Canlılarda Fedakarlık...

-HaKiKaT-

Altın Üye
Altın Üye
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
10,386
Reaction score
0
Puanları
0
... Şüphesiz Allah, O, Hak olandır ve şüphesiz O'nun dışında taptıkları ise, batıldır...
(Lokman Suresi, 30)


Büyük balık küçük balığı avlar, "güçlü olan kazanır"… Bu gibi deyimler doğadaki canlılar arasındaki ilişkileri tanımlamada çok sık kullanılan cümlelerdir. Evrim teorisinin de bazı temel ilkelerini oluşturan bu ifadeler aslında gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır.

Doğadaki canlılar detaylı incelendiğinde bilinenden çok farklı bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Canlılar, varlıklarını sürdürmek ve üreyebilmek için evrimcilerin iddia ettiği gibi bir "savaş" vermezler; aksine diğer canlılara karşı son derece "fedakar" tavırlar sergilerler. Örneğin bazı küçük kuşlar, sürülerine doğru yaklaşmakta olan kartal ya da atmaca gibi yırtıcı kuşları gördüklerinde, çığlıklar atarak bu tehlikeyi sürüye haber verirler ve saldırganın dikkatini sürüden çok "kendilerine" çekerler. Bu da çığlık atan kuşun sağ kalabilme olasılığını büyük ölçüde azaltır. Yani bu kuş, sürüdeki yüzlerce kuş için kendi yaşamını tehlikeye atmaktadır.

Bilindiği gibi canlıların soylarını devam ettirebilmeleri için üremeleri gerekir. Ancak çoğu zaman üremek tek başına yeterli değildir. Yeni doğan yavrunun büyümesi için özel bir bakım gereklidir. Yani hayvanlar yavrularına karşı "koruma ve gözetme" gibi bir ihtiyaç duymazlarsa, yeni doğan canlı kendi kendine bakamayacağından ölecektir. Doğaya baktığımızda ise, bu "yavruları koruma ve gözetme duygusunun" en vahşisinden en uysalına kadar tüm canlılarda mevcut olduğunu görürüz. Son derece vahşi olan timsahlar, kaplanlar yavruları söz konusu olduğunda uysal, fedakar ve şefkatli canlılara dönüşmektedirler.

Hayvanlar arasında en vahşilerinden biri olarak bilinen timsahlar, 3 ay boyunca yumurtalarının başından bir an bile ayrılmadan onları korumaktadırlar. Yine başka bir örnek olarak yağmur kuşu, yavrusunu koruyabilmek için yaralı taklidi yaparak düşmanını kendi üzerine çeker.

Evrim teorisinin savunucuları canlılarda, özellikle de yavrulara karşı gösterilen fedakarlığı açıklamak için bunun, içgüdüsel bir davranış olduğunu söylerler. Peki içgüdü tam olarak ne demektir?

Evrimciler içgüdüyü "canlıların içinden gelen bir ses" olarak tanımlarlar. İddialarına göre bir örümceğe, bir kuşa, bir aslana ya da küçük bir böceğe neslini devam ettirmesi için fedakarlık yapması gerektiğini, içinden gelen bir ses fısıldamaktadır. Bu sesin kaynağının ne olduğu sorulduğunda ise "tabiat ana" gibi anlamsız bir cevap verirler. Evrimcilere göre doğadaki her özellik doğanın kendi mucizesidir. Bunun ne kadar içi boş ve anlamsız bir iddia olduğu açıkça ortadadır. Çünkü doğa kendisi yaratılmıştır ve bildiğimiz taşlardan, çiçeklerden, ağaçlardan, nehirlerden ve dağlardan oluşur. Ve bu sayılanların hiçbirinin bir araya gelip herhangi bir canlıyı oluşturamayacağı, ona akıl ürünü bir özellik kazandıramayacağı çok açıktır. Bu durumda karşımıza çıkan gerçek çok açıktır: Doğa, içindeki tüm canlılarla birlikte üstün kudret sahibi bir Yaratıcı'nın eseridir. Ve O Yaratıcı bize kendisini şöyle tanıtır:

Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatandır. (Nisa Suresi, 126)

Aslında teorinin kurucusu olan Darwin'in kendisi bile bu mantık hezimetinin daha başından beri farkındaydı. 1859 yılında yazdığı "Türlerin Kökeni" adlı kitabında, teorisi ile ilgili endişelerini şöyle dile getiriyordu:

"İçgüdülerin birçoğu öylesine şaşırtıcıdır ki, onların gelişimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görünecektir."

