CHP 'müdahaleyi' nasıl kışkırttı?

CHP 'müdahaleyi' nasıl kışkırttı?
Mevcut yasama döneminin sonuna geldiğimiz şu günlerde, CHP'nin anamuhalefet partisi olarak yürüttüğü siyasetinin tahlil edilmesi ülkemizde demokrasinin yerleşmesi için şart görünüyor. 2002 seçimleri sonrasında Baykal'ın izlediği siyasetin, iki temel üzerine kurulu olduğu söylenebilir.



Birincisi, eğer mümkünse ve öncelikle, askerlerin baskısı altında AKP hükümetinin düşürülmesi, AKP'nin parçalanması ve Ankara'da kotarılacak yeni bir Meclis aritmetiğine göre CHP'nin iktidara gelmesi. Bu mümkün olmazsa, sivil ve askerî bürokrasinin yoğun muhalefeti teşvik edilerek, AKP'nin iktidar alanının daraltılması, yönetim yetkilerinin zaafa uğratılması ve yanlış yapmaya sevk edilmesi. Bu anlayışın arkasında, Baykal yönetiminin demokrasiyle bağdaşmayan zihniyeti yatıyor: Sivil ve özellikle askerî devlet kurumlarının "doğal" desteği nedeniyle, Ankara'da iktidar, seçimleri kaybetse dahi daima CHP'ye ait olmalıdır.

Onur Öymen'i askerlere kim gönderdi?

Baykal muhalefetinin ikinci temel anlayışı, ne pahasına olursa olsun iktidarın başarılı olmasını engelleyecek bir siyaset izlemektir. Söz konusu olan CHP'nin ve sosyal demokrasinin programına, hatta Türkiye'nin çıkarlarına açıkça uygun bir durum bile olsa, eğer o durumdan iktidar partisi olarak AKP kazançlı çıkacak gibi görünüyorsa, muhalefet ve engelleme yapılmalıdır. Siyasi literatürde bunun adı, yıkıcı muhalefettir. 2002 seçimlerine CHP kendini iktidarın en büyük adayı görerek girdi. 57. hükümetin kötü yönetimiyle gelen çöküş sonunda ortada ciddi bir rakip kalmamış gibi görünüyordu. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı, ancak açık ara ikinci gelebildi. Hükümet kurulduktan sonra CHP Genel Merkezi'nde, askerin baskısı karşısında AKP iktidarının uzun süre ayakta kalamayacağı, CHP'ye iktidar yolunun açılacağı konuşulmaya başladı. Zaten Ecevit de 1998'de iktidara o şekilde gelmemiş miydi? CHP'nin bu siyaseti kısa sürede bir sır olmaktan çıktı; önce genel merkez duvarlarının, sonra Türkiye sınırlarının dışına taştı, açıkça bilinir ve izlenir oldu.

TSK komutanları ne zaman siyasi konulara müdahale anlamına gelen bir açıklama yapsa, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen bu açıklamaları destekleyen, öven ve askerleri müdahale için yüreklendirmeye çalışan demeçler vermeye başladı: Komutanlar tamamen haklıydı, doğru konuşuyorlar, hatta az bile söylüyorlardı. Belli ki bu, bizzat Genel Başkan Baykal tarafından verilen bir görevdi. CHP, askerlerin ülke yönetimine ve siyasete müdahale etmesini alenen teşvik ediyordu. Söz konusu genel başkan yardımcısının o dönemde ayrıca, üst düzey komutanlarla özel görüşmeler yaptığına dair duyumlar vardı. Emekli Oramiral Özden Örnek'in kısa süre önce kamuoyuna yansıyan günlükleri, CHP'nin söz konusu genel başkan yardımcısının kuvvet komutanları ile gizli görüşmeler yaptığını doğruluyor ve bu görüşmelerde askerleri açık bir dille kışkırttığını yazıyor: Dönemin genelkurmay başkanı adeta AKP'nin adamı gibi hareket ediyormuş (çünkü darbe yapmak isteyen komutanları engelliyor!) ve o nedenle artık kimse ordudan bir şey beklemiyormuş... Hiç kuşkusuz, emekliye ayrılan komutanlar hatıralarını yazdıkça ve konuştukça, kamuoyu er veya geç bu gizli görüşmelerle ilgili çok daha fazla ayrıntıyı öğrenebilecek.

