünde taş bırakmaz.
Öyle bir kindir, öyle bir zalimliktir ki bu hırsını alamaz, köy mezarlığına bile saldırırlar.
Mezar taşlarını yerlerinden söker, mezarları parçalar, dağıtırlar.
Yani sağ olanların canını almakla yetinmemiş, geçmişteki ölülerine bile saldırmıştır.
Üstelik katlettiği insanlar da Alevidir.

Bu bilgiyi Alevilerden saklarlar. Açığa vurulsa bir anda gözden düşecektir ama siyaseten gizlerler.

O dönemin ünlü bir Alevi ozanı vardır Dersim’de, adı Sey Qaji.
Seyit Rıza, bu ozandan oğlu bava için bir ağıt yazmasını ister.
Ancak Sey Qaji kabul etmez: “Sen ki Sin’i yaktın, ben senin acına rağmen oğluna ağıt yakamam” der.

Kurtuluş Savaşı sırasında İngilizlerin kışkırtmasıyla çıkarılan Koçgiri İsyanının elebaşılarından Alişer ile Baytar Nuri’yi devlete teslim etmeyip, onlarla yeni bir isyana hazırlanan çapulcu Seyit Rıza’nın hainliğini görelim şimdi:

Tarih: 30 Temmuz 1937

“Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığına,

Yıllardır, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp, Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor.

Türk Hükümeti son olarak, hükümetle yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında
tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı. Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930′da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor. Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın bombaları, zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık. Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan’da işkence yaparak almak istiyor.Hapisler, ağzına kadar masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye’nin ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor. Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini,
kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor. Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım.”

Seyit Rıza Dersim Generali

Bu mektubu inkar edemiyorlar ama Seyit Rıza’yı kurtarmaya çalışan zihniyet, mektubu onun yazmadığını, Nuri Dersimi’nin yazdığını iddia ederler. Diğer yalanları gibi bu da yalandır. Bu mektup, işbirlikçi ihanetin belgesidir.


Seyit Rıza’ya seyitlik babasından kalmıştır. Bu şeyh-seyit denen soytarılar babadan oğula, oğuldan toruna sömürür milleti.
Şeyh Sait ya da Seyit Rıza farketmiyor. Çünkü Şeyh’in karşılığı, Seyit’tir.
İkisinin de isyanı Cumhuriyetedir, devrimleredir.

Türkiye Cumhuriyeti şeyhler (seyitler), dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” denilmiş o yıllarda.
 
Aradan geçen 70 yıla rağmen bugün bile ortalık şeyh, seyit, mürit, meczup, ulema kaynıyor.
Aşiretler dimdik ayakta. Ağalar, derebeyleri hala hüküm sürüyor. Bu feodaller partilerde milletvekili olarak yer alıyor. Liberali, sosyalisti bile feodalleri ağzına almıyor, feodalite aleyhine konuşmuyor. Hatta kaypaklığı ve işbirlikçiliği nedeniyle ÖDP’den düşürülen Ufuk Uras, feodaliteyi problem olarak gören genelkurmay başkanının yargılanmasını isteyecek kadar feodalite savunması yapıyor. Daha da ileri gidiyor, meclisteki konuşmasının son cümlesini Seyit Rıza denen çapulcu feodal derebeyinin sözleriyle tamamlıyor.

Kurtuluş Savaşının başlangıcından Atatürk’ün ölümüne kadar geçen 18 yıl içinde tam 26 isyan çıkarılmış.
Dökümü aşağıda. Hepsi gerici feodal isyanlar. Bir tanesi bile haklı bulunabilir mi?

1919-1922 – Simko İsmail Ağa İsyanı
11 Mayıs 1919 – Ali Batı İsyanı
21 Mayıs 1919 – Mahmut Berzenci İsyanı
6 Mart 1921 – Koçgiri İsyanı
4 Eylül 1924 – Beytüşşebab İsyanı
13 Şubat 1925 – Şeyh Sait İsyanı
10 Haziran 1925 – Nehri İsyanı
7 Ağustos 1925 – Reşkotan-Raman İsyanı
Kasım 1925 – I. Sason İsyanı
16 Mayıs 1926 – I. Ağrı İsyanı
21 Ocak 1926 – Hazro İsyanı
7 Ekim 1926 – Koçuşağı İsyanı
26 Mayıs 1927 – Mutki İsyanı
13 Eylül 1927 – II.Ağrı İsyanı
7 Ekim 1927 – Bıcar İsyanı
6 Temmuz 1929 – İt Resül İsyanı
20 Eylül 1929 – Tendürek İsyanı
26 Mayıs 1930 – Savur İsyanı
20 Haziran 1930 – Zilan İsyanı
21 Temmuz 1930 – Oramar İsyanı
7 Eylül 1930 – III. Ağrı İsyanı
24 Ekim 1930 – Pülümür İsyanı
Eylül 1930 – II. Mahmut Berzenci İsyanı
Kasım 1931 – Şeyh Ahmet Barzani İsyanı
Ocak 1937 — II. Sason İsyanı
21 Mart 1937 – Dersim İsyanı


Ortada eleştirilecek kadar büyük bir katliam varsa o dönemin solcuları neden eleştirmemiştir?
Hani var mı TKP’nin o döneme ait bir eleştirisi?
Var mı Nazım Hikmet’in bu konuda bir şiiri ya da yazısı?
Çünkü gerici feodal isyanların yanında olmak istememişlerdir.
Örneğin; Şeyh Bedreddin isyanı çok daha büyük boyutludur ve destanlaştırmıştır bu isyanı. Akşam gezintisi şiirinde Ermeni katliamını yazmıştır. Ama Dersim hakkında tek bir satırı bile yoktur.

