Deniz Feneri az! Okyanus Feneri lazım bunlara...

Vtnsvr

New member
Yüzyılın tokadı...

Deniz Feneri.

Bakıyorum yazılıp çizilenlere...

Hep aynı benzetmeler yapılıyor:

"Dindar insanlarımızı kandırarak..."

"Temiz duyguları kandırarak..."

"Hassas yürekleri kandırarak..."

"Vicdanlı insanlarımızı kandırarak..."

"Saf Anadolu insanını kandırarak..."

*

Yok öyle!

*

Kendinizi kandırmayın...

Saf maf değil, o para kaptıranlar.

*

Bu dünyada her türlü katakulliye rıza gösterip, öbür dünyayı makbuz karşılığı satın almaya kalkan... Kaç euroysa ödeyip, cennette tapu kapmaya çalışan Şark kurnazı onlar.

*

Üzülmeyin sakın.

*

Gariban şehit çocuklarının yırtık pırtık çoraplarla gezdiği bir ülkede, Mehmetçik Vakfı dururken, Tanzanya’daki yoksullara iftar vermeye çalışıyorsa "vicdan sahibi" Anadolu insanı...

Bırakın dolandırsınlar kardeşim!

*

Sevaptır.


Yılmaz ÖZDİL


http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/9839332.asp?yazarid=249&gid=61&sz=40330
 

babaka26

New member
ihtiyaci olana gider dedik para gönderdik, aç olan doyar dedik aş gönderdik, üşüyen ısınır dedik kömür-battaniye gibi şeyler gonderdik, daha neler yaptik giden gitti yerine ya ihtiyaci olana yada cebe
 

Vtnsvr

New member
Deniz Feneri Türkiye’yi sarsacak


Bundan birkaç ay önce Almanya’da Deniz Feneri Derneği ile ilgili çok önemli bir dava başlayacağını sizlere ilk ben duyurmuştum. O yazıda çok ilginç bir detay vardı:

Deniz Feneri Derneği ile ilgili tutuklanan üç kişi tam 8 aydır cezaevindeydi. Bu, Alman hukukunda çok nadir görülen bir durumdu. Almanya’da hiçbir davada sanıklar haklarında iddianame hazırlanıp mahkemeye çıkarılmadan bu kadar süre tutuklu kalmamıştı.

Peki, tutukluluk neden bu kadar uzun sürmüştü? Çünkü, bu olay Almanları çok şaşırtmıştı. Yardım için büyük organizasyonlarla toplanan paralarının kimilerinin çıkarı ve siyasi faaliyetler için kullanılmasını akılları almıyordu. Bu nedenle çok titiz bir çalışma yapıldı ve her şey dört başı mamur olarak hazırlandı.

Alman hukukuna göre bu tür davalar yıllarca sürmüyor. Duruşmalar da kısa aralıklarla ve dava bitene kadar yapılıyor. Yani bizdeki gibi duruşmaların arasında aylar yok.

Bu davanın mahkûmiyetle sonuçlanmasının Türkiye’deki etkileri sanıyorum çok büyük olacaktır. Çünkü her ne kadar Almanya’daki dernek yöneticileri Türkiye’deki Deniz Feneri ile ilişkilerinin bulunmadığını söylese de, Alman savcı toplanan paraların neredeyse tamamının Türkiye’deki siyasi faaliyetler için harcandığını ve birilerinin de cebine girdiğini ileri sürüyor. Davanın bu şekilde bitmesi halinde Türkiye’de de çok ciddi tartışmalar başlayacaktır.

Almanya’daki dava bu tür “yardım amaçlı para toplama operasyonlarının” aslında buzdağının görünen küçük bir parçası olduğunu gösteriyor. Olayın altı kazındıkça çoğu dar gelirli milyonlarca insanın dini ve insan duygularının nasıl sömürüldüğünün ortaya çıktığını görebiliriz.

Bazı gazetelerde Deniz Feneri olayı ile Yimpaş ve benzeri dolandırıcılıklar bir tutuluyor. Oysa bana göre arada dağlar kadar fark var. Birinde (Yimpaş) insanların “avanta” duyguları körükleniyor. Az bir yatırımla çok para kazanma hırsları körükleniyor. Bir tür “aptallıktan” yararlanılıyor.