Bir siyaset adamı için en affedilmez şey, demokratik rejime müdahale için askerlere davette bulunmaktır. O nedenle MHP lideri Devlet Bahçeli, TBMM eski başkanının kuvvet komutanları ile üstelik çok daha masum içerikli görüşmeler yaptığı aynı günlüklerde ortaya çıkınca, sert tepki gösterdi ve o politikacının partiyle ilişkisinin kesilmesini istedi. CHP genel başkanı ise yardımcısının kapalı kapılar arkasında askerlerle yürüttüğü kabul edilemez ilişkilerini önemsemez göründü. Belli ki her şeyden haberi vardı ve kendi onayı ile yürütülen bir siyaset söz konusu idi.

AB ülkelerinden birinin Ankara'da görev yapan büyükelçisinin 2003'te bir gün anlattıkları ise inanılır gibi değildi. Baykal'ın yakınında ve genel merkezde en üst düzeyde görev yapan bir CHP milletvekili, o büyükelçinin ülkesine bir ziyaret yapacaktı. Söz konusu ziyaret nedeniyle gerçekleşen görüşme sırasında büyükelçiye şu müjdeyi (!) de vermişti: Biliniz ki AKP hükümeti bu dönemin sonunu getiremeyecek; askerler müdahale edecek, bu hükümet gidecek, biz iktidara geleceğiz. Büyükelçi, bu olayı naklederken bile şaşkınlığını saklayamıyor, sosyal demokrat bir partinin iktidara gelme umudunu askeri bir müdahaleye bağlamış olmasına inanamıyordu. O dönemde Avrupalı sosyal demokrat liderler Baykal'ın randevu taleplerini geri çevirmeye, Ankara'ya başka nedenlerle geldiklerinde CHP'ye nezaket ziyareti dahi yapmamaya başladı.

Rota değişiyor: Açıktan kışkırtma...

Askerler üzerinden siyaset yapmak, Baykal için yeni bir şey değil. 28 Şubat müdahalesini, "TSK 'demokratik kitle kuruluşu' (!) gibi çalıştı", "...kurmayca planlanmış bir strateji izledi. Bir müdahale açıktır, ama resmi muhtıra bile verilmeden sorun çözülmüştür" diye yüz kızartıcı övgülerle desteklemişti. Ama, AKP hükümetinin askerler tarafından düşürülmesi beklentisi gerçekleşmedi. Bu sonuçta, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün demokrasiye ve ülkeye bağlılığının büyük katkısı oldu.

Baykal, cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşmasıyla küçük bir rota değişikliği yaptı. Bu kez Ankara'daki iktidar gücüne dayanarak, cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle AKP'yi köşeye sıkıştırmak, burnunu sürtmek ve yıpratmak siyasetini başlattı. Bunu da yine, öncelikle askerler üzerinden yürüttü. Söz konusu olan asla Tayyip Erdoğan'ın veya Abdullah Gül'ün kişisel konumundan kaynaklanan bir durum değil; AKP'nin başında başka bir kişi de bulunsa, Baykal'ın tamamen aynı tutum içinde olacağı muhakkak. Tıpkı, SHP genel sekreteri olarak Turgut Özal'a karşı da izlediği siyaset gibi. Söz konusu olan, "Ankara'daki iktidar" gücünü kullanarak rakibi AKP'yi zor durumda bırakmak ve sandıkta elde edemediği üstünlüğü o yoldan sağlamak istemesi.

