CHP'li Necla Arat da 'intihal'ci yani Bilim Hırsızı çıktı

maresal

New member
Cumhuriyet Mitingleri'nin organizatörleri-nden olan ve 22 temmuz'da CHP'den vekil seçilen Necla Arat bilim hırsızı çıktı. Arat'ın 'intihal'den 6 ay ceza aldığı ortaya çıktı.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, YÖK'ten gönderilen yazıya göre, CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Necla Arat'ın profesörlüğe yükseltilme işleminde intihal tespit edildiği gerekçesiyle, 1982 yılında İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Dekanlığınca 6 ay süreyle geçici olarak, ''Görevden çıkarma'' cezası verildiğini bildirdi.

Bakan Çelik, AK Parti İstanbul Milletvekili Feyzullah Kıyıklık'ın, ''CHP'li Arat'ın intihal suçu işleyip işlemediğine'' ilişkin soru önergesini yanıtladı.

Konuyla ilgili Yüksek Öğretim Kurulunun yazısına göre, Prof. Dr. Arat'ın doktora, doçentlik ve profesörlük çalışmaları sırasında yazdığı eserlerde, başka eserlerden alıntılar olduğuna ilişkin İÜ'ye gönderilen şikayet dilekçesi üzerine inceleme yapıldığını belirten Milli Eğitim Bakanı Çelik, şunları kaydetti:

''YÖK'ün yazısında, Prof. Dr. Arat'ın profesörlüğe yükseltilme işleminde intihal tespit edildiği, söz konusu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre Disiplin Yönetmeliğinin ilgili maddesi gereğince, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanlığının 25 Mayıs 1982 tarihli Fakülte Yönetim Kurulu kararı ile Arat'a 6 ay süreyle, 'Geçici olarak görevden çıkarma' cezası verildiği beyan edilmektedir.''

Bakan Çelik, yazıda, ''Prof. Dr. Arat hakkında, isnat edilen suçtan önce ceza aldığı tespit edildiğinden tekrar yapılacak bir işlem bulunmadığının'' kaydedildiğini bildirdi.
AA

http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=301581
 

Vtnsvr

New member
Madem konumuz bilim hırsızlıgı, O zaman biraz derinleştirelim olayı.Hırsız,hırsızdır.Benim hırsızım senin hırsızın olmaz.Öyleyse bir intihalci daha varmıiş;Kimmiş o görelim.
İntihalci Başbakanlık Müsteşarı



Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in hâlâ koltuğunda oturabilmesi de inanılır gibi değil.

Başbakanlık Müsteşarı, devletin bir numaralı memurudur. Müsteşar Ömer Dinçer, aynı zamanda ‘Ilımlı İslam’ teorisyenleri arasında hatırı sayılır bir isme sahiptir.

Doç. Dr. Ömer Dinçer’in adı bugünlerde “fikir hırsızı” olarak da dillere düştü. Dinçer Bey, arkadaşı Yrd. Doç. Dr. Yahya Fidan’la birlikte ‘İşletme Yönetimi’ adlı kitap yazmış. Ama, Sivas Üniversitesi ile Marmara Üniversitesi’nin ayrı ayrı hazırladıkları raporlara göre, kitap, Prof. Tamer Koçel’in ‘İşletme Yöneticiliği’ kitabından çalıntıdır.

Çalıntıyı Müsteşar da kabul ediyor; ama kendisi çalmamış. Kitabı beraber yazdığı arkadaşı, acemilikten ve dalgınlıktan bazı alıntıların kaynağını belirtmemiş, çalıntı burdan kaynaklanmış.

Sonuç: Çalıntı suçu sabit, Ömer Bey’in akademik unvanının elinden alınması gerekiyor; ama alınamıyor. Çünkü, suç zaman aşımına girmiş. Ömer Bey, hâlâ Başbakanlık Müsteşarı.

Başbakan’ın partideki ve devletteki en yakın fikir ve akıl hocalarının fikir hırsızı çıkması gerçekten inanılır gibi değil. Ama Burası Türkiye. Başbakan, yine inanılmaz bir biçimde, ‘Müsteşarıma inanıyor ve güveniyorum’ diyerek, intihalci müsteşarına kefil oluyor.

