Bölünme isteyenler, “Ya istiklal ya ölüm Kürt meselesine demokratik çözüm” diye bağırıp,
PKK’yı omuzluyorlar, yüreklendiriyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı
“Tek bayrak- tek millet- tek devlet- tek toprak- tek dil”i bir dayatma olarak görüyorlar.
Terörü destekliyorlar.
Açıkça söylüyorlar.
Çözüm bölünme!
Daha ne desinler?
Daha açık ne söylesinler?
“Demokratik çözüm” dedikleri rumuzlu anlatımın içinde PKK’yı destekleyen yeni Kürt elitistlerine
Doğu ve Güneydoğu’nun yönetimini terk etmek, Abdullah Öcalan’ı hapishaneden çıkartıp
Diyarbakır’a vali yapmak var. Türkiye bölünsün, batıyı yeni Türk seçkinleri (elitistleri), doğuyu da
Apo’nun başkanlığında yeni Kürt seçkinleri yönetsin. Demokratik çözüm dedikleri bu olmalı! Ülke
bölünmeden “Tek bayrak- tek toprak- tek devlet- tek millet” olarak kalıp fakat aynı zamanda Kürt
enstitüleri kurulup Kürt dilinin geliştirilmesi, TV ve radyoda Kürtçe yayına geçilmesi, okullarda
Kürtçe dersler konulması, isimleri Türkçeleştirilen köy ve kasabalara eski isimlerinin verilmesi artık
“demokratik çözümden” sayılmıyor.
Terör bu yüzden sürüyor.
***
Dün 5 şehit daha verildi, dün yine annelerin yüreği kavruldu. Her şehit verildiğinde olduğu gibi
dün yine şunu hatırladım “vatan bölünmesin” diye şehit olan bu askerler, doğup kundaklara sarılıp
annelerinin kucağına verildiğinde sözüm ona “demokratik çözüm isteyen(!)” terör yeni başlamıştı.
O günlerde ABD ordusu, Irak’ta Saddam Hüseyin’i 2 paralel arasına sıkıştırmış ve “Çekiç Güç”
aracılığıyla da Türkiye’nin güneydoğusu ile doğusunu da içine alacak şekilde “yeni bir Kürt devleti”
kurulmasına destek sunuyordu. Barzani ile Talabani’yi parlatıyordu. O günlerde Türkiye Başbakanı da
Amerikan ağzıyla konuşup “Federasyondan” söz ediyordu. Bu oyunu görüp bozmaya çalışan
Türk ordusunun kuvvet komutanlarından biri olan Orgeneral Eşref Bitlis de, hâlâ nedeni
bulunamayan bir uçak kazasına kurban gitmişti. Dün şehit olan 5 askerimiz o günlerde yeni doğmuştu.
Bunları niçin yazıyorum?
Herkes zaten biliyor.
Şunun için yazıyorum.
Bölünmekten yana olmayan hiçkimse
“Türkiye’nin ordusunun önemini” küçümsemiyor, küçümseyemez.
***
“Bölünmekten yana olmayan” hiçkimse, hiçbir gazeteci, yazar, halkı askerlikten soğutmak istemez,
istese de zaten soğutamaz. Aktütün’lerde ve Bayraktepe’lerde ordumuz “bayrağı dalgalandırdığı”
sürece, askerlik çağına gelenler davulla-zurnayla ve güle oynaya kıtalarına koşarlar.
Koşacaklardır.
Bu ülkede demokrasi var.
Bu ülkede gazeteciler, yazarlar “17 şehidin verilmesinde komutanın ya da komutanların yönetim hatası var mı?”
eleştirisini yükseltir.
Yükseltebilmeli.
17 şehidin verildiği saatlerde, çatışmadan habersiz golf oynayan “4 yıldızlı komutanı istifaya” çağırabilir.
Çağırabilmeli.
Komutan da gereğini yapmalı.
İstifa etmelidir.
Gazeteciye belge gelir.
Belgeyi gönderen, kötü niyetli, sinsi, bölünmekten yana, orduyu yıpratma amaçlı, Kürtçü ve ABD uşağı olabilir.
Gazeteci belgenin gerçek olup olmadığını araştırır, gerçekse yayınlar. Belge gerçek değilse ve o gazeteci
“orduyu yıpratmak isteyenlerin tuzağına düşüyorsa” bunu netleştirmek de Genelkurmay’ın görevi ve demokrasinin
gereğidir. 17 askerimiz şehit olduğunda kurmay yönetiminin hatalarının olduğunu ileri süren belge gerçek mi, değil mi?