Herhalde daha önce görevlendirdiği yardımcısı bütün çabalarına rağmen bir müdahaleyi sağlamakta başarısız (!) kaldığı için, bu kez genel başkan olarak ipleri doğrudan eline aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili Baykal'ın sürdürdüğü söylem, hesaplı ve büyük ölçüde askerlerin kışkırtılması üzerine kuruluydu. Bu özelliğiyle, demokrasi tarihi için hacimli bir kara kitap oluşturabilir.

İşte Baykal'dan bazı örnekler: Hatırlanacağı gibi, 2006'da ısrarlı bir şekilde erken seçim istiyordu. O arada erken seçim kararının alınması için, açık muhtıra çağrısı yapmaktan ve TBMM iradesine dönük tehditler dile getirmekten kaçınmadı (Haziran 2006): "Bizim önerdiğimiz (Mayıs 2007 öncesi erken genel seçim), muhtıra şeklinde ya da daha ince yöntemlerle aşılmasına gerek bırakmadan sorunu sandıkta aşma olayıdır." Sonbahar aylarında erken seçim kararı için zamanın daralması üzerine, harekete geçmekte acele edilmesi için, sözde ince bir siyaset üslubuyla yapılan, ama kaba ve muhatabının askerler olduğu belli bir çağrı daha (Eylül 2006): "Başbakanın cumhurbaşkanı adaylığını önlemek gerektiğini düşünüyorlarsa, şimdi önlesinler." Grupta yapılan bir konuşmada, önce "herkesi göreve çağırıyorum" der ve hemen sonra kimleri göreve çağırdığı eksiksiz anlaşılsın diye, tamamlayıcı açıklama olarak talihsiz ve isyan duyguları uyandıran bir kıyaslama yapar (Ekim 2006): "...Celal Bayar, Adnan Menderes... geldi, geçti. Ama bugünkü yönetim kadar... laiklik özüne karşı bir kadro gelmedi." Sözde ince ve örtülü bir üslupla, ama gerçekte kaba bir şekilde yürüttüğü sürekli kışkırtmalara rağmen netice alamayan Baykal, zamanın daralmasıyla birlikte, son bir umut ve çırpınış içinde açık kışkırtmaya başladı (Mart 2007): "Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasına Silahlı Kuvvetler kayıtsız kalmayacaktır diye düşünüyorum."

27 Nisan günü cumhurbaşkanlığı seçimi için ilk oylama yapıldı ve üçte iki çoğunluk bulunamadı. Baykal'ın ısrarla kışkırtmaya çalıştığı müdahale henüz gerçekleşmemişti. O gün Baykal, "tüm çağrılarına rağmen toplumun en önemli ağırlık merkezlerinin duruma seyirci kaldığını" söyleyerek, askerlere serzenişte bulundu ve TBMM iradesine dönük bir müdahale gerçekleştirmedikleri için üzüntülerini dile getirdi. Aynı gece yarısı askerlerin demokratik işleyişe müdahalesi geldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen hemen ve büyük bir coşku ile, askerlerin bildirisiyle tamamen aynı görüşleri paylaştıklarını ilan etti. Baykal da açıkça destek çıktı ve 1 Mayıs günü parti grubunda yaptığı konuşmada, askerî müdahalenin, öyle bir ihtiyaç duyulduğu için yapıldığını söyledi.

Demokrasi tarihinde kara bir leke...