Darwin'e göre doğadaki sistem güçlü olanın güçsüz olan üstündeki hakimiyeti üzerine kuruluydu. Yani bir canlı evrimleşerek diğerlerine göre daha üstün özelliklere sahip bir hale geliyor ve ancak bu şekilde hayatta kalmayı başarabiliyordu, güçsüz olanlarsa yok oluyorlardı. Darwin'in teorisinde "Doğal Seleksiyon" adı ile anılan bu mekanizma önemli bir yer tutuyordu. Ancak Darwin, doğadaki canlıları inceledikçe karşılaştığı fedakarlık örnekleri karşısında, aklına takılan ve cevaplayamadığı pek çok soruyla karşılaştı.

Canlılar kendilerinden hiç beklenmeyecek akıl gösterileri sergileyerek, kimi zaman da kendi hayatlarını tehlikeye atarak birbirleriyle yardımlaşıyorlardı.

Doğadaki yardımlaşma örneklerine baktığımızda bunların tesadüfen ya da kendi kendilerine oluşamayacakları açık bir şekilde görülmektedir. Yavrularına karşı şefkat gösteren tüm canlılar Allah'ın vahyi ile hareket etmektedirler Onlara yavrularını korumayı öğreten de fedakarlık yaptıran da alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Tüm evren Allah tarafından yaratılmıştır ve yeryüzündeki bütün canlılarda yaratılmış olduklarını kanıtlayan deliller vardır. Şu ana kadar bahsettiğimiz hayvanlardaki fedakarlık örnekleri de, bu delillerden biridir.

Bu yazıda herşeyin tesadüfen oluştuğunu ileri süren evrim teorisinin kurucusu olan Darwin'in dahi kafasını karıştıran ve evrim teorisini çıkmaza sokan canlılardaki fedakarlık örneklerinden birkaçından daha bahsedelim:

Göç eden kuşlardan olan albatroslar, her zaman kendi doğdukları yerde çiftleşirler. Bu nedenle üreme zamanlarında koloniler halinde biraraya gelerek toplanırlar. Dişiler gelmeden haftalar önce, erkekler gelip burada daha önceden bulunan yuvaları tamir ederek dişi ve yavrular için mükemmel bir konfor sağlarlar. Yumurtalara olan düşkünlük ise albatros kuşlarında hayli dikkat çekicidir. Çünkü albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisinde yumurtaların üzerinde hiç kımıldamadan yaklaşık 50 gün boyunca dururlar.

Ancak yavrulara olan bu düşkünlük sadece yumurtaların korunması ve bakımı ile sınırlı kalmaz. Nitekim albatroslar çoğu zaman, yalnızca yavrularına yiyecek bulabilmek için, gerekirse bir seferde 1 milden fazla yol katetmektedirler.

Bir başka örnek olarak; Afrika'da yaşayan ve boynuzlu kuş olarak bilinen bir kuş türü, yuva yapmak için öncelikle ağacın üzerinde bir delik bulur. Dişi kuş bu deliğin içine girer ve erkek de deliğin girişini çamurla kapatır. Ancak her ikisi de burada önemli bir ayrıntıyı unutmazlar. Erkek kuş, dişi ile yavruların güvenliğini sağlamak ve onları dışarıdan gelebilecek hayati tehlikelere ve bilhassa yılanlara karşı korumak için çamurla kapadığı bu delikte, küçük bir pencere bırakır. Dişi, yumurtaların üzerinde yattığı ve bu nedenle yiyecek toplamaya zamanı olmadığından, erkek boynuzlu kuş, eşine bu delikten yiyecek verecek ve doğacak yavrularını da yine bu delikten besleyecektir.

