Can yücel (1923-1999)şiirleri...

d0LpHiNs™

AzraiLin GözYa$LaRı
Katılım
10 Eyl 2005
Mesajlar
1,457
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
Nerde Oldugumu Bilmemeq Bat1yormu Sana...?
AŞK ÇOCUGU

Pencerelerin kenarından
Sarkmış tül perdeleri
Pembe Evin
Uçup uçup yüz sürüyorlar
Karşı tepedeki manastırın selvilerine

Rüzgârla eğilip doğruldukça
Sardunyalar, biberiyeler,
Hiç korkma
Karada ölüm yok oğlum sana bugün

Leylekler daldı birden göğün acentasına
Gidip-gelme almak üzere Güneye hicret
Sen de gel diyorlar kanatlarıyla,
El sallıyorum ben de yattığım yerden
Leyleklere Leylim, Leylim
Diye diye

Güneşle karışık bir esinti geçiyor şakağımdan
Uzatıyorum elimi denizden yeni çıkmış senin serinliğine,
Göğsümün, karnımın, kasıklarımın, bacaklarımın
Tüyleri kamaşıyor sevinçten

Uyanıyoruz sonra
Dizine yatırıp beni çingene benlerimi sıkıyorsun
Gümüşlü zurnası dikiliyor havaya çeribaşının
Işıklar bir bahriye çiftetellisi çalıyor yüzümde

Hay allah
Yine tutuldum galiba
Derken bir aşk çocuğu doğuyor
Çırpınan denizin karnından
Bu şiir

Ağlarken gülüyor
Ve ağlıyor gülerek
Tuzlu damlalarıyla güneşin,
Sözcükler yanıp yanıp sönerken
Körpecik teninde
Uzaylardan aparttığım yıldız bitleriyle.
______________________________________

BAHARLA ÖLÜM KONUŞMALARI

I
Memelerim koparıyor
Yüzyıl süren bir yalnızlık
dile gelmişçesine
Nasıl nasıl bir sevinç yarabbi!
Ve ağrıya
ağrıya tabi,
ağraya
ağraya ağbi...
Nakkaş Tepe de ancak
bezmimize böyle gelmiştir
Gelincikleri ve Nazım Hikmet leriyle
Yerbilimsel bir hapisten sonra

II
İçimdeki karanlığı patlatacağım
Zifiri bir su akacak
kamışımdan toprağa
Bir kedi yavrulayacak
köpek dişli bir kedi
Ve böğürtlenler köpürecek ağzından
Yedikçe
kendi
kendini
mayhoş
Ya da Posta Nazırı dedemden kalma
Mors un en morundan bir karga
Konacak karşıki direğin doruğuna
Düşmanlarım öyle doldurmuşlar ki onu
Ne kadar taşlasan boş
oynamıyor yerinden
Ben kargadan korkmam ama
bunun gözleri baykuş
Ve tüyleri güngörmedik deniz dipleri kadar ıslak
__________________

BULUSMAK UZERE

Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni

Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni

Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım
 
EGER

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!!
__________________
 
devammm...

ELLERİMDE BİR GÖZ TAŞI

Ellerimde bir goztasi, gozlerim bos gidiyordum
Ne bileyim, bir damlanin boyle deniz oldugunu
Sastim, mavi bir fal gibi acilinca onumde
Giritli bir olumum varmis, bir balikci fitil gibi
Patlayacakmis avucunda otuz cubuklu gencligim
Uc gunde mi desem, uc gokte,uc kulacta mi
Ben ki, o camgobegi cicekler acan agac
Kirilmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmis
Ne zaman bogulsam boyle yosun kokuyordu isik
Sabahci kahvelerde bir ciroz otuyordu
Ve dalgalarimi gecen o deniz soforleri
Boyle uyur duslere bindirmis gemiler
Uyuklar gibi ustunde mermer masalarin
Bir tahta parcasiydim, osmanli bir kazadan kalmis
Yuzuyordum, islam kaptanin ahsap ayaginda
Obur tahtalara obur insanlara dogru
Cumhurdu murekkep baligi, simsiyah yuzuyordum
Ne bileyim, bir korkunun boyle destan oldugunu
Agardim, nisanlayinca gece, ve yavrulayan yalnizlik
Ya da ilk insanin dogdugu, oldugu dagdi Moby Dick
Nefes aldikca filbahriler kopuruyordu sulardan
Canlar caliyor kulaklarimda, yunuslar yarisiyordu
Alyuvarlar, dolkuslari ve ruzgar midyeleri
Dedim, dunya gibi bulut yok dunya ustunde
Ellerimde bir goztasi, gozlerim bos gidiyordum
Ne bileyim, bir turkunun boyle Veysel oldugunu
Acildim, cikmaz bir sokak gibi, kapaninca denizde.
__________________