Sosyal demokrat bir parti olarak CHP'nin, rejime yönelen demokrasi dışı müdahalelere herkesten önce ve önde karşı durması gerekir. Zaten CHP'nin parti programı da açıkça bunu öngörüyor. Ama Baykal yönetimindeki CHP ne yazık ki, karşı durmak bir yana, 2002'den beri demokratik rejime dönük bir askerî darbe beklentisi ve kışkırtıcılığı içinde. Sol ve sosyal demokrasiyle hiçbir yakınlığı olmayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen bir süre önce, kendi partisinin "çağdaş" ve "ilerici", AKP'nin ise "gerici" olduğunu kanıtlamak için şu sorgulamayı dile getirmişti: "AKP lideri bir balo düzenleyebilir mi?" Öymen'e göre CHP ise, balo düzenleyebilecek bir partiydi. Tabii bu naif ve gülünç soru, o zaman sadece, bir üst sınıf eğlencesi olan baloyu ilericiliğin göstergesi sanan CHP'li yöneticilerin, içinde yaşadıkları toplumdan ne denli kopuk olduğunun yeni bir kanıtı olarak kabul edilmişti. Ama şimdi açıkça görülüyor ki, Baykal ve en yakın siyasi çalışma arkadaşları sadece basit bir balo değil, maskeli balo oynuyorlar. Sosyal demokrasi maskesi arkasına saklanıp, en gerici ve demokrasi karşıtı bir ideolojiye teslim olmuşlar, askeri müdahale destekçiliği ve kışkırtıcılığı yapıyorlar. Ama Baykal'ın ihtirasla oynadığı bu maskeli balo oyunu, rejimin kayması ve ülkenin ağır bedeller ödemesi sonucunu doğurabilir.

Bülent Ecevit önderliğindeki ortanın solu hareketinin CHP'de işbaşına gelmesinden bu yana, yaklaşık son 40 yıldır, TBMM'de temsil edilen hiçbir parti şimdi Baykal yönetimindeki CHP kadar açık ve yoğun bir şekilde askerleri kışkırtmadı, asker üzerinden siyaset yapmadı. 12 Eylül sonrasında ve askerî yönetimin himayesinde emekli general Turgut Sunalp tarafından kurulan MDP'nin, TBMM'ye girdikten sonra izlediği siyaset de buna dahildir. CHP bu ülkeye sandığı getiren, çok partili rejimin yolunu açan partidir. CHP'liler tarihlerinin o sayfasıyla daima ve haklı olarak gurur duyarlar. 2002 sonrasında ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Baykal'ın izlediği siyaset ise CHP ve demokrasi tarihinde daima bir leke olarak hatırlanacak. [email protected]

CHP PARTİ MECLİSİ ESKİ ÜYESİ
 
Hizipçilik demokrasiyi tehdit ediyor
Baykal yönetiminde CHP'nin yürüttüğü muhalefetin birinci ayağı, askerlerin müdahalesi ile AKP iktidarını düşürmeye veya etkisiz kılmaya çalışmak. İkinci ayağı ise yıkıcı muhalefet: Ne pahasına olursa olsun iktidarın başarılı olması engellenmelidir.



Hükümetin hareket alanı daraltılmalı, köşeye sıkıştırılmalı, tuzaklar kurulmalı, yanlış yapmaya sevk edilmeli ve ülkenin çıkarlarına ters bile olsa muhtemel başarısı sabote edilmelidir. Bu yıkıcı muhalefet çizgisi, 2002 seçimlerinden hemen sonra Baykal tarafından tasarlandı; planlı ve kontrollü bir şekilde dozu giderek yükseltilerek uygulandı. Baykal, yıkıcı muhalefet çizgisini saklamak ve seçmenin tepkisinden olabildiğince sakınmak için, seçimleri izleyen ilk günlerde farklı bir izlenim vermeye çalıştı. Seçim sonuçları belli olduktan hemen sonra, aklından geçenleri aynen şu sözcüklerle dışa yansıtıyordu: "... sabote etmeyeceğim, iktidarın önüne mayınlar döşemeyeceğim." (6.11.2002)

Bazı gözlemcilere göre Baykal, AKP iktidarının her yaptığına karşı çıktı, "muhalefet için muhalefet" yaptı. Pek çok yorumcuya göre ise CHP, sosyal demokrat çizgiden milliyetçi ve tutucu bir konuma kaydı. Bu iki yorum da tam anlamıyla doğru değil. Baykal, iktidarın her yaptığına değil, Türkiye'nin çıkarlarına uygun olsa bile, AKP'ye puan kazandıracak her uygulamaya muhalefet etti. Buna karşılık, destek olacağız diye tuzaklar kurarak, AKP'ye yanlış yaptırtmaya çalıştı.