Oysa Deniz Feneri benzeri operasyonlarda insanların direkt manevi duygularına hitap ediliyor. “Aptallıktan” değil “hulusü saffet”ten yararlanılıyor. Bence ikincisi çok daha kötü, çok daha insanlık dışı ve ahlaksızca...


*****


Zahit Akman hata yapıyor

Deniz Feneri ile ilgili yazılarımda “Türkiye’nin en önemli kurumlarının başında oturan bir kişi de ‘para taşıyıcısı’ olarak dosyada yer alıyormuş” diye yazmıştım. Ama o yazı yazıldığı sırada isim vermek hem hukuken hem de ahlaken sakıncalıydı. Çünkü elimde sadece “duyum” vardı. Ama bu ismin RTÜK Başkanı Zahit Akman olduğunu biliyordum. O sırada yazmadım.

Zahit Akman bence olayın duyulması üzerine hatalı bir çıkış yaptı. Bir kere konuyla hiç ilgili olmadığı halde makamını kullandı, basın toplantısını makamında yaptı. Suçlama RTÜK ile ilgili değildi. Ahlaki ve akçeli bir suçlamaydı, bu durumda RTÜK makamının kullanılması doğru olmadı.

Akman olayı Ergenekon’la karşılaştırarak medyaya sitem etti. Oysa RTÜK denetiminde olan pek çok televizyon kanalı Ergenekon sanıkları ile ilgili yasaları hiçe sayarak yüzlerce yayın yaptı. Akman’ın aklına ne yasalar ne de bu kanalları uyarmak geldi. Şimdi bundan yakınmak en azından inandırıcı değil.

Zahit Akman, Almanya’ya gidebileceğini söylüyor. Hani “Halep ordaysa arşın burda” diye bir deyimimiz var. Akman bir bahane bulup Almanya’ya gidebilir, iddiayı çürütür.

En önemlisi Akman hakkında yayın yapan Doğan Grubu’nu dolaylı yoldan suçlayarak “RTÜK’ten istedikleri izni alamayanlar bu dosyayı açtılar” diyor. Oysa kimsenin dosya açtığı yok. Akman farkında değil galiba ama haber durup dururken ortaya çıkmadı ki. Alman mahkemesi bir haftadır bu davayı görüşüyor. İddialar da herhangi bir yayın grubunun değil bizzat Alman savcının iddiaları.

Alman mahkemelerinin herhalde Türkiye’deki bir siyasi olaya taraf olacak hali yok.

Can Ataklı

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Deniz_Feneri_Turkiyeyi_sarsacak_197464_4&tarih=06.09.2008&Newsid=197464&Categoryid=4&wid=142
 

Vtnsvr

New member
Alman Savcıya Teşekkür...

İLHAN SELÇUK





Alman Savcıya Teşekkür...

Her sabah iktidarcı-dinci gazetelere şöyle bir göz atarım...

Kaç sabahtır, bakıyorum, sabırla arıyorum; aradığımı bulamıyorum...

Ülkeyi siyasal açıdan bile temelinden sarsacak çapta yolsuzluk iddialarından iktidarcı-dinci medyada söz açılmıyor...

Ama, askere saldırı gırla...

Ordu, anamuhalefet partisi mi?..

Dinci-iktidarcı medya askere karşı azgın mı azgın...

*

Sanki iktidar partisi AKP’yi sarıp sarmalayan yolsuzlukları örtmek için orduya saldırı özellikle tezgâhlanıyor...

Yolsuzlukların çapı, derinliği, AKP ile sarmaş dolaş içeriği dudak uçuklatan türden...

Ama iktidarcı-dinci gazetelerde ne bir ses, ne de bir nefes...

*

Artık dillere düşen ‘Deniz Feneri Davası’nın iddianamesinde ne yazıyor?..

Neler yazmıyor ki?..

Yolsuzluklarla AKP iç içe..