Bu bilim hırsızı başbakanlık müsteşarı Ömer Dinçer'miş.Öyle degil mi?Ve Bilim hırsızlıgı konusunda geçen yıl bir panel yapılmış ve orada bir tesbirt yapmışlar bekalım neymiş?


Türkiye "İntihali / Çalmayı" Tartışıyor
--------------------------------------------------------------------------------

Temiz bir bilim dünyası için
intihal'den arındırılmış eserler üreten bir Türkiye'ye doğru...
Dünya ile bütünleşen bir Türkiye'ye doğru...

Panel:
Yer: 26. İstanbul Kitap Fuarı (TUYAP/Beylikdüzü) 27 Ekim - 4 Kasım 2007

Tarih: 1 Kasım 2007 (Perşembe)

Saat: 12:30 - 14:00



Konuşmacılar:
Prof. Dr. Bekir KARAOĞLU (Haliç Üniversitesi)

Dr. Rifat ÇÖLKESEN (Beykent Üniversitesi)

Öğr. Gör. Yusuf ÇOTUKSÖKEN (Maltepe Üniversitesi)



Çalışmaları, eserleri intihale uğramış değerli yazar ve akademisyenlerimiz, ODTÜ'den sonra yeni bir tartışmayı başlatıyor.



İntihal / çalıntı nedir?

Akademik hırsızlar / intihalciler kimlerdir?

İntihalcilerin genel özellikleri nelerdir?

İntihal'ciler hangi yayınevlerini seçer?

YÖK neden fazla birşey yapamaz?

ODTÜ neden tepki gösterdi?

Bazı üniversite yönetimleri neden onları korur?

İntihalci olmanın ilk belirtleri nelerdir?

İntihal, hırsızların yüzlerine yansır mı?



Tek tek örnekleriyle, hepsi bu panelde... Tüm akademisyenler ve yayınevlerini bekliyoruz.

Not: İntihalci hocalar davetli değildir!



İntihal Nedir?
"İntihal (TDK: Aşırma), bir kişinin eserinde başka kişilerin ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin kendisine aitmiş gibi kullanması. İntihal bir tür sahtekârlık ve hırsızlıktır.

Başlıca türleri:

1. Alıntı ifadeler ve fikirler için kaynak göstermemek

2. Ödünç alınan ifadeleri tırnak içinde yazmamak ve kaynak göstermemek

İntihal bilinçli olarak veya kaza eseri oluşabilir.

(...)

Başkalarına ait fikirler alıntı yapılırken, yeni cümlelerle ifade edilseler bile kaynak gösterilmesi gerekir.

İntihal ciddi bir akademik suçtur. Cezaları öğrencilerin düşük not almasından akademik kariyerin silinmesine kadar değişebilir. (...)" [kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/İntihal]



İntihal'ciler daha çok kimlerdir? Genel özellikleri nelerdir?
Araştırmalarda görülmüştür ki;

İntihal'in daha çok alanı dışında yayın yapan, tez projesi veren öğretim üyeleri tarafından yapıldığı görülmektedir. Böylesi öğretim üyelerinin çok çeşitli alanlarda, birbirinden ilgisiz alanlarda abartılmış sayıda yayını olduğu görülmektedir.

Daha çok bir ekolü oluşmamış veya ciddi bir öğretim elemanı kadrosu oluşmamış fakülte/bölümlerde görülmektedir.

Usta çırak ilişkisi içerisinde yetişmemiş, ciddi bir ustası olmayan öğretim elemanlarında daha sık rastlanmaktadır.

Ustası, intihalci ise, çırağı da intihalci olmaktadır!
İntihalci'ler hemen hemen konuda ders verebilmektedirler!

Genel olarak "popüler optimist" karaktere sahiptirler.

Ciddi bir akademisyen 10-15 yayın ile kendisini kabul ettirmişken, intihalci'ler çok çok daha fazla yayın yapmalarına rağmen kendilerini meslektaşlarına kabul ettirememişlerdir!