Baykal'dan AB ile ilişkilere sabotaj...

AB'yle üyelik müzakerelerinin başlaması kararının alındığı Aralık 2002 Kopenhag zirvesi sırasında Baykal'a göre AKP hükümeti masadan kalkmalı ve müzakerelerden çekilmeliydi. O takdirde, CHP de hükümetin yanında duracaktı! Bu tutumun gerçek nedeni, AB çevrelerinde mevcut yaygın önyargılara rağmen, müzakerelerin başlamasıyla Türkiye'nin özellikle ekonomide önünün açılacak olmasıydı. Daha da kötüsü, Baykal'ın yürüttüğü Kuzey Irak siyaseti: Hükümet Kuzey Irak'a asker gönderip savaş yapmak için TBMM'de karar almalıydı ve CHP de buna destek olacaktı! Öylece, seçim öncesinde AKP hükümeti korkunç bir dipsiz kuyuya düşecekti. Ancak, Baykal'ın AKP'ye kurduğu tuzakların, aslında Türkiye'nin çıkarlarına kurulan tuzaklar olduğuna dikkat edilmeli. AB'yle ilişkilerin iyi gitmesi ve giderek güçlenmesi, geride bıraktığımız dönemde AKP iktidarının başarısını belirleyecek en önemli etkenlerden biriydi. O nedenle Baykal, "sabote etme ve mayın döşeme" siyasetini en yoğun olarak o alanda kullandı. Denilebilir ki, Türkiye-AB ilişkilerini sabote etmek ve mayınlar döşeyerek ilerlemeyi yavaşlatmak, geçtiğimiz dönemde Baykal siyasetinin en belirleyici özelliği oldu. Açıkça AB'ye karşı çıkamadığı için, en samimiyetsiz görüntüleri tam da o alanda oluştu.

İfade özgürlüğü önünde hâlâ mevcut yüz kızartıcı engeller ve Kıbrıs sorunu, Türkiye-AB ilişkileri önünde duran iki büyük darboğaz. Baykal, sabotaj çukurlarını en çok bu iki darboğazda kazdı. AKP iktidarı Annan Planı'nı destekleyerek Türkiye'ye önemli bir diplomatik üstünlük sağlarken, CHP anlaşılmaz gerekçelerle engellemeye çalıştı. Çünkü Baykal'ın siyaseti, adadaki sosyal demokratları da karşısına almak pahasına bile olsa, sorunun çözülmesini değil çözümsüzlüğün devamını gerektiriyordu.

Sosyal demokrat CHP'nin yürüttüğü muhalefetin, hiç değilse düşünce ve ifade özgürlüklerinin genişletilmesi için AKP'den daha özgürlükçü ve iktidara baskı yapan bir doğrultuda olması beklenirdi. Fakat tersine, 301'i değiştirmek Baykal'a göre "hainlik". Çünkü Baykal'a göre 301 şimdi, AB ilişkilerini sabote etmek için kullanılabilecek etkili mayınlardan biri. Baykal muhalefeti, düşünceleri nedeniyle yargılanan yazarların, gazetecilerin, aydınların üzerinde devam eden baskılarla da hiç ilgilenmedi.

Parti içi hizipçilikten...

