Depremin Dili

snıper

New member
Katılım
17 Ocak 2006
Mesajlar
2,345
Reaction score
0
Puanları
0
Kâinatta cereyan eden her olayın bir dili, verdiği mesajı vardır. Deprem de bu hadiselerden sadece biridir. Zahiri bir bakışla çirkin gözükebilir ancak kader açısından birçok hikmetleri olmalıdır. Sorun bu tür olayları çok yönlü okuyamamaktan kaynaklanmaktadır.

Oysa mümine düşen her isim ve olayı dörtlü (evvel-âhir, zâhir-bâtın)perspektifinden okumasıdır. Zira bir olayın sadece zâhirine bakmak ve zâhiri yönüyle okumaya çalışmak onun birçok sıfat ve hususiyetini tanınmasını ihmale sebep verecektir. Bu hususta Kehf suresinde (olayları zahiri yönü ile okumaya çalışan bir karakteri sergileyen) Hz. Musa (a.s) ile kendisine Cenab-ı Hak tarafından ilim ve rahmet verilmiş kullarından birisi’ arasında geçen kıssa, görüş açısının çok yönlü olması gerektiğine dair önemli dersler sunmaktadır.

Surenin özellikle 79-82. ayetleri arasında geçen diyalogda şunlar zikredilir: ‘Şim­di sa­na hak­kın­da sa­bır­sız­lık gös­ter­di­ğin o me­se­le­le­rin iç­yüz­le­ri­ni tek tek bil­di­re­ce­ğim. Ev­ve­la, o ge­mi, de­niz­de ça­lı­şan bir­ta­kım fa­kir­le­re ait idi. Ben onu kas­den bir mik­tar ze­de­le­dim. Zi­ra öte ya­nın­da, sağ­lam olan bü­tün ge­mi­le­ri gas­be­den za­lim bir hü­küm­dar var­dı. Oğ­lan ço­cu­ğu­na ge­lin­ce: Onun ebe­vey­ni mü­min in­san­lar idi. Bu ço­cu­ğun on­la­rı ile­ri­de az­gın­lı­ğa ve küf­re sü­rük­le­me­sin­den kork­tuk.

On­la­rın Rab­bi­nin, ken­di­le­ri­ne, onun ye­ri­ne da­ha te­miz, da­ha ha­yır­lı, mer­ha­met­te on­dan da­ha his­li bir ço­cuk ih­san et­me­si­ni di­le­dik. Ge­le­lim du­va­ra: O du­var şe­hir­de­ki iki ye­tim ço­cu­ğa ait­ti. Du­va­rın al­tın­da on­la­ra ait bir de­fi­ne gö­mü­lü idi. Ba­ba­la­rı, sa­lih, iyi bir in­san­dı. Rab­bin on­la­rın re­şit ola­cak­la­rı ça­ğa ge­lip, de­fi­ne­le­ri­ni o za­man çı­kar­ma­la­rı­nı ira­de bu­yur­du. Bü­tün bun­lar Rab­bin­den bi­rer lü­tuf ve rah­met olup, ben hiç­bi­ri­ni ken­di gö­rü­şüm­le yap­mış de­ği­lim. İş­te hak­kın­da sa­bır­sız­lık gös­ter­di­ğin me­se­le­le­rin iç­yü­zü bun­lar­dan iba­ret­tir.’

Efendimiz (S.A.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: ‘Müminin her işine şaşarım, çünkü onun işleri tamamen hayırdır. Bu da ancak mümine özgüdür. Çünkü O, sevindirici bir şeyle karşılaşınca şükreder, Hayır Olur. Zararlı ve üzücü bir şeyle karşılaşınca da sabreder, bu da hayır olur.’ Deprem gibi hadiseler de mümin için negatif ibadet türü imtihan çeşididir.

Buradan hareketle mümin çevresinde cereyan eden her olayı sabırsızlık göstererek aceleyle yorumlamamalıdır. Her şeyin, her olayın perde önü dış yüzüne, mülk denir. Perde arkası iç kısmına da melekût denir. Örneğin bir insana sadece dış cephesi ile bakacak olursak onun sadece bedenini görmüş oluruz. Ancak o insanın bir de iç kısmı vardır ki, görünen dış cephesinden çok daha kompleks özelliklere sahiptir. Yine bir meyvenin görünen haline ait resmi onun evveli ile tamamlanmalıdır. Evvelinin çekirdek olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Hâlihazırdaki görüntüsü de bir süre sonra yani ahirinde çürüyüp toprak olacaktır. O çekirdeğe bu özellikleri ile bakılacak olursa hakikati daha doğru anlaşılır.

Sorunuza bu perspektiften bakarak cevaplayacak olursak muhakkak depremlerin de ilerisi adına göremediğimiz nice hayırlara kapı aralayabileceğini söyleyebiliriz. Bunları sıralamak istikbale dair hüküm vermek olur, ancak genel olarak bir musibetin arkasından zuhur edecek nice hayır ve güzellikler olabilir. Mümine düşen Cenab-ı Hakk’ın hikmet ve adaletine rıza göstermek olmalı, ‘Neylerse güzel eyler’ demelidir. Örneğin depremde vefat eden müminler cennetle müjdelenmiştir. Zira bu tür musibete uğrayanlar şehadetle, yaralanmakla ya da durumlarına sabretmekle bir şekilde imtihanı kazanırken, selamette kalanlar da onların yardımına koşarak, acılarını paylaşarak kendi imtihanlarını kazanma imkânı bulurlar. Kısa ve fâni hayat ebedi saadet yurdu ile kıyaslanabilir mi? Olaya sadece bu yönüyle bakılacak olsa bile, geçici acı ve elemler karşısında ebedi mutlulukların tercih edilmesi inanan biri için mantığa en uygun olanı olsa gerektir.

Belki bu deprem farkına dahi varmadığımız kusur ve günahlarımıza kefaret ol­muştur.

Belki de Türk-Kürt, doğu-batı ayırımı yapmaksızın yardımlaşma yarışına giren halkımızın fedakârlığı karşısında sevgi tohumları yeşerecek, halkları birbirine düşürmeye çalışanların oyunları bozulacak ve memleketimizin son günlerde içinde bulunduğu terör olaylarının sona ermesine vesile olacaktır.

Bunların dışında depremin maddi faydaları da söz konusu olabilir. Örneğin depremler yeryüzünde yükselme ve alçalmalara yol açar. Ayrıca nehirlerin yatak değiştirmesine sebeptir. Kainatta başıboşluk, tesadüfilik olmayacağına göre bütün bu hareketlenmelerin bilimsel olarak farkına varmadığımız farklı faydaları söz konusu olabilir. Örneğin nehir yataklarının değişimi ile su görmeyen yeryüzünün farklı katmanları cansuyuna kavuşmuş olabilir.

Yine depremler neticesinde kömür, doğalgaz, zengin minarel ve organiklerin ve daha bir çok yeraltı zenginliklerinin keşfi ve ekonomiye kazanımı mümkün olabilir. Yer altı katmanlarında gizli petrol yataklarının hareketlenmesine yol açabilir. Birer öngörü olarak sunmaya çalıştığım bu örneklerin her birisi ayrı uzmanlık alan konusu olup bu mevzuların ehlince araştırılıp bilgilendirmeleri gerekir kanaatindeyim.

Özetle bir mümine düşen olayların dilini anlamaya çalışması, bu tür olayları negatif ibadet türü imtihan çeşidi olarak görmesi, O’na rıza ile teslim olması, olası kusur ve günahlardan temizlenmek için de istiğfar etmesidir.

Cüneyt Eren
 
Geri
Üst