Elbetteki canlılarda görülen bu fedakarlık örnekleri, bilimsel bir kılıf altında ortaya atılan Evrim Teorisi'ni büyük bir açmazda bırakır. Eğer doğa, Darwin'in iddia ettiği gibi zayıflarla beceriksizlerin elendiği ve her bireyin yalnızca kendi yaşamını düşündüğü bir yerse, neden canlıların tümü yavrularını beslemek, büyütmek için bu kadar enerji ve zaman kaybetmektedir? Bu sorunun cevabı yine canlılar incelenerek bulunabilir.

Erkek penguen kutup kışında kuluçkaya yatarken, dişi yiyecek aramaya çıkar. Isının -40°C'ye düştüğü kış boyunca buzullar gittikçe büyür ve besine ulaşmak zorlaşır. Tek bir yumurta bırakan dişi penguenler hemen denize dönerler. Erkek, kuluçkaya yattığı dört ay boyunca kutup fırtınalarına karşı koymak zorundadır. Hiçbir şey yemeden yumurtaların üstünde yatan erkek bu süre zarfında yarı yarıya kilo kaybeder. Ama asla yumurtayı terk etmez.

Dört ay sonunda yumurtalar kırılmaya başladığında birden dişi belirir. Anne yüzlerce penguenin arasından eşini ve yavrusunu hiç güçlük çekmeden bulur. Kursağındakileri boşaltarak yavrunun bakım işini üstlenir. Her yerin buzlarla kaplı olduğu ortamda yuva yapma olanağı yoktur. Anne ile baba, yavruyu soğuktan korumak için ayaklarının üstüne koyup, karınlarıyla ısıtırlar. Penguenler kışın yumurtlarlar. Bunun tek sebebi vardır: Eğer yazın yumurtlasalar yavrunun büyümesi kışa rastlayacak o zaman da etraftaki denizler donmuş olacaktı. Bu durumda hem hava şartları çok ağır olduğundan, hem de besin kaynağı uzakta olduğundan ebeveynler yavruyu besleyecek besini bulmakta zorlanacaklardı.

Görüldüğü gibi hayvanlardaki fedakarlık örneklerinin evrim teorisinin yaşam mücadelesi, tesadüf iddiaları ile açıklanması mümkün değildir. Hiçbir şuura, akla, karar verme, muhakeme ve yargı yeteneğine sahip olmayan canlıların birbirlerine karşı böylesine bir düşkünlük göstermeleri, bunun yanısıra bu düşkünlüklerini son derece akılcı plan ve tasarımlarla ortaya koymaları tek bir gerçekle açıklanabilir: Bu canlılar yaratıldıkları ilk andan itibaren kendilerine verilen ilhamla hareket etmektedirler. Onlar kendilerini yaratan Rablerinin emri ve denetimi ile yaşamlarını sürdürmektedirler. Kuran'ın Hud Suresi'nde bu gerçek şöyle bildirilir:

O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. (Hud Suresi, 56)

İşte canlılardaki olağanüstü fedakarlığın sırrı budur.

Kaynak: http://www.imanhakikatleri.com/makaleler/makale5.html
 
Ellerine sağlık blackwar harika bi yazı olmuş...Umarım ibret olur...Allahım sana inanmayanları yoluna dönder....AMİN....
 