Almanya’da İslam adına Türklerden toplanan paralar 40 milyon Avro’yu geçiyormuş; bunun bir bölümü nakit olarak kuryelerle Türkiye’ye taşınmış...

Türk Hükümeti (AKP) Almanya’da açılan davada sanıkların tutuklanmasına engel olmaya çalışmış...

RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu) Başkanı da işin içindeymiş...

Almanya’dan Türkiye’ye çantalar içinde para taşımış...

Daha neler de neler...

Ama bütün bunları biz söylemiyoruz...

Alman savcı söylüyor...

*

Bugün bizim fıkranın altında sayfanın yarısını kaplayan bir reklam var, yerimiz dar...

Söyleyeceğimizi kısaca vurgulayalım...

İktidarcı-dinci medya ne kadar örtbas etmeye çalışsa da bu dava büyüyecek...

Türkiye’de Ergenekon davası şimdiden çöktü...

Çünkü dava iddianamesi ceza ve usul yasalarına aykırı yazılmış bir sürü ‘hayalat’ı içeriyor...

Ama, Alman savcının hayalatla alışverişi olduğunu sanmıyorum...

*

Uzun lafın kısası Alman savcının ömrüne bereket...

Ortaya koyduğu iddianame AKP’nin içyüzünü, gayri meşru ilişkilerini, kaynaklarını, kısacası zamirini ortaya koyuyor...

Kim bilir, Türkiye’yi başımızdaki iktidarın soygunundan belki de bir Alman kurtaracak...
 

emrah1607

Banned
""Kim bilir, Türkiye’yi başımızdaki iktidarın soygunundan belki de bir Alman kurtaracak...""

bizim bakar körler durumu görürse elin almanına da iş kalmaz .direk sandıkta biz indiririz belki ama dediğim gibi bizim bakar körlerin görmesi lazım . o da biraz zor
 

ErtugruL

ChemisteR
Bugünkü haber manşetlerinde okudum ki tayyeap beyfendi insanları dolandıranların üzerine gideceğine haber yapan bazı medyaya kızmış.
Pes yani!!!Alla alla ne garip:saskin
 

ahmetcan

New member
Bu işlerde neredeyse markalaşmış bir kurumun, dolandırıcının önde koşanı çıkması artık varılabilecek son noktadır. Bence yapılması gereken en güvenli şey çevredeki yoksul insanların bizat araştırılıp yardımın elden yapılmasıdır. Bu saatten sonra kime güvenip de yardım edecek bu kadar mağdur insan? Yazık.
 

ramo46

New member
Sıkışmış siyasi halleri


İktidarda bulunan siyasiler basını sevmez. Sevmedikleri, “özgür basın”dır.
Siyasi iktidarın denetiminde, etkisi altında olan, hatta iktidar nimetlerinden
yararlanan basın da hep olagelmiştir.

Tayyip Erdoğan dün yeni bir saldırı başlattı. Hedefini de açık açık söyledi.


Sıkıntısı, Doğan Grubu gazetelerindeki Deniz Feneri “hırsızlığı” ile ilgili haberler.


Deniz Feneri olayı yolsuzluktan da öte, adi bir hırsızlık olayıdır. İnsanların dini
duygularını sömürerek para toplamak, sonra bu paraları ticaret, hatta siyaset
için kullanmak düpedüz hırsızlıktır.


Almanya’da görülen bu davayla ilgili haberler bir süredir bütün önemli
gazetelerde yer alıyor. Bu haberlere yer vermeyenlerse, AKP’ye yakın gazeteler ve televizyonlardır. Bu gazeteleri okuyanların Deniz Feneri rezaletinden ve davanın Almanya’daki seyrinden haberi yok.
Tayyip Erdoğan’ın rahatsız olduğu haberler de bu haberler. Çünkü hırsızlıkla
toplanan paraların ucunda bir AKP bağlantısı olabileceğine ilişkin bazı işaretler bulunuyor.

Erdoğan bunun için köpürmüş ve herhalde “en iyi savunma saldırıdır” diye
düşünüp harekete geçmiştir.