TKP 1920′lerde de, 30′larda da faaldi. Yasaklandığı yıllarda da durmuş değil.
Dergilerle mücadelesini sürdürüyordu. İllegal bile olsa, hiç mi duymadılar?
Gazeteler harekatı yazıyor o günlerde, mümkün mü bilmemeleri?
Sovyetler de, İngilizler de, Fransa ve Amerika da harekattan, olaylardan haberdardı. Hiçbirinden tek bir eleştiri gelmedi.
Hatta İngiltere ve ABD’nin olumlu raporları var. Yani, onlar bile eleştirecek bir yan bulamamış.
Bugünden 70 sene öncesine bakınca eleştirmek mümkün.
Ama o günün koşullarında devlete isyan edenler hangi ülkede hoşgörülebilir?
Denilebilirmi ki şu ülkede olsaydı, bu tür bir müdahale yapılmazdı, çok daha demokratik yaklaşılırdı.
Öyle bir ülke göremiyorum.

Bu üzücü olayların tekrarlanmaması için eleştirelim elbette. Ama eleştirirken objektif olalım.
İntikamcı, kinci bir toplum yaratmayalım. Kimse kalkıp da “Türklerle aynı gökyüzünü paylaşmak istemiyoruz” demesin, diyemesin. "İntikam! İntikam! Türklerden intikam!" diye haykırmasın. Yoksa bu çağda çok daha acı olayların yaşanmasının önüne geçilemez.
Kurtuluş Savaşı sırasında ayrılıkçı Kürt isyanı çıkaran Nuri Dersimi'yi Seyit Rıza yanına alır, onu kendine danışman yapar. Devletin "teslim et" taleplerini geri çevirir. Bu Nuri Dersimi'nin kendi sesinden (Atatürk'ün gençliğe hitabesini taklit ederek) yaptığı konuşmaya ve intikam çağrılarına İNTERNETTEN ULAŞABİLİRSİNİZ.
 
Seyit Rıza’nın eşinden de bahsedelim biraz:

Seyit Rıza’nın karısı aşırı fanatik bir Kürt milliyetçisi. Silah kullanmasını iyi bilen gözü kara bir kadın.

“Dedeman Aşireti köyüne mola vermek maksadıyla uğrayan, Besi adlı kadının yanına gelen ihtiyar, Cafer Dede ‘ye ;

- Ey söyle bakalım Cafer Dede. Umumi siyaset durumu nasıl diye sorar. Cafer Dede, Seyit Rıza’nın karısına sağ eliyle sakalını sıvazladıktan sonra heyecanlı olarak anlatmaya koyulur.

“Alamanlar, Capanlarla bir olup Fransızları titretmeye başlamışlar. Ruslar da diş biliyorlarmış. İspanya Yahudileri de, birbirine girmiş. İngiliz Kralı Atatürk’e misafir olmuş. Seferberlikte biz İngilizlerle olsaydık, biz üste çıkardık. Çünkü İngilizler kurnaz adamlar, dünyayı parmaklarında oynatıyorlar. Akıl istersen Frengistan. Güzel istersen Gürcistan, Eroğlu istersen Türkistan” diyerek sözlerine devam etmek isterken Besi hemen söze katılarak ;

“Uşaklıktan ruhunuzu benliğinizi kaybetmişsiniz koca bunak! Eroğlu er istersen! Kürdistan’da bulunur” diye azarlar. Cafer Dede Besi’nin bakışları arasında korkarak kendini savunmak ister.

“Irkımız Hazer Türklerinden gelir. Kitaplar böyle yazar. Büyüklerimiz de böyle söyler. ” der Cafer Dede. Bunu söylemişti ki, mermiyi alnının orta yerine yedi. (s-20 )”

Besi köylülere dönerek;

“Hazreti Ali Hürmeti için,on iki imam adına bu adam öldürüldü diye belirtmiştir.
( Barbaros Baykara, Dersim 1937 s-21)”

İşte Seyit Rıza çapulcusu ve eşi'nin portresi bu. Doğan Avcıoğlu'nun "Türkiye'nin Düzeni" kitabında belirttiği gibi 230 köye hükmeden, köylülerden haraç gibi vergi toplayan bu derebeyininin devletin bölgeye gelmesini istememesinin sebebi açık olarak ortadadır.

KAYNAK...PANTE..BİLİMSELFELSEFE.NET.
 
Geri
Üst