Daha çok, "kendin pişir kendi ye" türünden dergilerde yayın yapmaktadırlar.

İntihal'ciler, şikayet olması durumunda, eseri intihale uğrayana hemen en adi komplo girişiminde bulunmaktadırlar.

Ciddi bir bilim adamı, dünya görüşü ve inancı ne olursa olsun "aydınlık yüzlü", "pozitif enerji veren", "ilkeleri olan", "sevecen", "hoşgörülü" ve bir "beyefendi/hanımefendi" davranışı sergilerken, intihalci'ler daha çok "yavuz hırsız" davranışı sergilemekte ve yüzlerinden bir çeşit kötülük akmaktadır.

Örneğin, elektromagnetik alanında doktora yapan ve alanı olmadığı halde bilgisayar konusunda yayın yapan bir öğretim üyesinin, nerede ise bilgisayar konusunda Papatya Yayınevinin tüm yayınlarını intihal yaptığı tespit edilmiştir.

Ayrıca, önsözüne, "bu alanda Türkçe kaynak eksikliği gidermek için bu kitabını yazdığını" belirten bir öğretim üyesi, ilgili alanda tüm Türkçe kitaplardan aşırma yaparak kitabını hazırlamıştır; hem de noktasına virgülüne kadar; hem de asıl kaynaktaki imlâ yanlışlarına kadar...



Kaynak: Papatya Yayınevi, 14 Ekim 2007, http://www.papatya.gen.tr/akademikHirsiz.htm

Ömer Dinçer Başbakanlık müsteşarı ve birilerine akıl veriyor ve paneldeki tesbitle birleştiriverin bakalım ne çıkıyor?
 

Vtnsvr

New member
Çamur şebekesinin iftirası ve olayın gerçegi;

[email protected]

'İntihal' iddiasının arkasında gerçekler

İSTANBUİL Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Başkanı Prof. Necla Arat'a yönelik hakkındaki iddiaları, aynı dönemde İstanbul Hukuk Fakültesi'nden emekli bir öğretim üyesinden dinliyoruz.

- Başbakanlık Müsteşarlığından milletvekili adaylığına 'kaydırılan' Ömer Dinçer'in Cumhuriyet-laikle ilgili ilgili söyledikleri 'intihal’ konusundaki tescilli durumu ortada iken bazı çevrelerin senaryo yazmaya başladıkları dikkat çekicidir. Bu kez hedefte 'Cumhuriyet Mitingleri'nin düzenleyicilerinden Prof. Necla Arat var... İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'nde felsefeci olan Prof. Arat'ın ismi ne zaman başarılı bir eylemde geçse, zaman aşımına uğramış bu iddialar ısıtılıp ısıtılıp yeniden 'servis' edilmektedir.

- Prof. Arat ile ilgili iddialar hangi yıllarda başlıyor.

- 1980'in başından diyebiliriz... Bugün AKP iktidarına yakın bir sürü ismi görebilirsiniz bu olayların içinde veya çevresinde. İsterseniz, askeri dönemde YÖK'ün başına getirilen Prof. İhsan Doğramacı'dan başlayalım... Biliyorsunuz onun hakkında da uzun yıllardan beri tartışılan ve yargıya kadar bir 'intihal' olayı yaşanmıştı. Doğramacı 'üniversite cumhurbaşkanı' sayılırdı. Eski Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof. Emin Bilgiç'in damadı olan Prof. Ekmelettin İhsanoğlu'nu, Kahire'den İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine getirtmiştir. Edebiyat Fakültesi'nde o zaman güçlü bir şekilde Türk-İslamcı odaklaşmaya dönük kadrolaşma ve öğretim üyeleri arasında karşılıklı bir çekişme sürüyordu. Aslında 'kimyacı' İhsanoğlu için, Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünde 'Bilim Tarihi' adlı ana bilim dalı kuruldu... Bu bölümün Fen Fakültesi'ne bağlı açılması konusunda tartışmalar oldu. Zaten diğer üniversitelerin felsefe bölümlerinde açılmış böyle bir bölüm yoktu.