***

Eğer AKP’nin, AKP hükümetinin ve çevresindeki bürokratlardan herhangi birinin
Deniz Feneri rezaletiyle bir ilişkisi yoksa, normal olan, gerekli açıklamalar yapılarak, belgeler ortaya konularak olayın aydınlanmasına çalışılmasıdır.

Erdoğan normal yolu seçmedi. Tipik bir “sıkışmış siyasi hali” ile düzeyini de ne
yazık ki fazla aşağıya çektiği bir saldırıda bulundu.


İktidar sahiplerinin çevrelerinde bol miktarda “şakşakçı” bulunur. Dün Erdoğan kendisinden geçmiş şekilde konuşurken bazı önde gelen AKP’liler de gevşek gülümsemelerle onu izliyordu.

Ama Erdoğan bunlara itibar etmesin. Yaptığının yanlış olduğunu, bu düzeysiz saldırının aslında kendisine zarar verdiğini söyleyenlere itibar etsin.


Dün Erdoğan’ın konuşmasını izlerken yaklaşık on yıl önceki bir sahneyi hatırladık. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller kendisini siyaseten kurtarmak için son bir hamle olarak basına saldırmıştı. Sultanahmet Meydanı’nda Erdoğan’ın dünkü üslubunun aynısıyla, ağır ama mesnetsiz iddialarla esmiş köpürmüştü.

Bugün Çiller evinde oturuyor. Kendisi hakkında “iyi bir başbakandı” diyeni bulmak da zor. Hatta birkaç yıl sonra gençler adını bile zor hatırlayacak ya da
hatırlamayacak.

Sıkışan siyasinin halleri böyledir. Sıkışmamış, rahat, ne yaptığını bilen siyasinin halleri ise bunun tam tersidir.

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Sikismis_siyasi_halleri_197613_4&tarih=07.09.2008&Newsid=197613&Categoryid=4&wid=11
 

nedensiz35

New member
Gariban şehit çocuklarının yırtık pırtık çoraplarla gezdiği bir ülkede, Mehmetçik Vakfı dururken, Tanzanya’daki yoksullara iftar vermeye çalışıyorsa "vicdan sahibi" Anadolu insanı...

Bırakın dolandırsınlar kardeşim!

*

Sevaptır.

:clap:clap:clap

harika olmuş. çok süper.
 

ramo46

New member
Bu yorumda Almanyadaki bir Vatandaşımızdan


Cok güvenmistim
Bende Deniz Fenerine Bir kac defa Katkida Bulundum Fakat ALMAN polisinin FRANFURT Daki Baskini Sonucu 8 milyon EURONUN Kanal 7 ye Aktarildigini ögrendim Ve Artik Vermek isteyenlerede vermeyin Diyorum Güvenilecek kimse Kalmamis Hele Bu Hükümet Döneminde Milletin dini Duygularini Sömürerek Heryerden Din üzerinden insanlari Kandiriyorlar yaziklar olsun Bu Paralari yiyenler insallah en Kötü Sekilde Belalarini Bulsunlar...

http://www.internethaber.com/comment_view.php?id=155661&type=1
 

hasavci

New member
Dokunmayın kardeşşim,bazı insancıkların aklı başına çok zor geliyor.Yani türkçesi bazıları öpülmekten hoşlanıyor.Menderesle başlayan,Demirel,Turgut Özal,Tansu Çiller,Erbakan (islamcı hırsız) Mesut Yılmaz ve son İslamcı R.Tayyip Erdoğan bu milleti islam adına öpeceksin hiç gıkları çıkmaz,rahatlarlar sana daha çok oy verirler ( Allah rızası için) bizi oymaya devam edin diye.İşte en güzel örneği.Alman savcılar söylüyor KRAL ÇIPLAK ama bizim ülkemizin salak ve yalakaları görmüyor.
 

64general1

New member
Bunların Dini İmanı Para !..






Başbakan, “Paranın yeşili beyazı, rengi milliyeti olmaz” demişti!.. Anlaşılan, para insanı dinden, imandan da çıkarabiliyor!..

Dini bütün Müslüman kardeşlerimizin gözleri, “para” denilince fincan kadar açılıyor, bir muhafazakâr dostumuzun dediği gibi, paranın peşinden yuvarlana yuvarlana gidiyorlar!..