"Büyük balık küçük balığı avlar, "güçlü olan kazanır"… Bu gibi deyimler doğadaki canlılar arasındaki ilişkileri tanımlamada çok sık kullanılan cümlelerdir. Evrim teorisinin de bazı temel ilkelerini oluşturan bu ifadeler aslında gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır. "

birinci yanlış, evrim teorisi büyük balık küçük balığı avlar ya da güçlü olan kazanır demez, der ki ortam şartlarına uyum sağlayan kazanır, eğer buna benzer birşey arıyorsanız..
-----

"Doğadaki canlılar detaylı incelendiğinde bilinenden çok farklı bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Canlılar, varlıklarını sürdürmek ve üreyebilmek için evrimcilerin iddia ettiği gibi bir "savaş" vermezler; aksine diğer canlılara karşı son derece "fedakar" tavırlar sergilerler. Örneğin bazı küçük kuşlar, sürülerine doğru yaklaşmakta olan kartal ya da atmaca gibi yırtıcı kuşları gördüklerinde, çığlıklar atarak bu tehlikeyi sürüye haber verirler ve saldırganın dikkatini sürüden çok "kendilerine" çekerler. Bu da çığlık atan kuşun sağ kalabilme olasılığını büyük ölçüde azaltır. Yani bu kuş, sürüdeki yüzlerce kuş için kendi yaşamını tehlikeye atmaktadır."

ikinci yanlış: bir kuş sürüsündeki kuşun, yırtıcı yaklaştığında tehlikeyi haber vermek için ses çıkarması, her ne kadar tehlikeyi kendi üstüne çekse de türün iyiliğini sağlayabilir. Ama bu konuda bir görüşte bağırarak kendi iyiliğini de sağladığını söyler, şöyle ki bu arkadaş bi kez yırtıcı görüp bağırmadı diyelim, kaçtı kurtuldu diyelim ve bunu bi on onbeş defa daha yaptı diyelim, e kardeşim sürüden geriye kimse kalmaz kendisinden başka di mi bi süre sonra? hayır herşeyi geçtim bu konudaki en mantıklı cevap "allah ona öyle dedi" diyorsanız mantığınızın ayarlarıyla oynayın derim..
ikincisi doğada savaş vardır, günün herhangi bi saatinde oturup national geographic ya da discovery' yi bi saat izleyin görürsünüz..hatta ne savaşı vahşet be resmen kimsenin kimseye acıdığı yok :)
----------

"Hayvanlar arasında en vahşilerinden biri olarak bilinen timsahlar, 3 ay boyunca yumurtalarının başından bir an bile ayrılmadan onları korumaktadırlar. Yine başka bir örnek olarak yağmur kuşu, yavrusunu koruyabilmek için yaralı taklidi yaparak düşmanını kendi üzerine çeker."

yahu tabi ki yapacak adam, bu konuda onlarca da açıklama var, genlerinin-türlerinin-popülasyonlarının bunlardan herhangi birinin devam etmesini sağlayabilmek için tabi ki de yavrusunu koruyacak..
----------

"Evrim teorisinin savunucuları canlılarda, özellikle de yavrulara karşı gösterilen fedakarlığı açıklamak için bunun, içgüdüsel bir davranış olduğunu söylerler. Peki içgüdü tam olarak ne demektir?

Evrimciler içgüdüyü "canlıların içinden gelen bir ses" olarak tanımlarlar. İddialarına göre bir örümceğe, bir kuşa, bir aslana ya da küçük bir böceğe neslini devam ettirmesi için fedakarlık yapması gerektiğini, içinden gelen bir ses fısıldamaktadır. Bu sesin kaynağının ne olduğu sorulduğunda ise "tabiat ana" gibi anlamsız bir cevap verirler. Evrimcilere göre doğadaki her özellik doğanın kendi mucizesidir. Bunun ne kadar içi boş ve anlamsız bir iddia olduğu açıkça ortadadır. Çünkü doğa kendisi yaratılmıştır ve bildiğimiz taşlardan, çiçeklerden, ağaçlardan, nehirlerden ve dağlardan oluşur. Ve bu sayılanların hiçbirinin bir araya gelip herhangi bir canlıyı oluşturamayacağı, ona akıl ürünü bir özellik kazandıramayacağı çok açıktır. Bu durumda karşımıza çıkan gerçek çok açıktır: Doğa, içindeki tüm canlılarla birlikte üstün kudret sahibi bir Yaratıcı'nın eseridir. Ve O Yaratıcı bize kendisini şöyle tanıtır:"