Edebiyat Fakültesi'nde çağdaş bir kadın olan Arat, bu tartışmalar sırasında Türk-İslamcı örgütlenmeye karşı neredeyse tek başına karşı mücadele gösteren biriydi. Başını eğmeden 'kadın hakları, laiklik, Kemalizm' üzerine yazıyor, çiziyordu. 'Kadın Sorunu' kitabı yayınlandıktan sonra kitabının 'Müstehcen', 'İslam'ı aşağılayıcı' ve 'komünist' olduğu öne sürülüyordu.

KİMLER YOK Kİ...

- Peki intihal olayı...

- Doktora ve doçentlik tezlerinde böyle bir iddiayı hiç duymadım. Bazı gazetelerde çıktığı gibi bu iddiaya dönük bir 'araştırma raporu' olduğunu ilk defa duyuyorum. O zaman sadece şu biliniyordu. Necla Arat'ın teksir edilmiş profesörlük tezine Erol Güngör, Mustafa Kafalı, Alev Arık, Salih Tuğ, Nihat Keklik gibi hocalar karşı çıkıyorlardı. Belki de bu konuda bazı bilgileri vardı. Ama kendisini profesör yapmamak için jürinin 6 ay geç toplandığını hatırlarım. Ama sonunda fakülte kurulunda Prof. Nihat Keklik'in, tezin 'intihal' olduğunu ortaya attı ve profesörlük tezi reddedildi Arat'ın... Bu arada dönemin Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Sencer Tonguç'un, 'Türk-İslam sentezcisi'nin ünlü ismi Doç. Necmettin Hacıeminoğlu'nun, Arat'la uğraştıklarını herkes bilirdi. Bu çekişmeye dayalı olarak fakültede dedikodu, ihbar mektupları ve özellikle 'Türkiye' gazetesinde çıkan yazılar koca bir dosya oluştururur bugün. Atom Enerji Komisyonu Başkanı Başkanlığı sırasında "Çernobil radrasyonu Allahın izniyle Türkiye'ye gelmez" diyen Fen Fakültesi Dekanı Prof. Prof. Ahmet Yüksel Özemre, yine o yıllarda asistan olan şimdiki Rektör Yardımcısı Prof. Şafak Vural'ın isimlerinin de Arat'a karşı olduklarını hatırlarım. Prof. Vural, dekanlığı sırasında türbanlı öğrencilerin derslere alınması konusunda talimat veren bir hocaydı. O yıllarda Felsefe bölümü 'Türkleştirme-İslamlaştırma' sürecinin hızlandığı bir dönem olarak bilinir. Sonuçta, Arat'ın yeni makalelerle tezini yeniden yazdı, YÖK'e başvurarak kendisine karşı yapılan hataların düzeltilmesini istedi. (1983'den sonra prof. ünvanlığı, Üniversite Yönetim Kurulu'nun teklifi ve YÖK'ün onanıyla verilmeye başlandı) Çünkü kendisine yapılan uygulamanın haksız bir uygulama olduğunu düşünüyordu. (Sonradan 2. kez arayan emekli hocamız, Prof. Sulhi Dönmezer'in o zaman bu işleme 'siyasi bir karar, hukuki bir çare arıyoruz, ama bulamayacağız' dediğini ekledi.) Galiba 1990'da İdare Mahkemesi'nden kendisine yapılan engellemelere karşılık yürütmeyi durdurma kararı aldı. Çalıntı diye nitelenen bilgilerin 'Kaynakça' bölümünde belirtildiğini ispat etti ve profesörlüğünü bu büyük mücadele sonunda aldı...

ARAT'IN 'SUÇU'

(Bu konuda Prof. Arat'ın basılan kitabında 'kaynakça'yı 2.baskıda eklediği öne sürülüyor.)

Hukukçulara göre; bir eserin 'intihal' olabilmesi için kitap olarak basılmış ve yayınlanmış olması gerekiyor. Prof. Arat olayında ise teksir edilmiş bir metin söz konusu... Ancak eski Müsteşar Ömer Dinçer olayında ise ortada basılmış bir kitap var.