Sadece AB'yle ilişkiler açısından değil, Türkiye'nin başta ekonomi ve demokrasi olmak üzere her alanda önünün açılması ve yükselen bir ivmeyle güçlenmesinin en önemli koşulu, Kürt sorununun demokrasi temelinde bir çözüm yoluna girmesi. O nedenle, CHP'nin en katı ve sabote edici bir başka direnişi Kürt sorunu üzerinden de yürütüldü. İzlediği muhalefetin sonuçları itibarıyla Baykal liderliğinde CHP'nin şimdi tutucu ve etnik milliyetçi bir çizgiye kaydığı doğru. Ancak bu durum, partinin yaşadığı bir ideolojik arayış ve dönüşüm sonucu olmaktan çok, Baykal tarafından yürütülen oportünist ve yıkıcı muhalefet anlayışının bir neticesi. Zaten CHP'nin ciddi sorunlarından biri de tam burada yatıyor. Partiye AB karşıtı, etnik milliyetçi ve tutucu bir görünüm kazandıran şey, samimi ve partili kadroların arayışı sonunda gelinen yeni bir ideolojik konum değil; büyük ölçüde Baykal'ın iflah olmaz hizipçilik alışkanlığından kaynaklanan, samimiyetsiz ve ilkesiz siyasetler üzerine kurulu, fikrî yönleri hiç bulunmayan yıkıcı muhalefet anlayışının bir sonucu. O nedenle AB karşıtı, milliyetçi ve tutucu seçmenin büyük çoğunluğunun, ideolojik yönden daha inandırıcı, duygusal yönden daha samimi bulduğu partilere yönelmesi beklenebilir.

Baykal, bir profesyonel hizipçi. Parti içinde hayatı boyunca yürüttüğü profesyonel hizipçilik siyaseti, birçok bakımdan şimdi muhalefette yaptıklarına benziyor. Her iki durumda da, iktidarda bulunanları ne pahasına olursa olsun yıpratmaya ve başarısız kılmaya dönük yıkıcı bir muhalefet anlayışı mevcut. Doğurduğu sonuçlar açısından da benzerlik var: Baykal hizbinin siyaseti, ülkenin kurumsal yapısı en güçlü partisinde demokrasiyi tamamen bitirdi; şimdi, temel özelliği kavgacılık olan bu hizip siyaseti, ülkede demokrasiyi tehdit ediyor. Ancak parti içi siyasetle ülke siyaseti arasında önemli bir fark var. Parti içinde iktidar olmak ve iktidarı koruyabilmek için, hizipçi bir dar kadronun delege oyunlarını başarıyla tezgâhlaması yeterli. Ülkede iktidar olmak için, seçmenin umudunu ve güvenini kazanmak gerekiyor.

Gerginlik siyaseti...

Mevcut yasama döneminin sonunun cumhurbaşkanlığı seçimine denk gelmesi, Baykal yönetiminde CHP'nin izlediği muhalefeti daha açık bir şekilde gözler önüne serdi: Kavga ve gerginliğe kurgulanmış; sürekli negatif enerji yayan; yaratıcı ve yapıcı olmaktan uzak; ülkenin büyük ve gerçek sorunlarına kayıtsız; ve, bıkkınlık verecek derecede kişisel, kişilere indirgenmiş bir siyaset. Baykal'ın kazançlı çıkabileceği bir durum olarak gördüğü, sürekli yürüttüğü açık tahriklerin ve gerginlik siyasetinin de gösterdiği gibi, cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle askerlerin müdahale etmesi ve bir kriz çıkmasıydı. Bu hedefine ulaştı. Ancak bu durumda gelişmeleri öngörmek ve kontrol etmek zor. Eğer kriz, seçimleri de kapsayacak kadar yaygın bir kutuplaşma sonucu doğurursa, CHP oyunu artırsa bile, kutuplaşmanın diğer ucundaki AKP'nin oyu daha fazla artabilir. Kötü bir ihtimal, doğacak krizle beraber ülkenin ekonomiyi de kapsayan ciddi bir istikrarsızlığa kayması. Böyle bir krizin içinden sadece Türkiye'nin değil, Baykal'ın ve CHP'nin nasıl çıkabileceği de belli değil.

