Demokrasimizin sekteye uğradığı gün..27 Mayıs

€rd@ls10

Altın Üye
Altın Üye
Katılım
2 Ocak 2008
Mesajlar
16,867
Reaction score
0
Puanları
0
47 yıl sonra 27 Mayıs

Bugün 27 Mayıs’ın 47’inci yıldönümü. Türkiye’deki ilk askeri darbe... İktidardaki Demokrat Parti’nin ülkeyi kardeş kavgasına götürdüğü gerekçesiyle bir grup subay, 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine el koymuş; TBMM feshedilmiş, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere Demokrat Partililer tutuklanmış; Yassıada yargılamaları sonunda, 17 Eylül 1961’de başbakan Menderes ile bakanları Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu idam edilmişti.
27 Mayıs’la Türkiye’de “10 yılda bir darbe geleneği” başladı. Bir sonraki darbe 12 Mart 1971’deydi, 3 idamın “rövanşı” 3 gencin idamıyla alındı. Menderes, Polatkan ve Zorlu’ya “iade-i itibar” sağlanması ise 30 yıl aldı. 30 yıl sonra cenazeler, İstanbul Topkapı’da yaptırılan Anıtmezar’a nakledildi.
Halkın coşkuyla desteklediği 27 Mayıs 1961 darbesi, 1963’te “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” ilan edildi. Anayasanın rafa kaldırıldığı bugünün yıldönümünde resmi kutlamaların Anayasa Mahkemesi’nde yapılması çelişkisi, üçüncü darbe olan 12 Eylül’de son buldu. 1981’de, 1960 darbesini yapan Milli Birlik Komitesi üyeleri, 27 Mayıs’ın yıldönümü nedeniyle toplu halde Anıtkabir’e gitmek istediler. Ancak Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı izin vermedi. 1982 anayasası ile de “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” kaldırıldı.

Darbe sonrası DP’li siyasetçilerin yargılandığı Yassıada mahkemelerindeki “utanç”, 30 yıllık yayın yasağının sona ermesiyle ortaya çıktı. Menderes-Ayhan Aydan aşkının sorgulanması, Bebek Davası, Külot Davası gibi incitici davalar, yaptırılmayan savunmalar, Mahkeme Başkanı Salim Başol’un sanıkları azarlayan ve küçük düşüren üslubu yazı dizileri ve kitaplarla kamuoyuna sunuldu. Mehmet Ali Birand, Can Dündar ve Bülent Çaplı’nın birlikte hazırladığı 10 bölümden oluşan “Demirkırat” belgeselinin, 1991’de devlet televizyonu TRT’den gösterilmesiyle de Türkiye 30 yıl sonra 27 Mayıs’la yüzleşmeye çalıştı; aynı adlı kitap onlarca baskı yaptı.

27 Mayıs’la hesaplaşmaya rağmen, 12 Eylül anayasasına kıyasla “özgürlükçü” olarak anılan 1961 Anayasası da, son yıllarda tartışılır hale geldi. AK Parti hükümetinin, sivil anayasa çalışmalarını başlatmasıyla gündeme oturan tartışmada; 61 Anayasası’nın Türkiye’nin gördüğü en demokratik anayasa olduğunu söyleyenlerin karşısında, “seçilmişlerin karşısında bürokratik elitin gücünü garantiye alan ve halkoyuna güvenmeyen özgürlükçü sistem” eleştirileri de dile getiriliyor
27 Mayıs’ın nedenleri arasında gösterilen “555K” da; parlamento, hükümet ve kurumlar arasında gerginliğin arttığı aynı dönemde, Cumhuriyet mitinglerine ilham kaynağı oldu.

5 Mayıs 1960’da Kızılay’da Demokrat Parti aleyhine öğrencilerin yaptığı protesto eyleminin parolasıydı 555K. Yani, 5’inci ayın, 5’inci günü, saat 5’te, Kızılay’da...

Geçen yıl buna atfen, 222A parolasıyla düzenlenen protesto gösterisi de, “İkinci ayın, ikinci günü, saat 2’de Anıtkabir” randevusu veriyordu.

27 Mayıs’ın 38’inci yılına damgasını vuran tartışmalardan biri de, Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın 27 Mayıs’ı ihtilal olarak görmediğini söyleyip, “Aslında bir devrimdir” açıklaması oldu.

http://www.ntvmsnbc.com/news/447873.asp
 
Demokrasi hiç bir zaman yerine oturmadi ki. Eline sağlık.
 