12 Mart döneminden sonra '9 Mart Hareketi' olarak bilinen darbe iddialarına adı karışan merhum Emekli Albay Nedim Arat'ın eşi olan Prof. Necla Arat, ÇYDD kurucularından, ÇEV Yönetim Kurulu üyesi, 1995'de 45 derneğin oluşumuyla kurulan 'İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörlüğü gibi STK'de etkin görev yapıyor. Halen İstanbul Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Başkanlığını sürdürüyor. Bundan bir süre önce kaybettiğimiz gazeteci Halit Çapın'ın kardeşi olan Prof. Arat, geçen ocak ayında İ.Ü.'den emekli oldu; 'Cumhuriyet Miting'lerini düzenleyen kadroda yer aldı.

Son olarak Baykal kendisine milletvekili adaylığı önerdi.

İşte 1980 öncesinde başlayan 18 yıllık Edebiyat Fakültesi'ndeki kamplaşma sonucu 'laik ve çağdaş' Türk kadınını temsil eden Prof. Necla Arat'ın başına gelenlerden bir kesit...


-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Ne demişler "dinime söven müslüman olsa" işte asıl bomba burada daha çok hırsız varmış hele biri var ki çok ilginç bu çamur çetelerinin solugunu kesmesi gereken bir isim ki böyle hırsız bir idolü olan müridlerininde pek farklı olmaması da gayet dogal diye düşünüyorum yinede yorum sizin;

Dün, bizim Türkhaberler'de şu haber yer aldı:

".....MAHKEME, ÖZKAN'I HIRSIZ SAYDI

Araştırmacı-Yazar Hakkı Öznur'un çeşitli eserlerinden kaynak göstermemek suretiyle alıntıya başvuran Tuncay Özkan'ın intihal yaptığı Yargıtay'ca onandı... Tuncay Özkan, Öznur'a 7 bin YTL ödeyecek"



***

Ben de bu konuda, 2007'nin son günlerinde yayınlanan SEÇKİN SINIF YALANLARI adlı kitabımda şunları yazmışım:

***

Edebiyat dünyasında intihal ya da ÇALINTI örnekleri…


Bu kadar çalıntı roman, şiir ve de öykü…

Kendi insanlarını hançerleyen istihbarat örgütleriyle ilintili bu kadar yazar, gazeteci ve tarihçi…

Bunları 'dün' içinde söyleyemeyen ağabeylerimiz 'zaman sorumluluğu'na sığınıyordu ve onlara göre 'zamanı' gelecekti...

Çoğu, büyük çoğunluğu öldü; hırsızlıklar, ihanetler edebiyatımızın yüzkarası olarak duruyor!

Şimdi gelelim hırsızlıklara ve bunların küçük bir bölümüne (!) yüzeysel ve küresel olarak bakalım…

***

*Don Pedro'nun 'İstanbul'a zorunlu bir seyahat'i ile Orhan Pamuk'un Beyaz Kale’sini bırakalım bir kenara, onu yazının sonunda anlatacağım...

*"ENTRİKALAR SAVAŞI" ve "CIA KÜRTLERİ", KÜRT DEVLETİ'nin TARİHİ; Tuncay Özkan'ın değil mi?

Peki bunlardan önce yayınlanan HAKKI ÖZNUR'un kitabı " CAHŞLARIN SAVAŞI" neyi anlatıyor?

*Kerem Alışık'ın babası Sadri Alışık için yazdığı " MEKTUP", Murathan Mungan'ın "YALNIZ BİR OPERA" sı değil mi?

*"SCHRÖDİNGER'in kedisi" Lale Müldür'ün mü, Alev Alatlı'nın mı, Schrödinger'in mi?

*Daniel Defoe'nun ROBİNSON'u, İbn-i Tufeyl'in HAY BİN YAKZAN'ı denilmez mi?

*Umberto Eco ve Salman Rushdie hangi tarihi kaynaklardan yağma yaptılar?

*Bob Dylan'ın AŞK VE HIRSIZLIK şiiri nereden apartma?

*Borges'in "GİZLİ MUCİZESİ" ni Ahmet Karcılar, " GÜLDEN KALE DÜŞTÜ " yapmadı mı?