2007 seçimlerinde Baykal liderliğindeki CHP'nin kaderini belirleyecek tek etken, hiç şüphesiz, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde izlenen gerginlik ve tahrik siyaseti değil. Dünya giderek inanılmaz bir hızla değişiyor. Bu hızlı değişime ayak uydurabilmek ve başarılı olabilmek için, dünyayı doğru algılayan ve doğru kararlar alabilecek bir siyasi liderliğe ihtiyacımız var. AB'ye karşı, yabancı sermayeye ve ekonominin dış dünyaya açılmasına karşı, halkın somut ve günlük sorunlarına dönük hiçbir programı olmayan, temel hak ve özgürlüklerin genişlemesine direnen, Kürt sorununun demokratik çözümünün sözünün edilmesini bile duymak istemeyen, Kuzey Irak'ta savaş, Kıbrıs'ta çözümsüzlük arayan, askerlerin vesayeti altında bir demokrasi isteyen ve iktidarı ancak öyle hayal edebilen bir CHP'nin, Türkiye'nin günümüzde ihtiyaç duyduğu siyasi liderliği taşıyabilmesi mümkün değil. [email protected]

CHP PARTİ MECLİSİ ESKİ ÜYESİ

alıntıdır...
 

Leke

Altın Üye
Kaynağıda yazsaydın . Çok çok iyi olacaktı ama böyle birisine sadece suç atmak olmuyor .
 
Leke' Alıntı:
Kaynağıda yazsaydın . Çok çok iyi olacaktı ama böyle birisine sadece suç atmak olmuyor .
kaynak:www.zaman.com.tr eğer başlığı google'da arattırma zahmetinde bulunsaydın bööle bi yorumda bulunmazdın ayrıca suç fln da attığımız yok CHP eski MKYK üyesinin yorumlarını paylastım ....
 

Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ

ےσℓđ
Türkiye de hizipçiliğin kalesi AKP dir
en iyi "parti içi itaat sistemi" AKP dedir.

CHP Atatürk ün izinde olanların partisidir.
Ben Atatürk ün izindeyim
gerisi beni alakadar etmez
 

cenkkizil

Banned
Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ' Alıntı:
Türkiye de hizipçiliğin kalesi AKP dir
en iyi "parti içi itaat sistemi" AKP dedir.

CHP Atatürk ün izinde olanların partisidir.
Ben Atatürk ün izindeyim
gerisi beni alakadar etmez
CHP ATATURKUN IZINDEKILERIN PARTISIDIR DERKEN ATATURKE EN BUYUK HAKARETI SEN EDIYORSUN CHP YUZDE 19 OY ALDI TURKIYENIN YUZDE 81 İ ATATURKÇU DEGIL O ZAMAN BU ULKEDE ATATURKU REZIL EDEN TEK PARTI CHP DIR BAYKALDA TAYYIBIN TIRNAGI OLAMAZ
 

crnky

New member
CHP Atatürk'ün izinde bir parti değildir. Buarada bazı arkadaşlar sanıyor ki CHP AKP'den hoşnut değil. Ne kadar saçma... AKP yerine iktidarda olmayı istemezlerdi şu 5 yıl içinde CHP. Neden ?
Eh her pislik onların üzerine kalacaktı.
 

partytime

New member
CHP mollaların yanına mı geçti,bizim mi haberimiz yok : )

parti olarak politikası iyi değildir,olabilir..







moderator not
alıntı yaparak cevap verme ve ...... olarak bıle belırtsen kufur algılcancak kelımler kullanma kısılere karsı
 

