Albayrak
Can Feda
- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Kızıma öğretmeni harika bir “sosyal bilgiler” ödevi vermiş...
“Türkiye’deki siyasal sistemi anlatın veya sizin ideal olacağını düşündüğünüz bir yönetim biçimini tasarlayın...”
Yardımcı olmam için bana geldi... Elinde de çok basit bir şema var.
Şema, Kanada’nın meşruti monarşik yönetim yapısını anlatıyor.
“Ben krallığın en doğru yönetim biçimi olduğunu düşünüyorum” dedi.
Yasama, yürütme ve yargı erklerini neden ayırması gerektiğini anlatırken baktım o en tepeye bir kral kutucuğu çiziyor.
Kralın üstüne, aynı Kanada’da olduğu gibi, bir anayasa metni koyması gerektiğini anlattım.
Baktım ikna olmuyor Türkiye’den örnek verdim...
“Bak kızım, bu ülkede 1982 yılından bu yana yürürlükte olan, halkımızın yüzde 90’dan fazlasının kabul ettiği, defalarca değiştirilen, bir cunta anayasası var... Ancak Türkiye buradaki metne artık sığamıyor ve iktidar partisi şimdi bu anayasa metnini değiştirecek...” dedim.
“Neden?” dedi...
Osmanlı’yı; Duyun-u Umumiye’yi; Sevr’i, Kurtuluş Savaşı’nı; DP’yi, NATO’yu, darbeleri; idamları anlatmaya başladım.
Kafası iyice karıştı... Bir yandan da merakı arttı...
Bu denli karmaşık bir tarihsel süreci anlatmak yerine basit bir örnek vermenin daha doğru olacağını düşündüm ve “Ülkende yaşayan her bir bireyin mutluluğu, eşitliği, özgürlüğü ve refahı için bir anlayış birliğine ihtiyacın var. Anayasa o anlayışın ne olduğunu anlatır...Yazılı metin soyut bir güçtür. O kral mükemmel olabilir ama yarın kral olacak olan kişi keyif olsun diye seni idam da edebilir. Oysa kavramlar sabittir fikir değiştiremez” dedim.
Gülümsedi, “Şimdi anladım...” dedi ve en üste bir anayasa kutucuğu yerleştiriverdi.
Bu konuşmanın ertesi sabahı Başbakan Erdoğan’ı grup konuşmasında izledim.
Konuşması sırasında jestlerine, mimiklerine, sesinin tonuna dikkat kesildim.
Yaydığı elektrik tam olarak neydi?
Özgürlüklerden, medyadan, devletten, sırlardan, haklardan, bireyden bahsederken neyi anlatıyordu?
Sesinin öfkeden titrediği anlarda gözlerine baktım.
Mahkemelerin aleyhinde verdiği kararlara çok sert çıktı...
“Aynı şeyi ben yaptığımda hakaret diyorlar...” dedi.
Yeni yasaklardan bahsetti, “Böylesi özgürlük dünyanın hiçbir ülkesinde yok...” dedi.
Tüm bu cümleler, ses tonu, bakışları; ifade etmediği tek bir cümlenin havada uçuşan parçaları gibi, beynimde birleşti, tek cümle oldu...
“Beni eleştiremezsiniz... Susacaksınız...”
Dün, bu inancım pekişti...
Başbakan kesinlikle muhalif bir medya istemiyor... Susturacak...
Ne pahasına olursa olsun...
İktidarı eleştirme özgürlüğümüzün, onu da var eden demokrasi açısından ne gibi bir önem taşıdığını ıskalıyor.
Konuşmasını bitirdi. “Tek adam” ayakta alkışlandı.
Benim aklım kızımın ödev kağıdına gitti.
Kutucuklar o kadar saçma geldi ki bir anda...
En üstte anayasa yazsa ne olacak?
İçinde bulunduğumuz sistemin yeni bir adı olmalı...
Kitaplarda yazılan demokrasiye doğru gitmediğimiz kesin.
Küresel sistemin bölgesel işbirlikçileri oluyoruz elhamdüllillah...
Serdar Akinan/Akşam
Kitaplarda yazılan demokrasiye doğru gitmediğimiz kesin. Küresel sistemin bölgesel işbirlikçileri oluyoruz elhamdüllillah...