*Altan'ın ALDATMAK'ının kökü , omurgası hâlâ tartışılmıyor mu?

*Kİ RAZE'yi kim yazdı ; 1923'te Panait İstrati mi (Kira Kiralina), 1990'larda Ann Chamberlin mi ( Safiye Sultan'da) yoksa 2000’lerde Çetin Altan’ın eşi Solmaz Kamuran mı?

*Cevat Fehmi'nin BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN'ini 100 yıl önce GOGOL "Müfettiş" diye yazmamış mı?

*Emre Kongar'ın HOCA EFENDİ'nin SANDUKASI, kimin elyazması idi?

*Gebze Kütüphanesi'nden kayıp bir kitap var, el yazması...O gün kim girmiş kütüphaneye? Sonra, aylar sonra ne çıkmış ortaya...

*Mustafa Kemal’in çok sevdiği DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ marşı hangi ülkeden, kim tarafından aşırma?

***

Fethullah Gülen´in kitabıda çalıntı (*)

Ve bir ek daha;

Yazar Murat Bardakçı , Fethullah Gülen'in makalelerden oluşan

''Buhranlar Anaforunda İnsan''

adlı kitabının ilk kısmının, eski Başbakan Şemsettin Günaltay 'ın 1951 yılında yayımlanan ''Zulmetten Nura'' adlı kitabıyla aynı olduğunu belirtti.

Bardakçı, Hürriyet gazetesindeki yazısında, Gülen'in son kitaplarından ''Buhranlar Anaforunda İnsan'' ı okumaya başladığını, kitabın ilk sayfalarından itibaren ''Ben bu cümleleri bir yerden hatırlıyorum'' dediğini belirterek şöyle dedi:

''Gülen'in kitabının ilk kısmı İsmet Paşa'nın ve tek partili dönemin son başbakanı olan Günaltay'ın Türk toplumunun düşünce yapısını derinden etkileyen 'Zulmetten Nura' isimli kitabı ile neredeyse kelime kelime aynı.''

Gülen'in Günaltay'ı n kitabının

"Tanzimatçılık devri ve netayici (sonuçları)"

başlıklı bölümünü günümüz Türkçesine uyarladığını ve makalenin adını

"aydınlık kapıya doğru"

biçiminde değiştirerek kendi adıyla yayımladığını belirten Bardakçı şöyle devam etti:

''Ama yayın sırasında bazı değişiklikler olmuş, mesela Günaltay'ın makalesinde geçen Türk sözü, Gülen'de her nedense mümin halini alıvermişti. İşin daha da garip tarafı, bütün bunlar olup biterken Günaltay'ın adının Gülen'in kitabında bir defa olsun geçmemesi.''

İki kitapta aynı olan bölümler şöyle:

Günaltay'ın kitabından: ...

Her millet kendi ruh ve kabiliyetiyle mütenasip teşkilat ister. Milletlerin teşkilat-ı idariyye ve ictimaiyyeleri asri ihtiyaçlarının, ruhi temayüllerinin mevludu değil midir?

(Sayfa 158).

Gülen'in kitabından: ...

Her millet kendi ruh ve kabiliyetine uygun, kendi düşünce ve inancı çizgisinde müessese ve teşkilat ister. Rica ederim, milletlerin idari ve içtimai teşkilatları, maarif ve düşünce akımları, asrın ihtiyaçlarının ve milletin ruhi temayüllerinin neticesi değil midir? (Sayfa 2).

Günaltay'ın kitabından: ...

Muhtelif milletlerin tarz-ı ıslahat ve tanzimatlarını teşrih eden sahaif-i tarih tedkik edilirse görülür ki bir milletin hayat-ı içtimai ve siyasiyesini tanzim, terbiyesini tekeffül, rehberliğini deruhte etmiş olanlar, kavanin-i tabiiyyeye teşvik-i hareket hususuna ne kadar gayret göstermiş, milletlerin ruhuna, asri ihtiyaçlarına ne kadar derinden nüfuz etmişlerse mesailerinden o derece feyyaz semereler istihsal etmişlerdir. (Sayfa 159)

Gülen'in kitabından: ...

