Albayrak
Can Feda
- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Cumhuriyetimize gül gibi tehlike
Abdullah Gül tehlikeli oynuyor. Hem çok tehlikeli. Fatih Altaylı yazdı..
Samimiyetsizler
Şu iktidar destekçisi, sözde özgürlükçülerin samimiyetine inanmak istiyorum ama aklım elvermiyor.
Samimi değiller ve hayatlarının hiç bir döneminde olmadılar.
Bazıları iktidar yamaklığı ile yılların kompleksini gideriyorlar, bazıları intikam alıyorlar. Pek çoğu da ikisini bir arada yapıyor.
Hepsinin ortak özelliği “Ben neymişim” duygusuna kapılmış olmaları.
Bunlardan Fehmi Koru’yu görünce içimden gülmek geliyor.
Bir zamanların “Muhafazakar demokratı” AKP’nin iktidar, Gül’ün Cumhurbaşkanı olması ile birlikte 50 yaşından sonra yepyeni bir yaşam tarzı keşfetti.
Eskiden yanından geçmediği Paper Moon’da yemek yiyor, Nişantaşı lokantalarında takılıyor, hatta Fenerbahçe maçlarında locadaki yerini alıyor.
Bunların hiç biri ayıp değil.. Böyle bir tarz tercih edilebilir. Kötü de değildir. Değildir ama bunları yapabilmek için ille de “İktidar özgüveni” mi gerekiyordu?
İktidar olmadan “Kendin” olmak mümkün değil miydi?
Aynı gruptan Nazlı Ilıcak yaşam tarzı olarak biraz daha tutarlı. O eskiden de böyle bir hayat sürerdi. Hala sürüyor. Bir kompleksi yok.
Ama onun da samimiyetine inanmak mümkün değil.
Nazlı Hanım şöyle yazıyor, “Niye panikliyorsunuz? Türban sadece üniversitelerde serbest olacak. Başka bir yere girmeyecek.”
Siz Nazlı Ilıcak’a inanıyor musunuz?
Beni inanmıyorum.
Çünkü Merve Kavakçı başında türbanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Salonu'na girerken yanında Nazlı Ilıcak vardı.
Kavakçı’nın en büyük destekçisiydi.
O gün Merve Kavakçı’nın Genel Kurul'a türbanla girmesini isteyen, destekleyen, savunan Nazlı Ilıcak’ın şimdi neden daha azına razı olsun.
Değil elbet.
Bunların hayatlarında samimiyete, içtenliğe, olduğu gibi olmaya, doğruluğa yer yok.
Bu yüzden çekiniyorum.
Ama korkmuyorum.
Cumhuriyetimize gül gibi tehlike
Abdullah Gül tehlikeli oynuyor.
Hem çok tehlikeli.
Ülkeyi köşeye sıkıştırıyor. İtiyor.
Önce YÖK Başkanı’nı atıyor.
Meşrebine uygun birini.
YÖK Başkanı, hiç böyle bir tartışma yokken, AKP’nin ne parti, ne seçim programında türban sorununu hemen çözmek gibi bir söz vermemişken damdan düşer gibi “Türban sorununu çözeceğim” diyor.
Belli ki, sicil amiri Gül’den talimat almış. Onun adına konuşuyor. Parti tabanı bu sözlerin sahibinin kim olduğunu anlıyor. Kuyuya taş atılıyor.
Bu sözler üzerine Başbakan Erdoğan altta kalmamak için Madrid’den sesleniyor. “Velev ki, siyasi simge olsa ne olur”
Gündemde olmayan sorun gündeme geliyor.
Hemen hazırlıklar başlıyor.
Bu arada YÖK’te bazı koltuklar boşalıyor.
Cumhurbaşkanı oraları da dolduruyor.
Atamalar ilginç.
Biri hariç hepsi Cumhurbaşkanı ile aynı meşrepten.
Meşrepdaşların biri iyice ilginç.
Türbanla ders vermekte ısrar ettüiği için öğretim üyeliğinden uzaklaştıralın bir hanımefendinin kocası YÖK üyesi oluyor.
Bu arada Türkiye’nin en çalışkan, uluslararası tanınırlığı en fazla bilimadamları ndan Celal Şengör YÖK üyeliğine uygun bulunmuyor.