“Türkiye’deki siyasal sistemi anlatın veya sizin ideal olacağını düşündüğünüz bir yönetim biçimini tasarlayın...”
Yardımcı olmam için bana geldi... Elinde de çok basit bir şema var.
Şema, Kanada’nın meşruti monarşik yönetim yapısını anlatıyor.
“Ben krallığın en doğru yönetim biçimi olduğunu düşünüyorum” dedi.
Yasama, yürütme ve yargı erklerini neden ayırması gerektiğini anlatırken baktım o en tepeye bir kral kutucuğu çiziyor.
Kralın üstüne, aynı Kanada’da olduğu gibi, bir anayasa metni koyması gerektiğini anlattım.
Baktım ikna olmuyor Türkiye’den örnek verdim...
“Bak kızım, bu ülkede 1982 yılından bu yana yürürlükte olan, halkımızın yüzde 90’dan fazlasının kabul ettiği, defalarca değiştirilen, bir cunta anayasası var... Ancak Türkiye buradaki metne artık sığamıyor ve iktidar partisi şimdi bu anayasa metnini değiştirecek...” dedim.
“Neden?” dedi...
Osmanlı’yı; Duyun-u Umumiye’yi; Sevr’i, Kurtuluş Savaşı’nı; DP’yi, NATO’yu, darbeleri; idamları anlatmaya başladım.
Kafası iyice karıştı... Bir yandan da merakı arttı...
Bu denli karmaşık bir tarihsel süreci anlatmak yerine basit bir örnek vermenin daha doğru olacağını düşündüm ve “Ülkende yaşayan her bir bireyin mutluluğu, eşitliği, özgürlüğü ve refahı için bir anlayış birliğine ihtiyacın var. Anayasa o anlayışın ne olduğunu anlatır...Yazılı metin soyut bir güçtür. O kral mükemmel olabilir ama yarın kral olacak olan kişi keyif olsun diye seni idam da edebilir. Oysa kavramlar sabittir fikir değiştiremez” dedim.
Gülümsedi, “Şimdi anladım...” dedi ve en üste bir anayasa kutucuğu yerleştiriverdi.
Bu konuşmanın ertesi sabahı Başbakan Erdoğan’ı grup konuşmasında izledim.
Konuşması sırasında jestlerine, mimiklerine, sesinin tonuna dikkat kesildim.
Yaydığı elektrik tam olarak neydi?
Özgürlüklerden, medyadan, devletten, sırlardan, haklardan, bireyden bahsederken neyi anlatıyordu?
Sesinin öfkeden titrediği anlarda gözlerine baktım.
Mahkemelerin aleyhinde verdiği kararlara çok sert çıktı...
“Aynı şeyi ben yaptığımda hakaret diyorlar...” dedi.
Yeni yasaklardan bahsetti, “Böylesi özgürlük dünyanın hiçbir ülkesinde yok...” dedi.
Tüm bu cümleler, ses tonu, bakışları; ifade etmediği tek bir cümlenin havada uçuşan parçaları gibi, beynimde birleşti, tek cümle oldu...
“Beni eleştiremezsiniz... Susacaksınız...”
Dün, bu inancım pekişti...
Başbakan kesinlikle muhalif bir medya istemiyor... Susturacak...
Ne pahasına olursa olsun...
İktidarı eleştirme özgürlüğümüzün, onu da var eden demokrasi açısından ne gibi bir önem taşıdığını ıskalıyor.
Konuşmasını bitirdi. “Tek adam” ayakta alkışlandı.
Benim aklım kızımın ödev kağıdına gitti.
Kutucuklar o kadar saçma geldi ki bir anda...
En üstte anayasa yazsa ne olacak?
İçinde bulunduğumuz sistemin yeni bir adı olmalı...
Kitaplarda yazılan demokrasiye doğru gitmediğimiz kesin.
Küresel sistemin bölgesel işbirlikçileri oluyoruz elhamdüllillah...
Serdar Akinan/Akşam
Kitaplarda yazılan demokrasiye doğru gitmediğimiz kesin. Küresel sistemin bölgesel işbirlikçileri oluyoruz elhamdüllillah...