FLAŞ


Gökgürültüsünden korkup yamacıma sokulan sevgilime
Sarıl bana,sarıl öp,öp,öp,öp beni,dedim
Baksana Allah yıldırımlarıyla resmimizi çekiyor!

Sabah kalkıp kapıları açıyorum
Bütün herkes geliyor
Serçeler kumrular İsa çiçekleri
Bulutları çağırıyorum geliyorlar
Gökyüzü çokfenamavi
Yürüyemiyorum ayaklarım yok
Sanki bir ruhum
Sanki bir bademağ`cıyım
Benim çağlalarımı yiyin
Bir kadeh rakıyla Şerefinize

Bağçe bir tangodur Eski Datça Köyünde
Çiçeklerin suyla güneşle sarmaştığı
Ayak sesleri içinde yeşilin Eğilip eğilip bükülüp
Derken goncalarıyla yeniden dipdiri
Ezgiyi ezdirmeden bitirir
Yatsıya doğru ayışığında

Bir havayı tekrar ediyor rüzgar
Tekrar
Tekrar Kayaların üzerinden sekiyor
Taşlarla Bektaşilere nefesler okutarak Sırtların sırtlarını sıvazlayarak
Esen yel esen yel

Birer yaylı tambur sanki bademler
Baharın doğurgan tohumlarını toprağa herkederek
Papatyalarla oynaş
Güneşle cümbüş
Kavaklara aynalı çarşılar yapındırarak
Selvilerin balıkaşıran faslı
Kuru dalları budayıp
İçinden çürümüş dutları devirdikten sonra

Beni kendi nefsimle bırakarak
Yapa
Yapa Hiçbir iz bırakmadan
Ölü yapraklardan gayrı
Yine bir yaprak alacasında sabahın
Aynı şarkıyı tekrar edecek rüzgar
Delikanlı poyraz
Benim dünya-ahiret
Benim cennet-cehennem
Benim gerilla gardaşım

Gecenin gözlerini gördüm
Ela değildi

Öyle için için yağıyor ki yağmur
İçim içimi yiyor
Bir açıp bir kapanan bu havada
Yapraklarda bir ölesiye hüzün
Badem gözlü bu peninsulada
Asit yağmuruyla Yerkesik santralından
Başlayan bir bademcik Kanseri
Kör edip önce sonra öldürüp
Ademleri bademcik edecek sanki
__________________
 
GİDİP GELME


En son denizi işittim
-Öc alıyor benden-
İçin için kaynıyordu demin
Patlamadın ya dedim
Patladı işte
Öbür sesler
-Fabrikanın düdüğü cankurtaranla ezan
Ve göğsümün hırıltısı-
Hiçbiri ayağına su dökemez bunun
Bu vurdu muydu uçuyor canımın yongaları
Pul pul pırıl pırıl ve oğul oğul
Bir mevlut balığı ağıyor sanki menevişlere
Hiç kalır yanında bütün seviştiklerim
Bu deniz,düştükçe düşen nabzım terim benim
Beyler gayrı beni sarı defterinizden silin
Nem varsa definem ipim kefenim
Hepsi sizin hepsi sizin,hapsinizin.
Yeter ki beni bir genel afla başınızdan defedin
Ve defleriyle çalparalarıyla gümüş sürülerinin
Bu dif gibi cesedi Kanal`ın döllüğüne defnedin
Kulaklarınızı çınlatırım ordan
Isırırım gözlerinizi
Geri dönen bir hecetaşı gibi geceden
Heceleyerek kendi kitâbesini
Unutmuş bildiği ne varsa önceden
Sekerek ve sikerek denizi
Şaş kalacaksınız o zaman
Şeytan minareleriyle nasıl okunurmuş ezan
Ve düşmüş kalkmış bir Allah gibi tuzlar içinde
Varacağım ki cenazenize
Bir kızım daha olmuş denizanalarından
Ve tıpkı ve tıpkı bir insan
Kaptığım gibi onu da atacağım ki dalgalara
Ayrı düşmesin garip,sütanamızdan
Anladınız mı şimdi Can
Niye gelirmiş hep Boğaz`dan
__________________
GECE VARDIYASI