Daha 6 ayı dolmadan Cumhurbaşkanı Gül’ün ülkeyi taşıdığı nokta bu.
Ve önünde 13 6 ay daha var.
O 13 altı ay içinde yüksek yargı atamaları olacak, komuta kademelerinde atamalar olacak.
Siz oralarda neler olacağını tahmin edebiliyor musunuz?
Ben edebiliyorum.
Abdulah Gül’ün dudağından eksik etmediği tebessümüyle ve o tebessümün arkasına sakladığı cüretiyle yapabileceklerini görebiliyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tehlikede olduğunu hissedebiliyorum.
Ürküyorum.
Ama korkmuyorum.
Ya hesap sorarsın, ya parçası olursun
Gelen mesajların bazıları diyor ki, “Almanya’da olan bitenle ilgili niye bir şey yazmıyorsun”
Ana haber bülteninde bunun ikinci bir Solingen saldırı olabileceğini ilk söyleyen benim.
Ama ne yazacağım!
Almanya’daki Türklere ayaklanın mı diyeceğim?
Siz de onlara saldırın tavsiyesinde mi bulunacağım?
Bekliyorum.
Alman Hükümeti’nin ne yapacağını, nasıl bir önlem alacağını görmek istiyorum.
Türkiye’de bulunan Alman İçşleri Bakanı dün “Bunun ırkçı bir saldırı olduğu yönünde bir bilgileri olmadığını” söyledi.
Ben de tanık ifadelerini hatırlatttım.
Duymamıştı. Bilmiyordu.
Hemen Almanya’ya döneceğini ve konuyu en ince detayına kadar araştıracağını söyledi.
Bekleyip göreceğiz.
Demokrasiler ve hukuk devletlerinde böyle manyaklar çıkıp olmadık işler yapabilirler.
Demokrasiler ve hukuk devletleri bunlardan hesap sorar.
Sormazlarsa o manyaklığın bir parçası hatta sabihi olurlar.
Anlayacağız.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Seçimle yıkılan demokrasileri unutmadığımız zaman
Abdullah Gül tehlikeli oynuyor. Hem çok tehlikeli. Fatih Altaylı yazdı..
Samimiyetsizler
Şu iktidar destekçisi, sözde özgürlükçülerin samimiyetine inanmak istiyorum ama aklım elvermiyor.
Samimi değiller ve hayatlarının hiç bir döneminde olmadılar.
Bazıları iktidar yamaklığı ile yılların kompleksini gideriyorlar, bazıları intikam alıyorlar. Pek çoğu da ikisini bir arada yapıyor.
Hepsinin ortak özelliği “Ben neymişim” duygusuna kapılmış olmaları.
Bunlardan Fehmi Koru’yu görünce içimden gülmek geliyor.
Bir zamanların “Muhafazakar demokratı” AKP’nin iktidar, Gül’ün Cumhurbaşkanı olması ile birlikte 50 yaşından sonra yepyeni bir yaşam tarzı keşfetti.
Eskiden yanından geçmediği Paper Moon’da yemek yiyor, Nişantaşı lokantalarında takılıyor, hatta Fenerbahçe maçlarında locadaki yerini alıyor.
Bunların hiç biri ayıp değil.. Böyle bir tarz tercih edilebilir. Kötü de değildir. Değildir ama bunları yapabilmek için ille de “İktidar özgüveni” mi gerekiyordu?
İktidar olmadan “Kendin” olmak mümkün değil miydi?
Aynı gruptan Nazlı Ilıcak yaşam tarzı olarak biraz daha tutarlı. O eskiden de böyle bir hayat sürerdi. Hala sürüyor. Bir kompleksi yok.
Ama onun da samimiyetine inanmak mümkün değil.
Nazlı Hanım şöyle yazıyor, “Niye panikliyorsunuz? Türban sadece üniversitelerde serbest olacak. Başka bir yere girmeyecek.”
Siz Nazlı Ilıcak’a inanıyor musunuz?
Beni inanmıyorum.
Çünkü Merve Kavakçı başında türbanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Salonu'na girerken yanında Nazlı Ilıcak vardı.