Demokrasi hiç bir zaman yerine oturmadi ki. Eline sağlık.

maalesef sana katılıyorum dostum. burası Türkiye ..dış güç mü, iç odaklar mı,derin devlet mi ne desek ...vb... ülkemizin birileri ileri gitmesini gelişmesini istemiyor.olan halkımıza oluyor
 
burası Türkiye her türlü rejim var dostum :eek:ha..tabi ki demokrasi hariç!!!
 
Milliyet yazarı Taha Akyol'un kaleminden 27 Mayıs...

"27 Mayıs kanlı bir utançtır

27 MAYIS ihtilalinin en önemli gerekçesi Menderes iktidarının CHP hakkında “Tahkikat Komisyonu” kurarak muhalefeti yok edip diktatör olmak istediği iddiasıdır.

Tahkikat Komisyonu kurulması önerisini DP Meclis Grubu 12 Nisan 1960’da, Meclis ise 15 Nisan’da kabul etmişti. Halbuki Abdi İpekçi ve Metin Toker ordudaki darbe örgütlenmesinin 1950’lerin ortasında başladığını anlatırlar.

27 Mayıs’a giden yolda, karşılıklı tahrikler, tahammülsüzlükler vardır.
Menderes’in 1954’te çıkardığı yabancı sermaye ve petrol kanunlarına karşı İnönü ünlü Uşak konuşmasıyla “Memleketi satıyorlar” kampanyasını açmış, ordudaki ihtilal örgütlenmesi o dönemde başlamıştır! Halbuki İnönü 27 Mayıs’tan sonra iktidara geldiğinde bu kanunları benimseyecekti! CHP’nin yıkıcı kampanyası “Menderes Kars ve Ardahan’ı Ruslara sattı, öldürttüğü gençlerin cesetlerini kıyma makinelerinde yok etti” propagandasına kadar varmıştır!

DP iktidarı ise, CHP’nin ihtilal yaptıracağı korkusuyla, “Vatan Cephesi” ve “Tahkikat Komisyonu” gibi uygulamalarla, basını susturma girişimleriyle ağır bir baskı yoluna gitmiştir.

Yangına karşılıklı benzin sıkılarak 27 Mayıs’a gelinmiştir.

Devrimi tamamlamak!

Seçimle gelmiş ve seçimle gideceğini ilan etmiş bir iktidarı silahla devirmenin ‘meşruluğu’nu kabul ettirmek için 27 Mayıs “devrim” kültünü körüklemiş, “seçim, sandık, milli irade” gibi kavramları ise önemsizleştirmiştir!

Böylece Türkiye’yi bugün de sarsmakta olan korkunç bir “meşruiyet krizi” yaratılmış, darbelerin, siyasi cinayetlerin, silahlı eylemlerin kapısı açılmıştır:
- 13 Kasım 1960: ‘Eksik kalan devrimi tamamlamak’ için cunta içinde cunta oluşmuş, 13 Kasım’da tasfiye yaşanmıştır.
- 14 Eylül 1960: Yine ‘eksik kalan devrimi tamamlamak’ için ordu içinde ‘Silahlı Kuvvetler Birliği’ adıyla yeni bir cunta oluşmuş, 12 ve 14 Eylül günlerinde merhum Polatkan, Zorlu ve Menderes’i bu cunta ‘ipe çektirmiş’tir! Bu cuntanın muhtırasıyla seçimleri kim kazanırsa kazansın hükümeti CHP’nin kurması, Çankaya’ya General Gürsel’in seçilmesi sağlanmıştır!
- 22 Şubat 1962: Yine ‘eksik kalan devrimi tamamlamak’ için Albay Talat Aydemir darbeye teşebbüs etmiş, vazgeçmesi karşılığında affedilmiştir.
- 21 Mayıs 1963: Albay Aydemir yine ihtilale teşebbüs etmiş, fakat nizami ordu Başbakan İnönü’den yana tavır aldığı için başarısız olmuş, idam edilmiştir.

Vesayetçi demokrasi

Hepsi bu kadar değil. “Sandıktan gericiler çıkıyor” iddiasıyla, seçilmişlerin elini kolunu bağlayan vesayetçi bir “devlet iktidarı” anayasası yapılmış, yargı kadrosu ve kültürü de buna göre şekillendirilmiştir! Prof. Bahri Savcı’ya göre, bunun adı “Atatürkçü demokrasi” idi!

1970’lere doğru, “cici demokrasi” diye hürriyetçi demokrasiyi aşağılayan, “eksik kalan devrimi tamamlamak” görevini “asker sivil ilerici aydınlar”a veren teorilerle ordudaki cuntalaşmalar devam etmiş, ardından silahlı terör örgütleri gelmiştir! Bunu darbeler izlemiştir.