Karanlık benim doğmamış çocuklarım
Sokaklarda sek sek oynamamışlar mı ne
Yıldızları gütmüşler sade aybaşlarında ayların
Sünnetsiz sessizliği içinde yanardağların
Ve öyle kuytu düzlüklere inmişler ki
Çatlayan incir seslerini hırsızlamışlar
Saman yollarının
Solak olunca görevleri
Zeytin-ekmek yiyip yanında bir çay varsa
Çantasını toplayıp okula yollanmak
Dayak yemeğe öğretmenden
Karanlığı bekliyorlar gece vardiyasını
Kötü şiirleri kesip ders kitaplarındaki
Güdecek yeni çoban yıldızlarını türetmek için
Ki başlarını örtüp o gizemli sürülerin uzay kokularına
Bir süre daha uyusunlar çocukça
 
GÜZ


Güneşin batışıyla hızlanan yağmur
Alı al-moru mor
Veryansın ettikçe çamlığa
Alev aldı kanlıca mantarları

Damlalar ki zıpzıplar`ını atıp çukurlara
Toprak yiyen yercücesi çocuklar,
Heybeli`nin fersude bakırından
Nar pekmezi dudakları

Sarardı derken poyraz yanı yangının
Ve kurtulup yamaçtaki çınarın alnında
Döne döne havalandı bir yaprak
Güzz dedi değmesiyle

Deniz denen o çürük suya

Çay demleme demedim mi ben sana
Kaçırdın adanın bütün tavşanlarını
Gözlerim nasıl ıssız baksana
__________________

GUZELE


Dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık.
Yalnız, senin küçücük elinle yalnızlık
Kandilli İlkokulu kadar kalabalık...
Zilleri çaldığından düşlerinin
sınıfların kapıları ardına kadar açık,
Gökyüzünün, denizin, toprağın ve
hayalle emeğin
Hakli sınıfları...

Belki de baskın korkusuyla, vefasız,
akıntıya atılan
Kitaplar var ya, onlardan
Öğreniş Marx'ı gümüş balıkları
Ve belki de onun için o kadar,
O kadar aydınlık ortalık...

Sen ki çiçekleri toplamayan Güzelim,
Çiçekleri sulayan çocuk
Ve ben ki buruk ve kavruk
Bir ihtiyar adamım artık,
Öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden
çok...
Ve anladım, anladım ki bi daha:
Düşünde bile göremez isler
Düşlerin gördüğü isleri
__________________
 
İTİRAZA İTİRAZIM VAR


Süt limanlarında poyrazlarla lodoslar oluyorum
Döndükçe,döndükçe başım, martılar kusuyorum
Derya bir Kuran-ı Kerim yapraklar'nı bir bir açıyorum
Karış,karış,karış,karış,karış,karış,karış karıştırıyorum
Bakara oynuyorum Fatiha'nın Bakara suresiyle
Ve zarlarla ki hepsi ayrı bir Sure alayıdır
Nedir diye,nemenedir bu arabesk diye diye
Martılar bu şakası yok, akaraplar tarafından ağlanılan
Bir mersiye - şad olsun ruhu - Tamburi Cemil Bey'e
Odeon bir rekorla koşan bir gramafonmus bu dünya
Kurdukça dönüyorum,döndükçe çalıyor,çalınıyorum
Ben ki Kibariye bir hırsız ve Ferdi Tayfur kadar eski bir sipiker ve kokoyiniman
Kendimden kendimi çalıyorum,kendimle,kendimle kendimi
Yaşasın mahşere dek bu kısır olmayan döngü
Yaşasın Veliefendiler'de mahşerin o dokuz doğuran süvarisi
Benden önce de vardı,benden sonra da tufan
Yaşamak,ölünmez ki yaşamayı yaşamaklan
Gönderin de Hasan-Hüseyin emminin, dalgalandıkça bu kırmızı don
Bir arabesk bu,ister sol olsun, ister sağ
Ve indikçe kustuğum martıların güzel gözlerinden yaşlar
Çaputlar kalkıp kalkıp Marmara'nın dalga kıranlarından
Kondu-konacak geceleri Hacı Bektaş-ı Veli'nin türbesindeki
o milyon yıllık dut ağacının dallarına
Bu şiir ve bu nane, ifademe mani olmayan bir damla meni
Lumpen kesilmiş şahsımın kuzgunlaşmasıyla birden göğe ağan
ve ağaran meçhul bir artısıyla
Ki istersen demevi bir RH pozitif de olabilir.
İşte bu şiirin kendini çektikten sonra Kodak'la nefsine nefes etmesidir
Zaten şiir denen nesne, eski bir an'aneyle, doğan çocuğun kulağına
ezan makamıyla isminin üflenmesidir
Ya da tınlatmaktır içinle için için olan tambur ola ki evreni
Ve de çınlasın deyuu Neyzen'in neyi
(görülmemiş hiç neyin çınladığı bu ana dek)
Ve en arabesk ve en cağdaş adamımız Orhan Veli'nin kuzular kulağına
Maraz ve menapoz, muhteris ve muteriz itirazlara itirazım var,
itirazım, itirazım
Ama halka, halka halka halkalanan halka dünden ve yarından
her zaman razıyım.
 