Dünden bugüne, muhtelif milletlerin ıslahat tarzları ve inkılapları araştırıldığında görülür ki, bir milletin içtimai ve siyasi durumunu tanzim, terbiye ve yükselmesini deruhte ve rehberliğini yüklenenler, hareketlerini fıtrat kanunlarına uydurma hususunda ne kadar titizlik göstermiş; milletlerin ruhuna ne kadar vâkıf olabilmiş ve çağın getirdiği ihtiyaçlara ne kadar nüfuz edebilmişlerse çalışmalarında o derece semereli olmuş ve milletlerine de o nispette ölümsüzlük vaat edebilmişlerdir.

(Sayfa 3).
(*) Kaynak : Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri 13 Aralık 2004
***

İşte bir başka özel ek;

Yıl 1961; Fuad CARIM; "İstanbul'a zorunlu bir seyahat" adlı romanı çeviriyor...

Roman, Don Pedro ( Pedro de Urdemalas) adlı bir gemiciye ait.

1 Mart 1557'de ŞARLKEN'in oğlu KRAL FİLİP'e bu el yazması hediye ediliyor...

Ardından da unutuluyor... ( Krallar kitap okumaz ya) İşte BEYAZ KALE bundan doğuyor...

Sözün özü:

Yaklaşık 30 – 35 şiirden oluşan tek kitabı 40 baskı yapan, o tek kitapla ünlü olup bir daha kitap yapamayan, üretemeyen “apartmacı” ozanlar da var bu ülkede…

***

Enver Gökçe’yi, saygıyla, sevgiyle anıyorum bu bölümün sonunda….

***

Refik Durbaş, 22 Şubat 2001’de Cumhuriyet’in KİTAP ekine şunları söylüyor;

“ İ

lhan Selçuk bir gün şunu sormuştu bana;

"Bir mı sra var 'yakana kan gülleri takayım / bir o yana bir bu yana.’ Bu mısra Enver Gökçe'de de var, Ahmed Arif'te de var; Hangisine ait bu mısralar"

diye…

Kim kimden çalmış

" Aslında bu, bir halk türküsü... Aynı dönemde yazmışlar. İkisi de kullanmış dedim.”

***

Şimdi burada biraz soluklanıp bir iki unutulmuş habere bakalım…

Kaynaklarından hafızamızı tazeleyelim:

TÜRKAN ŞORAY’ın ROMANI…

Kemal Uzan’ın Yeni İstanbul gazetesi 70’li yıllarda hamleye hazırlanır. Gündemde ünlü bir ismin yazdığı romanı yayınlamak vardır.

Cihat Baban, gazetenin yazı işleri müdürü Erol Dallı’ya;

“Git Türkan Şoray’a teklif et!” der.

Dallı, Şoray’ın yazamayacağını söyleyince de;

“Kitabını yayınlatamayan tonla adam var. Birinden romanını alır, Türkan’ın adını koyarız”

diye ekler…

***

Dallı, Rüçhan Adlı ( Şoray’ın o zamanki işadamı sevgilisi) ve Türkan Şoray ikilisiyle isim kullanmla karşılığı 10 bin liraya anlaşır. Cumhuriyet gazetesinde düzeltmen olan Adnan Özyalçıner’den de yazdığı romanı 5 bin liraya alır…

İşte böylece yıllarca hafızalardan silinmeyen BURUK ACI romanı, filmi ve şarkısı ortaya çıkar. Şarkının sözleri de yine Şoray’ın değil, Sennur Sezer’indir…

Öykünün sonunda,

“Kemal Uzan, yazar Özyalçıner’in de Şoray’ın da parasını ödemez. Erol dallı mahçup olmamak için bu parayı maaşından verir”

desek şaşırmazsınız değil mi!
 

digiklan

New member
Bir hareketi kötülemek için üyelerinin yargıya giden olaylarını saymaya kalksak en kötü başbakan Erdoğan olurdu. emin olun önceki başbakanların hiç biri hakkında onun hakkında açılan kadar dava açılmamıştır.
 

HTML

Üst