Türkiye dünya ortalamasının üstünde kalkınma hızını ilk defa 1950-60 döneminde yakalamıştı. 27 Mayıs’ın yarattığı “meşruiyet krizleri” içinde debelenen Türkiye, 1980’e gelindiğinde Güney Kore’nin gerisinde kalacaktı!

27 Mayıs, kanlı bir utançtır, Türkiye’yi “meşruiyet krizi”ne atan siyasi bir cinnettir."


Benim görüşüm:

Halâ darbe yasalarıyla yönetilmeyi onaylayanların olduğunu düşünmek ürkütücü bir durum. En iyi darbe bile en kötü demokrasinin yerini tutamaz. Demokrasinin vazgeçilmezleri olarak nitelendirilen değerlere veya kurumlara karşı girişilen, demokrasi dışı hiçbir yöntem demkratik bir rejimde hoşgörü ile karşılanamaz. Eğer silahlı dayatmalar ve zorbalıklarla yönetilecekse bu ülke, demokrasi maddesi çıkartılsın anayasadan. Göstermelik demokrasiye hiç ihtiyacımız yok. Demokrasi olmayacaksa, olmayan demokrasiden söz etmeye de gerek yoktur.
 
vay beee şu demokrasi aşıklarını gördükçe diyorum ki kendi kendime ulan ne faşist adamım baksana şu sevgi pıtırcıklarına biraz adam ol lan faşist diyorum yemin ederim,ama sonra diyorum ki kubilayın kafasını gövdesinden ayıran sivas da 37 insanı diri diri gözünü kırpmadan yakan binlerce vatansever genci işkenceden geçiren birçoğunu öldüren depremde ölen insanlara bile fuhuş yüzünden allahın öfkesine uğradılar diyebilecek kadar solucanlaşan,demokrasi bir trendir istediğimiz yerde ineriz diyen medyaya gazetelere çıplak resim basıyorsunuz bir şey diyomuyuz(yok bi de deseydin)diyebilecek kadar saçmalayan,milletin dükkanına içki ruhsatı bile vermeyen daha iki gün önce bi çocuğu kız arkadaşıyla kaldırıma oturmuş elele tutuşmuş diye öldürmeye teşebbüs eden de bu demokrasi aşıkları değilmiydi yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum mesela demin başlığı açan arkadaşın diğer konulardan birinde bi diğer deist olduğunu söyleyen adamın inancına batıl inanç dediğini gördüm demek ki demokrasi böyle bişi o çıkıp da mesela muhammet diye yazdığı zaman bile başına niye hz koymadın saygısız demokrasi düşmanı diye eleştiri alıyor sen bu kafayla bırak saygıyı adamın o hz yerine küfretmediğine şükret önce saygılı olacaksın ki saygı göresin ya artık bırakalım arkadaşlar bu ayakları hangi yoldan gittiğinizi hem biz hem siz biliyorsunuz birbirimizi aptal yerine koymayalım mesela türkiyede diyanet denen bi olay var ben ateistim ama benim vergimi alıp diyanete aktarıyor bu devlet hem de bütçesi bütün bakanlıklardan fazla hanginiz buna itiraz eder hiçbiriniz üstelik bi de hop ulan sen dinsizsin ne konuşuyosun diye beni suçlu çıkarırsınız mesela aleviler var bu ülkede adamların köyüne gidip cami yapıyor bu devlet üstelik adamlar istemiyoruz kardeşim yapmayım bizim payımızı verin diye bas bas bağırıyor nerde demokrasi o zaman hepiniz susarsınız gelelim 27 mayısa27 mayıs bu ülkenin ender rastlanan şanlı günlerinden biridir mustafa kemalin kadrolarından yetişen vatansever aydın genç subaylar işbirlikçi dp kadrolarına hakettiği cevabı vermişdir ve kimsede çıkıp gık diyememişdir menderes de kaçmaya hazırlanırken arabası yolda çevrilmiş hop birader nereye daha karpuz kesecektik misali yakalanmış ve hakettiği cezadan daha azını alarak yalnızca ölümle bu işden kurtulabilmişdir kendisine o kadar küfrederim aklıma geldikçe ama şu konuda hakkını veririm bu adam bile oğlunun ticaret yapmasını yanlış anlaşılır sen başbakanın oğlusun diye istememiş aklıma bunu düşündükçe tayyip ve apdullah geliyor acaba bu kankalara ne yapmalı kafamda değişik işkence yöntemleri ve muhteşem idam fantazileri yeşeriyor ne de olsa demokrasi düşmanıyım
 
Geri
Üst