Darbe ihtimalinin olmadığının itirafı

MARCUSX

New member
Katılım
19 Ocak 2008
Mesajlar
2,051
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Kaf Dağının Ardı
Darbe ihtimalinin olmadığının itirafı

Başbakan Erdoğan canlı yayında tatlı tatlı sorular soran gazetecilere cevap verirken “Darbe ihtimali karşısında çekip gitmeyeceğini ve gereğini yapacağını” söyledi.

Çok güzel de, gereği nedir, onu pek söylemedi. Ama belli ki 27 Mayıs’taki Adnan Menderes’i, 12 Mart ve 12 Eylül’deki Süleyman Demirel’i kastetti.

Bugün tatlı sularda yüzerken bunları söylemek çok kolay, merakım şu ki acaba 12 Mart ya da 12 Eylül’de Tayyip Erdoğan başbakan olsaydı yine “gereğini” yapar mıydı?

Askerin siyasete müdahalelerine ne kadar karşı çıktığımı herhalde beni uzun yıllardır okuyan herkes bilir. Üstelik bu karşı çıkışların ağırlıklı bölümü “tatlı” önemlerde değil tam tersine askerin varlığının gerçekten hissedildiği yıllardaydı. Askerin siyasete müdahalesine hele darbelere karşı olmak demokrasiye inanan herkesin boynunun borcudur elbette, ancak her olayı da kendi dönemi içinde değerlendirmek gerek.

Her üç darbede de o sırada iş başında olanların yapacakları hiçbir şey yoktu. Gereğini yaptılar ve kararlı silahlı güce boyun eğdiler.

Erdoğan ise darbe söylentilerine kargaların bile güleceği bugün, kahramanlık yaparak “Ben gereğini yaparım” diyor. İyi söylüyor da bu aynı zamanda bırakın askeri bir müdahaleyi bunun ihtimalinin bile olmadığının itirafıdır. Aylardır söylediğimiz bir gerçeğin tescilidir.

Menderes, Erdoğan’dan daha mı az demokrattı, Demirel daha mı az cesurdu Erdoğan’dan? Değildiler elbette. Ama tanklar kapıya dayandığında ne demokratlık, ne cesaret para ediyor...



*****



Peki bugün ne yazacağız?

Bugün Atatürk’ün ölümünün 71. yıl dönümü. Her gün içimizde yaşattığımız, ilke ve devrimlerine bağlılığımızı tutum ve davranışlarımızla gösterdiğimiz, işaret ettiği uygarlık yolunca, çağdaş demokrasi ve hukukun üstünlüğü prensibini en öne koyarak yürüdüğümüz Atatürk’ü bugün biraz daha başka türlü anıyoruz.

Matem yapmıyoruz ama yüreğimiz buruk, içimiz ezik.

Her 10 Kasım’da Atatürk’ü anmak, ona bağlılığımızı anlatmak için yazmaya çalışırız. Ama bu yıl gerçekten ne yazabileceğimi bilemiyorum.

Çünkü Türkiye sevgisizleri Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet’e, onun ilke ve devrimlerine o kadar açık ve o kadar çirkin saldırılarda bulunuyorlar ki, insan ne diyeceğini şaşırıyor.

Büyük önderin Gençliğe Hitabesini bile güya alay etmek için bozan ve “tersanelerin işgal edilirse onlarla ortak olmaya çalış” diyen, bayraklar üzerindeki Atatürk resimlerine sinir olup “kim bu kalpaklı yahu” yazabilen, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının gazetelerde yer almasının ne kadar saçma olduğunu gururla açıklayanların sırtının sıvazlandığı bir dönem yaşıyoruz.

Böylesi bir Türkiye sevgisizliği karşısında Atatürk’ün büyüklüğünü bir kere daha anlıyor insan.

Yüreklerinde sevgi kırıntısı bile barındırmayan, demokrasiye ve hukuk düzenine düşman, insan hak ve özgürlüklerini paspas yapmak için birbiriyle yarışan bu liberal maskeli faşistler ne kadar çabalasalar da halkın gönlündeki Atatürk sevgisini silemiyorlar.

Akıllarının almadığı şu: Bu halk eğer bugünleri gördüyse bunu Atatürk’ün açtığı yola borçlu olduğunu biliyor. Gerisi nafiledir.


*****


Söylenemeyen plan

Bugün Meclis, Kürt açılımı için “görüşmenin gündeme alınıp alınmamasını” oylamak üzere toplanacak. AKP, ısrarla ve inatla Atatürk’ün ölüm gününde böyle bir toplantı için Meclis’i zorladı. Muhalefetin “Gün mü kalmadı, 11 Kasım’da olsa ne olur” demesine rağmen Başbakan “Atatürk’ün ölüm günü ile bunun bir ilgisi yok” diyerek tüm ricaları geri çevirdi.

Tabii ki diyecek fazla bir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti kurucusunun ilke ve devrimlerini olabildiğince yıpratmak ve halkın gözünden düşürüp Türkiye’yi dönüştürmek için her şeyin yapıldığı bugünlerde “anma günü” düşünmekten ziyade “biat” etmeye programlanmış halkın zihninde kin ve nefreti oluşturmak için kullanılabiliyor artık.

AKP bugün açılımla ilgili hangi gerekçeleri ve çözüm önerilerini sunacak bilemiyoruz henüz. Zaten bu sır gibi saklanıyor.

Ancak yandaş medyanın yayınlarından Erdoğan’ın Kürt açılımı adı altında “demokrasi yolundaki tüm engelleri” kaldırmaya yönelik, sadece Kürtler değil, durup dururken sanki bölünmüş ülke tablosu çizen 20’nin üzerinde etnik grubu kapsayacak bir plan açıklayacağını anlıyoruz.

Yani demek ki Kürt açılımı yine gürültüye getirilecek ve iş başka etnik kimliklerin de kışkırtılmasıyla iyice sulandırılacak. Çünkü Kürt açılımı bir Türkiye projesi olmadığı için iktidarın söyleyecek fazla sözü de yok.

O halde asıl yapılmak istenen ama söylenemeyeni açıkça yazmak gerekir.

Kuzey Irak’taki Kürtler “Amerikalılar bize söz verdi bizi Türkiye koruyacak” diyerek açılımın bir an önce tamamlanmasını heyecanla bekliyorlar.

ABD’nin Kuzey Irak Kürtlerine söylediğine göre, önce bir Kürt devleti kurulacak. Ancak bu devlet Türkiye’ye bağlı özerk bir yapıda olacak.

Buraya kadarı tahmin ediliyor. Devamı ise şöyle: “Türkiye’ye bağlı bu özerk yapının etki alanı Van Gölü’nün güneyinden başlayacak ve Irak tarafında kalan Kürt bölgesini kapsayacak.” Yani şu meşhur harita.

İşte söylenemeyen bu. Çünkü kurulacak bir Kürt yapısı, istediği kadar Türkiye’ye bağlı olsun, Türk halkı bu gelişmeye “toprak vermek” olarak bakacaktır.

Dahası, Türk halkı önce özerk olan bu devletin bir süre sonra tamamen ayrı devlet olacağına inanacaktır.
Bu durumda planı Türk halkına anlatmak çok zor. İktidar bunun sıkıntısı içinde.

Konuya nasıl olsa devam edeceğiz.


*****


Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır.

Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet padiyar kalacaktır.

Ey Türk Gençliği... Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

CAN ATAKLI
 
Geri
Üst