Yargı kararıyla sabit olmasa da, 1 milyon dolar rüşvet iddiası AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Sakarya Milletvekili Şaban Dişli’yi istifaya kadar götürdü!..

Bu durum, dinsiz imansız paranın laiklik karşıtı olacak kadar dinci bir partinin taa tepesine kadar uzandığını gösteriyor!..

Başka bir tepe nokta da Deniz Feneri adlı derneğin Almanya’da topladığı paralardan bir kısmının Kasımpaşalı’ya kadar, yani tepenin de tepesine kadar yol aldığı iddiaları!..

Şaban Dişli olayı denizde bir kum tanesidir!..

Bunun su yüzüne çıkmamış daha yüzlerce, küçük miktarlarda daha binlerce örneği var!..
Aslında 1 milyon dolar da ne ki?..
Türkiye bir talan ve rant cenneti’dir!..
Örneğin, İstanbul’u talan ede ede bitiremediler!..
Önemli olan bu talanın ve rantın nerelere kadar uzandığıdır!..
Biri, iddiaya göre iktidar partisinin tepesine kadar uzanmıştır!..
Çoğu da acaba öyle değil mi?..

Misal; Şaban Dişli veya benzerleri 1 milyon, ya da 20-30 milyon doları cebellezi ettiğinde tek başına mıdır?..
Yani bu para bir kişiye mi gitmektedir?..
Adamı bırakırlar mı?..
Elbette bölüşülecektir!..


Şaban Dişli ortaya çıktı, ama bölüşenler halen karanlıkta!..
Başbakan, İstanbul gibi rant cennetinde 4.5 yıl belediye başkanlığı yaptı!..
En iyisini o bilir!..

Örneğin belediyede bir genel müdür veya daire başkanı malı götürüyorsa, bunun tepelere kadar çıkmaması mümkün müdür?..
Diyelim ki, bir memur tek başına malı götürebilir mi; şefi, müdürü onu bırakır mı?..
Elbette bölüşülecek!..
Şaban Dişli’nin istifası tek başına bir önem ifade etmiyor!..
Film icabı, göstermelik bir istifa olarak kalıyor!..
Onun yargı önüne çıkması, eğer rüşvet aldığı ispatlanırsa, nerelerde kimlerle bölüşüldüğünü de anlatması gerekiyor!..

Deniz Feneri örneği tam bir rezalet!..
AKP iktidarıyla birlikte ortaya çıkan sözüm ona bir yardım kuruluşu!..
TV reklamları halen devam ediyor, özellikle de Ramazanlarda parsayı topluyor!..

Kurban Bayramları’nda kesim yerleri açıyor, deri bağışları toplayıp deri ticareti yapıyor!..
Bunun Almanya’daki kolunun bombası patladı!..
Toplanan milyonlarca Euro’nun nereye gittiği belli değil!..
Aslında belli de, Alman Mahkemesi henüz karara bağlamadı!..

AKP takımından RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın da Almanya’dayken paraların Türkiye’ye transferi için kuryelik yaptığı iddia ediliyor!..
Daha da vahimi, para trafiğinin Başbakan’a kadar uzandığı ve Alman savcının, “Türk Hükümeti’nin tutuklamaların kaldırılması için baskı yaptığı” iddiası!..
Bunlar birbirinin “kardeşi”, elbette birbirlerini kollayacaklar, bu işler o kadar ucuz mu?..

Sonuç olarak, dinci kardeşlerimiz bir takım yardım dernekleri ve vakıflarla dini-imanı olmayan paralardan kanat yapmış uçuyorlar!..

“Kimsesizlerin Kimsesi”, “İnsani Yardım Vakfı” ve bunların benzerleri, yeni yeni “haftalar” icap edip, (Yetimler Haftası, Kutlu Doğum Haftası gibi) ya da dünyanın öteki ucundaki İslam ülkelerine deprem, tsunami gibi bahanelerle yardım toplama faaliyetlerini hızla sürdürüyorlar!..

