harbikiz
New member
- Katılım
- 23 Haz 2007
- Mesajlar
- 1,473
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Uzun zamandır okuyucu mektupları içinde sıklıkla yer alan endişe, daha da doğrusu korku artık iyice su yüzüne çıktı. Gelen her üç mektuptan birinde çok benzer ifadeler yer alıyor; çocuklarının geleceğinden ve Cumhuriyet’in, “laik-demokratik-hukuk devleti”nin değişeceğinden duyulan korku… Bazıları bu korkular nedeniyle “başka ülkelere göç” isteğinden ciddi şekilde söz ediyor. Bazıları bu nedenle “çocuk yapmaktan vazgeçtiğini” söylüyor. (“En az 3 çocuk” diyen Başbakan’ın duyması lâzım.) Dün de aynı duygularla yazılmış birçok mektup geldi, bunlardan birini alalım ve soyadını vermeden Nigar Hanım’ın mektubunun bir bölümünü paylaşalım;
“Konuştuğum hiç kimse gelecekten umutlu değil. Çocuklarımız için endişeliyiz çünkü yapılmak istenenlere bakılırsa bu ülkede bizim gibi Atatürkçü, çağdaş, laik insanları istemiyorlar. Bu kadar vergi veren bir toplum olduğumuz halde sosyal güvencemizin olmamasından ve paramızın nereye gittiğini bilmemekten rahatsızız. Batıya karşı dik duramamaktan rahatsızız. Ülkenin her gün kaosa sürüklenmesinden ve gerçek nedeninin bile bilinmemesinden rahatsızız (…) Ben artık seçimlerin adilliğine kesinlikle inanmıyorum. Sanki Türkiye’de oyları, insanımızın yıpratılmasından mutluluk duyan batılılar kullanıyor. Bir vatandaş olarak önce seçim güvenilirliği garantisi istiyorum.”
Seçim güvenilirliği konusunun mutlaka şu günlerde Meclis’te gündeme getirilmesinin çok önemli olduğu muhakkak. Elektronik uzmanlarının görüşlerinin şimdi, seçim yaklaşmadan tartışılması, “bilgisayarlara dışardan müdahale çok kolay” iddialarının anlaşılması ve sistemin zaman varken değiştirilmesi şart… Milletvekilleri konuyu Meclis’e getirmek için ne bekliyorlar anlamak mümkün değil. Bu endişelerden biri… Ama ya vatandaşların çocuklarının geleceğinden; ülkesinin rejiminden endişe duymasının; “Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bağlı insanlar köşeye sıkıştırılıyor, bizi istemiyorlar” demesinin nedeni ne olabilir?
Ne oldu ki; ekonomik açıdan zaten gelecek endişesi taşıyan çoğunluk bir de bu korkuları hisseder oldu?
Bunu ortaya koymak “Cumhuriyet’in bittiğine inandığını” yazmaktan, “eski devlet-yeni devlet mücadelesi yaşanıyor” demekten çekinmeyen ve amacı zaten toplumda bu psikolojiyi yaratmak olanları sevindirecektir biliyorum. Her şeye rağmen bu tartışmanın artık yapılması gerektiğine de inanıyorum.
‘CUNTA’DAN NERELERE
Uzun süredir gazete köşelerinde, ekranlarda sık sık her olayla “Cumhuriyet” ve “laik rejim” arasında bağlantı kurulduğunu, neredeyse “Atatürkçüyüm ve Cumhuriyet rejiminden memnunum ya da Cumhuriyetçiyim” demenin “Ergenekoncuyum” demekle eşdeğer hale getirildiğini, fırsattan istifade Cumhuriyet rejimini destekleyen herkes ve her kurumun “dindar olmadığı ve hatta dine karşı olduğu”nun da araya mutlaka sıkıştırıldığını görüyoruz.
“2003 yılında ordu içinde bir cunta darbe plânlamıştı” iddiası başarıyla “Cumhuriyet ağaların rejimiydi, yargı da dahil tüm kurumları topluma kurallar, yasalar dayatıyordu. Hep onların istediği hükümetler seçiliyor, ülkeyi elitler yönetiyordu, medya da işin içindeydi. Şimdi bu durum tersine döndü. Artık alternatif medya var. Alternatif savcılar, hakimler ortaya çıktı. Her kuruma dokunuluyor, ordu komutanları bile ifadeye çağrılıyor. Artık Cumhuriyet’in karşısında demokratlar var” yorumlarına dönüştürüldü.
Benzer bir yorumu 19 Şubat’ta Zaman’daki köşesinde “Cumhuriyet Ağaları” başlıklı yazısında yapan Hüseyin Gülerce bu yazıyı;
“Artık Cumhuriyet ağalarının karşısında güçlü demokrat bir toplum kesimi var. İşte 17 Şubat yargı darbesi, bunun için tıpkı 27 Nisan darbesi gibi geri tepecektir. Ağaların akla, vicdana, hukuka aykırı hamlesi boşa çıkarılacaktır. Bu son virajı asla alamayacaklar. Çünkü artık demokrasiyi isteyenler değil, ağalar korkuyor (…) Bu maçın beraberlik ihtimali yok. Statüko kaybedecek, demokrasi kazanacak” cümleleriyle bitirmişti.
ÖNCEKİ HÜKÜMETLERİ KİM SEÇTİ?
Sormak lâzım Hüseyin Gülerce’ye; Bugüne kadar gelip geçen Özal’ı, Demirel’i, Ecevit’i, Çiller’i, Erbakan’ı, Yılmaz’ı, Bahçeli’yi ve diğer liderleri, başbakanları köylüsüyle kentlisiyle, işçisiyle memuruyla halk seçmedi mi? Onlar döneminde demokrasi yoktu, hukuk yoktu da bugün yeni yeni mi ortaya çıkıyor?
Çiller döneminde ve diğerlerinde yapılan hukuksuzluklara Türkiye’nin medyası tepki vermedi mi, yargısı vermedi mi?
12 Eylül darbesi, 27 Nisan muhtırası tüm kesimlerin tepkisiyle karşılaşmadı mı? Bugün hâlâ tüm kesimler karşı çıkmıyor mu? (Pardon 12 Eylül’den memnun “sözüm ona demokratlar” bunun dışında!!)
17 Şubat’ta verilen HSYK kararının hukuka tümüyle uygun olduğunu neredeyse tüm uzman hukukçular ve yüksek mahkemeler açıklamadı mı? Doğruyu onlar bilmiyor da hukukçu olmayanlar veya onlar gibi 50-60 yıllık hukuk deneyimine sahip olmayanlar mı biliyor?
İşte bu söylemlerdir Cumhuriyet rejimine bağlı insanlarda endişe yaratan… Ve öyle bir toplu saldırı söz konusu ki hiç de haksız değiller!
kaynak