1950'li yılların başında Amerikalı ilim adamı Waksmann, hastahanedeki yorucu çalışmalarından biraz olsun uzaklaşabilmek için, şehrin dışında bir gezinti yapmaya çıkmıştı. Kuş sesleriyle cıvıldaşan köy yolu, büyük ağaçlarla dolu olan bir mezarlığın yanından geçiyordu. Waksmann, mezarlar arasında gezinen 75-80 yaşlarındaki mezarcıyı görünce, karaşında bazı soruların belirdiğini hissetti. Ve yaşlı adamla konusunca, onun 60 yıldır aynı işi yaptığım ve bu süre içinde bir kere bile hastalanmadığım hayretle öğrendi.
Peki, ama bunca mikroplu hastalıktan ölen ve cesetleri toprağa gömülen insanlar, neden bir mikrop yuvası haline gelip bütün insanlığın ve tabii ki ilk önce mezarcının başına belâ olmuyordu?
Değerli bir araştırmacı olan Waksmann bu sorunun peşine düştü ve gördü ki, toprağa giren her ceset, daha 20 saate varmadan bütün hastalık mikroplarından temizleniyordu. Ve toprakta, bu işle vazifelendirilmiş yüzlerce tür bakteri yaratılmıştı.
Waksman’ın, cesetlerde bulunması mümkün olan bir sürü hastalıktan sadece veremin hangi bakteriler tarafından temizlendiğini araştırdı ve bunların, stroptomyces adı verilen bakteriler olduğunu keşfetti.
Toprağın bu müthiş sırrı, insanoğlunu (diğer hastalıklar dan olduğu gibi) verem belasından da kurtarıyor ve çalışmalarından dolayı Waksmann'a Nobel mükafatı kazandırıyordu.