Bu arada merhametleri istismar edilen mütedeyyin insanlarımız da kaz gibi yolunuyor!..
Dini imanı olmayan para, bazılarını işte böyle dinden imandan çıkartıyor, gerçek dindarlar da soyulduklarıyla kalıyor!..
Ve her nedense bu ve benzeri olaylar, hep dini imanı kimseciklere bırakmayan din işportacısı partiler iktidara geldiği zaman oluyor!..




Not: Kaynak Sözcü Gazetesi
 

Vtnsvr

New member
Köşe Yazarı Azmış...

Okay GÖNENSİN


http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10329

Bu sayısı az olan köşe yazarları Tayyip Erdoğan’ın köşe yazarları. Kendisi aynen öyle söyledi: “Senin maaşlı köşe yazarların var, silahşörlerin var. Benim o kadar köşe yazarım, silahşörüm yok.”

Bu cümle Erdoğan’ın Doğan Grubu’na karşı, Deniz Feneri hırsızlığı haberlerini gerekçe göstererek açtığı savaşın mantığını gösteriyor.

Tayyip Bey bir savaşa girmiş ama onun köşe yazarı sayısı daha azmış... Bu, sadece Doğan Grubu gazetelerinde çalışan gazetecilere, köşe yazarlarına değil, AKP’ye yakın gazetelerde yazanlara da ağır bir hakarettir.

Basın özgürlüğü... Bağımsız basın... Özgür basın... Fikir özgürlüğü... Köşe yazarının fikirlerini özgürce savunabilmesi... Farklı fikirlerin uygarca tartışılması... Bunların hiçbiri Erdoğan için bir anlam ifade etmiyor. O, köşe yazarlarını saymış, “kendisine ait olanların” daha az olduğuna karar vermiş.

Erdoğan “köşe yazarı” nın arkasına “silahşor” kelimesini de ekliyor. Onun için köşe yazarı silahşor demekmiş. Tayyip Bey’in köşe yazarlığını yapan, aslında kendisine ait olan “silahşör” sayısı da azmış...

Deniz Feneri hırsızlığı ile ilgili haberlere gelirsek... Bu konuda “Tayyip Erdoğan’a ait olmayan” basında çok sayıda haber yayınlandı. Haberlerin bazıları fenerin ucunun Başbakanlığa kadar ulaşabileceği iddialarını içeriyor. Bunların doğruluğu soruşturmanın devamında ortaya çıkacaktır.

“Tayyip Erdoğan’a ait olan basın” gibi “siyasi iktidardan bağımsız basın” da Ergenekon soruşturması ve davasıyla ilgili en küçük iddiayı bile haber yaptı. Ki bazıları da meslek etiği açısından eleştirilebilir.


Konu Ergenekon olunca her bilgi kırıntısının haber olması doğaldır, konu Deniz Feneri hırsızlığı olunca “birilerini” rahatsız edecek haber yapılamaz... Başbakan’ın ve çevresinin “habercilik” ve “gazetecilik” le ilgili mantığı bu kadar basittir. Bu kadar basit olduğu için de köşe yazarlarını silahşor olarak görüyor ve “bana ait olanlar-olmayanlar” ayrımına gidiyor.

Başbakan’ın “mahalle dedikodusu” üslubuyla basın savaşına girişmesinin Tansu Çiller’in son dönemini andırdığını dün yazmıştık. Ama dünkü konuşması Erdoğan’ın bu üslubu en alt düzeyde devam ettireceğini gösteriyor.

“Sana bir hafta süre...” dedi... Bu bir hafta süre içinde o da bir şeyler açıklasın... Deniz Feneri hırsızlarının çalıp Türkiye’ye gönderdiği paraların nerede olduğunu açıklasın... Şaban Dişli’nin 1 milyon dolarını açıklasın... Sabah-atv grubunun satışını açıklasın... Gaziantep’teki arsa vurgununu açıklasın... Tayyip Bey’in söylediği gibi “bu hamurlar da daha çok su kaldırır...”

“Sana bir hafta süre...” diye başlayan, “mahalle” düzeyindeki bir tehdit ve şantaj üslübu değil Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’na, hiç kimseye yakışmaz, yakışmamalıdır.
 

HTML

Üst