OTUZBİRİNCİ NESİL


Yeniden yaşamaya başlamadan önce
Yapılacak işlerim var
Görülecek hesaplarım
Kötü kişi oldum kendimle
Kendimden özür dilemeliyim
Sırf aynı şehirde yaşıyoruz diye
Yakışır mı onca sokağın ırzına geçmek
Hem ne akla uydum da yazdım o mektubu
Hadi yazdım neyse,ne bok yemeye yolladım!

Yeniden yaşamaya başlamadan önce
İyice bir yıkanmalıyım
Bir çivit mavisinde çitilemeli günlerimi gecelerimi
Tırnaklarımı kesmeliyim
Sokağa çıkınca ilk iş bir maden suyu içeceğim
İstanbul`da olsam İstanbul`da olsam
Çocuklu bir dostum var kalkar onun evine giderdim
Daha olmazsa Metin`i bulurdum.

Şu ağaca yalvarayım en iyisi
Diyeyim ki bre ağaç
Ömrün uykuyla geçiyor nasıl olsa
Bir sefer de ben gireyim düşüne.
Bi de o türlü yaşayayım
Bakın işte yeniden yaşamaya başlamadan önce
Kafama bir çeki-düzen verip
Dayayıp döşemeliyim içimi.
Paraya kıyıp bi de kilim almalı
Bağdaş kurup çökmeli üstüne
Otura otura belki ben de o kilime dönerim
Yeşili mavisi uslu.

Yeniden yaşamaya başlamadan önce
Adam olmanın çaresine bakmalıyım
Bu haytalğın sonu yok.
Bi şeyler yapmalıyım
Kahvecilik ederim hiç değilse
Avazım çıktığı kadar ”Şekerli Biiir” diye haykırırım
Bana varmayacaklarını bile bile
Kızlara evlenme teklif eder gönüllerini alırım
O da mı olmadı tutar çocuklara masal anlatırım
Ben de bir işe yararım elbet
Değil mi ya ben de insanım
Yalnız işte yeniden yaşamaya başlamadan önce
Abaza çekmeyi bırakmalıyım
__________________
ÖYLE Bİ...

Temiz gömleğimi giydim talimden sonra
Ayaklarını yıkıyor çeşme başında erler
İşte sen öyle bir serindin
Tuzladan kaptılarla inerken şehre
Ne güzel şey sivil denmesi çıplağa
Ve gün açık penceresinden meşelerin
Yamacın kuytusuna sokulmuş mavi
Ufacık bir parça deniz gibiydin

Şipka bibirleriyle konmuş okulun camlarına
Arnavut köyünün o muhacir güneşi
İşte sen öyle bir cumartesiydin.
Sahanlıkta saçlarını tarıyor kızlar
Raylar ondan böyle kıvılcımlanıyor
Köşeleri dönerken önlükleri altından
Dünyaya başlar gibi aybaşlarının kokusu
Kalkan al tranvaydın ergenlik durağımdan