huseyin34

New member
ALLAH chp nin başından baykalı eksik etmesin.! Böylece hem sandığa gitmek ister sonra vaz geçer bahane bulur ,Milletten aldıkları yetkiyle bizleri mecliste temsil etmesi gerekenler meclise girmeyerek bizleri Atatürkün izindeyiz diyerek ancak izinde (tatilde)olduklarını gösterdiler, Atatürkün tırnağı olacaklarını sanmıyorum .Atatürk ,Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir !. Derken meclise girmeyerek neyi kabullendirmeye çalışıyorlar. Ben diyorum ki : sizde böyle düşünüyorsunuz eminim .: Başımızda bizi idare edenler çok çalışssınlar ülkemizi güzel idare etsinler,Milli gelirimiz kişi başına düşen gelir artsın millet fakirlikten kurtulsun .Eh ozaman hangi partiye kimeye değil kime oy vericeğimize bakalım 1970 li yıllarda yokluğun olduğu dönemde boğaz köprüsü 3 yılda açıldı.Hükümetler geldi geçti bolu tüneli ancak AKP dediğiniz hükümet tarafından açıldı.Milli gelir bu dönemde arttı Dolar buı dönemde frenlendi.TL itibar kazantı.Paradan sıfır atıldı vs vs çalışan kazansın .İsterimki Ülkemi kim yönetirse yönetsin sağcısı solcusu o su busu Ama gerçekten tüm kalbimle inanarark söylüyorum Çalışan insanlar ülkemi yönetsin buna inanalar yönetsin.Baykal çalışsın icraatlerini görelim baykal yönetsin yada cem uzan, çalmadan ,hortumlamadan sallamadan(mazot 1 ytl olacak! resimleri var sitelerde komik ) insanlar dalga geçiyor.Allah çalışan bu ülkeye hizmet eden ,yardım eden emeğiyle fikriyle düşüncesiyle gönlüyle herkesden razı olsun yar ve yardımcısı olsun.! Tüm kalbimle çalışan yardımcı olan herkese teşekkürler. Konuyu buraya taşıyanlara ve eleştirenlere ama litfen görelim olup biteni nerelerden nerelere geldik hala mazot 1 ytl olacak yapmayın arkadaşlar yermi bu millet.
 

WeBSeRvER

New member
hiçkimse ATATÜRK'ün tırnağı olamaz tabi.O bir lider.O bizim liderimiz.Ancak sadce onu temsil edebilirler.Akepe ne yaptı ki bu kadar seviosun??Bolu tünelini hakkında pek bi fikrim yok ama diğer konularda bişeyler söylebilirim.Milli gelir arttı demişssin.Sen şahsen buna inanıyormusun???kişi başına milli gelir bilmem kaç bin ytl olmuş.Git bunu askeri ücretle çalışana memura söle ne dio görürsün.tayyip kendi maaşını söylemiş olmasın....Ytl nereye itibar kazandı?altı sıfır attı ama sürekli gizli devilasyon var bu ülkede.Çalışıyor dediğin adamlar ülkemizi satmak için evet çok çalışıyorlar.Başka da bişey sölememe gerek yok sanırım...
 

NeCcko

Altın Üye
22 yaşındayım özalın ölümünü hatırlıyorum buda gündemi azda olsa anlamaya başladıgım anlamına gelirse yaklasık 14 yıldır aklım eriyor ve daha deniz baykalın dolayısı ile chp nin bir taş üstüne taş koyduguna şahit olmadım
Chp yi Atatürk kurmuştur ama ne yazıkki öyle degerli bi miras su an hakettigi yerde deil...
 

K£ĿWΪNAТǾЯ

New member
Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ' Alıntı:
Türkiye de hizipçiliğin kalesi AKP dir
en iyi "parti içi itaat sistemi" AKP dedir.

CHP Atatürk ün izinde olanların partisidir.
Ben Atatürk ün izindeyim
gerisi beni alakadar etmez
Atatürkümüz ülkemizi dünyanın en güçlü 3. ülkesi yapmıştır. Ülkemiz Atatürkümüze hakkını asla ödeyemez. Chp Atatürkümüzün partisi ama şu an başında bulunan şahşın ülkemiz için yaptığı kayda değer hiçbir şey yok neyazıkki. Baykal chp den giderse eminim geride kalanlar chp yi hakettiği yere getirir. Asker üzerinden siyaset yapıp sadece ülkemizi kaosa sürüklüyor.
 

HTML

Üst