Kavakçı’nın en büyük destekçisiydi.
O gün Merve Kavakçı’nın Genel Kurul'a türbanla girmesini isteyen, destekleyen, savunan Nazlı Ilıcak’ın şimdi neden daha azına razı olsun.
Değil elbet.
Bunların hayatlarında samimiyete, içtenliğe, olduğu gibi olmaya, doğruluğa yer yok.
Bu yüzden çekiniyorum.
Ama korkmuyorum.
Cumhuriyetimize gül gibi tehlike
Abdullah Gül tehlikeli oynuyor.
Hem çok tehlikeli.
Ülkeyi köşeye sıkıştırıyor. İtiyor.
Önce YÖK Başkanı’nı atıyor.
Meşrebine uygun birini.
YÖK Başkanı, hiç böyle bir tartışma yokken, AKP’nin ne parti, ne seçim programında türban sorununu hemen çözmek gibi bir söz vermemişken damdan düşer gibi “Türban sorununu çözeceğim” diyor.
Belli ki, sicil amiri Gül’den talimat almış. Onun adına konuşuyor. Parti tabanı bu sözlerin sahibinin kim olduğunu anlıyor. Kuyuya taş atılıyor.
Bu sözler üzerine Başbakan Erdoğan altta kalmamak için Madrid’den sesleniyor. “Velev ki, siyasi simge olsa ne olur”
Gündemde olmayan sorun gündeme geliyor.
Hemen hazırlıklar başlıyor.
Bu arada YÖK’te bazı koltuklar boşalıyor.
Cumhurbaşkanı oraları da dolduruyor.
Atamalar ilginç.
Biri hariç hepsi Cumhurbaşkanı ile aynı meşrepten.
Meşrepdaşların biri iyice ilginç.
Türbanla ders vermekte ısrar ettüiği için öğretim üyeliğinden uzaklaştıralın bir hanımefendinin kocası YÖK üyesi oluyor.
Bu arada Türkiye’nin en çalışkan, uluslararası tanınırlığı en fazla bilimadamları ndan Celal Şengör YÖK üyeliğine uygun bulunmuyor.
Daha 6 ayı dolmadan Cumhurbaşkanı Gül’ün ülkeyi taşıdığı nokta bu.
Ve önünde 13 6 ay daha var.
O 13 altı ay içinde yüksek yargı atamaları olacak, komuta kademelerinde atamalar olacak.
Siz oralarda neler olacağını tahmin edebiliyor musunuz?
Ben edebiliyorum.
Abdulah Gül’ün dudağından eksik etmediği tebessümüyle ve o tebessümün arkasına sakladığı cüretiyle yapabileceklerini görebiliyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tehlikede olduğunu hissedebiliyorum.
Ürküyorum.
Ama korkmuyorum.
Ya hesap sorarsın, ya parçası olursun
Gelen mesajların bazıları diyor ki, “Almanya’da olan bitenle ilgili niye bir şey yazmıyorsun”
Ana haber bülteninde bunun ikinci bir Solingen saldırı olabileceğini ilk söyleyen benim.
Ama ne yazacağım!
Almanya’daki Türklere ayaklanın mı diyeceğim?
Siz de onlara saldırın tavsiyesinde mi bulunacağım?
Bekliyorum.
Alman Hükümeti’nin ne yapacağını, nasıl bir önlem alacağını görmek istiyorum.
Türkiye’de bulunan Alman İçşleri Bakanı dün “Bunun ırkçı bir saldırı olduğu yönünde bir bilgileri olmadığını” söyledi.
Ben de tanık ifadelerini hatırlatttım.
Duymamıştı. Bilmiyordu.
Hemen Almanya’ya döneceğini ve konuyu en ince detayına kadar araştıracağını söyledi.
Bekleyip göreceğiz.
Demokrasiler ve hukuk devletlerinde böyle manyaklar çıkıp olmadık işler yapabilirler.
Demokrasiler ve hukuk devletleri bunlardan hesap sorar.
Sormazlarsa o manyaklığın bir parçası hatta sabihi olurlar.
Anlayacağız.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Seçimle yıkılan demokrasileri unutmadığımız zaman