Meyvahoşun orda bir sabahçı kahvesi
Gün ağarmıştı ama ben günaydın dedim
İşte sen öyle ışıklı bir yerdin
Bilmiyordum hiç burda bir fırın olduğunu
Diz çöktüm asfalta, baktım aşağı, üü'üh...
İşçiler ateşler ay çörekleri
Ve kılıç gibiydi taze ekmek kokusu...
Dağıttık evel allah yalnızlıkları

Yaşamak düğünse, sen orda gelindin
Seni soydum, Güler, dünyayı giyindim
 
ŞEY GİBİ

Şey gibi hiçbirşeyim yahu
Satır yazamıyorum

Sanki kendimle değil
Dünyayla ölüyorum

Bağırsam bağırsam bağırsam
Bağırdığımı duymuyorum

Tek bir musluk var açık
Onunla akıyorum

İstemeden istemeden istemeden
İsteyereeeek

Ah sen ölüm denen topla köfte
Buluştuk bak cenabette

İçim rakı dışım su
Bu mahmur cinayette

Çocuklar çocuklar çocuklar
Sizlen doğmamış mıydık biz birlikte
__________________

SEVGİ DUVARI

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
 
Bilmelisin ki...
Duvarda asılı diplomalar insani insan yapmaya yetmez.

Bilmelisin ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Bilmelisin ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!

Bilmelisin ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Bilmelisin ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Bilmelisin ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.

Bilmelisin ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Bilmelisin ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Bilmelisin ki...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz

Bilmelisin ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Bilmelisin ki...
Her problem kendi içinde bir firsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Bilmelisin ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor
 
ASK VE AYAKKABILAR

Asklar da ayakkabilar gibidir...

Bazilari çamur yagmur, toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava"
kosullarina dayaniklidir.
Bazilari ise ummadiginiz kadar kisa zamanda çabucak "yamulur" ilk yagmurlu
havada "alti açilir" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider.

Asklari da ayakkabilar kadar "itinayla" seçmezseniz, tipki ayaginizda oldugu
gibi yüreginizde NASIR olusabilir.

Dar gelen bir ayakkabiyi sadece tarzini begendiginiz için "zamanla açilir"
diyen saticiya inanarak alirsaniz, zaman içinde ayak kemiklerinizde
"deformasyon" baslar.

Ruhunuzu daraltan bir ask içinde yalnizca fiziksel begeniye kapilip "zamanla
düzelir" diyenlere kanarsaniz, yine zamanla
içinizdeki olumlu duygularin "çarpildigini" görebilirsiniz.

Asik olabileceginiz insan türü, tipki ayakkabilar kadar degisik stillerde,
farkli kalitelerde ve sayisiz "renktedir"....
Aski bir çesit serüven olarak "spor" gibi yasayanlar, aynen "spor ayakkabi"
gibi dikkat çekici ve rahat kisileri bulurlar.

Tersine askta tutucu ve istikrarli olmayi benimseyenler "klasik ayakkabi"
gibi muhafazakar çizgiler tasiyanlara tutulurlar.

Dekolte ayakkabilar gibi sadece cinsellik ve eglence zevkleriyle ateslenen
asklar vardir.

"Bez" ayakkabilar gibi kisa ömürlü "tatil asklari" ise hemen herkesin
kisisel tarihinde mevcuttur.

"Marka" ayakkabi alir gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna
"tutulan" asiklar görürsünüz.

Kati plastikten "yagmur çizmesi" edinir gibi mantik süzgecinden geçirip
"ise yarar" biçimde yasamak isteyenleri de bilirsiniz.

Ayrica ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafi"olup evine sayisiz çesitte
ayakkabilar yigan insanlarin ayni zamanda "degisik" türde asklara da zaafi
oldugu söylenir.

Evet ask "ayakkabidir".

Aynen ayakkabiniza bakim yapmayip "hor" kullandigniz zaman kolayca
eskittiginiz gibi, askiniza da dikkatli davranmayip özen göstermediginiz
zaman kisa sürede "eskitirsiniz".

Ve nasil ki "delik" bir ayakkabiyi tamir ettirdiginizde yalnizca "bir
miktar" ömrünü uzatmis olursaniz; "delik" bir aski onarmaya kalkistiginizda
da "asla eskisi gibi olmayacaktir"!

HEPSİ ALINTIDIR...
 
Geri
Üst