Can DÜndarin GerÇek YÜzÜ

versavdis

New member
Can Dündar’ın “Mustafa”sında öne çıkan iki nokta var. Biri Sovyetler Birliği’nden alınan üç kasa altın. Diğeri de Savarona yatının 1 milyon 200 bine alınması. Tarihe baktığımızda Sovyetler’in yardımının sadece altınlarla sınırlı olmadığını anlayabiliriz, ama belgeselci özel olarak bu kısmı cımbızlamış. Özel olarak parayı vurguluyor yani. Tıpkı Savarona yatının fiyatı gibi. “Yat alındı” demiyor, fiyatının altını çiziyor. Ne demek istiyor olabilir? Dönem için çok mu lüks, çok mu pahalı?

Bir belgeselde tarihsel gerçekleri ancak kafası sadece paraya çalışan bu yöne çekebilir.

Can Dündar’a paragöz demem de boşuna değil. Beyni sadece paraya çalıştığı için yaptığı işler de bu vurgudan bağımsız olamıyor, bunu anladım.

AĞLAYAN ÇOCUĞU AKLAMA KAMPANYASI

Ama ağlayan çocuk her zaman kandıracak birilerini buluyor. Dün, beyhude bir aklama kampanyasının devamı olarak Ayşe Arman ağırlamış romantik paragözü. Pek çoğu bana cevaplardan oluşan bu röportajda, tarih konusundaki bilgisiyle tanınmayan Ayşe Arman’ın bu zaafından yararlanıp filmini temize çıkarmaya çalışmış Dündar. Sonra da “Benim kafam paraya basmaz” gibilerinden bir şey demiş.

Kahkahayı patlattım.

Doğru! Para işlerini karısı Dilek Dündar hallediyor. Beraber kurdukları şirketin bütün hesapları iyi bir hesapçı olan Dilek Dündar üzerinden gidiyor, bu şirketin iş yapması içinse vitrin olarak Can Dündar kullanılıyor. Kadife sesi ve ağlayan çocuk suratıyla, sempatik sempatik işadamlarının önüne gidiyor, köşesinde bir şeyler çiziktiriyor, iş bağlıyor. Daha sonra Dilek Dündar tarafından fatura yollanıyor.

Medyada çokça dile getirilen bir iddiaya göre, Diyarbakır Belediyesi’nin tanıtım işlerini de bu şirket yürütüyor ve bağlantıyı kuran bizzat Can Dündar.

GARİH BELGESELİNE 250 BİN DOLAR ÇEKTİ

Hadi onu geçelim, çok kısa süre önce sembolik bir Üzeyir Garih belgeseli yapması için ona giden Alarko’culara 250 bin dolar fiyat çekip, komplike bir bütçe çıkartan da Can Dündar’ın şirketiydi. Çok pahalı bulunduğu için ondan vazçgeçildi ve Nebil Özgentürk’e bu iş verildi.

Dikkatimi çeken şeylerden biri de Can Dündar’ın edindiği yeni üslup. Üçüncü sınıf magazin figürü gibi konuşmuş. Neredeyse Sibel Can gibi, bütün söylemleri herkesi kandırmak üzerine kurulu insanlar gibi cümleleri var: “Beni linç ediyorlar, üzgünüm, ağlıyorum” gibi duygu sömürüsü yapan cümleler de sıkıştırılmış araya. (Ekranda, kırmızı çerçevelerin ardından süzülen gözyaşları ve hıçkırıklar da rating yapardı, en kısa zamanda bir haber bülteninde ağlamasını tavsiye ediyorum.)

Yine çocuk kandırır gibi aktardığı olaylardan biri şu: Saidi Nursi belgeseli. Diyor ki “Fethullah Gülen’den para almadım.”

Herhalde Hocaefendi kalkıp da elinde bavulla Ankara’daki Dilek Dündar’ın ofisine gidip para getirecek değil.

Meğerse bizim romantik tüccar Said-i Nursi’ye kendi kendine merak salmış.

Kime anlatıyor, kimin bunlara inanacağını düşünüyor acaba? Bütün bir kariyer motivasyonu para üzerine kurulu biri hiçbir şeye kendi kendine merak salmaz ki.

‘TAHSİLAT’I DİLEK DÜNDAR YAPACAK

Bu belgesel de, Can Dündar’ın bütün diğer belgeselleri gibi parası bastırılarak çektirilecek ve o İkinci Cumhuriyetçi yazıları, Fethullahçı Ali Babacan’ı yıkama yağlamalarının karşılığını nakit olarak alacak bizim romantik.

Paraya kafası basmayan Can Dündar yerine de Dilek Dündar tahsil edecek bu belgeselin gelirlerini de.

Tabii Can Dündar’ın sözleri kandırabildiğine manalı. Kandırabildiği kadar da kandırsın. Naçizane bir tavsiyem, kendini kandırmasın.

10.11.2008 ORAY EĞİN AKŞAM GAZETESİ

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=134948,10,6 bence


bence bu film hakkında yapılan en iyi yorumlardan biri
 

HTML

Üst