üçüncü yanlış: bu gerçi bi yanlış değil, bu alıştığımız bildiğimiz "hocaefendinin" manipülasyonlarından birisi, hangi evrimci (bu da ne demekse) böyle birşey diyormuş, "canlıların içinden gelen bir ses" miş bir tane bilimsel yayından makaleden bir tanenin evrimcinin böyle birşey söylediğini gösterebilir misiniz? bu saçmalığa cevap bile vermek vakit kaybı..

ayrıca burda bir sallama daha var, evrim "kardeşim sokaktan taşı al koy kenara iki gün sonra canlanıp goril olacak" mı diyor?? ayrıca inorganik maddelerden organik madde "yaratma" işi laboratuarda gösterilmiş kanıtlanmış birşey:

http://en.wikipedia.org/wiki/Miller_experiment
http://tr.wikipedia.org/wiki/Miller-Urey_Deneyi
--------

"Aslında teorinin kurucusu olan Darwin'in kendisi bile bu mantık hezimetinin daha başından beri farkındaydı. 1859 yılında yazdığı "Türlerin Kökeni" adlı kitabında, teorisi ile ilgili endişelerini şöyle dile getiriyordu:

"İçgüdülerin birçoğu öylesine şaşırtıcıdır ki, onların gelişimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görünecektir." "

ee burada ne var? adam teori yıkılıyor mu diyor? yıkmaya yeter güçte diyor, sene 1850, 150 sene geçti aradan okuyuverin biraz, adamın şüphelenerek açıkladığı şeylerin birçoğu kanıtlandı gösterildi ve ayrıca darwin' den laf getirmeyi bırakın, darwin' in yanlışları tabi ki vardı, ama onun teorisi şu anki modern evrim teorisinin sadece özüdür, üstüne birçok şey konmuş, birçok şey çıkarılmıştır..hatta şu anki teoride bile boşluklar var, ama bu "yaratıcı" gibi varlığı bile bilinemeyen bir varsayımı kabul edeceğimiz anlamına gelmez..inanç başka bilim başka..
---------

"Darwin'e göre doğadaki sistem güçlü olanın güçsüz olan üstündeki hakimiyeti üzerine kuruluydu. Yani bir canlı evrimleşerek diğerlerine göre daha üstün özelliklere sahip bir hale geliyor ve ancak bu şekilde hayatta kalmayı başarabiliyordu, güçsüz olanlarsa yok oluyorlardı. Darwin'in teorisinde "Doğal Seleksiyon" adı ile anılan bu mekanizma önemli bir yer tutuyordu. Ancak Darwin, doğadaki canlıları inceledikçe karşılaştığı fedakarlık örnekleri karşısında, aklına takılan ve cevaplayamadığı pek çok soruyla karşılaştı. "

bir yanlış daha: doğal seleksiyon burada anlatılan şey değil, çarpıtmış yine "hocamız", darwin güçlü olan yaşar demedi, ortama uyum sağlayan yaşar dedi, bunun için illa ki güçlü olmanıza gerek yok, hızlı olabilirsiniz, güçlü koku alma yeteneğiniz olabilir, kamuflaj yeteneğiniz vardır? olm bi belgesel izleyin lan?
----------

"Göç eden kuşlardan olan albatroslar, her zaman kendi doğdukları yerde çiftleşirler. Bu nedenle üreme zamanlarında koloniler halinde biraraya gelerek toplanırlar. Dişiler gelmeden haftalar önce, erkekler gelip burada daha önceden bulunan yuvaları tamir ederek dişi ve yavrular için mükemmel bir konfor sağlarlar. Yumurtalara olan düşkünlük ise albatros kuşlarında hayli dikkat çekicidir. Çünkü albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisinde yumurtaların üzerinde hiç kımıldamadan yaklaşık 50 gün boyunca dururlar.