Demokrasi kalın gelmesin!
http://www9.vatanim.com.tr/haberdetay.asp?tarih=11.11.2007&Newsid=203994&Categoryid=4&wid=108
PKK’yı omuzluyorlar, yüreklendiriyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı
“Tek bayrak- tek millet- tek devlet- tek toprak- tek dil”i bir dayatma olarak görüyorlar.
Terörü destekliyorlar.
Açıkça söylüyorlar.
Çözüm bölünme!
Daha ne desinler?
Daha açık ne söylesinler?
“Demokratik çözüm” dedikleri rumuzlu anlatımın içinde PKK’yı destekleyen yeni Kürt elitistlerine
Doğu ve Güneydoğu’nun yönetimini terk etmek, Abdullah Öcalan’ı hapishaneden çıkartıp
Diyarbakır’a vali yapmak var. Türkiye bölünsün, batıyı yeni Türk seçkinleri (elitistleri), doğuyu da
Apo’nun başkanlığında yeni Kürt seçkinleri yönetsin. Demokratik çözüm dedikleri bu olmalı! Ülke
bölünmeden “Tek bayrak- tek toprak- tek devlet- tek millet” olarak kalıp fakat aynı zamanda Kürt
enstitüleri kurulup Kürt dilinin geliştirilmesi, TV ve radyoda Kürtçe yayına geçilmesi, okullarda
Kürtçe dersler konulması, isimleri Türkçeleştirilen köy ve kasabalara eski isimlerinin verilmesi artık
“demokratik çözümden” sayılmıyor.
Terör bu yüzden sürüyor.
***
Dün 5 şehit daha verildi, dün yine annelerin yüreği kavruldu. Her şehit verildiğinde olduğu gibi
dün yine şunu hatırladım “vatan bölünmesin” diye şehit olan bu askerler, doğup kundaklara sarılıp
annelerinin kucağına verildiğinde sözüm ona “demokratik çözüm isteyen(!)” terör yeni başlamıştı.
O günlerde ABD ordusu, Irak’ta Saddam Hüseyin’i 2 paralel arasına sıkıştırmış ve “Çekiç Güç”
aracılığıyla da Türkiye’nin güneydoğusu ile doğusunu da içine alacak şekilde “yeni bir Kürt devleti”
kurulmasına destek sunuyordu. Barzani ile Talabani’yi parlatıyordu. O günlerde Türkiye Başbakanı da
Amerikan ağzıyla konuşup “Federasyondan” söz ediyordu. Bu oyunu görüp bozmaya çalışan
Türk ordusunun kuvvet komutanlarından biri olan Orgeneral Eşref Bitlis de, hâlâ nedeni
bulunamayan bir uçak kazasına kurban gitmişti. Dün şehit olan 5 askerimiz o günlerde yeni doğmuştu.
Bunları niçin yazıyorum?
Herkes zaten biliyor.
Şunun için yazıyorum.
Bölünmekten yana olmayan hiçkimse
“Türkiye’nin ordusunun önemini” küçümsemiyor, küçümseyemez.
***
“Bölünmekten yana olmayan” hiçkimse, hiçbir gazeteci, yazar, halkı askerlikten soğutmak istemez,
istese de zaten soğutamaz. Aktütün’lerde ve Bayraktepe’lerde ordumuz “bayrağı dalgalandırdığı”
sürece, askerlik çağına gelenler davulla-zurnayla ve güle oynaya kıtalarına koşarlar.
Koşacaklardır.
Bu ülkede demokrasi var.
Bu ülkede gazeteciler, yazarlar “17 şehidin verilmesinde komutanın ya da komutanların yönetim hatası var mı?”
eleştirisini yükseltir.
Yükseltebilmeli.
17 şehidin verildiği saatlerde, çatışmadan habersiz golf oynayan “4 yıldızlı komutanı istifaya” çağırabilir.
Çağırabilmeli.
Komutan da gereğini yapmalı.
İstifa etmelidir.
Gazeteciye belge gelir.
Belgeyi gönderen, kötü niyetli, sinsi, bölünmekten yana, orduyu yıpratma amaçlı, Kürtçü ve ABD uşağı olabilir.
Gazeteci belgenin gerçek olup olmadığını araştırır, gerçekse yayınlar. Belge gerçek değilse ve o gazeteci
“orduyu yıpratmak isteyenlerin tuzağına düşüyorsa” bunu netleştirmek de Genelkurmay’ın görevi ve demokrasinin
gereğidir. 17 askerimiz şehit olduğunda kurmay yönetiminin hatalarının olduğunu ileri süren belge gerçek mi, değil mi?
Demokrasi kalın gelmesin!
http://www9.vatanim.com.tr/haberdetay.asp?tarih=11.11.2007&Newsid=203994&Categoryid=4&wid=108