Ancak yavrulara olan bu düşkünlük sadece yumurtaların korunması ve bakımı ile sınırlı kalmaz. Nitekim albatroslar çoğu zaman, yalnızca yavrularına yiyecek bulabilmek için, gerekirse bir seferde 1 milden fazla yol katetmektedirler.

Bir başka örnek olarak; Afrika'da yaşayan ve boynuzlu kuş olarak bilinen bir kuş türü, yuva yapmak için öncelikle ağacın üzerinde bir delik bulur. Dişi kuş bu deliğin içine girer ve erkek de deliğin girişini çamurla kapatır. Ancak her ikisi de burada önemli bir ayrıntıyı unutmazlar. Erkek kuş, dişi ile yavruların güvenliğini sağlamak ve onları dışarıdan gelebilecek hayati tehlikelere ve bilhassa yılanlara karşı korumak için çamurla kapadığı bu delikte, küçük bir pencere bırakır. Dişi, yumurtaların üzerinde yattığı ve bu nedenle yiyecek toplamaya zamanı olmadığından, erkek boynuzlu kuş, eşine bu delikten yiyecek verecek ve doğacak yavrularını da yine bu delikten besleyecektir.

Elbetteki canlılarda görülen bu fedakarlık örnekleri, bilimsel bir kılıf altında ortaya atılan Evrim Teorisi'ni büyük bir açmazda bırakır. Eğer doğa, Darwin'in iddia ettiği gibi zayıflarla beceriksizlerin elendiği ve her bireyin yalnızca kendi yaşamını düşündüğü bir yerse, neden canlıların tümü yavrularını beslemek, büyütmek için bu kadar enerji ve zaman kaybetmektedir? Bu sorunun cevabı yine canlılar incelenerek bulunabilir.

Erkek penguen kutup kışında kuluçkaya yatarken, dişi yiyecek aramaya çıkar. Isının -40°C'ye düştüğü kış boyunca buzullar gittikçe büyür ve besine ulaşmak zorlaşır. Tek bir yumurta bırakan dişi penguenler hemen denize dönerler. Erkek, kuluçkaya yattığı dört ay boyunca kutup fırtınalarına karşı koymak zorundadır. Hiçbir şey yemeden yumurtaların üstünde yatan erkek bu süre zarfında yarı yarıya kilo kaybeder. Ama asla yumurtayı terk etmez.

Dört ay sonunda yumurtalar kırılmaya başladığında birden dişi belirir. Anne yüzlerce penguenin arasından eşini ve yavrusunu hiç güçlük çekmeden bulur. Kursağındakileri boşaltarak yavrunun bakım işini üstlenir. Her yerin buzlarla kaplı olduğu ortamda yuva yapma olanağı yoktur. Anne ile baba, yavruyu soğuktan korumak için ayaklarının üstüne koyup, karınlarıyla ısıtırlar. Penguenler kışın yumurtlarlar. Bunun tek sebebi vardır: Eğer yazın yumurtlasalar yavrunun büyümesi kışa rastlayacak o zaman da etraftaki denizler donmuş olacaktı. Bu durumda hem hava şartları çok ağır olduğundan, hem de besin kaynağı uzakta olduğundan ebeveynler yavruyu besleyecek besini bulmakta zorlanacaklardı.
"

yine aynı şeyler, daha önceden de dediğim gibi evrim teorisinin özü zaten canlının kendi türünü (veya genini veya popülasyonunu vs) korumasıdır, bunu yapmayan yokolur bu kadar basit..bakın bunlar zor şeyler değil, tekrar diyorum bir günden bir güne belgesel izlediyseniz, afrikanın herhangi bi yerinde yırtıcıların bir sürüye saldırdığında bi tanesini yakalayıp nasıl paramparça ettiğini ve diğerlerinin hiç umurlarında bile olmadan kaçıştıklarını görebilirsiniz, hatta şuraya yönlendireyim ben sizi :)
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=arkadaslarini+aslan+yerken+mal+mal+bakan+zebralar
 
Geri
Üst